Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Dışişleri Bakanlığı bütçesinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in Efrin’de Türkiye’nin uygulamalarını dile getirmesi ardından AKP ve MHP’liler tarafından sözleri kesilmeye çalışıldı. Koçyiğit’in sözlerine en büyük tahammülsüzlüğü de tarafsız olması gereken AKP’li Komisyon Başkanı Cevdet Yılmaz gösterdi. Koçyiğit’in kesilen konuşmasında giden süreyi telafi etmeyen ve AKP’li milletvekillerinden daha fazla sözünü kesen Komisyon Başkanı, “tarafsız olun” çağrılarına ise “Ben tarafım” cevabını verdi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Koçyiğit ve diğer HDP’li vekilleri hedef aldı.

Komisyonda sözleri kesilen ve hedef alınan Kılıç Koçyiğit, Efrîn’deki işgale dair iktidar ve ortağının kendisine yönelmesini değerlendirdi. Efrîn işgaline dair hakikatleri dile getirdiğini belirten Koçyiğit, “Bu hakikati de biz yaratmış değiliz. Yani bu bir literatür var. Uluslararası anlamda kabul görmüş bir literatür var ve bu literatüre göre eğer; siz bir ülkenin daveti, isteği olmadan o ülkeye gitmişsiniz asker bulunduruyorsanız ve aynı zamanda orada bazı yapısal adımlar atıyorsanız, işgaldir. Türkiye orada kaymakamlık kuruyor, PTT kuruyor. Türk Eğitim Öğretim Hayatı okulu inşa ediyor, Türkçe eğitim yapıyor, Bayrağını asıyor. Türkiye TL'yi orada tedavüle sokmuş durumda kullanıyor vesaire. Bütün bunlar aslında üst üste koyduğumuz zaman yaşamanın çok bir işgal olduğunu açık ve net ifade edelim” ifadelerini kullandı.

İŞGALDEN İLHAKA

Efrîn, İdlib, Cerablus, Grê Spî ve Serêkanîye’deki durumun işgali de geçtiğine dikkati çeken Koçyiğit, “Bugün işgale tepki gösteriyorlar ama bir adım sonrasının ilhak olacağına dair güçlü sinyaller alıyoruz. Çünkü orada çok yapısal bir dönüşüme gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir devamı bir ili gibi yaklaşım sergileniyor. Orada işgal yok diye bağırmaları aslında suçluluk psikolojisinden kaynaklı. Onlarda bütün dünyada çok açık ve net biliyor ki Suriye'de Türkiye şu anda işgalci pozisyonda ve Efrin'i işgal etti. Grê Spî’yi işgal etti. Bu hem BM üyesi olan Suriye hükümeti tarafından ifade edilmiş durumda. Hem BM üyesi olan diğer ülkeler tarafından ifade edilmiş durumda” diye konuştu.

‘ETNİK TEMİZLİK YAPILIYOR’

Türkiye’nin girdiği bölgelerde demografiyi değiştirme ve etnik kimliğe yönelik ciddi müdahaleleri olduğunun altını çizen Koçyiğit, “Yani işgalin ötesinde Türkiye bu anlamda savaş suçu işliyor ve demografik değişimler yaparak da aslında bir etnik temizliğe gittiğini, bir Arap kuşağı oluşturmaya çalıştığını da açık ve net biliyoruz. Bütün bu hakikatler ortada olduğu için ve en nihayetinde Türkiye bu işgalci pozisyonundan dolayı gelecekte yargılanacağı için bugün bunu bastırma ya bir şekilde bunu görünmez kılmaya çalışırlar” diye belirtti.

‘ÇIPLAK BİR GERÇEK VAR’

Suriye’de barış tesis edildiğinde Türkiye’nin uluslararası mahkemelerde insanlığa karşı suçlardan yargılanacağını sözlerine ekleyen Koçyiğit, “Yağmadan talana, fidye karşılığı insan kaçırmaktan, tacize, tecavüze öldürmeye kadar her türlü suçun merkezi haline getirilmiş durumda bu coğrafya. Bütün bunlar tabii ki Türkiye himayesindeki OSÖ’cular ya da Suriye Milli Ordusu adı verilen ordu tarafından yapılıyor. Onun için bu sorumluluktan kurtulmak, özellikle de BM'nin raporuna yansıyan uluslararası insan haklarının raporlarını yansıyan suçların kendilerinden uzaklaştırmak için. Şimdi üst perdeden ‘biz işgalci değiliz, bizim devletimize nasıl işgal edersiniz?’ gibi bir yaklaşım sergiliyorlar. Orta olan çıplak gerçeği baskıyla, zorla, hakaretle değiştiremeyeceklerini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu anlamıyla da Türkiye orada işgalci pozisyonunda bulunuyor. Bunu her zeminde ve her yerde söylemeye devam edeceğiz” diye konuştu.

‘NİYE İŞGAL ETTİNİZ?’

AKP ve MHP’nin Kürt karşıtı bir ittifak olduğunun altını çizen Koçyiğit, şöyle devam etti: “Bunun mayasında Kürtlere yaşam hakkı tanımamak, Kürtlerin bütün kazanılmış haklarına el koymak, Suriye'deki olası statüyü engellemek, Türkiye'deki Kuzey Kürdistan'daki haklarını törpülemek, geriletmek gibi bir akıl olduğunu, bir plan olduğunu program olduğunu çok açık ve net biliyoruz. Nereden biliyoruz; bunu daha öncesinde yapılan 10 saatlim MGK toplantısından ve çöktürme hareket planlarından biliyoruz. Bugün çok açık ve ne soralım eğer Kürt düşmanı değillerse, bir barış adası olan Suriye'deki birçok mazlumun, birçok göçmen sığındığı yer olan Efrîn'e niye saldırdılar? Efrîn'den buraya bir çakıl taşı atılmamışken niye oraya gidip askeri operasyon yaptılar, insanları göçerttiler? Niye insanları katlettiler? Niye zeytinleri ve diğer bütün oranın zenginliklerini yağmaladılar? Niye gidip oradaki tarihi eserleri kaçırdılar? Yani bunların temelinde çok ciddi bir şekilde büyük bir Kürt nefreti, Kürt düşmanlığı olduğunu açık ve net.”

