İşverenin “masraf” olarak gördüğü önlemlerin alınmaması nedeniyle her yıl binlerce işçi yaşamını yitiriyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin yayınladığı 2020 yılı raporuna göre, en az 2 bin 427 işçi hayatını kaybederken, 2021 yılının ilk üç ayında ise en az 479 işçi yaşamını yitirdi. İktidarın överek çıkardığı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 2014 yılında Resmi Gazetede yayınlanmasına rağmen yıllardır uygulanmıyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Yönetim Kurulu üyesi Seyit Aslan, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin iktidar ve sermaye için yılda bir kez hatırlanan bir durum olduğunu söyledi. 

NEDEN BU KADAR YÜKSEK?

Son 15 yılda iş cinayetlerinin giderek arttığına dikkati çeken Aslan, yaşanan işçi ölümlerinin büyük bir bölümünün bilinmediğini ifade etti. “Neden bu kadar yüksek iş cinayetleriyle karşı karşıya kalıyoruz?” diye soran Aslan, “Türkiye sermayesi ve iktidarları geçmişten bu güne hep daha fazla üretim, kar üzerine kurulmuş bir düzen var. Türkiye daha fazla kuralsız hale gelmiş durumda” diye belirtti.

DENETİMLER YAPILMIYOR 

Daha önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı binlerce iş müfettişinin işyerlerinde denetim yaptığını hatırlatan Aslan, iktidarın denetimi ortadan kaldırdığını söyledi. Aslan, “Salgınla birlikte daha fazla ihtiyaç olmasına rağmen, bu müfettişlerin hiçbirisi sahaya inmiyor. Denetim olmuyor” dedi.

İktidarın denetim yapmamasının nedenini, “Türkiye’nin uluslararası düzeyde rekabet edebilmesinin imkanları yaratmak” olarak değerlendiren Aslan, “İşverenler önlemleri bir masraf olarak görüyor. Dolayısıyla bunlar yapılmıyor. Rekabet için önlemlerin üzerini kapatıyorlar” ifadelerini kullandı. 

ÖNLEMLER ALINMIYOR

İş cinayetlerindeki artışın en önemli nedenlerinden birinin, “İşyerlerinde yeterli önlemlerin alınmaması” olduğuna işaret eden Aslan, “İkinci olarak ise denetimlerin yapılmaması, üçüncü ise sendikasız ve örgütsüz olan işyerlerinde işçilerin güvencelerinin olmamasıdır. Bütün istatistikler ölümlerin yaşandığı çoğunluklu alan sendikasız işyerleridir. İşçilerin yaşama ve çalışma koşulları bütünüyle işverenlerin iki dudağı arasında bırakılıyor” şeklinde konuştu. 

YÜZDE 80 YASA DIŞI

İktidarın 6331 sayılı İşçi Sağlığı, İş Güvenliği Yasasını yıllarca övdüğünü anımsatan Aslan, önemli olan yasanın çıkarılması değil, uygulanması olduğunu vurguladı. Türkiye’de çalışanların yüzde 80’inin orta ve küçük işletmelerde çalıştığını, bu işletmelerin söz konusu yasadan muaf olduğuna dikkat çeken Aslan, “İşçilerin yüzde 80’ini bu yasanın dışında tutmuş oluyorsunuz. Yasanın hem uygulanma biçiminde problemler var hem de bu yasanın bütünüyle hayata geçmesi konusunda iktidar hevesli değil” dedi. 

6331 sayılı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nın sendikalar ya da emek örgütlerinin onayının alınarak çıkarılan bir yasa olmadığını dile getiren Aslan, şunları söyledi: “Yasa kamuoyunun baskısıyla çıkarıldı. Fakat uygulanması defalarca ertelendi. Onay verdiğimiz bir yasa değildi. En azından bugünkü var olan yasanın uygulanır olması bile belli başlı ‘sorunları’ çözme şansına sahip. Ama bu da maalesef uygulanmıyor.” 

İŞÇİ ÖLÜMLERİ 

Yaşanan onca ölüme rağmen sorumluların yargılanmadığını söyleyen Aslan, “Elimizde istatistik yok ama ceza alan sayısı yüzde biri geçmiyordur. Çok açığa çıkmadıkça ceza almıyorlar. Bu işverenleri doğal olarak teşvik ediyor. Mesele işin yetişmesi olduğundan dolayı, işçinin ölüp ölmemesi umurlarında olmuyor. Çünkü memlekette 10 milyona yakın işsiz var. Bu yukarıdan aşağıya doğru inen bir politikadır. Ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanından da başlayarak, bakanlıklar, müsteşarlardan işverenlere kadar herkes bu sürecin bir parçası haline gelmiş durumda” diye belirtti. 

GÜVENCİSİZ İŞÇİLER

Mültecilerin daha kötü ve ağır işlerde çalıştırıldığını ifade eden Aslan, şöyle devam etti:“Mültecilerin zaten hiçbir güvencesi yok. Ne işçi sağlığı ve iş güvencesi konusunda bir güvenceleri var ne kayıt içine alınma konusunda bir güvenceleri var. Onlara vatandaş gözüyle bakılmıyor. Tamamen makinenin bir parçası gibi görülüyorlar. Bütünüyle her şeyden güvencesiz bir hayat yaşıyorlar. Göçmen işçilere bir an önce haklarının tanınması ve diğer işçilerle eşit koşullarda çalışmaları gerekir. Hepsine çalışma izni verilmesi gerekiyor, sigortalarının yapılması gerekiyor, kayıt dışı çalıştırılmanın önüne geçilmesi gerekiyor.” 

‘YÜKÜMLÜ İŞVERENDİR’

İşverenlerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almakla yükümlü olduğunu vurgulayan Aslan, “İş yerlerinde yasa gereği İş Sağlığı ve İş Güvenliği uzmanları çalıştırılıyor. Denetim konusunda yetkileri var ama bunun da bir sınırı var. Bu uzmanlarının mekanizması tamamen bağımsız olmalı. Ücretlerin, kaynaklarının devlet tarafından ödenmesi gerekir. Uzmanın parasını işveren veriyor. Bu noktada nasıl bağımsız olabilir. Bağımsız bir denetleme mekanizması olmadığı sürece bu işler hep böyle devam eder. İşverenler yargılanıp ceza almaz, ya da kan parası ödeyerek cezalardan kurtuluyorlar” dedi.

Devletin denetimlerini yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Aslan, “Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılarak işyerlerindeki denetimi işçilerin eline verilmesi gerekiyor. Sendikasız işyerlerinde de devletin işçi sağlığı ve iş güvenliği birimlerinin yaratılması gerekiyor. Burada inisiyatifin işverenlerin değil işçilerin olması gerekir. Sağlık, meslek örgütleri ve sendikaların denetimini zorunlu hale getirecek bir yasanın çıkarılması gerekir” şeklinde konuştu.

MA / Kadir Güney