Ezilenlerin Sosyalist Partisi’ne (ESP) yönelik 8 Eylül’de birçok kentte yapılan operasyonlar sonucu aralarında Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu’nun da bulunduğu 17 siyasetçi, 11 Eylül’de çıkarıldıkları mahkemece “örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklandı. Dosyayı ayrılan Şenoğlu, 26 Ocak’ta görülen ilk duruşmada tahliye edildi. 

Şenoğlu, tutuklanmasını, cezaevinde yaşadıklarını ve iktidarın muhalefete yönelik baskılarını Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.

Bir tanığın beyanları sonucunda tutuklandığını belirten Şenoğlu, tamamen soyut ve temelsiz iddialar üzerinden 4 buçuk ay cezaevinde kaldığını söyledi. Türkiye’de demokratik muhalefetin uzun bir zamandır baskı altında olduğunun altını çizen Şenoğlu, tutuklanma gerekçesinin de bundan kaynakladığını ifade etti. Yıllardır demokratik siyaset yürüttüğünü dile getiren Şenoğlu, “Hem bireysel olarak hem de temsil ettiğimiz kurumlar bakımından yaptıklarımız çok meşru olmasına rağmen bugünkü rejim bunu kabul etmiyor. Yani yasalara dayanarak bir suç isnadından dolayı tutuklanmış değiliz. Siyasal rejimin krizinden dolayı tutuklandık” dedi.

SİYASET YAPMAK SUÇ MU? 

Tutuklama gerekçesi yapılan tanık beyanlarına değinen Şenoğlu, “Ne diyor bu itirafçı? İşte ESP’de siyaset yaptığımı ve cenazelere katıldığımı söylüyor. ESP’de siyaset yapmak suç mu? Evet, cenazelere de katılıyoruz. Hem insani hem de politik nedenlerle katılıyoruz. Hem de yüzlerce cenazelere katılıyoruz. Bu suç olarak görülmemeli. Kültürel ve tarihsel olarak cenazelere katılmak saygın bir şeydir. Tabi bunlar durumu kriminalize edip bunu suç haline getiriliyor. İtirafçı kişinin beyanları üzerinden ideolojik algı yaratılmaya çalışılıyor. Toplumu kışkırtmaya çalışıyorlar. Mahkemede açıkça dile getirdik ve savunduk, her zaman da savunacağız. Cenazelere katılmak bizim için insani ve vicdani bir görevdir. Bunu yapmaya devam edeceğiz. İtirafçılarla bizim politik kimliğimiz kriminalize edilmeye çalışılıyor. Bizim politik varlığımız, eşitlik özgürlük ve barış mücadelemiz suçlu hale getirilmeye çalışılıyor. Biz kendi politik kimliğimizi savunmaya devam ettik ve edeceğiz. Fakat sayısız insan ve siyasetçi bu tür soyut beyanlarla haksız ve hukuksuz bir şekilde yıllarca cezaevinde tutuluyorlar” diye belirtti.

'PANDEMİ ALLAH'IN LÜTFU OLDU'

Cezaevinde insanlık dışı uygulamaların olduğunu ifade eden Şenoğlu, şöyle devam etti: “Tecrit politikaları zaten insanlık dışı uygulamalardır. Bu hem bilimsel hem de ahlaki bakımdan kanıtlanmış bir şey. İnsanlığa karşı bir suçtur. Çünkü toplumsallığı, sosyalliği yıkan, bunu reddeden bir uygulama biçimidir. Bu sefer çok kısa bir süre cezaevinde kaldım. Çok daha uzun süre kaldığım dönemler de oldu. Fakat bu sefer gördüm ki o insanlık dışı koşullar çok daha ağır hale getirilmiş. Tutsaklar aileleriyle bile görüştürülmüyor. Daha da ötesi kendi içinde sosyal aktivite yapma hakları dahi tamamen ortadan kaldırılmış. Salgından korunma ve hijyenik koşullara ulaşma hakkı gibi bir durum da yok. Tutukluların her bakımdan iletişim hakları kısıtlanmış. Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz için ‘Allah'ın bize büyük bir lütfudur’ demişti. Şimdi pandemiyi de Allah’ın bir lütfu olarak görüp, bu gerekçe ile yasal ve hukuki bütün hakları ortadan kaldırılmış.”

GAZETELER VERİLMİYOR

Cezaevinde iletişim araçlarının yasaklanmasının yanı sıra gelen muhalif gazetelerin de kendilerine verilmediğini aktaran Şenoğlu, bu kısıtlamayı şöyle anlattı: “Yeni bir şey çıkardılar. Basın Yayın Kurumu’na üye olmayan gazetelerin cezaevine verilmemesi kararlaştırılmıştı. Zaten o vardı. Ama haftalık gazeteler, sosyalist gazeteler, günlük muhalif gazeteler de verilmiyor. Yine kitaplar verilmiyor. Toplam 10 tane kitabın olabiliyor. Böyle bir kısıtlama var. Yani içeride tutsak olanı, dünya ile bağını koparmaya, kendi politik kimliğini, insanlık onuruna üreteceği ve geliştireceği her türlü şeyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar."

