DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 10’uncu duruşması, 3’üncü gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda devam ediyor.

HDP eski milletvekili ve Tevgera Jinen Azad (TJA) aktivisti Ayla Akat Ata, bir önceki oturumda kaldığı yerden savunmasına devam etti.  Feminizmi açıklayan Ata, “Geçmişten günümüze feminizm dört ana dalga üzerinden şekilleniyor. Bu dalgalar feminizmin toplumdan kopuk değil tam da topluma iç içe olduğunu gösteriyor” dedi.  

ME TOO HAREKETİNİ ANLATTI

Feministlerin insanların temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan her türlü politikaya karşı olduğunu vurgulayan Ata, “Dördüncü dalga şu an içinde bulunduğumuz dönemdir. Kadınlar sosyal medya aracılığıyla cinsel şiddeti, tacizi dile getiriyor ve bu bir şekilde yargıya ulaşıyor. Sosyal medyada yapılan tartışmalar yargının verdiği karardan dönmesine dahi neden oluyor. Kadınların yaşadığı her mekanda maruz kaldığı cinsel şiddeti dile getirmesi çok zordur. Ama kadınlar Me Too Hareketiyle bunu dile getirdiler. Ben de cinsel şiddet mağduru kadınlarla buluştum. Gözaltında cinsel taciz ve tecavüze dahil bir hukuki yardım programının bir parçası oldum. O yüzden 1998’de başladığım bu çalışma yıllarca devam etti. Asker ve koruyucu faillerle yüz yüze kaldık, tehditler aldık ama bunu bırakmadık” şeklinde konuştu.

EKOFEMİNİZM

Dünya ölçeğindeki ekofeminizm hareketlerinde de bahseden Ata, “Ben Batman milletvekilliği yaptım. Hasankeyf sular altında kalmasın diye kadınlar çok mücadele etti. Ama sular altında kalmasına engel olamadık. Eğer sular altında kalmasaydı, bacasız bir sanayi gibiydi. Kadınlar bunu söyledi ama karşılık bulmadı. Ekofeminzm konusu doğa ve kadının sömürüsüdür. İnsanların doğaya davrandıkları gibi kadınlara davrandıkları ifade edilir. Ekolojik tahribat ancak ekofeminizmle engellenebilir. Hem ataerkiye hem de doğayı tahrip eden her türlü çalışmaya karşı koyan bir harekettir” şeklinde konuştu. 

SADECE ERKEKLER KONUŞUYOR

Kadınları sesinin kamusal alanda duyurulması gerektiğini söyleyen Ata, üçüncü dünya savaşının yaşandığı dünyada konuşanın sadece erkekler olduğunu vurguladı. Ata, “Dünyanın tamamının etkileneceği bir riskin olduğu süreçte kadınların sesini duyamıyoruz. Uluslararası hukuk da tamamen erkek. Kadınların her türlü ayrımcılığın ortadan kaldıran sözleşme ve anlaşmalar yetersiz. Bağımsız ve özerk olan kadın kazanımları ulus devletler için bir tehdit” dedi. 

‘İKTİDAR İNSAN HAKLARINI GÖZDEN ÇIKARDI’

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına da değinen Ata, “Sözleşmeden çıkma AİHM kararlarını tanımama çağdaş dünyayla bağını koparmak anlamına gelmiyor mu? İktidar aşırı sağ ve dinci desteğin karşısında insan haklarını gözden çıkarmıştır. Ama uluslararası belgelere bağlı olmalıyız, altına imza attıysak vatandaşa layık görmeliyiz. Uluslararası yargı açısından, biz buraya getirildikten 18 ay sonra AİHM iki önemli karar verdi. Ama AİHM kadınlar hakkında bir karar vermeyi aklının ucundan geçirmiyor. Ortaya koyduğu kronoloji kadınların dikkatinden kaçmıyor” şeklinde konuştu. 

