10- Pompeii’de Yunan Mitolojik Kardeşleri Tasvir Eden Fresk Bulundu

Arkeologlar, antik Roma kenti Pompeii’de, Yunan mitolojik kardeşleri Phriksos ve Helle’yi tasvir eden bir eşsiz bir fresk ortaya çıkardılar.

Freskte Helle, boğulmanın eşiğinde, kardeşine uzanırken yüzü dalgalar tarafından gizlenmiş halde tasvir ediliyor. C: Pompeii Arkeoloji Parkı

Pompeii Arkeoloji Parkı müdürü Gabriel Zuchtriegel, söz konusu freski, ortaya çıkan tarihin dokunaklı bir yansıması olarak nitelendiriyor. “Mükemmel bir koruma durumunda güzel bir fresk. Phriksos ve Helle efsanesi Pompeii’de yaygın ama aynı zamanda yerel. Onlar denizdeki iki mülteci, bir erkek ve bir kız kardeş, üvey anneleri kendilerinden kurtulmak istediği ve bunu aldatma ve kötülükle yaptığı için kaçmak zorunda kalan bir erkek ve kız kardeş. Daha sonra Helle suya düşüp boğuluyor.” Fresk, canlı renkleri ve mükemmel sanatı sergiliyor; Helle, boğulmanın eşiğinde tasvir ediliyor, kardeşine uzanırken yüzü dalgalar tarafından gizlenmiş durumda.

9- Neolitik Dönemde Öpüşmek Bile Tehlikeli Bir Olaydı

Yiyecek ve su yoluyla ve aynı zamanda öpüşme gibi temas yoluyla meydana gelen bakteriyel zehirlenme, Neolitik insanlar için çok tehlikeliydi.

Linköping’deki Bergsgraven’den Neolitik dönem kalıntıları. C: Östergötland Müzesi

İskandinavya’da, bazıları eski avcı-toplayıcı topluluklarda ve bazıları da Neolitik tarım yerleşimlerinde yaşamış 38 bireyde toplamda 660 mikrobiyal tür tespit ettiler. En üretken olanlardan bazıları Yersinia enterocolitica ve Salmonella enterica idi; bunlar genellikle az pişmiş etten kaynaklanan gıda zehirlenmesi ile veya dışkıyla kirlenmiş yiyecekler ile ilişkilendirilen iki bakteri. Örnekler arasında bulunan bir başka yaygın bakteri de meningokok hastalığından sorumlu bakteri türü olan Neisseria meningitidis idi. Nüfusun yaklaşık yüzde 10’unun boğazında ve burun boşluğunda zararsız bir şekilde yaşayan bu bakteriler vardı. Bununla beraber bu bakteriler, bağışıklık sistemi zayıf olanlar gibi bazı insanları çok hasta edebilir. Hastalık, bakteriyi taşıyan kişilerle yakın temas yoluyla yayılıyor. Bu, enfeksiyonu taşıyan biriyle aynı evde yaşamayı içerebilir, ancak enfekte bir kişinin ağız salgılarıyla doğrudan temas, yani öpüşme ile yakından bağlantılı.

8- Almanya’da En Az 1.500 Kişinin Gömüldüğü Toplu Mezar Bulundu

Arkeologlar, Almanya’nın güneyindeki bir alanda Avrupa’da şimdiye kadar kazılmış en büyük toplu mezarı keşfettiklerini söylüyor.

1632-1633 salgınının etkisi Otuz Yıl Savaşları nedeniyle daha da kötüleşti. C: In Terra Veritas

Nürnberg şehir merkezinde bulunan ve uzmanların toplamda 1.500’den fazla kişiyi içerdiğine inandıkları toplu mezarlarda şimdiye kadar yaklaşık 1.000 veba kurbanı iskeleti bulundu. Nürnberg’de belirlenmiş veba mezarlıkları olmasına rağmen bu insanlar normal bir mezarlığa defnedilmemişti. Bu durum, Hıristiyan cenaze uygulamalarına bakılmaksızın kısa bir zaman dilimi içinde gömülmesi gereken çok sayıda ölü insan olduğu anlamına geliyor Arkeologlar, radyokarbon tarihleme yöntemini kullanarak bir toplu mezarı 1400’lerin sonu ile 1600’lerin başına tarihlediler ve alanda bu aralığın sonlarına tarihlenen çanak çömlek parçaları ve sikkeler buldular.

7- Panama’da Altın Eserlerle Dolu 1.200 Yıllık Elit Mezarı Bulundu

Panama’daki arkeologlar, İspanyol öncesi kraliyet ailesine ait ve oldukça çeşitli altın eserler içeren 1.200 yıllık bir mezar keşfetti.

