Kökleri Cumhuriyetin kuruluşuna uzanan ve Türkiye’nin özellikle 40 yılına damgasını vuran Kürt sorununun çözümüne dair bu zamana kadar atılan en önemli adım, 28 Şubat 2015’de İmralı Heyeti ve devlet heyeti arasında imzalanan Dolmabahçe Mutabakatı oldu. Çözüm sürecinin henüz devam ettiği süreçte imzalanan 10 maddelik mutabakat, taraflarca Dolmabahçe Sarayı’nda imzalanmasından ötürü adını buradan aldı. Metnin altına imza atıldığı fotoğrafta dönemin AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammet Dervişoğlu ile HDP’den İmralı Heyeti’ni oluşturan Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken yer aldı.

28 Şubat 1997’de yaşanan post-modern darbenin yıldönümünde imzalanan mutabakat metni, Türkiye tarihindeki en önemli demokratikleşme adımlarından biriydi. Fakat o toplantıda hangi koltuklarda kimin oturacağı bile kendisi tarafından belirlenmesine rağmen mutabakatın üzerinden bir ay bile geçmeden AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından reddedilmesi, çok geçmeden devamında çözüm sürecinin sonlandırılıp, İmralı’da görüşülen PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit politikası ile çatışmalı sürece geri dönüldü.

Kürt sorununda yeniden şiddet politikasına sarılan AKP’nin ülke içinde ve dışında attığı askeri adımların sonuncusu da başarısızlıkla sonuçlanan Garê operasyonu oldu. AKP, tıpkı 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olma şansını kaybetmesi üzerine sonlandırdığı çözüm sürecinde olduğu gibi, Garê’de yaşanan başarısızlığının faturasını da yine HDP’ye kesme çabasına girdi.

Dolmabahçe Mutabakatı’nın öncesi ve reddedilmesi sonrasında yaşananlar, altında imzası bulunan tarafların yaklaşımları ve pratiklerinin görmek açısından elzem.

Tutulduğu İmralı’da Kürt sorununun çözümüne dair her fırsatta devlete barış eli uzatan Öcalan’a dönük 27 Temmuz 2011’den itibaren yoğunlaştırılan tecrit ile birlikte Oslo görüşmelerinin bozulması, 2011-2012 arasında yaşanan yoğun çatışmalar ve cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi, Türkiye gündemine damgasını vurmaya başladı. Kritik bir aşamaya gelen açlık grevleri, Öcalan’ın çağrısıyla 67’nci gününde sona erdi. Bu çağrının ardından Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri Ayla Akat Ata ve Ahmet Türk’ün 3 Ocak 2013’de İmralı’ya gitmelerinin önünün açılmasıyla “çözüm süreci” olarak adlandırılan dönemin ilk adımı atılmış oldu.

DARBECİ ZİHNİYET UYARISI!

Öcalan, sürecin daha başında kendisiyle yapılan görüşmelerde yaşanabilecek provokasyonlara karşı “Beni 14 yıldır çürütmek için uğraştılar. İmha etme temelli geldiler, gelecekler de. Bu süreci sabote etmek isteyenlerde olacak. Burada her toplantı yapıldığında gerilla kayıpları bildiriliyor. Böyle mesaj veriyorlar. Darbeci zihniyet süreci sabote etmeye çalışacak” sözleriyle uyarılarda bulunmayı ihmal etmedi.

PARİS KATLİAMI VE 9 YIL SONRA İTİRAF

Nitekim sonrasında bizzat MİT tarafından organize edildiği ortaya çıkacağı gibi 9 Ocak 2013 tarihinde Paris’te Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan katledildi. İşlenen bu cinayetlerin tetikçisi olan Ömer Güney’in Fransa’da tutuklu bulunduğu cezaevinde öldürülmesi ile perde arkası aydınlatılmayan katliamdan 9 yıl sonra, Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin, geçtiğimiz 18 Şubat tarihinde yaptığı açıklamalarda, katliamın MİT tarafından yapıldığını söyleyip, benzer adımların devam etmesi gerektiğini savundu.

