PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından Kürt sorununun demokratik çözümü için başlatılan ancak AKP iktidarının savaş kodlarıyla “tasfiyeye” dönüştürdüğü sürecin en kritik aşamalarından biri olan 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’nın üzerinden 7 yıl geçti. Devlet temsilcileri ile İmralı Heyeti'nin Dolmabahçe'de açıkladığı Mutabakat, Kürt sorununun demokratik ve kalıcı bir çözüme kavuşması için en önemli adım olarak tarihe geçti. Dolmabahçe Mutabakatı, Türkiye'de toplumsal, siyasi, idari, hukuki alanlarda büyük etkilere neden olan ve 28 Şubat Post-Modern Darbesi’nin yıl dönümünde deklare edildi ve darbe süreçlerine karşı bir müdahale niteliğindeydi.

Mutabakatın 28 Şubat'ta açıklanması, Öcalan’ın Türkiye'de Kürt sorunu başta olmak üzere önemli toplumsal süreçlerin, kendi tanımıyla “darbe mekaniği” üzerinden değil, toplumsal kesimleri uzlaştıracak bir demokratikleşme programıyla ele alınacağı fikri üzerine tesadüf olmayan bir seçimdi. Mutabakat öncesi Kandil, İmralı ve Ankara hattında yoğun tartışmalar yaşandı. İki buçuk yılı aşkın bir süre devam eden süreçte, Mutabakat’ın açıklanması öncesi toplantıların en sık gerçekleştiği dönemdi.

DOLMABAHÇE’YE HAZIRLIK

2013’te ortaya çıkarılan çözüm arayışının yıkıma uğramaması ve sağlam zeminlere oturtulması açısından 2014 yılında gerçekleşen görüşmelerde yoğun bir şekilde perspektiflerini sunan Öcalan, 9 Ocak 2015’te yapılan görüşmede “Bugün tarihi bir toplantı yapıyoruz. Bir süreç bitiyor, yeni bir sürece giriyoruz. Çok anlamlı bir iş yapıyoruz. Bunun için acele etmemiz lazım” sözleriyle, görüşmenin 28 Şubat’a bir hazırlık toplantısı olduğunu ifade etti. Yapılan toplantıda müzakere sürecinin kapsamı ve detayları konuşuldu.

AKP’NİN SİLAHSIZLANDIRMA OYUNU

28 Şubat öncesi, Kürt sorununun çözümüyle ilgili temel birtakım önermeler ve mutabakata buna ilişkin yansıtılacak olan maddeleri yerleştirmeden sorunu salt bir silahsızlanma üzerinde ele alan siyasi iktidarın önüne koyduğu ilk stratejik hedef, PKK’nin koşulsuz silah bırakmasıydı. PKK somut kazanımlar elde edilmeden bu durumun kabul edilemeyeceğinin altını çizerken, Kürt sorunu gibi tarihi bir meselede silahlı mücadele yerine demokratik siyasetin ortaya konulmasıyla ilgili bir çelişkilerinin olmadığına dair açıklamalarını kamuoyuyla paylaştı.

ÖCALAN’DAN İLKE VURGUSU 

AKP’nin müzakere öncesi ve sonrası PKK’ye dayatmaya çalıştığı silahsızlanma koşulu, tartışmalarda kırılma yaratacak bazı sorunlara yol açtı. Öcalan, İmralı Heyeti’yle AKP’nin bu yaklaşımını ve PKK’nin ise süreç adına ortaya koyacağı ilkesel tutumlarını konuştuğu 4 Şubat’taki görüşmede yol haritasını sundu. Burada demokratikleşme adımlarına ve iç-dış politikalardaki değişikliklere dikkat çeken Öcalan, 10 maddeyle özetlediği silahlı mücadelenin yerine demokratik siyasi mücadelenin ikame edilmesiyle ilgili beyanını tarihe not olarak düştü. Dolmabahçe Mutabakatı’ndan iki hafta önce gerçekleştirilen bu görüşmede Öcalan, sürecin olumlu ya da olumsuz gelişmelerle devam etmesi ihtimallerine karşın elinde iki taslak olduğunu vurguladı. Müzakerenin demokrasi için taviz verilemez bir ilkesellik ile ilerlemesi gerektiğinin altını çizen Öcalan, “Bugünkü geldiğimiz noktayı 55 yıllık bir maratonun kısa bir soluk arası olarak değerlendiriyorum. Bu masa maratonda bir moladır. Kaygılarım devam ediyor. Benim için yer ya da masanın biçimi değil kurulması önemlidir. Devletin ve toplumun demokratik geleceği için tam bir ilke masasıdır. Hükümet veya bizimkiler ne kadar farkındalık gösterir, bilemem. Ama benim kendi eylemlerim masanın devrilmemesi için oldu, bundan sonra da öyle olacak” diyerek, sürece ilişkin tutumunu ortaya koydu.

