Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde devam eden tecridi, Avrupa Konseyi'ne bağlı İşkenceyi Önleme Komitesi'nin (CPT) İmralı raporunu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununu çözme sözünü ve ardından Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Kürt sorununa ilişkin yaptıkları açıklamaları Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi.

‘TÜRKİYE TECRİDİ RESMEN KABUL EDİYOR’

CPT’nin İmralı Cezaevi’ne ilişkin hazırladığı rapora değinen Bayındır, “CPT İmralı tecrit sistemini ilk defa bu kadar açık bir şekilde tanımlıyor. İmralı’da Sayın Öcalan ile birlikte bulunan diğer tutuklular üzerinde sistematik ve kapsamlı tecrit sisteminin tespit edilmesi bizim için önelidir. Bir diğer önemli konu ise CPT bir ülkenin cezaevlerine ilişkin rapor hazırladığında o ülkenin onayı olmadan böyle bir rapor yayınlayamıyor. Yani buradan İmralı sistemine ilişkin yapılan tespit Türkiye’nin bilgisi ve onayı dahilinde yayınlanıyor. Bu da şu anlama geliyor, Türkiye İmralı sistemi üzerindeki tecrit sistemini resmen kabul etmiş oluyor” dedi. 

CPT’NİN TESPTLERİ YETERSİZ

İmralı Cezaevi’nde dünyada eşi benzeri olmayan tecrit uygulamasının yaşandığını belirten Bayındır, “CPT’nin ifade ettiği tespitler, Türkiye hükümetine yönelik ortaya koymuş olduğu değerlendirmeler elbette bizim açımızdan yeterli değil. İmralı tecrit sisteminin uluslararası bir kurum tarafından bu şekilde ortaya konulması kıymetlidir. Ancak CPT İmralı cezaevine gittikten 16 ay sonra böyle bir rapor yayınladı. Rapor yayınlanana kadar tecrit daha da derinleşti. Evet, önemli tespitlerde bulunuldu ama sadece tespitle yetinilmesi tecrit sistemine göz yummakla eş değer” diye konuştu.  CPT’nin diğer cezaevleri ile ilgili yaptığı tespitlerin de çok yetersiz olduğunu ifade eden Bayındır, CPT’nin görevinin salt rapor yayınlamak olmadığını Avrupa Konseyine bağlı olan tüm devletleri tespit ettiği sorunlara ilişkin harekete geçmeleri için teşvik etmesi gerektiğini vurguladı.

Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve bilindik tüm politik siyasi organizasyonların AKP-MHP iktidarının baskıcı politikalarına karşı çok daha fazla sorumluluk alması gerektiğinin altını çizen Bayındır, “Türkiye’de yaşanan gelişmeler karşısında sadece kınayan ya da kaygılarını ifade eden açıklamalardan ziyade Türk hükümetini siyasal ve ekonomik anlamda baskı altına alan pratiklerin ortaya çıkması gerektiğini söyledi.

ORTAK MÜCADELE ŞART

PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 5 Nisan 2015 yılında görüşmeler kesildikten sonra savaşın derinleştiğini hatırlatan Bayındır, “Sayın Öcalan ile görüşmeler kesildikten sonra, ekonomi krizin derinleşmesi, dış politikanın geldiği nokta ve ortaya çıkan yönetememe durumu, Kürt siyasetine yönelik baskıların artması İmralı tecridiyle doğrudan bağlantılıdır. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kalkmadıkça Türkiye’de ekonomik kriz, derinleşen savaş durumu ve demokrasi güçlerine dönük baskılarda son bulmayacaktır. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit sisteminin dağıtılması için demokrasi güçlerinin ortak hareket etmesi ve ortak mücadele temelinde bir araya gelmesi gerekiyor” dedi.

‘AYRILMALAR DAHA ÇOK ARTACAK’

AKP iktidarının 2015 yılında çözüm sürecini “Buz dolabına kaldırdık” açıklamalarından sonra Türkiye’de nasıl bir rejim kurulacağını son 5 yılda ortaya çıkan pratiklerle net bir şekilde görüldüğünü sözlerine ekleyen Bayındır, iktidarın 5 yıl boyunca tek adam rejimini kalıcılaştırmak adına saldırgan bir politika izlediğini ifade etti. AKP’nin iç ve dış politikadaki saldırgan tutumundan kaynaklı kurucu kadrolarının neredeyse tümünün ayrıldığını belirten Bayındır, bu ayrılmaların önümüzdeki dönemde daha çok artacağını ifade etti. AKP’den ayrılan kadroların partileşerek yeni bir inşa sürecine girdiğini beliren Bayındır, AKP-MHP iktidarı ise buna karşı daha fazla baskıcı ve otoriterleşerek kendi varlığını korumaya çalıştığını söyledi. 