ÖCALAN: SİYASET ÖNE ÇIKIYOR

Çözüm sürecini sabote etmeye dönük bu cinayetlere rağmen Öcalan, 2013 yılında gerçekleşen Diyarbakır Newroz’unda milyonlara “Artık silahlar sussun, fikirler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan, inkâr eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Ben bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor. Silah değil, siyaset öne çıkıyor” mesajıyla seslendi.

2014 yılına gelindiğinde ise Suriye’de yaşanan iç savaş koşulları içerisinde Kürt güçler Cizîrê, Kobanê ve Efrîn kantonlarını ilan etti. Yaşanan bu gelişmeler Türkiye’yi kaygılandırsa da Öcalan, o yıl ki Newroz’da şu mesajı verecekti: “Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Barış, savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız.” 

KANUN ÇIKARILMIŞTI

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bugün başarısız Garê operasyonu sonrası çözüm sürecinde Kandil’de yaptıkları görüşmeler dolayısıyla İmralı Heyeti’ni hedef alsa da Temmuz 2014’de Meclis’te “Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanun” kabul edilmişti. Öcalan da bu kanuna dair "Devletin ilk defa çatışmalı olduğu toplumsal kesimlerle sorunları savaşarak değil, müzakere ederek çözmesinin önünü açan bir yasadır” değerlendirmelerinde bulunmuştu.

KOBANÊ EYLEMLERİ VE ‘ÇÖKTÜRME PLANI’ 

DAİŞ saldırısı ile birlikte Erdoğan’ın 7 Ekim 2014’te Antep’te yaptığı konuşmada sarf ettiği “Şu an Kobane düştü, düşüyor" sözlerinin kentlerde ateşlediği protesto eylemleri de ancak Öcalan’ın HDP üzerinden gönderdiği mesajla sona erdi. Öcalan, 21 Ekim 2014’te bu kez "15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya geçtiğimizi ve süreçte başarılı bir pratik umudumun bu anlamda arttığını ifade etmek isterim” açıklamasında bulundu. Öcalan’dan bu mesajlar gelirken, AKP iktidarının 30 Ekim 2014’te gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında kararlaştırılan ‘Çöktürme Planı’nı adım adım devreye koyduğu sonradan ortaya çıktı.

İKİ KRİTİK GÖRÜŞME

Bir yandan bu plan izlenirken diğer yandan imzalanacak Dolmabahçe Mutabakatı öncesinde İmralı Adası’nda 2015 yılı Şubatında iki kritik görüşme yapıldı. 4 Şubat’taki ilk görüşmeye İmralı Heyeti ile Kamu Güvenliği Müsteşarı ve bir devlet yetkilisi katıldı. DAİŞ tehdidi altındaki Şah Süleyman Türbesi’nin kurtarılması için yapılan bu görüşme sonrasında, Öcalan’ın gönderdiği mesajla türbe 22 Şubat 2015’te bulunduğu yerden taşınabildi.

Öcalan, bu görüşmenin önemini “Bugünkü geldiğimiz noktayı 55 yıllık bir maratonun kısa bir soluk arası olarak değerlendiriyorum" sözleriyle ifade etti.

İkinci kritik görüşme ise mutabakatın imzalanmasından sadece bir gün önce 27 Şubat’ta gerçekleşti. Mutabakat metninin de hazırlandığı bu görüşmede Öcalan, "Sayın Dervişoğlu, bize nasıl nazik bir üslupla aktarıyorsanız, hükümete de aynı nezaketle bu durumu aktarmanız iyi olur. Bu sürecin gelişmesi için çabalıyoruz. Çözüm olmazsa, binlerce insan ölecek. Ben bunu kavradım ve gereğini yapıyorum. Onlar da bunun önemini kavramışlar mıdır, bilmiyorum. Onlarla iyi tartışın” uyarılarında bulunuyordu.

