Kürtlerin öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile Suriye hükümeti, kuzeydoğudaki Kürt yönetiminin Şam’daki merkezi hükümetle bütünleşmesi yönünde somut adımlar atmayı amaçlayan görüşmeler için önümüzdeki hafta Paris’te bir araya gelmeye hazırlanırken, diplomatik çabalar hız kazanıyor. Ancak olumlu söylemlere rağmen, her iki tarafın da kilit konularda taviz vermeye yanaşmadığına dair güçlü işaretler var. Bu da görüşmenin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorusunu gündeme getiriyor.

DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Suudi haber kanalı el-Hadath’a verdiği röportajda uzlaşmacı bir tutum sergileyerek Suriye'nin geçici lideri Ahmed el-Şara’yı ülkenin meşru cumhurbaşkanı olarak nitelendirdi. Kobani, Suriye’nin tek ordu ve tek bayrak altında birleşmesi gerektiği konusunda Şara ile aynı görüşü paylaştığını belirtti. Ayrıca DSG'nin, Arap çoğunluklu Rakka ve Deyrezzor ile Kürt çoğunluklu Haseke’de devlet kurumlarının yeniden faaliyete geçmesi için resmî olarak Şam'a başvurduğunu açıkladı.

Abdi, Paris toplantısına katılmayı planladığını, Türkiye ile mevcut ilişkilerin “olumlu” olduğunu ve Şam yönetiminin Kürtlere bazı “kültürel haklar” tanımayı kabul ettiğini de ifade etti.

Bu açıklamalar sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Abdi'nin adı Türk sosyal medya platformu X'te trend olurken, bazıları bu açıklamaları bir "teslimiyet" olarak nitelendirerek alay etti. Kürt milliyetçileri ise yorumları "ihanet" olarak değerlendirdi.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Abdi’ye övgüde bulundu:

“Liderliğiniz ve DSG'nin kararlı çabaları, Başkan Şaraa’nın kapsayıcılığa olan bağlılığı ile birlikte, ‘tek ordu, tek hükümet, tek devlet’ altında istikrarlı bir Suriye için çok önemli. Entegrasyon ve birlik yönünde ilerleyen yapıcı diyaloğu takdirle karşılıyoruz,” ifadelerini X'te paylaştı.

Ancak Abdi'nin söyledikleri aslında yeni değil. Kürt lider daha önce de Kürtlerin ayrı bir devlet kurma niyeti olmadığını ve birlik bayrağı altında ulusal orduya entegre olmaya hazır olduklarını ifade etmişti. Aralık ayında rejim güçleri bölgeden çıkarıldıktan sonra Kobani, Şara'nın temsilcilerini yerel yönetime dâhil etmeye davet etmiş ve Suriye hükümet güçlerinin Kürtlerin kontrolündeki sınır bölgelerinde konuşlanmasını önermişti. Ancak DSG, kontrol ettiği bölgeleri tamamen merkezi hükümete devretmeyi hiçbir zaman kabul etmedi—ve hâlâ da etmiyor. Kobani, geçtiğimiz hafta sonu Deyrezor'daki aşiret liderlerine yaptığı açıklamada bunu yineledi.

DSG, özerk bir yönetim sisteminde ısrarcı. Kürtlerin fiili dışişleri bakanı sayılan İlham Ahmed, Irak Kürdistanı merkezli Rudaw’a verdiği röportajda Kürtlerin bu konudaki duruşunu net bir şekilde ortaya koydu. En önemlisi, DSG silahlarını Şam’a teslim etmeyeceklerini ve yalnızca ayrı bir blok olarak Suriye ordusuna katılmayı düşüneceklerini belirtti. Anayasada garanti altına alınmadan silahsızlanmanın "intihar" anlamına geleceğini söyledi.

Bu tutum, Şam yönetiminin 19 Temmuz’da Paris’te Kobani ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani arasında yapılması planlanan toplantıyı iptal etmesine yol açtı. Toplantıya ABD Temsilcisi Barrack ve Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot da katılacaktı. Şam, ilerleme kaydedilmeyecekse görüşmenin anlamı olmadığını savundu. DSG ise Paris görüşmesinin, nihai bir anlaşma yönünde tartışmaları ilerletmek amacıyla yapılması gerektiğini, Şam’ın kendi şartlarını Kürtlere dikte edeceği bir ortamı kabul etmeyeceklerini açıkladı. Şeybani’nin, Temmuz ayındaki Şam görüşmelerinde, DSG’nin Deyrezzor’daki kontrolü altındaki bölgeleri devretmesi için Abdi’ye bir tarih verdiği bildirildi.

DSG, geri adım atmayacak gibi görünüyor. Barrack’ın, DSG’ye yönelik örtülü tehditlerden övgüye geçmesi atmosferi iyileştirmiş olsa da, Kürtlerin pozisyonunu temelden değiştirmiş değil. DSG açısından top artık Şara’nın sahasında.

Abdi’nin en dikkat çekici yeni önerisi ise Suudi Arabistan’ın arabulucu olması yönündeki çağrısı oldu:

“Suudi Arabistan, Şam’la arabulucu olarak devreye girerse olumlu bir rol oynayabilir,” dedi.
Bazılarına göre bu çağrı, süreci uzatmak ve Şara’nın kalıcılığını test etmek için yapılan taktiksel bir hamleydi. Nitekim geçici hükümet, Mart ayında ABD’nin aracılığıyla imzalanan anlaşmadan bu yana Kürtleri oyalamakla suçluyor.

