DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçesiyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 24’ü tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kabonê Davası’nın üçüncü duruşmasının altıncı oturumu, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.

Sincan Cezaevi Kampüsü Salonu'nda görülen duruşmaya, HDP milletvekillerinin yanı sıra yöneticileri ve çok sayıda kişi katıldı. İzleyicilerden yargılanan siyasetçilerin üçüncü dereceye kadar yakınları duruşmanın görüldüğü salona alınırken çok sayıda kişi farklı bir salona alındı.  

HDP eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, HDP eski Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Zeynep Ölbeci, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Emine Ayna tutuklu bulundukları cezaevlerinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katıldı. Geçen duruşma tahliye edilen HDP eski MYK üyeleri Can Memiş, Berfin Özgü Köse ve Cihan Erdal da İstanbul’dan SEGBİS ile bağlandı.  

Tutuklu yargılanan, HDP eski milletvekili Gülser Yıldırım, Aysel Tuğluk ile tutuksuz yargılanan İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk, Gülfer Akkaya ve Altan Tan ve mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı. Yerine kayyım atanan Kars Belediyesi Eşbaşkanı Ayhan Bilgen ise sağlık sorunları nedeniyle duruşmadan vareste tutulduğu için katılmadı.

TUTUKLU SİYASETÇİLER DURUŞMA SALONUNDA

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata, HDP eski Sözcüsü Günay Kubilay, HDP Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Ali Ürküt, eski milletvekili Emine Beyza Üstün, İbrahim Binici, HDP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Nazmi Gür, HDP yeni dönem MYK üyesi Alp Altınörs, Meryem Adıbelli, HDP eski saymanı Zeki Çelik, HDP eski MYK üyeleri Pervin Oduncu, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Parmaksız, İsmail Şengül, Dilek Yağlı ve Sibel Akdeniz ile yazar Nezir Çakan duruşma salonunda hazır bulundu.

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada tutuklu yargılanan Nezir Çakan savunma yaptı. Tanık ifadelerinin asılsız olduğunu ifade eden Çakan, tahliye talebinde bulundu. Çakan’ın avukatı Şeyhmus Bayhan da tanık ifadelerinin çelişkili olduğuna dikkati çekerek, iddianamede tanık ifadeleri dışında başka bir bilginin olmadığını ifade etti.

Duruşa, tutuklu siyasetçilerin savunmalarıyla devam ediyor.

obanê Davası’nda tutuklu yargılanan Ayla Akat Ata, “Deniz Poyraz şahsında kadınlar hedef alındı. Bu durum siyasi iktidarın dilinden ve tavrından bağımsız değildir” dedi.

DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçesiyle aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de bulunduğu 24’ü tutuklu 108 kişi hakkında açılan davanın 3’üncü duruşmasının 6’ıncı oturumu devam ediyor.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi Kampüsü'nde görülen duruşmada tutuklu siyasetçilerden Özgür Kadın Hareketi (TJA) üyesi Ayla Akat Ata konuştu.   

KADINLAR HEDEFTE

Konuşmasının başında İzmir’de katledilen Deniz Poyraz’ı anan Akat, Poyraz’ı katilinin bir gün sonra tutuklandığını ancak Kobanê Davası’nda yargılananların 8 günlük gözaltı süreci yaşadıklarını anımsattı.   Poyraz’ın katledilmesinin siyasetteki ayrımcı konuşmalarından bağımsız ele alınamayacağına vurgu yapan  Akat, “Deniz gibi 9 Ocak 2013’te de Paris’te 3 kadın katledildi. Soylu ‘PKK bir kadın hareketidir’ diyor. Bir de ‘HDPKK’ diye açıklama yaparak legal alandaki  siyaseti kriminalize ediyor. Deniz Poyraz şahsında yine kadınlar hedef alındı. Bu durum siyasi iktidarın dilinden, siyasi tavrından bağımsız değildir. Bu saldırılar bireysel cinayetler değildir. Bize sıkılan her kurşunun planı ve amacı vardır” dedi.  

ÖCALAN’IN UYARISI

İmralı’da tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelere değinen Akat, “Görüşmede devlet yetkilileri de vardı. Öcalan'ın şöyle bir uyarısı oldu; Dikkat edin kendinize. Benimle birlikte bu sürecin içinde olan herkes hedeftir. O süreçte MİT müsteşarı vardı o da hedeftir” dedi. Hayatlarındaki hiçbirşeyin tesadüf  olmadığını belirten Akat, “Tıpkı Deniz Poyraz’ın katledilmesi gibi. Yine Kobanê Davası’nın ilk duruşmasının da 26 Nisan’da olması tesadüfi değil. Irkçılık-Turancılık Davası’nın da ilk duruşması 26 Nisan’da görüldü. Duruşmanın ertelendiği 3 Mayıs’ta yine Türkiye'deki milliyetçi cephenin Türkçülük olarak kutladığı bir gün. Hayatımızda hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bu şekilde anlatmak istedim. 21’inci yüzyılın Türkiyesi’nde bizim de davamız bugüne denk geliyor” şeklinde konuştu.