ERDOĞAN’IN HASRETLE BEKLEDİĞİ MUTABAKAT 

Öcalan’ın “Birinci aşama” olarak gördüğü Dolmabahçe Mutabakatı, 28 Şubat günü Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde kamuoyuna duyuruldu. İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın “Silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum” çağrısını okurken; Yalçın Akdoğan ise “Milletimizin hayır duası ve desteğiyle süreci nihai sonuca ulaştırmakta kararlıyız” dedi. İmzalanan mutabakata dair aynı gün Erdoğan’dan “Bu hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” açıklaması geldi. 

Bir ay sonra 19 Mart’ta HDP ve devlet heyetleri İmralı’da Öcalan ile yeniden bir araya geldi. Bu görüşmede 15 gün sonraki görüşmeye İzleme Kurulu’nun da katılması kararlaştırıldı. Öcalan, o yılki Newroz’da “Dolmabahçe Sarayı'nda, hepimizce resmen ilan edilen 10 maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız” mesajı verdi.

Erdoğan ise 22 Mart’ta Ukrayna dönüşünde sarf ettiği “Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda hükümetin Başbakan Yardımcısıyla, şu anda parlamento içinde olan bir grubun yan yana fotoğraf vermesini doğru bulmuyorum” sözlerle sürecin sonlandırılacağı sinyalini verdi.

İMRALI’DAKİ SON GÖRÜŞME

PKK Lideri Öcalan, 5 Nisan 2015 tarihinde son kez bir araya geldiklerinde İmralı Heyeti’ne, bir daha adaya getirilmeyebilecekleri konusunda uyarılarda bulunarak, sürecin sonlanma ihtimalini öngörmüştü. Öcalan’ın öngördüğü gibi görüşmeler engellenip, süreç bozuldu. Dolmabahçe’ye uygun bir süreç izlenseydi, İzleme Heyeti'nin İmralı'ya gidişiyle birlikte derinlikli bir müzakere sürecine geçiş başlayacaktı. Bu aşamadan sonra yasal güvence ile birlikte Öcalan PKK'ye, Türkiye'ye karşı silahların bırakılması için tarihi belirlenmiş gündemli bir kongre çağrısı yapacaktı.

KİTLESEL KATLİAMLAR

11 Nisan 2015 tarihinde Ağrı’nın Tendürek kırsalında barış çadırına müdahale eden askerlerle çıkan çatışma, akabinde Türkiye’yi yeniden derin bir kaos ve çatışma ortamına sürükleyen adımlar tek tek geldi. 18 Mayıs’ta HDP’nin Adana ve Mersin’deki parti binalarının DAİŞ tarafından bombalanmasını, 5 Haziran Diyarbakır ve 20 Temmuz Suruç katliamları izledi. Ceylanpınar’da iki polisin şüpheli öldürülmesi ile birlikte 24 Temmuz 2015’de Kandil’e yönelik yapılan hava saldırılarıyla, çözüm süreci sonlandırılıp, çatışmalı sürece fiili olarak geri dönüldü.

SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI

7 Haziran seçimlerinde başarı sağlamayan AKP, iktidarını korumak için hazırda tuttuğu “Çöktürme Planı”nı uygulamaya koydu, 1 Kasım’da yeniden seçimlere gitti. Toplumda barış çağrıları yükselirken, 10 Ekim tarihinde Ankara’da barış mitingine yönelik kitlesel katliam ardından toplum üzerinde de derin bir baskı rejimi örülmeye başlandı. Kürt kentlerinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları da kurulan Türk tipi başkanlık rejiminin mihenk taşları arasında yer aldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) raporlarına göre; 16 Ağustos 2015 ile 18 Mart 2016 tarihleri arasında sokağa çıkma yasakları süresince 72'si çocuk, 62'si kadın en az 310 sivil yaşamını yitirdi. 1 milyon 809 bin kişi başta en temel yaşam ve sağlık hakları ihlal edildi.