‘YARGILANANLARIN SÖZLERİNİ AKTARIYORUM’

Bir önceki oturumda iddia makamının savunması için, “Savunmanın içeriğini kapsamayan konuşmalar yapılıyor” sözlerine de yanıt veren Ata, “30 yıl önce yargılanan arkadaşlarımızın sözlerini aktarıyorum, umarım yaşanmaz ama bundan 30 yıl sonra sözlerimizi de birileri aktaracak. O yüzden söylediğimiz her şey savunmayı kapsar ve önemlidir” dedi. Ata, dünya kadın mücadelesinden bahsederek, kongre ve mahkeme salonları doldurduklarını söyledi.

‘CENAZELER BULUNAMIYORDU’ 

Hukuk fakültesinin bitimiyle birlikte insan hakları mücadelesine başladığını anlatan Ata, “1990’larda gözaltına alındım. 1997’de mezun oldum, 1998’de avukatlığa başladım. 1996’da gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan bir çift vardı. İşkence edilerek Cizre’deki toplum mezarlığa gömülmüştü. Biz aileye ulaştık, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nde teşhis yapıldı ama cenazeye ulaşamıyoruz. Ada parsel numarası belirtilmediği için bulamadık. Ölüm tarlası. Bir iki mezar açıldı ama tek ortak yönü hepsinin kafasına kurşun sıkılması. Elimizdeki dosyalardan altı ayrı aileye daha ulaştık ama cenazelere ulaşamadık. Parçalanmış cenazeler var, kuyuya atılan cenazeler var. Avukatlığa başladığım süreçte karşıma çıkmasından dolayı önemli. 2000’li yıllara gelene kadar cenazeler bulunamıyordu” diye belirtti. 

‘FARKLILIĞA DAYANAN BİR EŞİTLİK’

Kendi deneyimlerinden yola çıkarak kadın ve insan haklarına dair değerlendirmelerde bulunacağını söyleyen Ata, “Kadınlar sadece eşitlikçi yasaların çıkması için değil, yasa çıktıktan sonra değişikliklerin hayata geçmesi için mücadele vermek zorundalar. Binlerce yıllık geçmişi olan ataerkilliğin değişime direndiği görülür. Bu nedenle radikal feministler, farklılığa dayanan bir eşitlik anlayışının yaygınlaşmasını istiyor. Ulusal ve uluslararası alanda yasal haklara kavuşmak ataerkiyi yok etmeye yetmese de önemli kazançlar olarak elimizde bulunuyor” ifadelerini kullandı. 

‘TOPRAĞIMA ÖNDERLİĞİME DOKUNMA’ KAMPANYASI

“Toprağıma, önderliğime sahip çıkıyorum” kampanyası kapsamında da hakkında dava açıldığını hatırlatan Ata, “Ben barışa sahip çıkıyorum. Barış ortamı olmadan kadın hareketini dahi yürütmek mümkün değil. Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi dahi yapamıyorsunuz. Kampanyamızı başlatırken, Türkiye’yi yönetenlere bunu duyururken, bunları söyledik” şeklinde konuştu. 

‘İÇİMİZDEKİ EGEMENLİĞİ SORGULUYORUZ’

Kürt kadınları olarak Türkiye kadın hareketinin bir bileşeni olduklarını ifade eden Ata, “Ama farklı bir gerçekliğimiz var. Kendi özgürleşmemizin peşinden giderken farklı zaman ve mekanlarda yaşananların izinde gidiyoruz. Egemenlik ilişkilerinin karakteri birbirine benzer. Bu nedenle erkek egemen mekanizmalarına karşı çıkmak için kendi içimizdeki egemenlik mekanizmalarını da sorguluyoruz. Erkek egemenliğini bir sistem olarak tanımlıyoruz. Bununla mücadelenin ön koşulu bunu anlamaktır. Kadın ve erkek için kabul edilen geleneksel roller cesaretle çözümlenmeli. Yoksa anlaşılmayan bir sorunun çözümü için harcanacak çaba beyhude olur. Cinsiyetçilik sadece kadınların çözüm arayacağı bir sorun değil, erkeklerin de tartışması ve çözüm üretmek için mücadele etmesi gerekir. Sistemin bir alternatifi için mücadele ediyoruz. Bunun için kadının da erkeğin de egemenlik ilişkisinin mikro alanı olan ailenin de dönüşümü için yol almaya çalışıyoruz” diye belirtti. 

