Haber: Yasemin Dikici


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kurumsal  verilerine göre  2023 yılında  Türkiye’de işsiz birey sayısı  3 milyon 424 bin kişi oldu. Yaşanan tabloda “işsizler ordusu”nun en büyük halkasını gençler oluşturuyor. Atanamayan öğretmenler, lisanslı-lisansız işçiler ve benzeri sınıflar günlük yaşamlarını idame etmek için en ağır mücadelelerini veriyor.  Hal böyle oluna işvereninde eli güçleniyor. Verdiği paranın kat be kat fazlasını alabilmek için, çalışanlara en ağır yükü bindirmekten geri durmuyor. Hizmet sektöründe çalışmak zorunda olan çalışanlar zor çalışma şartlarında asgari ücretin altında maaşı kabullenmek zorunda kalıyor. Van'da gençlerin en çok çalıştığı işlerin başında ise “Kasiyerlik” geliyor.  Kimi marketlerdeki çalışma süresi günde 8,5 saat iken kimilerinde 10-12 saati buluyor. Hepimizin marketlerde gördüğümüz kasiyerlerin gün boyunca maruz kaldıkları ağır iş yükünü konun tanıklarıyla konuştuk.  


‘Asgari ücretin altında maaş alıyoruz’

Eski SES Eş Genel Başkanı Selma Atabey: Bu davayla bizi susturmaya çalıştılar, mücadelemiz sürüyor Eski SES Eş Genel Başkanı Selma Atabey: Bu davayla bizi susturmaya çalıştılar, mücadelemiz sürüyor


Van’ın her köşesinde gözlerimize ilişen, belki de çoğumuzun tercih ettiği market ve mağazalarda çalışan işçilerin gün boyunca yaşadıkları hak ihlallerinin mağdurlarından bir tanesi Kadir Yılmaz. ( İşten atılır gerekçesiyle gerçek isminin haberde yer almasını istemedi) Henüz 24 yaşında,  üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulamayıp markette çalışan  bir çok gençten sadece biri. Çalıştığı markette asgari ücretin altında maaş almasının yanı sıra birde mobbinge maruz kalıyor. Çalıştığı markette yemek saatleri dışında saatlerce ayakta beklediğini söyleyen Yılmaz, yaşadıklarını şu ifadelerle özetliyor. “Ben  asgari ücretin altında maaş alıyorum. Hem asgari ücretin altında çalışıyorum hem de yapmam gereken mesaiden fazla mesaiye kalmak zorunda kalıyorum. Olay mesai bitmekle kalmıyor, aynı zamanda market kapandıktan sonra temizlik, sayım ve benzeri işleri de yaptırıyorlar. Yani anlayacağınız sabah 08:00’da işbaşı yapıyoruz kimi zaman gece Gece 24’de kadar kalabiliyoruz. Tabi bu sürekli olmuyor, bazen sayım ve temizlik sırası bizde olduğunda oluyor. En erken saat 22:00’da eve gidiyoruz, bu standart bir uygulama. İş yükü çok fazla ancak kabul etmekten başka da şansımız yok” dedi. 


‘Sosyal yaşantım yok!’


Maruz kaldığı aşırı iş yükü nedeniyle eve gider gitmez yorgun düştüğünü ve geri kalan zamanını sadece dinlenmek için  harcadığını ifade eden Yılmaz, “Buradan çıtıktan sonra zar zor kendimi yatağa atıyorum. Yaşıtlarım gezip eğlenirken yada kendi işini yaparken ben burada bu şartlar altında çalışmak zorunda kalıyorum. Aslında çok utanılacak ya da yapılmayacak bir iş değil. Bu durumu patronlar zorlaştırıyor. 12 saat ayakta beklememizi istiyorlar. Farklı bir düşünce tarzları var ayakta bekleyince daha çok satış yapacakmışız diye düşünüyorlar...Bu hayat böyle nereye gidecek bilmiyorum, geleceğe dair hiçbir umudum kalmadı. Kışın çalışmak daha zor. Bel, bacak ve eklem ağrılarım başladı. Gündüz çalışırken yoruluyorum gecede ağrıdan uyuyamıyorum. Kışın durum daha kötü. Kasa, kapının önünde olduğu için çok üşüyoruz ve kapı her açıldığında soğuk direk bize çarpıyor.  Hasta halde yine işe gelip çalışmak zorunda kalıyorum, haftalarca hastalığımız devam ediyor.” 

