Meclis Genel Kurulu’nda AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla gelen Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine dair Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bulunması için verilen tezkerenin bir yıl uzatılması görüşüldü.

Genel Kurul’da yapılan görüşmelerde Halkların Demokratik Partisi (HDP) grubu adına Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları konuştu.

HDP olarak sınır ötesinde asker bulundurulmasını doğru bulmadıklarını belirten Hatimoğulları, “Bu tezkereye ‘hayır’ diyeceğiz. Afrika halkına baktığımızda, Somali halkına baktığımızda dünyanın en gerisinden gelen bir halk olmaya, bir bölge, bir coğrafya olmaya emperyalist güçler tarafından âdeta mahkûm edilmiş. o ‘korsan’ dediğiniz yerli halkın aslında hakkı olanı sömürerek elde ettiklerini birkaç afiş kampanyayla reklamını yaparak gönüllerini rahatlattıklarını sanıyorlarsa yanılırlar. Somali halkının elindeki geçim kaynaklarının en başında balıkçılık gelir. Bugün, kendi denizlerinde deniz ürünlerini denizden çıkarıp kendi yurttaşlarına ulaştırma hakları bile engellenmiş ve en nihayetinde, bu ‘korsanlık’ dediğimiz hikâye muktedirlerin, sömürgeci güçlerin sömürme sistemine karşı bir isyandır, bir öz savunma sistemidir, bir öz savunmadır” dedi.

UKRAYNA KRİZİ

Ukrayna krizine de değinen Hatimoğulları, “Ukrayna'da ne olursa olsun, onun en yakınındaki ülkelerden biri olan Türkiye, direkt olarak etkilenecektir. O bakımdan, hassasiyetle, yakinen bu süreci bizim hep birlikte izlememiz gerekiyor. Ukrayna krizini, Rusya, ABD ve Türkiye'nin pozisyonu bakımından ele almamız mümkündür. Bir NATO üyesi olan Türkiye'de, iktidar, ne yazık ki uzunca bir süreden beri Avrasya Paktı ve NATO arasında âdeta bir sarkaç siyaseti yürütür gibi siyasetini yürüttüğü için -şu anda geldiği pozisyonda- ‘Aracılık yapayım’ tekliflerini hiç kimse samimi bulmuyor ve her iki kesim tarafından, hem Rusya hem ABD tarafından şu anda Türkiye sıkıştırılıyor” diye konuştu.

‘UKRAYNA’YA SİHA SATTINIZ’

“Ukrayna ve Rusya arasındaki tırmanırsa ve sıcak çatışmaya dönerse Türkiye nasıl etkilenebilir?” diye soran Hatimoğulları, “Türkiye, Ukrayna'ya SİHA sattı, Donbass'ta bu SİHA'lar kullanıldı ve bu bir krize neden oldu. Putin direkt dile getirdi, doğrudan dedi ki: ‘Sizden alınan silahlar bize karşı kullanıldı.’ Rusya'yla ilişkiler sadece buradan değil, buradan bir çıkışla her manada etkilenecektir. Türkiye'nin Libya ve Suriye'deki varlığı doğrudan etkilenecek. Türkiye'de sanayi durmuş durumda, sanayideki üretim durmuş durumdadır. Hâl böyleyken bu iki boru hattıyla ilgili de bir aksamanın çıkmasında Türkiye ısınamayacağı gibi bütün hayat ve bütün üretim durabilir; bununla karşı karşıya. NATO ülkesi olan Türkiye, biliyorsunuz, S-400 hava savunma sistemini satın aldı; şimdi ilk parti geldi, ikinci partinin gelmesi bekleniyordu fakat karşılıklı istişarelerle ve ABD'nin uygulamış olduğu CAATSA yaptırımlarının sonucunda şimdilik bu durdurulmuş durumdadır. Türkiye'de özellikle Millî Savunma Başkanlığı bu konuda ciddi olarak etkilenmişti.Diğer bir konu, Montrö Sözleşmesi'ne rağmen boğazlar üzerinden Karadeniz'e ulaşmayı zorlamak isteyecektir ABD. Burada Montrö Sözleşmesi'ni Türkiye bu zorlama karşısında ihlal edebilir” ifadelerini kullandı.

‘NATO AÇIKLAMA YAPMALI’

DAİŞ’in Haseke’nin Sinaa Cezaevi’ne yaptığı operasyona değinen Hatimoğulları, Şengal, Mahmur ile Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik gerçekleştirilen hava saldırılarına ilişkin şunları söyledi: “Suriye'de IŞİD'in öncülüğünde bir operasyon gerçekleşti. Neden IŞİD'in öncülüğü diyoruz? Neden IŞİD kendisi yaptı demiyoruz? Çünkü IŞİD'in öncülüğünde yapılan bu operasyona birçok kesim ciddi olarak destek vermiştir. Mesela bu saldırıyı gerçekleştiren insanlar Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerden geçmiş ayrıca Kobanê'den gelen desteklere SİHA'larla karşılık verilmiştir. Bu demektir ki bu operasyon doğrudan başkaları tarafından yönetilmiş ve aynı zamanda Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerin bunda önemli bir payı var. Bu saldırıda aynı zamanda NATO menşeli silahlar da kullanılmış. NATO bu konuda gerçekten bir açıklama yapmalı ve bu konuda ‘IŞİD'e karşı mücadele ediyoruz’ gibi rol yapmaktan insanların kaçınması gerekiyor. IŞİD'le gerçekten mücadele edilmediği sürece IŞİD sadece Suriye halklarına değil, bölgenin tamamına başta Türkiye olmak üzere zarar verecektir.