DARBE MEKANİĞİ 

2015-2016 yılları içerisinde yaşanan çatışmalar sürecinde askerlere “cezasızlık zırhı" anlamına gelen yasal düzenlemeler yapılması, Öcalan’ın uyardığı mekaniği devreye sokup, 15 Temmuz darbe girişimini besledi. Bunu da fırsata çeviren AKP, 20 Temmuz 2016 tarihinde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etti. 400 vekil uğruna bitirdiği çözüm sürecinin ardından istediği rejim değişikliğini de AKP, ilan ettiği OHAL sürecinde gerçekleştirdi.

HDP’YE GÖZALTI, TUTUKLAMA

OHAL sonrası, muhalif gazeteler kapatıldı, TV’ler karartıldı, binlerce kişi ihraç edildi, akademisyenler üniversitelerden uzaklaştırıldı. 4 Kasım 2016 tarihinde “siyasi darbe” olarak tanımlanan aralarında HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da olduğu 12 milletvekiline yönelik gözaltı operasyonu gerçekleştirildi. HDP’li birçok siyasetçi hala cezaevinde. HDP Hukuk Komisyonu tarafından paylaşılan son verilerde, 24 Haziran 2015 ile 1 Şubat 2017 tarihine kadar partili 15 bin 370 kişi gözaltına alınırken, bunlardan 3 bin 647’si tutuklandı. 1 Şubat 2017 ile 25 Eylül 2020 tarihine kadar ise 6 bin 951 kişi gözaltına alındı.

ÇÖZÜM ÇAĞIRISINA KAYYIM YANITI

2019 yılında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan açlık grevlerinin ardından Öcalan bir kez daha devreye girdi. 8 yıl aradan sonra avukatlarıyla görüşen Öcalan’ın ilk mesajı da “İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşmadan uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır. Türkiye'nin ve hatta bölgenin sorunlarını başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz… Bizlerin İmralı'daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesi belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlığındadır” oldu.

Açlık grevlerinin ardından İmralı’da 5 görüşme gerçekleşti. Öcalan’ın çözümden yana tutumuna iktidar, HDP’li belediyelere 19 Ağustos 2019 tarihinde atadığı kayyımlarla yanıt verdi. 31 Mart Yerel Seçimlerinde HDP’nin kazandığı 3’ü büyükşehir 48 belediyeye kayyım atandı.

Son olarak 24 Eylül 2020 tarihinde gerçekleşen MGK’nin ardından aralarında HDP eski milletvekillerinin de olduğu siyasetçilere yönelik Kobanê soruşturması kapsamında başlatılan operasyon kapsamında 29 kişi tutuklandı.

5 YILDA 5 BİNİ AŞKIN ÖLÜM 

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) Kürt sorununda çatışmalı sürece dair açıkladığı verilere göre; 2015-2020 yılları arasında aralarında sivillerin de bulunduğu 5 bin 365 kişi silahlı çatışma, yargısız infaz ve saldırılarda yaşamını yitirdi, 7 bin 986 kişi de yaralandı. Suriye’ye yönelik operasyonlar verileri ise bu raporda yer almadı.

Dolmabahçe Mutabakatına giden sürecin önünü açan cezaevlerinde bugün yeniden süresiz-dönüşümlü açlık grevleri devam ediyor. Cezaevinde bulunan tutuklular, 94 gündür tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevini sürdürürken, diyalog zeminlerinden biri olan esir askerler Garê operasyonunda yaşamını yitirdi. Bugün ise Kürt sorununda derinleşen çatışmalı süreç ve Kürt siyasetine bir kez daha müdahale tehditleri, fezleke ve parti kapatmalarla devam ediyor.

TEMEL: TARİHİ BİR GELİŞMEYDİ

Üzerinden geçen 6 yılda bu tablonun ortaya çıktığı Dolmabahçe Mutabakatı’nı, 2012 yılında İmralı’da uygulanan tecridin sonlandırılması için cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde 68 gün kalan isimlerden biri olan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayyip Temel Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.

