Lise son sınıf öğrencileri ile mezunlar, aylar süren hazırlıklarının ardından 15 ve 16 Haziran tarihlerinde yapılacak Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) girecek. Başarı ve geleceklerinin sınav sonuçlarına indirgendiği eğitim sistemi içerisinde iyi bir üniversiteye yerleşmeye gayret eden binlerce öğrencinin gireceği YKS, yıllar içerisinde birçok kez değişen üniversiteye geçiş sınavının son şekli.

Lise mezunlarının sayısının az olması dolayısıyla 1960'lı yıllara kadar çok sayıda fakülte, başvuran mezunları sınavsız kabul ediyordu. 1974 yılına gelindiğinde Üniversitelerarası Kurul, üniversiteye giriş sınavını Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (ÖSYS) adı altında tek merkezde yapılmasına karar kıldı. 1981 yılında ise, sistem Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) ve Öğrenci Yerleştirme Sınavı (ÖYS) olarak iki basamaklı hale getirildi. Sonrasında ortaöğretim puanlarının da sınav sonuçlarına eklenmesine karar verildi. ÖSS ve ÖYS olarak uygulanan sistem 1999 yılından itibaren ÖSS adı altında tek basamaklı olarak yapılmaya başlandı. 2010 yılına gelindiğinde sistemde bir kez daha değişikliği gidilerek Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) getirildi. İki aşamalı olarak yapılan sınavda YGS’ye giren öğrenciler, barajı aşmaları halinde ancak LYS’ye girebiliyordu. Üniversite sınav sistemindeki son değişiklik 2018 yılında Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS)  adıyla yapıldı. Bu sistemde de öğrenciler iki aşamalı olarak Temel Yetenek Testi (TYT) ve Alan Yeterlilik Testi adı altında yapılan sınavlara giriyor. YKS, önceki YGS ve LYS’den farklı olarak bu sistemde 15- 16 Haziran tarihlerinde yapılacağı gibi sınavlara ard arda giriyor.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şube Başkanı Yrd. Doç. Görkem Doğan ile Eğitim Sen 3 No'lu Şube Başkanı Ayfer Koçak yıllar içerisinde değişen sınav sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

‘İSİMLERLE BİRLİKTE MÜFREDAT DA DEĞİŞTİRİLİYOR’

Üniversite sınavlarının isimlerinde sürekli değişiklikler yapılmasının sadece isimlerinin değiştiği anlamına gelmediğini söyleyen Yrd. Doç. Görkem Doğan, isimlerle birlikte müfredatın da değiştiği üzerinde durdu. 

Göreve her yeni gelen Milli Eğitim Bakanı’nın böylesi değişiklikler yapabildiğini belirten Doğan, “Bu aslında önceki dönemlerden ne kadar yıkıntı aldıkları anlamına geliyor. Bunu açıkça ifade edemeyeceklerine göre, böyle isim değişiklikleriyle ya da ‘eğitimde düzeltmelere gidiyoruz’ gibi nazik söylemlerle ifade ediyorlar. Zaten kendi partilerden olan arkadaşlarından görevlerini devraldıkları için başka bir şey söylemeleri beklenemez” dedi.

‘KEŞKE HİÇ ÜNİVERSİTE OKUMAK ZORUNDA HİSSETMESELER’

Doğan, öğrencilerin üniversiteye sınavla değil, yetenekleriyle alınmaları gerektiğini kaydetti. Doğan, “Keşke gençler kendilerini hiç üniversite okumak zorunda hissetmeseler. Ama şu anki şartlarda yapacakları başka bir şey yok. İsimleri değiştirilen, içeriği boşaltılan sınavlarla dolu bir eğitim hayatına devam etmek durumundalar” diye konuştu

 ‘TAMİRİ GÜÇ TRAVMALARA YOL AÇABİLİYOR’

Eğitim Sen 3 No'lu Şube Başkanı Ayfer Koçak ise, üniversite giriş sınavını geçtiğimiz haftalarda orta öğretim öğrencilerinin liseye geçmek için girdiği LGS sınavı üzerinden yorumladı.

Çocukların harcadıkları yoğun emeğe rağmen sağlık durumları veya sınav psikolojisi ile kaçıracakları bir iki soru dolayısıyla sınavlarda ‘başarısız’ kalacak olmasının tamiri güç travmalara yol açabildiğini söyleyen Koçak, LGS’nin üniversiteye hazırlık sürecinden çok daha problemli olduğunu ifade etti.

‘ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ RANTA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ DURUMDA’

Koçak, Türkiye’de sayısı hızla artan üniversitelerin özgür olmadıkları gibi bilimsel çalışma yapma imkanlarının kalmadığını da ifade etti. Üniversite eğitiminin bir kesim açısından ranta dönüşmüş durumda olduğunu belirten Koçak, “Ciddi paraların aktarıldığı bir yere dönüştürülmüş. Emekçi insanların çocuklarının geleceğini kurtarabilmek için açıkçası en asgari düzeydeki geçim kaynaklarını oraya aktarmak zorunda kaldıkları bir şeye dönüşmüş durumda. Özellikle lise çağında gençler için hayatın biraz ertelenmesi şeklinde yaşanıyor maalesef” dedi.

ANADİLDE EĞİTİM NEDEN ÖNEMLİ?

Koçak, anadilde eğitimin önemi üzerinde de durdu. Öğrenmeye doğumları ile başlayan çocukların anadillerinde öğrendiklerini, kendi dillerinde pratiğe dökemediklerinde o dönemin komple yok sayıldığını ve birikimin yok edildiğini vurgulayan Koçak, “Yaşamın kendisinde çocuğun çokça karşılaştığı bilgiyi siz sınav merkezli bir eğitim süreci yarattığınızda yok sayıyorsunuz ve üstüne beton döküyorsunuz. Oysaki bu bilgiler çocuğun iradesini geliştiren şeylerdir. Ama siz önce iradeyi kırıyorsunuz, sonra oraya bilgi yüklemeye kalkıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Çocukların toplumsal yaşamla ilgili bilgi ve birikimlerinin esas olduğu bir eğitim sürecinin olması gerektiğinden yana olduklarını kaydeden Koçak, “Dolayısıyla sınav merkezli değil derken, matematikten, fenden, tarihten uzak olsun anlamında söylemiyoruz. Bunlar bir bütündür, o bütünün dağıtılmaması konusunda bir yaklaşımımız var” dedi.