‘DEĞİŞTİRME SORUMLULUĞUMUZ VAR’

Ata, şöyle devam etti: “Kaba bir eşitlik özgürlük yaklaşımının doğuracağı sıkıntıları görmezden gelemeyiz. Sistem içinde yaşayan kadınlar ve erkekleriz. Hem kendimizi hem de toplumu değiştirme ve dönüştürme sorumluluğumuz var. Bu gerçeklikle 1990’lı yıllar kadınların kendisini sorguladığı yıllardır. Hem ulusal hem de sınıfsal sorunlar eksenli kadınlar sokağa çıkmaya başlamıştır. Kürt olarak ezildiğini, sömürüldüğünü gören Kürt kadını, cinsiyetinden dolayı ezildiğini de görmüştür. 1999-2002 seçimleri kadınların kollaşmayla elde ettikleri statü, kadınların var oldukları tüm alanları etkilemiştir. Örgütlüyse geliştirmiş değilse sağlamışlardır. Eşitlik ve özgürlük anlayışının bilinçle bütünleştiği bu dönem Kürt kadın hareketinin ideolojik mücadele ve arayışını ortaya koymuştur” ifadelerini kullandı. 

Duruşmaya bir saat ara verildi. 

Kobanê Davası’nda savunmasını sürdüren TJA aktivisti Ayla Akat Ata, “kadınların özgür ve özerk örgütlendiği zamanlar” vurgusu yaparak, “Bu örgütlülük bir bütün toplumu değiştirecek ve dönüştürecektir. Tabi ki beklemeyeceğiz sınırları, sınıfları aşacağız” dedi. 

Ankara 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen Kobanê Davası’nın 10’uncu duruşması 3’üncü gününde Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili ve Tevgera Jinên Azad (TJA) Aktivisti Ayla Akat Ata’nın savunmasıyla devam ediyor.

Kürt kadınlarının ulusal, sınıfsal olarak maruz kaldıkları karşısında verdikleri mücadelede pes etmediklerine dikkati çeken Ata, “Küresel kadın örgütlülüklerinin de bir parçası olmuştur. Feminizm kadın bakış açısıdır diyoruz. Cinsel ve sınıfsal sömürü tüm kadınlar için geçerlidir. Kadınlar bu noktada ortak ses olabiliyorlar. Ama Kürt kadınların yaşadığı sorunlar görmezden gelinmesi tercih ediliyor. Kimliğimizi ön plana çıkarmamamız isteniyor. Yaşamdan ve gerçeklikten kopuk bir feminizm anlayışı olabilir mi? Kürt kimliğine ve diline yönelik yasaklamalara sessiz kalmak kız kardeşliğini de sorgulatır” dedi. 

‘KÜRTLÜĞÜMÜZÜ VE KADINLIĞIMIZI YAŞAMAK’

Dünyanın erkek egemen sistemle yönetildiğinin farkında olduklarını aktaran Ata, “Kadınlığımız ve Kürtlüğümüzü birbirinden ayrı yaşayabilir miyiz? Bizler ortak hareket etmeye çalışıyoruz. Birlikteliğimiz var bu değerli ve önemli. Ama Kürt kadınlarının farklı sorunları da var. Ulusal taleplerimizin varlığı ve devletin yasakçı zihniyeti karşısında Kürt kadın hareketi olarak örgütlenmek durumunda kaldık. Türkiye kadın hareketinden taleplerimiz farklıydı. Dokunulanlarımız farklıydı. ‘Dokunma’ diye örgütlendik ve alanlara çıktı. Kadın olduğumuz için erkeklerden, Kürt olduğumuz için Türkiye kadın hareketini dışında özerk örgütlendik” şeklinde konuştu. 