1.200 yıllık mezarda çok sayıda eser ortaya çıkarıldı. C: Ministerio de Cultura de Panamá

Mezar, Panama’nın merkezindeki Coclé eyaletinde, bir arkeolojik park olan El Caño’da yer alıyor. Açıklamaya göre burası “önemli bir Coclé lordunun” mezar yeriydi. Bu kişi muhtemelen 700’lerin sonlarında yaşadı ve öldüğünde 30’lu yaşlarında olmalıydı. Mezar, seramik eserler ve altın objeler gibi isimsiz kraliyet ailesine ait etkileyici miktarda mezar eşyası içeriyordu. Mezarda bulunanlar arasında, beş adet süslü göğüs plakası, yuvarlak altın boncuklardan yapılmış iki kemer, dört bilezik, bir erkek ve bir kadın tasvirli iki küpe, çift timsah şeklinde bir küpe, boncuklu bir kolye, ispermeçet balinası dişlerinden yapılmış altın kaplamalı beş küpe, bir takım yuvarlak altın tabaklar, iki çan, bir dizi kemik flütün yanı sıra köpek dişlerinden yapılmış bilezikler ve etekler yer alıyor.

6- Ukrayna’da Bulunan Taş Aletler 1.4 Milyon Yıl Öncesine Tarihlendi

Günümüzde Ukrayna olan bölgedeki 1.4 milyon yıllık bu taş aletleri nesli tükenmiş insan türü Homo erectus yapmış olabilir.

Ukrayna’daki Korolevo arkeolojik sahasında aşırı derecede yıpranmış bir alet. C: Roman Garba

Yeni bir çalışma, Ukrayna’daki 1,4 milyon yıl öncesine tarihlenen taş aletlerin, Avrupa’daki insanlara dair en eski sağlam kanıt olabileceğini ortaya koyuyor. Bu aletlerin yapımcıları muhtemelen Homo sapiens değil, nesli tükenmiş bir akrabamızdı. Ancak bunları hangi türün yarattığı bilinmiyor. Diğer homininler Avrupa’ya Homo sapiens’ten çok önce ulaştı. Modern insanlar Afrika’yı yaklaşık 270.000 yıl önce terk ederken, artık nesli tükenen insan türleri en az 1,8 milyon yıl önce Afrika’dan Avrasya’ya göç etmişti. Araştırmacılar, Korolevo’daki en eski eserlerin nehir yatağında bırakılan taş aletler olduğunu ve insan alet yapımının en ilkel biçimi olan Oldowan tarzında yapıldığını belirtiyor.

5- Hititlere Ait 3.300 Yıllık Tablet, Dört Şehrin İstilasını Anlatıyor

Tabletin üzerinde çivi yazısıyla yazılmış kutsal bir dil, Hitit kralının tabletin bulunduğu yeri ziyaret ettiğini veya orada yaşadığını düşündürüyor.

Tablet hem Hitit hem de Hurri dillerinde çivi yazısı ile yazılmış. C: Kimiyoshi Matsumura, Japanese Institute of Anatolian Archaeology

Türkiye’nin Kırıkkale ilinde bulunan 3.300 yıllık bir kil tablet, gizemli Tunç Çağı devleti olan Hitit İmparatorluğu’nun felaketle sonuçlanan yabancı istilasını anlatıyor. Tabletin çivi yazılı metninin çevirisine göre, istila Hitit iç savaşı sırasında, görünüşe göre savaşan gruplardan birine yardım etme çabasıyla gerçekleşti. Arkeologlar Büklükale’nin büyük bir Hitit kenti olduğunu düşünüyor. Yeni keşif, buranın aynı zamanda yaklaşık 112 km kuzeydoğusundaki Hitit başkenti Hattuşa’daki kraliyet ikametgahı ile aynı düzeyde bir kraliyet ikametgahı olduğunu gösteriyor. Tabletteki çivi yazılı metnin ilk altı satırında Hitit dilinde “Başkent Hattuşa da dahil olmak üzere dört şehrin felakette olduğu” ifadesi yer alırken, geri kalan 64 satırda Hurri dilinde zafer isteyen bir dua yer alıyor.

4- Avrupa’daki Savaşın İlk Kanıtları 5.000 Yıldan Daha Eski

İspanya’daki Neolitik alanda bulunan 338 kişinin iskeletindeki travmalar, Avrupa’daki savaşın 5.000 yıldan daha önce başladığını gösteriyor.

San Juan ante Portam Latinam (Laguardia, Álava) bölgesinden bir görüntü. C: Wikimedia Commons

İspanya’da, San Juan ante Portam Latinam’daki (SJAPL) mezar alanında, MÖ 3.200 civarına, Geç Neolitik döneme tarihlenen 338 kişinin iskelet kalıntıları bulundu. İskeletler üzerinde yapılan ilk çalışmalarda şiddete dair kanıtlar bulundu. İskeletler üzerinde özellikle ölümden bir süre önce (antemortem) meydana gelmiş ve çoktan iyileşmiş 53 kafa yaralanması ve sekiz ok ucu yarası vardı. Bununla birlikte, ölüm anında (perimortem) meydana gelmiş ve iyileşmemiş beş ok ucu yarası ve bir kafa yaralanması da vardı. Ayrıca alandaki demografik yapı da diğerlerinden farklı olmasıyla öne çıkıyor. Diğer bölgelerde erkekler, kadınlar ve çocuklar bulunurken, SJAPL’de ağırlıklı olarak ergen ya da yetişkin erkek iskeletleri bulunuyordu.