ÖCALAN’IN ÖNGÖRÜSÜ

Mutabakatın açıklanmasından bir gün önce gerçekleştirilen görüşmede AKP’nin gelecekte üreteceği kriz politikalarını öngören Öcalan, “Bu sürecin gelişmesi için çabalıyoruz. Çözüm olmazsa binlerce insan ölecek. Ben bunu kavradım ve gereğini yapıyorum. Onlar da bunun önemini kavramışlar mıdır, bilmiyorum. Onlarla iyi tartışın. AKP otoriterleşmek isterse kendini bitirir. AKP hakiki olmazsa bu sefer gerilla hakiki savaşı başlatır. Anlaşma yok, çözüm yok, barış yok, faşizmi dayatırsa savaş başlar” sözleriyle iktidara mesaj verdi.

DOLMABAHÇE ÖNCESİ SİYASAL KRONOLOJİ

* Devlet yetkilileri ile PKK temsilcileri arasında Norveç'in başkenti Oslo'da barışın sağlanması amacıyla 2009 yılında başlayan ve 2011’de basına sızdırılan “Oslo görüşmeleri” kamuoyunda 29 yıllık savaş sürecinin ardından “Barış için atılmış en somut adım” olarak anıldı.

* Görüşmeler sırasında Kürt siyasi hareketine yönelik baskılar KCK operasyonları adı altında derinleştirilirken, çözüm ısrarını her defasında sürdüren Öcalan’ın, 19 Ekim 2009’da yaptığı çağrı sonucu 34 PKK’li Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye geldi. Gelenleri karşılamak için Şırnak’ın Silopi ilçesinde 50 bin kişinin toplandığı günün ardından gelen PKK’lilerden 19’u tutuklandı.

* Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın 15 Kasım 2009’daki "Milli birlik ve kardeşlik projemiz bir hedeftir. Demokratik açılım süreciyle bu hedefe ulaşacağız” sözleri öne çıktı.

* KCK’nin çatışmasızlık kararının sürdüğü bu dönemde, Erdoğan’ın “barış” söylemlerinin aksine özellikle DTP üzerinde yoğunlaşan operasyonlar, sürecin tıkanmasına neden olurken, Öcalan’ın 10 Ocak 2010’deki “Demokratik açılım açısından önemli bir çözüm fırsatı heba edildi ancak henüz geç değildir” açıklaması, umutları yeniden aşıladı.

* Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 sonrası avukatlarıyla görüştürülmemesi ve Oslo görüşmelerinin çıkmaza sürüklenmesi, 2011 ile 2012 yılları arasında Türkiye ve PKK arasında yoğun çatışmalara neden oldu. Siyasi tutuklular, 12 Eylül 2012’de Öcalan üzerindeki tecrit ve yaşanan çatışmalar nedeniyle açlık grevlerine başladı. Öcalan’ın çağrısıyla eylem 68’inci gününde sonlandırıldı. 

* Eylemin sonlandırılmasının ardından 3 Ocak 2013 tarihinde dönemin Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP eski Milletvekili Ayla Akat Ata, İmralı’ya gitti. Öcalan ile yapılan bu ilk görüşme, sürecin ilk somut adımı olarak nitelendirildi.

TARİHİ MEKTUP: SİLAH DEĞİL SİYASET

* PKK Lideri Öcalan, 21 Mart 2013’te gerçekleştirilen Diyarbakır Newrozu’na gönderdiği mektupta, silahsızlanmaya ve Kürt sorununun demokratik çözümüne vurgu yaparken, sürecin yeni bir dönemin habercisi olduğunu söyledi. Öcalan, “Yok sayan, inkâr eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan, Kürt’üne, Türk’üne, Laz’ına, Çerkez’ine bakmadan bu coğrafyanın ta bağrına akıyor. Bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor. Silah değil, siyaset öne çıkıyor” dedi.

* 4 Nisan 2013’te belirlenen 63 kişilik Akil İnsanlar Heyeti, süreç kapsamında kent kent ziyaretlere başladı. 

