Haber: Müjgan HALİS

TMMOB Tunceli İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Uğur Bayrak; Dersim coğrafyasına yönelik maden ve HES saldırılarına dair sorularımızı yanıtladı.

Madenler ve HES’ler açısından Dersim topraklarında bu kadar iştahlı saldırının sürmesinin nedeni nedir?

Aslında sadece Dersim toprakları değil, Anadolu topraklarının genel olarak baktığınız zaman maden metalleri açısından zengin topraklar. Bu topraklara sömürge madenciliği yıllardır yapılıyor. Özellikle yabancı menşeli firmaların buraya yönelmesi, buradaki topraktaki madenleri olabildiğince hızlı bir şekilde alıp çıkartıp yurt dışına götürmesi, Anadolu topraklarında yüzlerce yıldır yapılan bir program. Ama son dönemde bu kadar çok gündemleşmesinin bir temel birkaç temel sebebi var. Bir tanesi şu: 2004’ten 2023’e kadar Maden Yasasında değişiklikler yapıldı. Ve bu yönetmelik ve kanun değişiklikleri, bu tür firmaların madencilik faaliyetlerini yürütme noktasında önünü açtı.

Bu kanunlar ve yönetmelikler nedir derseniz; bugün özel koruma alanlarından tutun da meralara kadar, su bölgelerinden tutun hatta askeri özel bölgelere kadar ormanlara, milli parklara, doğal parklara kadar her alan madencilik faaliyetine açıldı. Dersim'de şu an 145’in üzerinde bir maden faaliyeti söz konusu, bir kısmı ruhsatlandırma aşamasında, bir kısım ruhsatlandırılmış ve bir kısmı da aktif durumda. Genel olarak sömürge madenciliğinin yönelimi diyebiliriz buna.

Dersim’de bu maden talanına karşı yıllardır bir mücadele yürütüyor. Kazanımlardan bahsedebilir miyiz?

Çevre duyarlılığı yüksek olan bir toplum Dersim halkı. Bu anlamda rüştünü de ispatlamış bir halk. Geçmiş senelerde biliyorsunuz Munzur Nehri üzerinde ve Pülümür Nehri üzerinde bir baraj planlaması vardı, yine 20’nin üzerinde bir baraj planlaması vardı. Burada barajlara karşı gelişen toplumsal refleksle birçok baraj faaliyetinin önüne geçti. Halk ekolojiyle bütünlüklü yaşıyor, kazanımları büyütmek için mücadele ediyor, en azından bunu dert ediyor. Ve bu gayeyi de toplumun, STK'ların, meslek örgütlerinin, siyasi partilerin nezdinde doğru öncülükle doğru yerden, doğru sözü söyleyerek toplumsal refleksi açığa çıkardığınız zaman sonuç belki tam istediğiniz gibi olmuyor ama bir sonuca götürüyor sizi.


Şu an aktif olarak takip ettiğiniz, engellemeye çalıştığınız projelerden biraz bahsedelim.

Size en güncelinden bahsedeyim. Türkiye'nin de ikinci büyük altın madeni, şu anda Erzincan’ın İliç bölgesinde Çöpler mevkisinde. İliç madeni Kanada menşeli Anagold tarafından yürütülüyor. Geçen sene evet bir siyanür sızıntısı felaketi olmuştu. Daha önceki o alanla ilgili yapmış olduğumuz raporlamada buna zaten dikkat çekmiştik. Yaklaşık sekiz kilograma ve 20 metre küpe tekabül eden bir solüsyonun toprağa sızmıştı. Bakanlık daha önce bir alana dair bir durdurma işlemi başlatmıştı ama yeterli değildi. Bir de en yüksekten bir cezai uygulama geliştirmişti ama şu an aldığımız en son bilgiye göre tam teşekküllü bir madencilik faaliyeti devam ediyor. Geçen sene kapasite artışıyla ilgili ÇED olumlu raporu verilmişti ve TKMOB buna geçen sene bir itirazda bulunmuştu. Erzincan’da bu dava görüldü ve TMMOB’un aleyhine sonuçlandı. İdari mahkeme hiçbir bilimsel veriye dayandırılmayan, kamu yararı gözetmeyen, o alanda faaliyet yürüten multidisipliner dediğimiz mühendislik alanlarının dahi içine koyulmadığı bir keşifle ÇED olumlu raporunu fevkalade buldu ve bunu TMMOB'un aleyhine karara bağladı. Ama TMMOB bunu Danıştay'a taşıdı ve Danıştay'a sunmuş olduğu bir itiraz raporlaması var. O itiraz raporlaması da Danıştay tarafından noktasına, virgülüne kadar kabul edildi, itiraz haklı ve yerinde görüldü ve idari mahkemeye tekrardan iade edildi. Tekrar bir keşif süreci ve bir hukuki süreç var şu anda.