KÜRT KADIN MÜCADELESİ 

Kadın iradesinin oluşma sürecine de değinen Ata, “Kadının bir irade olarak tanınması kendi örgütlülüklerini yaratmasıyla mümkün oldu. Bu deneyimler kadınların var olduğu her alana aktarıldı. Bunun için büyük bir özveriyle mücadele ederek özgün modellerini yarattılar. Kendimizi donattık ve eril zihniyete karşı mücadele ettik. Kürt kadın mücadelesi, kadınların bulunduğu tüm yapıları demokratikleştirmeye zorlayan çatışmaları beraberinde getirdi. Emeğini görünür kılma arzusu ve iradesini ortaya çıkarma arzusu temel motivasyon kaynağı oldu. Kadının eşit ve özgür olduğunu söylemekle buna karşı pratikte yaşanan çelişkilerle karşılaşıyoruz. Yüzleşmek bu noktada önemli. Kadın özgürlük ve eşitlik mücadelesinin bir parçası olmak  dünya kadın yürüyüşüyle başladı” diye anlattı. Ata devamında, dünya kadın yürüyüşünün tarihinden bahsetti. 

Kürt siyasetçi Leyla Zana’nın idoli olduğunu vurgulayan Ata, Zana’nın hayatını anlattı. Ata, Zana’nın siyasette ve kadın mücadelesinde yer aldığı sürece değindi. 

‘EMEĞİN GÖRÜNÜRLÜĞÜ KOLLAŞMAYLA BAŞLADI’

Kadın emeğinin görünür olmasının siyasi partilerde kollaşma çalışmalarıyla başladığını vurgulayan Ata, “Kimsenin bize bu kararı alın, bunu yapın demesine gerek yoktu. Çünkü biz itiraz eden, eşitlik isteyen kadınlardık. Bu geçmişimiz yokmuş gibi sadece talimatla görevlendirildiğimiz belirten anlayışı asla ama asla kabul etmiyoruz. İddianameye bakıyorum, biz sürekli talimat almışız. Hayır bu bizim birikimimizdir, deneyimlerimizdir mücadelemizdir. DÖK’ün olduğu süreçte bu dosyada merkezde olan 6-8 Ekim olayları yaşanıyor. Bu iddianamede de DÖK’ün açıklaması var, bu açıklama bayramlaşmaya davet. İddianamenin başından bu yana DÖK’ün tek paragraflık açıklaması var” diye ifade etti. 

‘YOK EDEMEZSİNİZ’

Kürt kadın hareketi olarak Türkiye ve dünya kadın hareketine büyük bir miras bıraktıklarını vurgulayan Ata, “Kadınlarla birlikte çalışmak, doğruya işaret etmek beni çok heyecanlandırdı. KJA da böyle kuruldu. Kadınların çözüm masasına oturması için resmi bir sıfatımızın olması için bir arzu vardı ama bugün iddianamede yer alanların bununla bir ilgisi yok. Biz kimseden talimat almadık. Çözüm sürecinde kurulan bir yapılanmadır KJA. KJA kapsamında yaptığım konuşmaların bu dosyayla ne ilgisi var? 6-8 Ekim’le ne ilgisi var da dosyaya konulmuş? Biz kadınların bir araya gelmemizin tek nedeni vardı, demokratik çözüm düşüncesi ve resmi bir kurum olarak kadın temsiliyetiydi. Ama olmadı, karşılayamadı ve KJA kapatıldı ama yerine TJA kuruldu. Yok edemezsiniz” şeklinde konuştu. 

EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “PKK bir kadın örgütüdür” sözlerini hatırlatan Ata, sonrasında Kürt kadın kurumlarının hepsinin basıldığını söyledi. Ata, “Bu kriminalize etme çabasıdır. Açıklamada ayrıca ‘kültürel terörizm’ diyor. Burada asıl hedef alınanın kadın olduğunu biliyoruz, çünkü kültürün taşıyıcısı kadınlar. Kadınlara yönelik gözaltı tutuklamalar arttı” dedi. Kültür kavramının kadınların yaşamlarını sınırlandırmaya hizmet ettiğini söyleyen Ata, “Tarihsel olarak kadınlar, kültürün aktarıcıları olarak görüldüler. Ama kültürün siyasal kullanımını sorgulamak gerekiyor. Kültür argümanını kimin ne amaçla öne sürdüğüne bakmak gerekiyor. Kürt kadınları, erkeklerle birlikte içinde yaşadıkları toplumu dönüştürme çabasını veriyor. Bunun en temel göstergesi eşbaşkanlık sistemi. Kendilerini tarihin özneleri kurma, dünyaya direnmeye, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kendi teorilerini oluşturma haklarında sahiptirler. Kadınların karar alma ve uygulama süreçlerine katılmasının önündeki engeller kalkıncaya kadar mücadele sürecek” ifadelerini kullandı.

‘KADINLAR BARIŞIN EN ETKİLİ DİNAMİĞİ’

Kürt kadınlarının savaş ve şiddetin ne demek olduğunu iyi bildiğini vurgulayan Ata, şöyle devam etti: “Savaş, kan dökülen siyasettir. Savaş yürütülen siyasetin devamı olarak kabul edilmiştir. Barış ise savaş halinde olmamak olarak tanımlanır. Meşrulaştırılan savaşlar beraberinde buna karşı verilen mücadeleleri de getirmiştir. Zor da olsa bir şekilde var olmaya çalışan kadınlar, eğer örgütlülüklerini sağlayamamışsa savaş kararında olduğu gibi barış sürecinde de belirleyici olamamaktadır. Bu nedenle bir yandan savaşı erkeklerin karar verdiği, kadınların ise pasif olarak görüldüğü hakim anlayışa karşı mücadele verme kararlılığı sürdürülmelidir.  Kadınlar barışın toplumsallaşmasının en etkili dinamiğidir. Kadınlar savaş süreçlerinde yaşadıkları zorluklar ve tecrübeyle hakikatin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması için en etkili örgütlenmelerin misyon sahibi olarak barış süreçlerinde belirleyici olabilmeli ve bunun için mücadeleyi sürdürmelidirler. 

KADINLARIN BARIŞ SÜREÇLERİNE KATILMASI

Savaş ve çatışma ortamında toplumun tüm bileşenleri zarar görür. Barış aktivistleri de yasal olmayan yöntemlerle etkisiz hale getirilmeye çalışılır. Kadınlar bir mülk olarak görülüyor, bedenleri de bir işgal alanıdır. Bu gerçeklik bir yana kadınlar savaş döneminde erkeklere tanınan toplumsal rollerin hepsini üstlenmek durumunda kalırlar. Savaş ve barış başladığı an kadınların mücadelesi de başlamaktadır. Kadınların çözüm ve barış süreçlerinde yer almaları eşitlik ilkesiyle doğrudan bağlantılı. Çünkü kadınlar toplumun yarısını oluşturur. Bu dosyada yargıladığınız kadınlar, bulunduğumuz coğrafyada bu sürecin içinde yer almış örgütlenmiş yüzlerce kadınlardan belki de sadece bir kaçıdır. Kadınların sürece dahil olması barışın kalıcı olmasında doğrudan etkilidir. Bu noktada bizim sürecimiz açısından yapılan çalışmalar yol gösterici olmuştur.Eşitlik ve özgürlük talebinde bulunmanın ve barışı sağlama mücadelesine karşılık görünenin cezaevi olması dolayısıyla ben ve arkadaşlarımız karşınızdayız. Yargılanan ilk kadın değilim."

‘43 KADIN MEKANININ KAPISINA KİLİT VURULDU’