* 25 Nisan 2013’te tüm silahlı güçlerini sınır ötesine çekileceğini açıklayan PKK, 8 Mayıs’ta kademeli geri çekilme takvimiyle birlikte gruplarını Federe Kürdistan Bölgesi’ne göndermeye başladı.

* Erdoğan, 26 Haziran’da raporlarını sunan Akil İnsanlar Heyeti üyeleriyle Dolmabahçe’de bir araya geldi. Heyetin, “PKK yurtdışına çekildi, 1’inci aşama tamamlandı. Şimdi hükümetin adımları bekleniyor” ifadelerine karşı Erdoğan, “Örgütün sadece yüzde 15’i çekildi” cevabını verdi.

GERİ ÇEKİLMEYE KARŞI KALEKOL İNŞASI

* Geri çekilme sürecinin başlamasının ardından müzakereler doğrultusunda gerekli adımları atmayan AKP iktidarı, 114 kalekolun da dahil olduğu yeni askeri yerleşimler inşa ederek, orduyu bölgede güçlendirme girişimlerini hızlandırdı. BBC Türkçe servisine konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, iktidara 1 Eylül’e kadar süre verdiklerini belirterek, adım atılmazsa çekilmeyi durduracaklarını ve çekilen grupların da geri döneceklerini açıkladı. Ancak iktidar tarafından herhangi bir adım atılmayınca, 9 Eylül’de geri çekilme durduruldu.

* Bu karar sonrası 30 Eylül’de Erdoğan tarafından açıklanan ve içeriğinde ihlal edilen insan haklarına yönelik maddeler barındıracağı söylenen “Demokratikleşme paketi”, kamuoyu ve PKK tarafından yeterli görülmedi.

* Öcalan’ın bir sonraki mektubu, 2014 yılındaki Newroz’da okundu. Şu ana kadar yürütülen sürecin bir diyalog süreci olduğunu söyleyen Öcalan, bunun önemine vurgu yaparken, bu süreçte iki tarafın da birbirini test ettiğini aktardı. Öcalan, “Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Barış, savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız” sözleriyle ısrarını sürdürdü.

* Türkiye'nin desteğini alan DAİŞ'in, 13 Eylül 2014'te Kobanê’ye dönük başlattığı saldırılar üzerine Öcalan, 6 Ekim’de yeni adımların atılması için iktidara süre verdi. Kobanê'ye yönelik DAİŞ saldırılarının en yoğun yaşandığı 6-8 Ekim tarihlerinde ülke genelinde protestolar yaşandı. Eylemler Öcalan’ın mesajlarıyla sona erdi. KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, yaşananlardan iktidarı sorumlu tuttu ve Meclis’ten geçen tezkerenin savaş ilanı olduğunu açıkladı.

MUTABAKAT MADDELERİ

* Kobanê eylemlerinin ardından askıya alınan görüşmelerin 17 Kasım 2014’te yeniden başlamasından 3 ay sonra Dolmabahçe’de 10 maddelik mutabakat açıklandı. 

Mutabakta yer alan 10 madde şöyle:

1. Demokratik siyaset; tanımı ve içeriği

2. Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması

3. Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri

4. Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar

5. Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları

6. Çözüm sürecinin yol açacağı yeni güvenlik yapısı

7. Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri

8. Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik ve eşit mekanizmaların güvenceleri

9. Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması

10. Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa.

Dolmabahçe Mutabakatı, Türkiye’nin kuruluşu sonrası Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü adına atılmış tarihsel bir adım olarak durdu. Açıklama sonrası Öcalan’ın “Silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum” çağrısı okundu. 

Dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “Milletimizin hayır duası ve desteğiyle süreci nihai sonuca ulaştırmakta kararlıyız” diyerek, süreç adına toplumsal desteğin önemine değindi.

ÖNCE OLUMLADI SONRA İNKÂR ETTİ

Dolmabahçe Mutabakatı’nın her aşamasında bilgi sahibi olan Erdoğan, “Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklentiydi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” dedi. Bu açıklaması müzakereleri olumlarken, 17 Mart 2015’te HDP’nin seçime parti olarak girme kararı üzerine Dolmabahçe’de verilen görüntüyü ve karara bağlanan 10 maddelik mutabakat metni için “Doğru bulmuyorum” açıklamasıyla inkar siyasetine başvurdu. 