‘KÜRDİSTAN’I İNKAR EDİYOR’

Bütçe görüşmelerinde yaşanan “Kürdistan” tartışmalarına dair de Koçyiğit, şunları söyledi: “İYİ Parti Genel Başkanı ile Siirtli bir yurttaş arasındaki diyalog üzerinden kıyametler koptu. Kaç gündür de bükçe görüşmelerinde ‘orası Kürdistan değil, Kürdistan diye idari bir yer yoktur’ gibi sığ, gereksiz, gerçekten uzak, inkarcı, asimilasyoncu bir yaklaşım sergileniyor. Ancak bunu komisyon başkanı yapıyor. Başkanın kendisi Bingöllü bir Kürt, Kürdistan'ın yokluğu üzerine söz kurabiliyor. Güney Kürdistan yönetimiyle ticari, siyasi, askeri birçok işbirliği yapıyorlar. Gidip orada Kürdistan bayrağı altında resim veriyorlar demek ki bir yerde Kürdistan diye bir yer var. Osmanlıların işte geçmişteki Selçuklu şecerelerine ya da yazılan yazılara o zamanki arşivlere bakın Kürdistan'ı gayet açık ve net bir şekilde tanışmışlar. Artık Birinci Meclis'teki Kürt mebusların Kürdistan mebusu diye takdim edilmesine, bir önceki dönemde ‘çözüm süreci’nde AKP'nin Genel Başkanı'nın ‘Orası Kürdistan'dır. Bu bir realitedir’ gibi sözlerine hiç değinmek bile istemiyorum.”

‘ACİZ BİR SİYASETLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

Kürdistan’ın varlığını kabul ettirmek için kimsenin söz kurmasına ihtiyaçları olmadığını da sözlerine ekleyen Koçyiğit, “Biz biliyoruz biz Kürdüz, yaşadığımız yerde Kürdistan coğrafyası bu kadar açık. ‘Kürdistan yoktur’ demekle Kürdistan yok olmayacak. ‘Kürtler yoktur’ demekle de Kürtler yok olmayacak" dedi. 

AKP'nin BM terör listesinde olan Taliban ile birinci düzeyde en üst düzey ilişki kurduğunu hatırlatan Koçyiğit, sözlerini şöyle sürdürdü: "Taliban'ı Ankara'ya çağırıyor onu VIP’te karşılıyor ama yanı başımızda Rojava'daki yönetimi de bir milli güvenlik sorunu olarak ifade ediyor. Neden? Çünkü orada Kürtler var. Çünkü orada eğer Kürtleri tanırsa, Türkiye'deki Kürtlerin de hakkını vermek zorunda kalacak. AKP-MHP hükümeti Kürtlerin hakkını vermek, onların hukukunu tanımak istemiyor. Onları anayasal yurttaş olarak görmüyor, görmek istemiyor. Bu nedenle de her yerde Kürtleri ‘milli güvenlik’ sorunu olarak ifade eden, sürekli bir terörizm propagandası üzerinden toplumu bölmeye çalışan, Kürt halkını hedef gösteren, onun kazanımlarına el koymaya çalışan bir anlayış var. İşgal operasyonlarından işgalden vazgeçin diyoruz ama ne yazık ki bütün bunların karşısında bağırıp, çağırarak kendisini haklı çıkarmaya çalışan aciz bir siyasetle de karşı karşıyayız. Yüzyıllık İttihat- Terraki zihniyeti AKP ve MHP'de hala tezahürünü buluyor.” 

‘DEVLETİN AKP’LİLEŞTİĞİNİ GÖRDÜK’

Komisyon görüşmelerinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan da daha çok hamaset söylemleri duyduklarını vurgulayan Koçyiğit, şöyle konuştu: “Ülke Çavuşoğlu'nun üzerine tapuluymuş, bunu anlamış olduk. Çünkü ‘benim ülkeme böyle diyemezsiniz. Benim ülkeme böyle diyemezsiniz’ diyen bir anlayışı vardı. Bu anlamıyla aslında bizleri yurttaş olarak da kabul etmediğini zımnen de beyan etmiş oldu. Büyükelçi krizi üzerinden kendisini haklı göstermeye, Tayyip Erdoğan'ın ne kadar güçlü olduğunu ifade etmeye çalışan bir anlayışı vardı. Aslında bir Dişişleri Bakanı'ndan ziyade bir Genelkurmay Başkanı'nın bir Milli Savunma Bakanını dinler gibi bir hava vardı. Biz bir kez daha devletin AKP’lileştiğini, AKP’nin de tekleştiğine tanıklık ettik. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumsal aklının olmadığını, kurumsal bir işleyişinin olmadığını, gerçek anlamda tek adam rejiminin her şeyi belirlediğini, her şeye karar verdiğini ve bunun etrafında da bir iktidar kurduklarına bir kez daha tanıklık ettik. Sorduğumuz sorular ve gelen cevaplar aslında bir yanıtsızlığı da içeriyordu. Daha çok hamaset, daha çok yüksek sesle bir konuşma ve karşıdakini bastırarak, üste çıkma tarzı vardı.” 

MA / Berivan Altan