Çözüm sürecinin Öcalan’ın iradesiyle başladığını belirten Temel, “O zamanın devlet aklı, hükümeti ve Başbakanı olan Erdoğan’ın onayladığı karşılıklı görüşmeyle devam etti. Türkiye tarihinin tümüne bakıldığında, Kurucu Meclis’in ürünü olan 1921 Anayasası hariç, ilk kez Kürt halkının varlığı, hakları, demokratik bir rejim içerisinde statüsünün olacağı ve özgürlüğü müzakere ve tartışma konusu oluyordu. Bu Kürt halkı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan halklar açısından tarihi bir gelişmeydi” dedi.  

ROJAVA’YA SALDIRILAR

Mutabakat sürecine bugün hala devam edip, zaman zaman şiddetlenen çatışma sürecinin taraflarının irade ve beyanıyla gidildiğini vurgulayan Temel, bu iradenin Öcalan tarafından ortaya konulduğunu ifade etti. Temel, bu iradeye karşı hükümete ise “Kürtlerin demokratik hakları, süreci yürütenlerin işlerini yapabileceği kanuni düzenlemelerin yapılması ve Türkiye’deki antidemokratik yasaların toplum ile tartışarak, değiştirilmesi” sorumluluğu düştüğünü belirtti. 

Temel, Rojava’ya, özellikle de Kobanê’ye yönelik DAİŞ saldırılarında hükümetin tavır alma yerine, saldırılara destek veren tutumlarının bu sürece dair güvensizliğin ilk adımları olarak yansıdığının altını çizdi.

İKTİDAR BEKASI 

Temel, “Dolmabahçe mutabakatının açıklanmasından sonra Erdoğan’ın zaman geçirmeden bunu tanımadığını ilan etmesi, hatta kameraların karşısında canlı olarak açıklanan bu metnin varlığını inkar etmesi, bu süreçten iktidarı için gerekli faydalanmayı sağlamadığının göstergesiydi.  Aslında Dolmabahçe’de açıklanan sürdürülen tüm sürecin en sade sonucuydu. Tarihi tartışma ve görüşmelerin nihayete ve sonuca ulaşacağı yeni dönemin başlangıcıydı. AKP yani iktidar kendi bekasını ve geleceğini barışta değil, savaşta gördü. O yüzden barış yerine savaşı tercih etti. Savaş klipleri ve darbe klipleri her zaman vardır. Ama bu sefer tercihi yapan hükümetti, yani Erdoğan’ı kendisiydi” değerlendirmesinde bulundu.

ANAYASAL DÜZENLEME 

Mutabakatta yer alan 10 madde için; “Silah yerine siyaset, eşit yurttaşlık hakkı, yasakçı yasaların iptali ve değişimi, bölgesel ekonomik kalkınma, infaz yasasının düzenlenmesi, kadın, kültür ve ekolojik kıyımına son verilmesi, kimlik ve anadil hakkı tüm sürecin sonunda anayasal düzenleme öngörüyordu” diyen Temel, şunları ekledi: “Şimdi bu maddelere bakıldığında, Türkiye’nin hangi sorununa kayıtsızlık var. Hangisine çözüm istenmiyor ortada. Bu yüzden Sayın Öcalan 2019’daki avukat görüşmesinde de ‘Bizlerin İmralı'daki duruşu 2013 Newroz Bildirgesi belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlığındadır’ açıklamasında bulundu. Devlete, oradan bakmalısınız çağrısını yaptı.” 

'ÇATIŞMA İLE ÇÖZÜM OLMAZ'

Dolmabahçe Mutabakatı Türkiye halkları için bir fırsat iken, bugün yaşanan sonuçların ise Kürt sorununda çatışma ile çözüm olamayacağının bir kez daha açığa çıktığına işaret eden Temel, “Türkiye’de demokratik dönüşüm ve çözümün temel argümanları mutabakat metninde yer alıyor. Bugün yapılması gereken çözüm reçetesi olan mutabakat metnine yeniden dönmektir” dedi.

Mezopotamya Ajansı/ Berivan Altan