Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş 9 yılını geride bıraktı. Savaştan önce Suriye’ye sınırı olan Urfa, Antep, Mardin ve Hatay gibi kentler Türkiye’nin en fazla ziyaret edilen ve gelip görülen kentleri olurken, şimdilerde en güvensiz kentler konumuna geldi. Savaştan sonra Antep, Kilis, Urfa ve Hatay Türkiye tarafından gerek finansal gerekse de silah desteği sunulan Heyet Tahrir El Şam (HTŞ/ El Nusra), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), DAİŞ, Ahrar El Şam gibi örgütleri için güvenli liman olarak görülmeye başlandı.  

‘HERGÜN SEVKİYAT YAPILIYOR’

Savaşın derinden hissedildiği kentin sınır ilçelerinde 9 yıldır  ÖSO, DAİŞ, El Nusra gibi radikal İslamcı örgütlerin geçiş hattı olması  hem yurttaşları hem de sivil toplum kuruluşlarını kaygılandırırken, herkesin ortak tepkisi bu güçlerin iktidar tarafından korunup kollandığı yönünde. Sıcak çatışmaların en derinden hissedildiği ilçe olan Reyhanlı’da ÖSO ve El Nusra üyelerinin çok rahat hareket etmesi bölge halkının kaygılarını daha da arttırıyor. Son zamanlarda İdlip’de yaşanan çatışmalardan kaynaklı yoğunca askeri hareketlilik yaşanırken, neredeyse her gün askeri sevkiyatlar yapılıyor. 

‘PLAKASIZ ARAÇLAR CİRİT ATIYOR’

İlçenin her yerinde yabancı plakalı ve plakasız araçları görmek mümkün. İlçede neler olduğunu sorduğumuz yurttaşlar yabancı olduğumuz için ya konuşmuyor ya da tepki gösteriyor. Sivil Toplum Örgütü temsilcileri insanların içten içe yaşanılanlara tepki gösterdiğini ancak iktidarın baskı politikalarından kaynaklı kimsenin tepkisini dile getiremediğini söylüyor. Savaş öncesi sınır ticareti ve tarımcılık yaygınken şimdilerde ise bunun yerini silah ve insan kaçakçılığının aldığı belirtiliyor. 

İlçede dikkat çeken bir diğer nokta ise polis yoğunluğu. Bunun dışında istihbarat birimlerinde olduğu iddia edilen kişilerin sürekli ilçede dolaştıkları  ileri sürülüyor. 

‘GAZETECİYE KAPALI SİLAHLI KİŞİLERE AÇIK’

Suriye’de çatışmaların yoğunlaşmasından sonra Hatay merkezden Reyhanlı ilçe merkezine kadar sağlı sollu onlarca arama noktası kurulurken, ilçeye gelen ve çıkan araçlar tek tek durdurulup aranıyor, Genel Bilgi Taramaları (GBT) yapılıyor. İlçede radikal İslmacı örgütlere mensup kişiler rahatça dolaşırken, yurttaşlar ise sürekli GBT kontrollerine tabi tutuluyor. Son süreçte yaşanan çatışmaları takip etmek için Cilvegözü Sınır Kapısı’na gitmek isteyen gazetecilerin  valilik izinleri olmadığı gerekçesi ile ilçeden çıkarılırken, kapıda sadece TRT, Anadolu Ajansı ve A Haber gibi hükümet yanlısı yayın kuruluşlarının çekim yapmalarına izin veriliyor.

‘AÇIKLAMALAR KAYGI İLE TAKİP EDİLİYOR’

Suriye savaşının arka cephesi konumuna gelen sınır ilçeleri Kırıkhan, Yayladağı, Altınözü, Antakya ve Defne ilçelerinde yaşayan yurttaşlar son zamanlarda çatışmaların yeniden yoğunlaşması ile MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “İdlip’i kaybedersek Hatay’ı da kaybederiz” açıklamasını kaygı ile karşılıyor. STÖ temsilcileri ise bu tür açıklamaların gerçek dışı ve bilinçli bir şekilde yaratılan algıdan ibaret olduğu görüşünde. Eğitim Sen Hatay Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Mutlu Aymaz, savaştan kaynaklı 9 yıldır kent ekonomisinin alt üst olduğunu ifade etti. 26 Nisan tarihinde 36 askerin yaşamını yitirdiği saldırıdan sonra bir hafta boyunca ilçede sessizlik hakim olduğunu ve özellikle şehirde bulunan Suriyeli mültecilerin evlerinden dışarı çıkamadığını belirtti. 

