Tarım ve hayvancılık alanında bölgenin önemli kentleri arasında yer alan Kars, özellikle büyükbaş, kanatlı hayvan ve süt üretiminde ilk 10 kent arasında yer alıyor. Hayvancılık ve tarım sektörlerinin gelişmesindeki en önemli etkenler arasında kentte sanayi ve hizmet sektörünün gelişmemesi olarak görülürken, kent aynı zamanda iklimi ve mera yapısıyla da büyükbaş hayvan yetiştiriciliği için önemli bir yere sahip. Hükümetin son yıllarda tarım ve hayvancılık alanında ortaya koyduğu politikalar gün geçtikçe kentteki hayvan sayısını düşürüyor, yine buna bağlı olarak da çiftçi sayısında dramatik bir düşüş yaşanıyor. 

HAYVAN SAYISI VE ÜRETİM DÜŞÜYOR

Kentte meraya dayalı olarak tarım ve hayvancılık yapılırken, kent 404 bin 757 hektar çayır ve mera, 375 bin 225 hektar da tarımsal arazi varlığına sahip. Kent genelinde 2017 yılında çiftçi sayısı 28 bin 500 iken, 2019 yılının sonunda ise bu sayı 27 bin 800'e kadar geriledi. Kentte 2019 verilerine göre; 467 bin adet büyükbaş, 481 bin adet küçükbaş, 265 bini kaz olmak üzere toplam 600 bin adet de kanatlı hayvan varlığına sahipken, geçmiş yıllara oranla bu sayıların gittikçe düşüş gösterdiği görülüyor. Oysa kentteki büyükbaş hayvan varlığı 2013 yılından 2017 yılına kadar 520 bin ila 580 bin aralığındaydı. Kentin en önemli geçim ve besin kaynağı olan Kars kazı sayısında sadece bir yılda 20 bin adet düşüş yaşanırken, yine 2019 yılında 36 bin 500 ton et üretiminin yapıldığı kentte bu oran 2017 yılında 40 bin tonun üzerinde bulunuyordu. Süt üretiminin yapıldığı önemli kentlerin başında yer alan Kars'ta 2013 ila 2017 arasında 610 ila 650 bin ton süt üretilirken, bu oran 2019 yılının sonunda 580 bin tona geriledi. 

'DEVLET VE ÇİFTÇİ BİRBİRİNDEN KOPTU'

Tarım ve hayvancılık açısından Kars'ın önemli ilçelerinden olan Selim'in Eski Gazi (Eskiqaz) köyünde yaşayan çiftçiler de hayata geçirilen politikalardan oldukça şikayetçi. Yaşadıkları durumu; "Ne bir devlet halksız, ne halk devletsiz olur. Devlet ve halk bir biriyle kopuksa bundan hiç bir şey çıkmaz. Devlet ve çiftçi artık birbirinden kopmuş" diye yorumlayan Celal Karakoç'a göre böyle gitmesi durumunda çiftçilik gün geçtikçe bitme noktasına gelecek. Devletin çiftçiye desteğinin az olduğunu ama buna rağmen verilen desteğin zamanında ödenmediğini anlatan Karakoç, "Şuan 2018 yılına ait buzağı parası 2020 yılında ödeniyor. Buzağı başı da 500 TL ödeniyor. Şuan buzağın hastalansa ve baytara götürsem sadece muayenesi için 250 TL öderim. Bu buzağı iki kez hastalansa devletin verdiği destek direk tedaviye gider. Bunan adına destek denilebilir mi?" diyerek sıkıntılarını anlatıyor. 

'DEVLET BİZE CEP HARÇLIĞI VERİYOR'

Çiftçilerin en çok şikayetçi olduğu konuların başında da devletin bir fiyat politikasının olmamasından dolayı piyasa rantının devreye girmesi. Karakoç, bu durum ise şöyle dile getirdi: "Bizim devletten aldığımız gübre ve yemi zahireci de aynı fiyata satıyor. Yani neredeyse devlete bağlı kooperatifle zahireci yemi aynı fiyata satıyor. Yine devletin verdiği gelir destekleri çiftçiye 9 ya da 10'uncu ayda gerekli iken bize sonraki yılan 5 ya da 6'ncı aylarında veriliyor. Destek bu kadar geç verilirse bu paranın bir anlamı olmaz. Bana deste vereceksen zamanında vermelisin. Çünkü ben kredimi ve borçlarımı 9'uncu ayda ödemek zorundayım. Devlet parayı bu ayda vermezse ben borcumu ödemek için ineklerimi satmak zorunda kalıyorum. Verilen bu krediler çiftçiye cep harçlığı oluyor artık. Yine devlet sütümüzü almıyor çünkü burada işleyebileceği bir fabrikası yok. Yani anlayacağınız halkın ürettiği hiç bir şeyi devlet almıyor. Devlet almadığı için de hepimiz tüccarların eline düşüyoruz." 

ÇİFTÇİDEN ÖNEMLİ VE BASİT BİR HESAP!

Tüm köyün bankalara borçlu olduğunu vurgulayan Karakoç, köydeki tüm borç ve alacakları kendisine göre hesaplayarak şöyle bir sonuca varıyor: "Köyde 95 haneyiz ve sadece iki hanenin bankalara borcu yok. Köyde şuan 65 traktör, bin 500 büyükbaş, 2 bin küçükbaş hayvan var. Eğer bu köy devlete ve bankalara borcunun tamamını bugün öderse geriye; 15 traktör, 500 büyükbaş, 700 de küçükbaş kalır. Bu tablo zaten durumun ne olduğunu net anlatıyor."

'NEFES ALAMAZ DURUMA SÜRÜKLENİYORUZ' 

Erdal Karakoç adlı köylü de yıllardır çiftçilik yapıyor ancak çiftçiliği ilk kez bırakma noktasına geldiğini anlatıyor. Yem, gübre ve mazota yapılan zamanların kendilerini nefes alamayacak duruma sürüklediğini ifade eden Karakoç, "Halk artık hayvanlarına yem bile alamıyor. Köyde herkes bankalara borçlu, devletin desteği zaten yok. Bu durumda çiftçi nasıl yaşayabilir ki? Çiftçiler olarak büyük bir çaresizlik içerisindeyiz. Biz sesimizi bile çıkaramıyoruz ve geçtikçe de batıyoruz. Son bir kaç yıldır yaşanan bu krizden dolayı ne ekersek günün sonunda borçlu çıkıyoruz. Bir devletin sanayi ve tarımı çöküyorsa o devlet de ekonomik olarak çökmüş demektir. Türkiye şuan bu durumu yaşıyor. Tüm yaşadıklarımız bu yanlış politikaların sonucudur. Devlet şuan çiftçiyi borçlandırarak avucunun içine almış durumda ve kıpırdayamıyoruz. Devlet bu politikadan vazgeçsin ama eğer bu politikada ısrar varsa o zaman biz de tarım ve çiftçilikten vazgeçeceğiz. Kenan Evren'den bugüne kadar bu politika böyle sürdü ve bundan sonra da maalesef böyle sürmeye devam edecek" diye konuştu. 

MA / Adnan Bilen