Orta Doğu’nun kalbi yeniden ritim değiştiriyor. Suriye’de yıllardır donmuş gibi görünen iç savaş dengeleri, Kürtlerin Şam’a yürüyüşüyle yeniden hareketlendi. Bu sefer masada silah değil, anayasa var. Ancak bu masaya kimin, nasıl oturacağı; hangi gücün eli ne kadar güçlü; hangi tarafın meşruiyet zemini daha sağlam, işte bütün mesele burada kilitleniyor.

Suriye'nin kuzeyinde fiili özerkliğini yıllardır sürdüren Rojava Özerk Yönetimi, bölgesel statüsünü anayasal temele oturtmak için Şam yönetimiyle doğrudan müzakere sürecine giriyor. Rojava’nın gönderdiği siyasi heyet, yalnızca Kürt halkının değil, tüm Suriye coğrafyasının geleceğini şekillendirecek nitelikte.

Masadaki temel gündem maddeleri net: Anayasa reformu, özerklik talebi ve Rojava’daki silahlı güçlerin geleceği. PYD’nin tutumu ise açık: Silahsızlanma ancak somut ve bağlayıcı siyasi güvencelerle mümkün olabilir. Bu temaslar, Suriye’de yeni bir dönemin kapısını aralayabilir.

Erdoğan’ın “silah bırakacaklar” sözü: Gerçek mi, propaganda mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı “PKK’nin Suriye kolu olan YPG de silah bırakacak” açıklaması, Türkiye’nin uzun süredir sürdürdüğü güvenlik politikasının ve Suriye’nin kuzeyine ilişkin stratejik yaklaşımının devamı niteliğinde. Erdoğan’ın bu açıklaması, Ankara’nın YPG’yi doğrudan PKK’nin uzantısı olarak tanımlaması temelinde şekilleniyor. Ancak bu yaklaşım, hem sahadaki dinamiklerle hem de Rojava’daki siyasi iradenin beyanlarıyla açık bir çelişki içinde.

Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki YPG varlığını doğrudan ulusal güvenliğine tehdit olarak görüyor. Bu nedenle hem sınır ötesi askeri operasyonlarla hem de diplomatik baskı araçlarıyla bu yapıyı sınırlandırmaya ve mümkünse dağıtmaya çalışıyor. Erdoğan’ın “silah bırakacaklar” çıkışı da, bu stratejinin bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Ancak bu açıklamanın, karşı tarafta ne ölçüde karşılık bulduğu tartışmalı.

“Türkiye'nin dayatmalarını kabul etmiyoruz”

Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eş Başkanlık Konseyi Üyesi Aldar Halil, Erdoğan’ın açıklamasına doğrudan ve net bir yanıt verdi: “Silahsızlanma konusunda Türkiye’nin dayatmalarını kabul etmiyoruz.” Bu açıklama, yalnızca bir reddiye değil; aynı zamanda Türkiye'nin bölgesel stratejisine yöneltilmiş açık bir meydan okuma niteliği taşıyor.

Halil’in açıklaması, silahsızlanma gibi temel bir güvenlik meselesinin dış baskıyla değil, iç siyasi çözüm ve güvenceyle gerçekleşebileceği yönünde. Rojava yönetimi, silahlı yapıların yalnızca yerel savunma ve özerk yönetimin güvenliği için var olduğunu savunuyor. Türkiye'nin bu yapıları doğrudan “terör uzantısı” olarak görmesi ise müzakere zeminini ortadan kaldırıyor.

Sahadaki gerçekler ve ABD’nin duruşu

ABD, Suriye’nin kuzeydoğusundaki YPG güçlerini, özellikle IŞİD’e karşı mücadelenin sahadaki en etkili aktörü olarak görüyor. Bu nedenle, Washington yönetimi uzun süredir Türkiye'nin YPG konusundaki taleplerine temkinli yaklaşıyor. Her ne kadar diplomatik dilde “müttefikler arası diyalog” vurgusu yapılsa da, YPG ile kurulan askeri ve istihbari bağlar hâlâ sürüyor.