‘Müşteri yapılan zamların öfkesini bize kusuyor’


İşsiz bir babanın genç kızı olan Merve Can,(19)  hayatının baharını hayatın en zor yükünü omuzlayarak yaşayan biri. Yaşıtları eğlenip gençliğini yaşarken Can, ağır koşullarda çalışmasına rağmen istediği elbiseyi bile alamıyor. İşsizliği fırsata dönüştüren bir patronun sömürgesine boyun eğmek zorunda kalmış. Evin mutfak masrafı, kardeşlerinin okul harcırahları ve faturalar derken aybaşında aldığı ücret aldığı gibi tükeniyor. Can yaşadıkları bütün imkansızlıklara rağmen hayata tebessüm etmeyi ihmal etmiyor. Bize hikayesini anlatırken gülümseyen gözleri anında yaşlarla doluyor ve sözlerine şu ifadelerle devam ediyor. "Zaten gün boyu ayakta duruyoruz. Yemek dışında oturamıyoruz. Çok yoruluyoruz ve her insan gibi bazen bizim de hatalarımız oluyor. Patronlar odalarında gizlenirken artan fiyatların, bozuk ürünlerin bedeli bize ödetiliyor. Modern çağın köleleri gibiyiz, bir kırbaç yemediğimiz eksik. Kırbaçın yerini de patronların attığı tavırlar oluyor.  Hem yoruluyor hem de az maaşla hayatımızı devam ettirmeye çalışırken bir de müşterinin kötü davranışlarına maruz kalıyoruz. İnsanlardan kasiyerlere biraz hassas davranmalarını istiyoruz" dedi. 


‘Bacaklarımda varisler oluşmaya başladı’


Bir giyim mağazasında çalışan Zehra Yıldırım ise (21) şu ifadelere yer verdi. “Sabah erken işe gidiyoruz ve gün boyu ayakta kalıyoruz. Bacaklarımda varis oluşmaya başladı. Bu yaşımda bacaklarımın bu halde olması beni endişelendiriyor. İleriki yaşlarıma gelince ne olacak korkusu var, acaba sakat mı kalacağım. akşamları bacaklarımı tuzlu suya koyuyorum. Uzun zamandır ailemle arkadaşlarımla zaman geçiremedim. Verdikleri maaş iyi olsa belki biraz görmezden gelebiliriz bu durumu ama aldığımız maaş yorgunluğumuza değmiyor. Asgari ücret bile bir ailenin masraflarına yetmezken biz 5 bin maaş alıyoruz. 3 bin maaş alan arkadaşlarımızda var. Bir an önce yetkilerin bu durumu denetlemeleri lazım.   Derya üniversiteyi bitirdikten sonra iş bulmayınca çareyi kasiyerlik yapmakta bulduğunu söylüyor. Büyük hayallerle girdiği bölümden mezun olduktan sonra kendi alanlarıyla ilgili çalışma imkânı bulamayan Derya, ilkokul mezunu patronlarının onlara hakaret etmesinden, emir vermesinden yakınıyor. Derya, "Patronum ilkokul, ben üniversite mezunuyum. Her geldiğinde bir sebep bulup bize hakaret ediyor. Bazen müşterilerin yanında hakaret ediyor, susuyorum. Oturmamıza, dinlenmemize izin verilmiyor. Bizim insan olduğumuzu unutuyorlar ve robot gözüyle bakıyorlar." diye konuştu.

Bu içerik Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Gazeteciler Cemiyeti’nin “Basın Evi Destek Aracı (BEDA)” programı kapsamında hazırlanmıştır.