AÇLIK GREVLERİ UYARISI

Cezaevlerinde başlayan süresiz-dönüşümlü açlık grevlerine değinen Şenoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cezaevleri Türkiye’deki siyasi mücadelede her zaman bir turnusol kağıdı olmuştur. Cezaevleri her zaman topluma karşı sorumluluk duyarak önünü açan, siyasetin önünü açan girişimlerde bulunmuştur. Açlık grevleri de tam da böyle bir misyona denk düşüyor. Neden?  Çünkü çok ağır tecrit koşulları var. Tecrit bütün topluma yayılmak isteniyor. Doğal olarak esaret altından tutulan insanlar yapabildikleri tek şeyle, yani bedenlerini kullanarak kendi seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu çok yaşamsal bir şey. Çünkü bu insanlık dışı uygulama kırıldığı ölçüde rahat edebiliriz. Talep edilen şeyler çok net. Son derece hukuki bir şey talep ediyorlar. Haklarının verilmesini ve insanca koşullarda kalmak istiyorlar. Bu aynı zamanda toplumun da esaretten kurtulması anlamına geliyor. Bu ikisini birleştirmek gerekiyor." 

ÖCALAN'IN ROLÜ 

Toplumun ve demokratik güçlerininin cezaevlerinin gündemini temel sorunları olarak ele alması gerektiğini vurgulayan Şenoğlu, "Sadece tutsaklarla başlayıp biten bir şey değil bu. Bu nedenle bizim dışarıda görevlerimiz çok fazla. Bunun dışında grevin başka boyutları da var. İmralı’da 22 yıldır süren bir tecrit var. O tecridin görece azaldığı süreçlerde Türkiye’de çok önemli siyasi süreçler oldu. Toplumsal barışın ve Kürt sorununun demokratik çözümü bakımından Sayın Öcalan’ın rolünü oynayabilmesinin olanağı oluştuğu ölçüde toplum rahatlar” diye konuştu.  

İDEOLOJİK ALGI 

İktidarın demokratik muhalefeti bastırmak için sürekli farklı bir ideolojik algı yaratmaya çalıştığına vurgu yapan Şenoğlu, iktidarın bundan başka bir çıkışı kendinde göremediğini söyledi. İktidarın bu baskılarla açlık ve yoksulluğu inşa ettiğini dile getiren Şenoğlu, “Toplumu giderek Alevi, Sünni, Kürt, Türk vs. olarak kutuplaştırıyorlar. Kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikler giderek artıyor. Kadın cinayetleri giderek artıyor. Mevcut rejimin ideolojik krizi var. Kendi icraatları bunu derinleştirdiği için buna çözüm üreten, başka bir dünya, özgürlükçü ve adil dünya ideolojisi üreten bizim gibi kurumlara saldırarak yok etmeye çalışılıyor” ifadelerini kullandı.  

'ÇÜRÜME' ANLAYIŞI 

İktidarda kendi krizini topluma dayatan ve toplumu da çürümeye iten bir anlayışla ayakta kalmaya çalıştığını ifade eden Şenoğlu, iktidarın kriz, savaş, yoksulluk ve işsizlikten nemalandığına söyledi. Şenoğlu, şunları ekledi: “Bu kriz ve çelişkileri gündelik olarak yaşıyoruz ve denetliyoruz. Artık toplum bu iktidardan bıkmış ve kurtulmak istiyor. Bu krizden kurtulmak ve bu rejimi değiştirmek istiyor. Böyle güçlü bir muhalefet dinamiği giderek güçleniyor. Bizler de bu çözümsüzlüğe çözüm arıyoruz. Diyoruz ki ‘böyle bir Türkiye olmak zorunda değil, böyle yaşamak zorunda değiliz’. Her şey, halklar lehine, emekçiler lehine olabilecek şeylerdir. Buna karşı itiraz içinde olan, isyan eden kitleleri bir araya getirmeye, birleşmeye ve bu zihniyete son vermeye çalışıyoruz. Doğal olarak da bu rejim için çok büyük bir sorun haline geliyor. Bu çözüm önerilerini bastırmak için gözlerini karartmışlar ve kesintisiz bir şekilde her türlü gayri meşru yollarla saldırıyor.”

'İKTİDAR BİTECEK'

İktidarın bu saldırıların nafile olduğunu söyleyen Şenoğlu, “Bu denenmiş bir şey. Hem dünya tarihinde hem de Türkiye’de buna benzer ve daha ağır süreçler yaşanmıştır. Ama ne toplumların arayışı bitti, ne de mücadelelerinden vazgeçtiler. Ama bitecek olan şey nettir. Bu insanlık dışı zihniyetin ömrü bitti. Bunu uzatmaya çalışıyorlar. Tabi ki bu halka büyük bir baskı olarak dönüyor ama biz burada büyük bir umudu ve çıkışı görüyoruz” dedi.

'BÜTÜNLÜKLÜ HAREKET ETMELİ'

Topluma yönelik sistemli saldırıların olduğunu, muhalefetin ise buna karşı bütünlüklü hareket etmesi gerektiğini kaydeden Şenoğlu, “Biz yaşananlara bütünlüklü bakmamız gerekiyor. Yani çöküşün, psikolojik, sosyal, kültürel, inançsal gibi tüm boyutlarıyla yaklaşmak ve bütünlüklü bir çözüm gücü ve programı inşa etmek gerekiyor. Bunun halka dayanarak, halkın bizatihi içinde olduğu bir program olması gerekiyor. Ama daha pratiği ise bir siyasi hareket, meşru ve demokratik bir halk hareketi örgütlenmesi lazım. Bunun cisim kazanacağı toplumsal örgütlenme seferberliği inşa edilmesi lazım. Yani halkın kendi çözümünü ve demokrasini inşa edeceği bir şey lazım. Toplumda bunun olanakları var. Halklar bunu üretiyor. Ama bu parçalılığı gidermek, demokrasi güçlerinin radikal, toplumsal ve siyasi bir dönüşüm hattında bir araya gelmesinden geçiyor. Bunu başarabiliriz. Bunu başardığımız ölçüde bu rejimin, baskıcı, antidemokratik uygulamaları da karşılık bulmayacaktır" ifadelerini kullandı.

MA / Ferhat Çelik