   

HER 10 YILDA BİR DARBE

Kürtlerin geleceğe dair yol haritalarının olduğunu kaydeden Akat, “O da demokratik, barışçıl, herkes için özgür ve eşit bir yaşamdır. Bugün sadece Kürt siyasetçiler değil, Türkiye’de özgür ve eşit bir yaşam olabileceğini belirten dostları da yargı karşısına çıkarıldı” dedi. Günümüze yaşananların anlaşılması için ülke tarihine bakılması gerektiğine işaret eden Ata, ulus-devlet sürecinden sonra yaşananlara değindi.  Her 10 yılda bir Türkiye’de siyasi darbelerin yaşandığını ifade eden Akat, “2016 yılında darbe girişiminden bir ay sonra binlerce meslektaşımız, kamu emekçisi görevden alındı. Planlı bir süreçten söz ediyoruz” dedi.

HİZBULLAHIN CİNAYETLERİ  

Akat, 1990’lı yıllarda “Hizbulkontra” güçleri tarafından işlenen cinayetlere işaret ederek, “1992’de Ziya Gökalp Lisesinden mezun oldum. Diyarbakır’da  katliamlar yaşanmaya başlanmıştı. Okulda ‘Şehit namirin’ sloganları attık ve bir grup ‘Allah’u Ekber’ dedi. Cinayetler işleniyor, gazeteciler öldürülüyor ama karşımızda ‘Allah’u Ekber’ sloganları atılıyor. Çok geçmeden çatışmalar yaşandı. Hizbullah'ın faili meçhul cinayetleri Diyarbakır’da insanları kaçırmakla başladı. Hizbullah’ın hedefinde çoğunlukla Özgür Gündem ve devamında gelen gazete ve dergilerin çalışanları vardı. Gazetelerin satıldığı bayilere de saldırdılar” diye belirtti.

  

Sonrasında başlayan Hizbullah yargılamalarına değinen Akat, şunları söyledi: “Hizbullah yargılamalarındaki  iddianamelerde ‘terör organlarına tepki olarak çıkan bir fiildir’ diye bir ifade kullanıldı. Bu iddianame çatısı altında da olsa Hizbullahı meşru görme arayışıdır. Ama bu böyle devam etmedi. Mehmet Ağar’ın Meclis’teki ifadesi var; ‘Polisler PKK’lilere 1 bardak su verirken Hizbullah’a 2 bardak su  vermiş olabilir.’ Bu da Hizbullah'a ilişkin düşüncelerine yönelik başka bir gerçekti. Hizbullah'a yönelik operasyonlar 2020 yılına kadar devam etti.”

HEP’TEN DBP’YE

Siyaset haklarını kullandıkları için bugün yargılandıklarını vurgulayan Akat, şöyle devam etti: “Bu ülkenin eşit, özgür vatandaşlarının siyaset yapma hakkı vardır. Kürtler de bu ülkenin vatandaşı ise onlar da bunun içindedir. Tek tipleştirmenin bu ülkeye bir faydası yok. ‘Siz Türkiye partisi değilsiniz’ sözüne neden olan tek şey bizim Kürt sorununu dile getiren, bu amaçla siyaset yapıyor olan tek parti olmamızdır. HEP’ten HDP’ye kadar gelen bir siyaset geçmişimiz var. Bu süre içinde siyaset yapma hakkımızı kullandık ve bu hakkın bize verdiği imkanları kullanarak taleplerimizi dillendirdik.” 

DEMOKRATİK ÖZERKLİK 

Kürt sorununun demokratik çözümü talebinin yanı sıra Kürtlerin statü talebinin de öncelikli talepleri arasında yer aldığına dikkati çeken Akat, “Biz parlementoda da demokratik özerklik talebimizi  dile getirdik. Özerklik talebi 1921 Anayasası’nda yer alan bir taleptir. Cumhuriyetin ilanıyla bu madde değiştiriliyor. Değiştirilen madde özerklik tanıyan maddedir. Biz ağaya, beye özerklik  istemediğimiz için ‘demokratik’ dedik. Bizimle birlikte o topraklarda yaşayan  Türkmenler, Azeriler gibi halklar da var. Özerklik olacaksa herkes için söz konusu olması gerekir” ifadelerini kullandı.

Duruşmaya ara verildi.