“Suveyda Her Şeyi Değiştirdi”

Kürtlerin özgüveni, bu ay başında Suveyda'da yaşanan olayların ardından ciddi şekilde arttı. Sünni Bedevi aşiretleriyle hükümet güçleri arasında çıkan çatışmalarda, Dürzi milislerin de dahil olmasıyla yüzlerce sivil—kadınlar ve çocuklar da dahil—hayatını kaybetti. Şara'nın güçlerinin Dürzi sivillere işkence ettiği görüntüler uluslararası tepkilere yol açarken, Dürziler tarafından Bedevilere yönelik benzer şiddet görüntüleri de yayımlandı.

İsrail'in Dürzileri savunmak için müdahale etmesinin ardından hükümet güçleri Suveyda'dan çekilmek zorunda kaldı. Bu, Şara’nın iktidara geldiğinden beri yaşadığı en büyük zayıflık anıydı. Olaylar, Kürtlerin şu soruyu sormasına neden oldu: “Tam olarak hangi ulusal orduya katılmamız bekleniyor?” DSG’nin 2014’ten bu yana ABD tarafından silahlandırılmış, eğitilmiş ve savaşta test edilmiş yaklaşık 100.000 kişilik gerçek ve hazır bir ordusu var. DSG liderliği içinde hâkim olan zihniyet özetle şu:

“Eğer gücünüz yetiyorsa, gelin alın.”

Washington ve Körfez müttefikleri, Şara’nın Suveyda’yı kötü yönetmesinden büyük rahatsızlık duydu. Onlar, Şara’nın iktidarını meşrulaştırmak ve cihatçı geçmişini unutturmak için ciddi diplomatik yatırım yapmıştı. Ancak en büyük siyasi zarar muhtemelen Ankara’ya oldu.

Erdoğan’ın Hesapları Sarsılıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, DSG ile yaşanan askeri gerginlikteki yumuşamayı, Türkiye Kürtlerinden destek almak için bir koz olarak kullanıyordu. Bu, 2028’deki yasal son döneminin ötesinde iktidarda kalmasına olanak tanıyacak anayasa değişiklikleri için kritik. Ankara ayrıca DSG ile doğrudan temas kurarak Qamışlo’daki Nusaybin sınır kapısının yeniden açılmasını görüşüyor. Bu, Suriye Kürt bölgesinin ekonomisi için önemli bir adım olurken, aynı zamanda iç politikada Erdoğan’ın Kürt desteğini artırma planının parçası.

Fransa Dışişleri Bakanı Barrot, Mazlum Abdi ile görüştü
Fransa Dışişleri Bakanı Barrot, Mazlum Abdi ile görüştü
İçeriği Görüntüle

Ancak Ankara, Nusaybin konusundaki ilerlemeyi, Şam ile Kürtler arasındaki müzakerelere bağladı. Türk hükümeti, medyayı kontrol ederek bu açılımı, Kürtlerin Şam’a boyun eğmesi için gerekli bir hamle gibi sunuyor ve bunu “terörden arındırılmış Türkiye” vizyonunun parçası olarak lanse ediyor.

Mayıs ayında Ankara büyük bir başarı elde ettiğini duyurdu: PKK, lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla Türkiye’ye karşı 40 yılı aşkın süredir yürüttüğü silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıkladı. Ancak PKK’nin Suriye kolu olan ve DSG’nin bel kemiğini oluşturan YPG hâlâ dağılmadı. DSG’nin YPG’yi feshetmeyi reddetmesi ve Şara’nın ordusuna katılmayı kabul etmemesi, Erdoğan’ın güvenlik anlatısını zora sokuyor.

Son günlerde Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün tehdit edilmesi durumunda askeri müdahalede bulunabileceği yönündeki tehditlerini yeniden gündeme getirdi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, YPG’nin süreci ağırdan aldığını ve Dürzilerle olan son temaslardan haberdar olduklarını ima etti.

Daha da endişe verici olan ise, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin 27 Temmuz’da bildirdiği üzere, Halep kırsalındaki Türk kontrolündeki üslerden atıldığı öne sürülen beş top mermisi, Tişrin Barajı yakınlarına düştü. Bu bölge, Mart ayında ABD’nin arabuluculuğuyla sağlanan ateşkes öncesi DSG ile Türkiye destekli gruplar arasında sert çatışmalara sahne olmuştu.

Analistlere göre Türkiye, Abdi’yi Şara’nın şartlarını kabul etmeye zorlamak için taktiklerini sertleştirebilir. Ancak Suveyda’dan sonra bu artık o kadar kolay değil.

Orta Doğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü ve “Erdogan’s War” kitabının yazarı Gonul Tol şunları söylüyor:

“Erdoğan’ın planı, DSG ile Şam arasında sessiz bir anlaşma yapılmasıydı. Bu anlaşma, Kürt savaşçılarının Suriye ordusuna katılması ve ardından Dürziler gibi sınırlı bir özerklik tanınması şeklinde olacaktı. Böylece Erdoğan, DSG’nin dağıldığını ve Kürt özerkliğinin sona erdiğini ilan ederek bunu kendi hanesine zafer olarak yazacaktı. Ancak bu anlaşma sağlanamazsa, Erdoğan güvenlik açılımını kamuoyuna satamaz. Hele ki binlerce PKK bağlantılı savaşçı hâlâ sınırın ötesindeyken.”

Tol, sözlerini şöyle tamamladı:

“Eskiden Esad rejimi ve onun müttefikleri Rusya ile İran araya girip Erdoğan’a yol açardı. Bugünün Suriye’sinde ise İsrail’in artan etkisi, Washington’la bozulan ilişkiler ve Trump’ın öngörülemezliği, Türkiye’nin Suriye’deki konumunu 2016’dan bu yana en zayıf noktaya çekti.”