Sonrasında ise Dolmabahçe gerçekliliğini tamamen inkâr etmeye başlayan Erdoğan’ın, “Çıkmış ikide bir 'Dolmabahçe Mutabakatından' bahsediyorlar. Ne Dolmabahçe Mutabakatı? Nereden çıkmış böyle bir şey? Böyle bir mutabakat falan söz konusu değil. Bu iktidarın terör örgütüyle bir mutabakatı söz konusu değildir, olmamıştır” sözleri, iktidar politikalarının Öcalan tarafından 4 Şubat 2015’te belirtilen tahminleri haklı çıkartacak bir şekilde evirildiğini gösteren net bir emareydi.

İZLEME HEYETİ TALEBİ

Son mektubunun okunduğu 2015 Diyarbakır Newrozu’nda, PKK’ye silahsızlanma kongresi çağrısı yapan Öcalan, bu kez Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu ön koşuluna işaret etti. Öcalan, “Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu’ndan geçerek, bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız” ifadelerini kullandı.

SON HEYET GÖRÜŞMESİ

Öcalan’ın Newroz’daki İzleme Heyeti vurgusu, 22 Mart’ta Erdoğan tarafından reddedildi. Öcalan ve HDP heyeti, 5 Nisan 2015’te son kez bir araya geldi. Yoğunlaştırılmış tecrit uygulanan Öcalan, heyete yönelik, “Bu son gelişiniz olabilir. Bir daha buraya gelemeyebilirsiniz. Bunlar bu diyalogu yürütecek ciddiyette değiller” ifadeleriyle, devletin çözümsüzlükteki ısrarının sürdürdüğünün altını çizdi. Bu görüşmenin ardından İmralı Heyeti’nin bir daha adaya gitmesine izin verilmedi.

DARBE MEKANİĞİ DEVREYE GİRDİ

11 Nisan’da TSK’nin Ağrı’da operasyon başlatması süreci, tamamen süreci bitirilmesine yönelik ilk pratiği olarak değerlendirildi. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin yüzde 13 oyla barajı geçip 80 vekil çıkarmasıyla tek başına iktidar olamayan AKP, kaybedilen seçimi tanımayarak, 1 Kasım için yeniden seçim kararı aldı. Bu karar, Öcalan’ın tariflediği “darbe mekaniğinin” barış sürecinden sonra devreye konulan ilk siyasi basamağı olurken, çatışmalı sürecin yeniden alevlendiği 7 Haziran sonrası Türkiye Öcalan’ın işaret ettiği iç savaşa doğru yol almaya başladı. AKP, “çözüm sürecini rafa kaldırıp”, Kürtlere karşı savaşı konseptini devreye koydu.

ÖZYÖNETİM VE SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI

AKP’nin yeniden savaş kodlarına dönmesiyle başlayan çatışmalı ortam, 24 Temmuz’da Kandil’e yönelik hava saldırılarıyla başladı. Savaş sürecini bir kez daha açığa çıkaran AKP iktidarı karşısında kendi çözüm iradesini ortaya koyan Kürtler, kentlerinde “Özyönetim” ilan etti. İlanların ardından halkın çözüm iradesine karşı saldırılar devreye koyan iktidar, kent merkezlerinde sivil katliamlar yapmaya başladı. Halkın özyönetim iradesine dönük saldırılarla birlikte, 16 Ağustos 2015’te Varto’da, ardından ise Diyarbakır’ın Silvan ve Sur, Şırnak’ın Cizre, Silopi ve İdil, Mardin’in Derik, Dargeçit ve Nusaybin ile Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Yasaklar süresince yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Birleşmiş Milletler (BM), ellerinde asker ve polislerin Cizre’de 100’den fazla insanı canlı canlı yaktığına dair tanık raporlarının olduğunu açıklayarak, Cizre’de yerinde inceleme yapmak istedi ancak bu talep iktidar tarafından karşılık bulmadı.

Seçimlerde HDP’nin beklenmedik bir başarı elde ettiği Kırşehir’de, Kürtlere yönelik gerçekleştirilen 8 Eylül’deki iş yeri yakmalar, 103 kişinin yaşamını yitirdiği 10 Ekim Ankara Katliamı, 1 Kasım öncesi iktidar tarafından oluşturulmak istenen siyasal-toplumsal atmosferi sağladı. AKP, seçimler sonrası tek başına iktidar oldu. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 10 Ekim Katliamı sonrası oylarının arttığını açıkladı.