Bu durum, Türkiye’nin “YPG silah bırakacak” söylemini zayıflatıyor. Zira YPG'nin bir anda silahsızlanması, sadece Rojava’nın değil, bölgedeki ABD çıkarlarının da sarsılması anlamına gelebilir. Bu da Erdoğan’ın söylemini uluslararası ölçekte karşılıksız bırakabilecek önemli bir dinamik.

Şam’ın 10 günlük süresi doluyor

Öte yandan Suriye Savunma Bakanlığı, ülkedeki tüm silahlı gruplara “ya orduya katılın ya da silah bırakın” mesajı vererek 10 günlük bir süre tanımıştı. Bu sürenin dolmasına günler kala, özellikle YPG’nin pozisyonu merak konusu. PYD, SDG’nin PKK ile bağı olmadığını ve Suriye’nin kendi iç dinamiklerine göre şekilleneceğini savunuyor.
Ancak Şam’ın ısrarla merkezileşme talep etmesi, Kürtler tarafından yeni bir iç savaşın ön adımı olarak görülüyor. Nitekim PYD, bu baskının ülkeyi bölebileceği ve yeniden çatışma sürecine sürükleyebileceği uyarısında bulundu.

ABD ne diyor?

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun uyarısı oldukça çarpıcı: “Suriye’de topyekûn bir iç savaş, birkaç ay değil, birkaç hafta uzakta.” Bu ifade, sadece bir istihbarat raporuna değil, aynı zamanda Suriye'deki belirsizlik ve çıkar çatışmalarının ne kadar kritik bir noktaya geldiğine işaret ediyor.

Kalın diplomasi ve hayaller

MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam’da geçici Cumhurbaşkanı olduğu öne sürülen Muhammed Colani ile görüşmesi de dikkat çekici. Ancak bu temaslar, Türkiye'nin kendi güvenlik takıntılarını ve YPG'yi etkisizleştirme hayalini Şam üzerinden gerçekleştirme arayışından başka bir anlam taşımıyor. Fakat ortada bir gerçek var: Kürtler silah bırakmaya değil, siyasal çözüm masasına oturmaya hazırlanıyor. Bu tablo, silahların değil, metinlerin ve müzakerelerin daha çok konuşulacağı yeni bir dönemi işaret ediyor.

Rojava’nın geleceği, Suriye’nin geleceği

Kürtlerin özerklik talebi, Türkiye’nin sınır güvenliği takıntısı, Şam’ın merkezileşme arzusu ve ABD’nin jeopolitik hesapları; hepsi aynı masaya doğru ilerliyor.

Bu masada Kürtler yalnızca bir taraf değil, belki de denklemin en belirleyici aktörü olacak.

Yeter ki bu kez silahlar değil, sözler kazansın.

Kaynakça ve notlar:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları: Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı resmi basın açıklamaları ve TRT Haber (2025 Mayıs)

PYD yetkililerinin açıklamaları: Aldar Halil’in açıklamaları, Hawar News Agency (ANHA), Rudaw ve North Press kaynaklı söyleşiler (Mayıs 2025)

Şam yönetimin kararı: Suriye Savunma Bakanlığı’nın 10 günlük süreyi kapsayan resmi bildirimi, SANA ve Al Mayadeen üzerinden.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun değerlendirmesi: ABD Dışişleri Bakanlığı brifingi ve Foreign Policyanalizleri (2025)

MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam ziyareti iddiası: Bölgesel istihbarat analizleri ve Al Monitor, Middle East Eye’a dayanan diplomatik kaynaklar.

Rojava Özerk Yönetimi’nin Şam görüşmeleri: PYD’nin resmi sitesi ve Rojava’daki Kürt Konferansı’nda açıklanan Kürt Vizyon Belgesi

Askerî hareketlilik ve iç savaş senaryoları: Lazkiye’deki askerî geçit törenine ilişkin görüntüler ve bölge analizleri, Reuters ve Al Jazeera raporları