Türkiye'nin son yıllardaki siyasi gündeminde yerel ve genel seçimler büyük öneme sahip. Her seçim dönemi, partilerin stratejilerini belirlemede kritik bir süreç oluşturuyor. Ancak son zamanlarda özellikle AKP'nin seçimlerdeki taktikleri ve seçmen kaydı taşıma yöntemi oldukça dikkat çekici hale geldi.

Hatırlarsanız, 2019 yerel seçimlerinde AKP'nin öne çıkan stratejisi, asker ve polislerin seçmen kaydını sınır hattındaki kentlere taşıma taktiği üzerine kurulu idi. Bu yöntemle, seçmen sayısında özellikle sınır bölgelerinde yüzde 7 ila 22 arasında bir artış yaşandı. Ancak burada sadece seçmen kaydı taşımakla kalmadılar, aynı zamanda çeşitli tehditler ve baskılarla seçmenlerin tercihlerini etkilemeye çalıştılar.

Özellikle Şirnex (Şırnak) merkezde, kamu çalışanlarına "işten atılma" tehditleri savuruldu. Kentin geçim kaynağı olan kömür ocaklarının kapatılacağı söylentileri dolaştırıldı ve kentin statüsünün il olmaktan çıkarılacağı iddiaları ortaya atıldı. Bu tehditlerin yanı sıra, oyların fotoğraflarının çekilmesi talepleriyle seçmenler üzerindeki baskı arttı. Binlerce seçmen, çeşitli yollarla AKP'ye oy vermeye zorlandı.

Geçtiğimiz yılın Mayıs ayında gerçekleşen genel seçimler ise, bu taşınan seçmenlerin etkisini net bir şekilde gösteriyor. Türkiye genelinde seçmen sayısındaki artış ve azalış yüzde 2 ila 5 arasında değişirken, özellikle sınır bölgelerinde bu artış yüzde 7 ila 22 arasında değişiyor.

Sonuçlar da dikkat çekici. 24 yerleşim yerinden sadece birinde AKP önde çıkmış durumda. Diğerlerinde ise DEM Parti (Yeşil Sol Parti) kesin bir şekilde birinci parti olarak beliriyor. Bu, 2019 yerel seçimlerinde AKP'nin müdahale ettiği bölgelerin sonucuyla ilgili büyük bir belirsizliğe işaret ediyor.

Özellikle ilçelere odaklandığımızda, 2019'dan bu yana yaşanan değişiklikler dikkat çekiyor. Çelê (Çukurca) ilçesinde asker ve polislerin taşıdığı oyların seçimi etkilediği, Şemzînan (Şemdinli) ilçesinde DEM Parti'nin öne çıktığı, Şirnex merkezde ise tehditler ve kömür ocaklarının kapatılacağı iddialarıyla AKP'nin kazandığı görülüyor. Elkê (Beytüşşebap) ilçesi ve Qileban (Uludere) ilçesinde ise DEM Parti'nin seçimleri kazandığı belirtiliyor.

Ancak bu ilçelerdeki seçmen sayısındaki artış, gelecek seçim sonuçlarını belirsiz kılıyor. Taşımalı seçmenlerin sayısındaki artış, yerel seçimlerde sonuçları etkileyebilir. Ancak unutmamak gerekir ki, yerel halkın DEM Parti'ye gösterdiği destek ve 2019 yerel seçimlerinde AKP'nin uyguladığı taktikler, seçim sonuçlarının nasıl şekilleneceği konusunda büyük belirsizlikler taşıyor.

Özetle, Türkiye'nin yakın siyasi geleceği, sınır bölgelerinde yaşanan bu seçim dinamiklerinin nasıl bir etki yaratacağını gösterecek gibi görünüyor. Seçimlerin sonuçları merakla beklenirken, taşınan seçmenlerin gölgesi üzerinde uzun bir süre daha konuşulacak gibi duruyor.

Geçmişteki seçimlerde yaşanan bu tür olaylar, seçimlerin adalet ve şeffaflık ilkesine uygun şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğini sorgulamamıza neden oluyor. Demokrasi, halkın iradesine saygı duyulması ve herkesin eşit fırsatlara sahip olması gereken bir sistemdir. Ancak bu tür müdahaleler, demokratik süreçleri zedeler ve seçmenlerin özgür iradelerini etkileyebilir.

Buna karşın, seçimlerin adil ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmesi için atılması gereken adımlar da bulunuyor. Seçimlere katılan partilerin ve adayların, seçim kurallarına uygun olarak kampanya yapmaları ve seçmenlere eşit erişim sağlamaları önemlidir. Ayrıca, seçim sonuçlarının tarafsız bir şekilde denetlenmesi ve itiraz mekanizmalarının etkin bir şekilde çalışması da gereklidir.

Bu tür sorunları çözmek için, toplumun her kesiminden insanların katılımıyla çalışan bağımsız bir seçim gözlemci kuruluşları sistemi oluşturulabilir. Bu kuruluşlar, seçimlerin adil ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için gerekli denetimleri yapabilirler.

Sonuç olarak, seçimler demokrasinin temel taşıdır ve seçim süreçlerinin adil ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmesi, toplumun güvenini kazanmak için kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle, seçimlere katılan herkesin bu ilkelere saygı göstermesi ve seçimlerin demokratik kurallara uygun olarak yapılmasını sağlamak için çaba göstermesi gerekmektedir.

Gençler, geleceğin liderleri, girişimcileri ve toplumun şekillendiricileri olarak büyük bir potansiyele sahiptir. Ancak ne yazık ki, birçok genç siyasi süreçlere ilgisiz veya umutsuz bir şekilde yaklaşıyor. Peki, bu durumu değiştirmek ve gençlerin siyasi katılımını artırmak için neler yapmalıyız?

Öncelikle, gençlerin siyasi süreçlere daha fazla dahil olmalarını teşvik etmek için eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapmalıyız. Okullarda ve gençlik organizasyonlarında, siyasetin ve demokrasinin önemi hakkında daha fazla bilgi verilmelidir. Ayrıca, gençlerin siyasi görüşlerini ifade etmeleri için güvenli ve destekleyici bir ortam sağlamalıyız.

Siyasi partiler ve adaylar da gençlerin katılımını teşvik etmelidir. Gençlerin sorunlarına duyarlı politikalar geliştirmek ve gençlerin sesini siyasi platformlarda daha fazla duyurmak önemlidir. Aynı zamanda, gençlerin siyasi partilere ve adaylara daha kolay erişebilmeleri için dijital platformları etkili bir şekilde kullanmalıyız.

Gençlerin siyasi süreçlere katılımını artırmak, demokrasimizin sağlığı için elzemdir. Gençlerin farklı bakış açıları ve enerjisi, toplumumuzun daha iyi bir geleceğe doğru ilerlemesine yardımcı olabilir. Ancak bu konuda adım atmamız ve gençleri siyasi arenada daha fazla görmemiz gerekiyor.

Sizler de bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gençlerin siyasi katılımını artırmak için neler yapılabilir? Görüşlerinizi ve önerilerinizi paylaşmak için lütfen yorum yapın. Bu önemli konuyu daha fazla tartışarak, gençlerin siyasi süreçlere katılımını teşvik edebiliriz.

Hep birlikte daha katılımcı ve kapsayıcı bir demokrasi için çaba gösterelim…