Kayyım atamalarının son derece planlı olduğunu da vurgulayan Ata, “Neredeyse bütün belediyeler, ürettikleri hizmetin yanında kasalarına para bırakmıştır. Yapılan incelemelerde hiçbir belediyede usulsüzlük tespit edilmemiştir. Eşbaşkanlığı yaygınlaştırmayı hedeflemiştir yerel çalışmalar. Yerel yönetimler alanında özgün çalışmalar yapılmıştır. Toplumsal ekonominin kadın eksinli örgütlenmesine yönelik çalışmalar yürütülmüştür. Kadınlar büyük emek harcadılar. Egemenlikten vazgeçmek, iktidar alanını kadınlara devretmek o kadar kolay olmadı. Büyük bedeller ödendi. Kayyımlar atanmadan önce hükümet demokratik ve eşit seçimle göreve gelen kadınları illegalize ederek tutuklamıştır. Görevden alma ve tutuklamaların ardından kadın politikalarıyla birlikte HDP’nin ve diğer öncü partilerin geliştirdiği kadın kurumları hedef alınmıştır” şeklinde konuştu. Ata, yerel yönetimlerce kurulan kadın kurumlarına yönelik saldırıları anlattı. Ata, “Elimizden belediyeler alınarak ilk yönelinen kurumlar kadın kurumları oldu. 43 kadın mekanın kapısına kilit vuruldu” dedi. Ata, kapatılan kadın kurumlarını tek tek saydı. 

‘HEDEF KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ PRATİĞİMİZ’

Kadın merkezi binalarının içeriğinin değiştirildiğini de aktaran Ata, “Akıl almaz bir kadın düşmanlığı görüyoruz. Kadın odaklı sosyal kentsel uygulamalara bakıyoruz. Kadınların adlarını taşıyan sokaklar değiştiriliyor. Kurslar kapatılıyor. Kayyımların belediyelerin gaspını izleyen süreçte en önemli hedef kadın özgürlükçü yerel pratiğimiz olmuştur. Kadın politikaların içi boşaltılarak amacın dışında kullanılmıştır. Kadın eşbaşkan ve kadın politikalarıyla ilgili tüm bilgiler belediyelerin web sitelerinden çıkarılmıştır. Bununla hafızasızlaştırma politikası uygulanmıştır. Bunlar iktidarın istediği ölçüde yeni bir insan profili yaratma politikasıdır.  Kadının farkındalığını güçlendirecek her türlü mekanizma yok edilmeye çalışılmıştır” diye belirtti. 

‘SUSMAYACAĞIZ, KORKMAYACAĞIZ’

“Kadınların özgür ve özerk örgütlendiği zamanlardayız” diyen Ata, “Bu örgütlülük bir bütün toplumu değiştirecek ve dönüştürecektir. Tabi ki beklemeyeceğiz sınırları, sınıfları aşacağız. Dünya nüfusunun yarısıyız ve farkındayız savaş dönemlerinde ganimet olarak kabul edilen bir yanımız. ‘Eşit işe eşit ücret’ diyen kadınlarla birlikte haykırdık. İspanya’da ‘eşitlikte bir adım bile geri gidilemez’ diyen kadınlarla birlikte yürüdük. Polonya’da kürtaj yasağına karşı siyah giyinmiştik, İsviçre’de eşitsizlik ve kadına yönelik şiddete karşı yürüyen kadınlarla birlikte sevindik, kadınların regl döneminde mabede girme yasağına karşı Hindistanlı kadınlarla birlikte mücadele verdik, susmayacağız korkmayacağız itaat etmeyeceğiz, ‘kadına yönelik şiddete hayır’ demeye ve mücadele etmeye devam edeceğiz. Tartışılması gereken kadınların ve kız çocuklarının Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşımın çok sınırlı olduğu gerçeğidir, tartışılması gereken yöneticilik pozisyonundaki kadınalrın sayısı yüzde 20’yi, parlamentodaki kadınların oranı yüzde 17 iken eşbaşkanlık sisteminin yasal güvence altına alınmasıdır. Tartışılması gereken kadın ve çocuklara yönelik şiddetin medyada yer alan şekli ve kullanılan dildir” şeklinde konuştu. 

“Özgür olmamız gerekiyor” diyen Ata, “Prometheus'un tanrılardan alarak halka dağıttığı ateş bugün kadınların elinde tuttuğu meşale ile ölümsüzleşiyor. Kadın varsa umut vardır” sözleriyle savunmasını bugünlük sonlandırdı. 

Duruşma yarın Ata’nın savunmasıyla devam edecek.