147 projeden bahsettiniz, bunların kaçı faaliyette?

Dokuz tanesi ruhsatlı olarak devam ediyor, ruhsatlandırma aşamasında olan var.

Faaliyete başlayan yerlerde yaşayan insanların hayatları nasıl değişti bu projelerle?

Yerli halkla sohbet ettiğimiz zaman hayvanlarda ölümlü doğumların başladığını söylüyorlar. Altın madenciliğin yürütüldüğü alan Fırat Havzası'nda yer alıyor. Fırat Havzası biliyorsunuz Türkiye'nin içme su kaynağının yaklaşık yüzde 65’ini karşılıyor, tatlı su kaynağı olarak
ve sadece Erzincan İliç bölgesini de aslında ilgilendiren bir durum değil. Fırat Havzası üzerinde yedi sekiz tane il var ve Basra Körfezi'ne kadar uzanan bir hat hattı içeriyor. Gelişebilecek herhangi bir madencilik faaliyeti bu havza üzerindeki tatlı sular üzerine çok ciddi anlamda bir kirlenme yaratacak ve Basra Körfezi'ne kadar ulaşacak. Yani Irak ve Suriye'yi de ilgilendiren bir alan.

Tarsus'un Kavaklı ve Girne Mahallesi’nde ikamet eden Suriyeli göçmenler uyum sorunu yaşıyor Tarsus'un Kavaklı ve Girne Mahallesi’nde ikamet eden Suriyeli göçmenler uyum sorunu yaşıyor

Ayrıca madencilik faaliyetinin yürütüldüğü alandın yaklaşık 4-5 kilometre kuzeyinde Kuzey Ana Fay Hattı dediğim, ana fay hatlarından biri geçiyor. Orada bir tektonik hareketlenme, lagün havuzu dediğimiz siyanür işleminden sonra biriktirilen su göletindeki bir patlama   çok ciddi anlamda geri dönülmez doğa tahribatları yaratabilir.

Bütün bu toplamı ele aldığınız zaman faaliyetin kapasite artışının derhal durdurulması, o alanın rehabilite edilmesi ve doğaya tekrardan kazandırılması gerekiyor.

Madencilik şüphesiz medeniyete katkı sunan bir sektör. Madencilik faaliyet; inşaattan sağlık alanına, bebek bezine kadar her alanda kullanılan bir meta. Yani yekten retçi bir tavırla değil ama ciddi bir kamusal planlamayla ele alınması gerekiyor. Bunun haricinde bütün yaklaşımlar sömürgeci madencilik kapsamındadır.

Kanada menşeili firmalar özellikle Dersim coğrafyasında aktif rol oynuyorlar. Bir yandan da Kanada'ya ciddi bir göç akını da var. Madencilik faaliyetiyle bu göç arasında paralellik kuran birtakım görüşler de var. Siz ne diyorsunuz?

Şüphesiz ilişkisi vardır ama buna dair devlet politikalarını bilmemiz gerekiyor. Bununla ilgili çok net bir şey çizemiyorum yönelimi kompanse etme adına orada vatandaşlık kabullerinin olduğunu duyuyoruz. Belki de tepkiyi sönümletmek amacıyla yapılıyor.

 

Sömürge madenciliği tabiri kullandınız. Peki maden şirketlerinin, Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde uyguladıkları politikalarla tırnak içinde medeni ülkelerde uyguladıkları maden politikaları bir ve aynı mı sizce?

Medeni ülkelerde maden politikaları çok yürütülmüyor zaten. Yürütüldüğü yerlerde de, mühendislik önlemleri dediğimiz önlemlerin birçoğu alınıyor. Ayrıca medeniyetle madenciliği bu son süreçte biz çok örtüştürmüyoruz. Çünkü madencilik medeniyetle katkı sunmuyor. Mesela şöyle bir örnek var: Bugün maden metalleri gerçekten toplumsal bir gelişmeyi, zenginleşmeyi, bu anlamda bir refah, huzur artışı getirseydi dünyanın en zengin maden toprakları Afrika'da. Ama Afrika ağır bir trajedinin hâkim olduğu bir coğrafya, bu da sömürge madenciliğinin dünyadaki somut karşılığının ne düzeyde olduğunun göstergesi aslında.

Bu içerik Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Gazeteciler Cemiyeti’nin “Basın Evi Destek Aracı (BEDA)” programı kapsamında hazırlanmıştır.