‘EĞİTİM VE SAĞLIK HİZMETLERİ AKSIYOR’

Savaşın bir bütün olarak eğitim ve sağlık hizmetlerini de aksattığını söyleyen Aymaz, sınır ilçeleri olan Reyhanlı gibi ilçelerde eğitim ve öğrenimin zaman zaman aksadığını, sınır ilçelerinde olan devlet hastanelerinin sivillerin hizmetine kapatıldığını aktardı.  Merkez Antakya ilçesinde bulunan hastanelerin bazı bölümlerinin sivillere tamamen kapatıldığını dile getiren Aymaz, yaşanan bu durumun hem sağlık hem de eğitim alanında ciddi aksamalar yaşandığını, savaşın tüm yükünü emekçilerin çektiğini anlattı. İdlib’de yaşanan çatışmalar ile birlikte “İdlib giderse Hatay’da gider” söylemlerinin hedef saptırma olarak tanımlayan Aymaz, “Toplumun başlatılan savaşa karşı tepkilerinin önüne geçmek için bilinçli yaratılan bir algı olduğunu düşünüyorum” dedi. 

'EKONOMİ ÇÖKTÜ'

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hatay İl Eşbaşkanı Kerem Nalbant, özellikle 9 yılda kent ekonomisinin tamamen alt üst olup, güvensiz bir kent haline geldiğini söyledi. Savaş öncesinde Hatay’ın Ortadoğu’ya açılan bir kapı olduğunu sözlerine ekleyen Nalbant, sınır ticaretinden kaynaklı ekonominin de iyi olduğunu ancak savaşla birlikte bunun tamamen ortadan kalktığını ve Hatay üzerinden Suudi Arabistan, Irak ile Lübnan gibi ülkelere ticaret yapan onlarca firmanın yatırımlarını kesmek zorunda kaldığını dile getirdi. 

‘TSK’NİN SURİYE’DE NE İŞİ VAR?’

Savaşla birlikte sınırların delik deşik olduğunu söyleyen Nalbant, iktidarın Hatay’ı paramiliter güçlerin güvenli bir limanı haline getirdiğini ifade etti. İdlib merkezli son yaşanan çatışmalardan sonra kentte yaşayan yurttaşların kaygılarının daha da arttığını kaydeden Nalbant, son 9 yılda Suriye’den Hatay’a çok ciddi göçlerin yaşandığını hali hazırda 400 binin üzerinde mültecinin Hatay’a yerleştiğini ve beraberinde birçok sorununda yaşandığını dile getirdi. Son çatışmalar ile birlikte Hatay’da sınıra ciddi bir yığılmanın olduğunu bunun da daha başka sorunlara neden olacağını aktardı. “İdlip düşerse Hatay’a düşer” söylemlerine katılmadığını aktaran Nalbant, “Bu savaş bizim savaşımız değil her şeyden önce TSK’nin Suriye’de ne işi var bu durum zaten ağır olan sorunları daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacak. Dolayısı ile yapılması gereken en doğru adım savaşı derinleştirmek yerine bölgede bulunan başta Kürtler olmak üzere diğer asli unsurlarla masaya oturmak” diye konuştu. 

Hatay’ın 9 yıldır Suriye’de yaşanan savaştan en çok etkilenen kentlerden biri olduğunu söyleyen Hatay Halkevi Yönetim Kurulu Üyesi Eylem Mansuroğlu, “Kentte özellikle ekonomi durma noktasına geldi. Suriye’de savaştan kaçan mülteciler ile Hataylılar arasında kültürel farklılıklardan kaynaklanan gerilim de cabası. Ancak İdlip mevzusu biraz daha derin hissedildi. Özellikle sınır ilçeleri ve köyleri diken üstünde. Hatay halkı burnunun dibinde bir savaş tabi ki istemiyor” şeklinde konuştu. 

“İdlib düşerse Hatay’da gider” açıklamalarının bilinçli yaratılan algı olduğunu ifade eden Mansuroğlu, “2011 yılından önce İdlib Esat yönetimindeydi. Hatay bir yere mi gitti. Bence bu söylem sadece ve sadece savaş çığırtkanlığı yapanların kendi politikalarını meşru gösterme çabası” diye belirtti. 

MA / Erdoğan Alayumat