GÜVENCESİZ HASEKE GÜVENCESİZ KÜRT

Güvencesiz bir Haseke demek, güvencesiz Kürt halkı, Arap halkı demektir. Ondan sonra da hiç kimse kusura bakmasın, kardeşlikten falan bahsetmeye kalkışmasın. Burada yapılması gerekeni her zaman barışa destek olmak konusunda vurgularımızı bu çerçevede yapmaya devam edeceğiz. Herkes biliyor ki IŞİD sadece belli bir etnik gruptan oluşmuyor, çok farklı ülkelerin yurttaşları var ve kendi yurttaşlarını oradan almalılar. Bunun yanı sıra uluslararası mahkemeler kurulmalıdır ve bu kişiler oralarda yargılanmalıdır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir davada IŞİD'in Türkiye vilayeti sorumlusu olduğu iddia edilen Ebu Usame El Türki kod isimli Kasım Güler yakalanmıştı ve itirafları yansıdı bugün basına. İtiraflarında Türkiye'deki siyasi liderler, belediye başkanı, LGBTİ'ler, cemevleri ve Adana İncirlik Üssü'ne saldırı planlandığı şeklinde itiraflarındaki belgelerde, yetmiş sayfalık itiraf, bunlar orada yer alıyor.

KAOS ORTAMINDA SEÇİM PLANLANIYOR

Kaos ortamında seçime hazırlanan AKP iktidarı belli ki bu güçleri farklı biçimlerde ülkede daha önce kullandığı gibi kullanmayı planlıyor. Buradan bir kez daha uyaralım: Türkiye'de herhangi bir siyasi lider, herhangi bir yurttaş, herhangi bir vatandaş, herhangi bir Alevi kurumu ya da bunun tersinden, Alevi-Sünni çatışmasını buradan beslemeyi hedefleyen plan ve projeleriniz varsa bunu IŞİD üzerinden yapmak, bundan ekmek çıkmayacaktır, yeterince bu taktikleriniz bu ülkede teşhir olmuştur.

SİVİLLER KATLEDİLDİ

Yine buradan şunu ifade etmek istiyorum: Dün Mahmur, Şengal ve Kuzey Doğu Suriye'deki Derik bölgesi bombalandı ve burada çok sayıda sivil yurttaşın hayatını kaybettiğine dair bilgiler var. Mahmur kampı bir mülteci kampıdır ve 1998'de Birleşmiş Milletler tarafından kurulmuştur, savaş mağduru ağırlıklı olarak Kürt halkının yaşadığı bir bölgedir ve bu bölge Erbil'e 100 kilometre uzaklıkta, böyle bir bölge. Şimdi, böyle bir bölgeyi gidiyorsunuz bombalıyorsunuz -tırnak içinde- adına ‘terör’ diyorsunuz, öte yandan da Yunanistan sınırında donarak ölüme terk edilen mülteciler için timsah gözyaşı döküyorsunuz, buna hiç kimse inanmaz. Yunanistan'daki mülteciyle Mahmur kampındaki mülteci arasında ne fark var?

BARIŞI İNŞA EDECEĞİZ

Birine ağlarken ötekini bombalamanın ne anlamı var? Bunun adına ‘terörle mücadele’ diye bir kılıf giydirerek başarılı olacağınızı zannediyorsanız. Bölgeye sadece çatışma taşırsınız, bunun ötesi olmaz. Ondan sonra da kalkıp ‘Kürtler kardeşimizdir’ derseniz Kürtler de buna inanmaz, inanmadıklarını da pratikte görüyorsunuz. Bahsini ettiğimiz bütün bu bölgelerde, sıcak çatışmaların olduğu bölgelerde yaşamını kaybedenler insan; sizin gibi bizim gibi aile sahibi, çoluk çocuk sahibi olan insanlar, hayatlarını, normal yaşamlarını idame ettirmeye çalışan insanlar. Yani özellikle bu iktidar bu bölgede çatışmaları derinleştiren, savaş politikalarını derinleştiren yol alıyor. Yurtta, bölgede, dünyada barış ilkesinden asla taviz vermemeliyiz. Bunun için Türkiye'de köklü bir değişime ihtiyaç var, bu imkansız değildir, değiştireceğiz ve barışı inşa edeceğiz.”