BUGÜNLERİN MİMARLARI

AKP’den ayrılıp Deva Partisini kuran Ali Babacan ile Gelecek Partisini kuran Ahmet Davutoğlu’nun AKP-MHP rejimin bu noktaya gelmesinde rolleri olan isimler olduğunu vurgulayan Bayındır, Türkiye’de 1990’lı yıllardan bu yana kurulan tüm partilerin Kürt halkını kendisi için sıçrama tahtası olarak gördüğünü ifade eden Bayındır, Gelecek ve Deva Partilerinin de bu anlayışı aşamayan bir pozisyonda olduğunu dile getirdi. Deva ve Gelecek Partilerinin programlarında Kürt sorununa ilişkin tek bir cümle olmadığını ifade eden Bayındır, “Bu gün Türkiye’yi yönetmeye aday olan Deva ve Gelecek Partileri Kürt sorununun çözümüne ilişkin yaptığı açıklamalar Kürt halkı nezdinde her hangi bir karşılığı yok. 1990’lardan bu yana demokratik siyaset kanallarında ciddi tecrübeler kazanan Kürtler artık yeni kurulan partilerin söylemlerine değil, Kürt sorununun çözümü noktasında programlarına bakıyor” diye belirtti. 

‘KÜRTLER İÇİN BİR DEĞERİ YOK’

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olduğu 2015, 2016 ve 2017 yıllarında bölgede yaşanan savaş, katliam ve kentlerin yıkılmasının mimarı olduğunu anımsatan Bayındır, “Bu yaşanan acılar Kürt halkının belleğinde tazeliğini koruyor. Davutoğlu Kürt sorununa ilişkin çözüm söylemlerinde bulunmadan önce bölgede yaşanan yıkım ve katliamların hesabını Kürt halkına vermek zorundadır. Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ise Kürdistan’da halkın yoksul ve açlık üzerinden terbiye edilmesinin mimarı olarak bilinen bir isim. Dolayısıyla ekonomi ve siyasi anlamda Kürt sorununa ilişkin bir yol haritasının olmayışı Kürtler nezdinde bir değerinin olmadığını söyleye biliriz” diye konuştu.   

‘MUHATAP ÖCALAN’DIR’

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin son kurultayında Kürt sorununa ilişkin yaptığı açıklamaları Kürt halkının yakından takip ettiğini ifade eden Bayındır, şöyle konuştu: “CHP 1989 yılından bu yana Kürt sorununa ilişkin değişik raporlar hazırlamış anacak hazırladığı raporlarda Kürt sorununu dönemsel bir sorun olarak ele almıştır. Sorunun çözümü için somut hiçbir önerisinin olmadığını söyleyebiliriz. Kurultayda sarf ettiği, ‘Kürt sorununu meclis çatısı altında çözeceğiz’ sözleri bizim açımızdan bir anlam ifade etmiyor. Kürt sorununun tartışılması ve sorunun nasıl çözülebileceğine ilişkin fikirlerin ortaya çıkması elbette anlamlı ancak salt oy almak adına Kürt sorununu ağızına alanlar Sayın Öcalan’ı muhatap almalılar.” 

‘DAHA GERİ BİR POZİSYON KABUL EDİLEMEZ’

Kürt sorununun Ortadoğu ve Dünya gündeminin temel konusu haline geldiğini sözlerine ekleyen Bayındır, şunları söyledi: “Türkiye siyasetinde Kürt sorununun çözümü için rol almak isteyen herkesin önce İmralı tecridine karşı söz söylemesi gerekiyor, ardından sorunun çözümü için kapsamlı bir programı olması gerekiyor. Özellikle 21. Yüzyılda Kürt halkının kendi statüsünü elde etme noktasında kritik bir kavşağa gelmişken, Dolmabahçe görüşmelerinden geriye düşen herhangi bir görüşme bu saatten sonra kabul edilemez.” 

MA/ Erdoğan Alayumat