3- Dinozor Ayak İzleri, Brezilya’daki Eski İnsanlara İlham Vermiş

Brezilya’da tarihöncesi insanların korunmuş dinozor ayak izlerinden esinlenerek petroglifler üretmiş olabileceğine dair kanıtlar bulundu.

İnsanlar tarafından yapılan petroglifler, sauropod izleriyle yakın ilişki içerisinde. Kesikli çizgi, kaya yüzeyinde petrogliflerin varlığını gösteren darbe izlerinin bulunduğu alanı temsil ediyor.

Arkeologlar ve paleontologlardan oluşan bir ekip, günümüzde Brezilya olan bölgede 3.000 ila 9.000 yıl önce yapılmış petroglifleri inceledi. İnsanların yaptığı bu petrogliflerin yanında ise dinozor ayak izleri vardı. Ekip, bu ikisinin aynı kazı alanında birlikte çok az örneğinin bulunduğunu belirtiyor. Söz konusu ayak izlerinin tarihi 40 milyon yıl öncesine kadar uzanıyor ve bunlar ornitopodları, theropodları ve sauropod dinozorları temsil ediyor. Araştırmacılar, “Fosil ve kaya sanatı oluşumlarının yakınlığı daha önce bulunmasına rağmen, bunların tam anlamıyla yan yana olduğu bir alan hiçbir zaman tanımlanmamıştı.” diyor. Ekip ayrıca petroglifler ve dinozor ayak izlerinin arasında yakın bir ilişki olduğunu da buldu. Bu da yerel halkın binlerce yıl önce yarattığı sanat eserlerinin muhtemelen ayak izlerinden ilham aldığını gösteriyor.

2- 11.000 Yıl Önce Anadolu’daki İnsanlar Dudak Piercing’i Takıyordu

Arkeologlar, Türkiye’deki yaklaşık 11.000 yıllık yetişkin mezarlarında piercing olarak kullanılmış 100’den fazla süs eşyası keşfetti. 

Mardin’de yer alan Boncuklu Tarla’da küpe ile bulunan bir iskelet. C: Boncuklu Tarla Kazı Arşivi

Bulgular, vücut delinmesine ilişkin en erken kesin kanıtı sağlıyor ve piercing’in bir ergenlik çağı ritüeli olabileceğini öne sürüyor. Daha önce Güneybatı Asya’daki Neolitik bölgelerde küpe benzeri nesneler bulunmuştu, ancak bunların piercing olarak kullanıldığına dair net bir kanıt yoktu. Şimdi ise araştırmacılar, Mardin’deki Boncuklu Tarla adındaki erken Neolitik yerleşimindeki mezarları incelediler ve burada vücuda açılmış deliklerde kullanılmak üzere tasarlanmış 100’den fazla süs eşyası keşfettiler. Söz konusu objelerin değişen boyutları ve şekilleri, bunların hem kulak hem de alt dudak piercing’leri olarak kullanılmak üzere yapıldığını gösteriyor. Bu durum, çeşitli modern ve geçmiş kültürlerdeki dudak piercing’i örnekleriyle tutarlı olarak, alt kesici dişlerde aşınma tespit edilen iskeletlerin analizi ile destekleniyor.

1- Akdeniz’de Şimdiye Kadar Bilinen En Eski Kanolar Bulundu!

7.000 yıldan fazla bir süre önce insanlar, teknolojik açıdan oldukça gelişmiş tekneler kullanarak Akdeniz’de geziniyordu.

Akdeniz’in dibinde bulunan beş ahşap kanodan biri.

Akdeniz’de bulunan beş kano, 7.000 yıldan fazla bir süre önce, şimdiki Roma yakınlarındaki Neolitik bir köyde yaşayan insanlar tarafından balıkçılık ve ulaşım amacıyla kullanılmış. Radyokarbon tarihlemesi, akçaağaç, meşe, kavak ve Avrupa kayın ağacından yapılmış büyük kanoların MÖ 5.700 ile 5.100 yılları arasında yapıldığını ortaya çıkardı. Bulunan en küçük kanolardan biri muhtemelen balıkçılık için kullanılıyordu. En büyük iki tanesi neredeyse 11 metre uzunluğunda ve 1,2 metre genişliğindeydi ve Arrone nehri üzerinden Tiren kıyılarına kolay erişim sayesinde bunların daha uzak mesafe ticaret için kullanılmış olması muhtemel. Kanoları yapan kişiler ayrıca bunları üretmek için “ileri inşa teknikleri” kullanmışlardı. Örneğin, kanoların gövdelerinin dayanıklılığını artıracak şekilde enine takviyeler eklenmişti. (Arkeofili)