ASKERİYEDE SİVİL DENETİMSİZLİK

2015 ile 2016 yılları arasında Türkiye ve Kürdistan illerinde yaşanan çatışmalı süreç, 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimine ön ayak olurken, 7 Temmuz’da “cezasızlık zırhı” kapsamında kanunlara eklenen yasal düzenlemeler, darbe mekaniğinin tekrar devreye girmesinde yol açıcı oldu. Daha önce sadece valilere tanınmış olan kentlerde askeri kuvvet görevlendirme yetkisi, bu kez Cumhurbaşkanına verildi. Askeri operasyonların sevk ve idaresi, etkili bir sivil denetim olmadan neredeyse tümüyle askeriyeye bırakılırken, hakları ihlallerinin sorumluları için mutlak bir cezasızlık zırhı ördü.

CEZASIZLIK TAHKİM EDİLDİ

İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinde 2016 yılında yapılan değişikliklerden bir diğeri ise, “Terörle mücadele” kapsamında işlenen suçlar için asker ve sivil kişiler hakkında, soruşturma izni alınana dek yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmasını da artık imkânsız hale getiren eklemelerdi. Madde, geçmişte vali tarafından ve Emniyet Teşkilatı Kanunu’na göre görevlendirilmiş askeri, sivil personelin, korucuların ve diğer tüm kamu görevlilerinin de yararlanmasını öngördü. Böylece, 2015-2016 arasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasındaki silah kullanma yetkisinin aşılmasıyla ortaya çıkan yaşama son verme, yaralama, hukuk dışı infaz, işkence ve kötü muameleler için cezasızlığı geriye dönük olarak tahkim etti. Düzenleme, sorumluların yargılanmasını yürütmenin iznine bağlayarak yargının özerkliğini ortadan kaldırdı. Sonuç olarak, “Terörle mücadele” kılıfına sığınılan hak ihlallerini cezalandırmak neredeyse imkânsız hale geldi.

ASKERİ DARBE VE OHAL 

Mutabakat sonrası çoktan açığa çıkmış olan “darbe mekaniğinin” askeri boyutu, 15 Temmuz Darbesi’nin neden ve sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, cezasızlık politikaları yargı aracıyla legalize edildi. 20 Temmuz’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) sırasında sistematikleşen gözaltında işkence, insan kaçırma ve zorla kaybetme gibi pratiklerle artan devlet şiddeti, gücünü yine bu cezasızlık zırhından alırken, Meclis’e sunulan soru ve araştırma önergeleri kabul edilmedi, insan hakları kurumları işlevsizleştirildi ve kolluk kuvvetlerinin çekince gütmeden suç işlemesine zemin hazırlandı.

4 KASIM SİYASİ DARBESİ

Darbe mekaniğinin üçüncü ayağı da 4 Kasım 2016'da HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile 9 milletvekilinin, Anayasaya göre "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "örgüt üyeliği”, "örgüt adına suç işlemek" iddialarıyla gözaltına alınıp tutuklanması oldu. Demokratik siyasete yönelik “4 Kasım Siyasi Darbesi”nde anayasa tanınmadı. Keza CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Anayasaya hayır ama evet diyeceğiz” açıklaması, söz konusu hukuksuzluğu görünür kıldı.

ÇÖZÜMÜN ANAHTARI

Dolmabahçe Mutabakatı öncesi 27 Şubat’ta ortaya koyduğu “darbe mekaniği devreye girer” ve “AKP anlaşmaz, faşizmi dayatırsa gerilla hakiki savaşı başlatır” uyarılarına karşın çözümün geliştirilmemesi ve İmralı’da ağırlaştırılan tecrit sonrası yaşanan gelişmeler, Öcalan’ı haklı çıkardı. Kürt sorununu demokratik, barışçıl yöntemlerle çözme girişimlerinin sekteye uğradığı veya çözümün hiç aranmadığı süreçler darbe atmosferlerini yarattı. Öcalan’ın “darbe mekaniği” tabiri ve aynı görüşmedeki “AKP otoriterleşirse kendini bitirir” ifadeleri, 7 yıl sonra yaşanan siyasi ve ekonomik krizde karşılık buluyor. Dolmabahçe Mutabakatı’nda açıklanan ilkeler, aradan 7 yıl geçse de çözümün anahtarı olarak halen geçerliliğini sürdürüyor.

MA / Fırat Can Arslan