Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’e verilen 22 yıl 3 ay hapis cezasını değerlendiren avukatı Cemile Turhallı Balsak, davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) mahkum edileceğini söyledi. Güven’e cezanın “DTK eşbaşkanlığı görevinden” verildiğini ve mahkemenin kararının bunun üzerine kurduğunu dikkati çeken Balsak, AİHM Büyük Dairesi’nin Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş kararında DTK’nin faaliyetlerinin örgüt üyeliği için delil oluşturamayacağı kararının, davanın seyri açısından önemli olduğunu belirtti.  

AİHM Büyük Daire’nin Demirtaş kararında DTK faaliyetlerini “örgütlenme özgürlüğü kapsamında” değerlendirdiğini hatırlatan Balsak, “Mahkeme cezayı tamamen DTK’nin bir suç unsuru olduğuna dayandırmış. Dairenin kararı neden önemli, çünkü daire DTK ile ilgili bir paragraf değerlendirmesi var ve nokta atışı yaparak bir değerlendirme yapıyor. Selahattin Demirtaş’ın tutuklanma nedenlerinden bir tanesi de aynı zamanda DTK’nin faaliyetlerine ve toplantılarına katılmış olmasıydı. Bu da Selahattin Demirtaş açısından bir kuvvetli suç şüphesi, makul suç şüphesinin hükümet tarafından AİHM’e sunulan gerekçesi olduğu için AİHM bunun için de değerlendirme yapmış” dedi. 

‘EMSAL BİR KARAR VAR’

DTK faaliyetleri nedeniyle eski eşbaşkanları Selma Irmak ve Aysel Tuğluk’a hapis cezası verildiğini, Sebahat Tuncel’e ise ceza istendiğini hatırlatan Balsak, Büyük Daire’nin kararının emsal bir karar olduğunun altını çizerek, “Büyük Daire Hükümet ısrarlı bir şekilde DTK’nin yasadışı bir kuruluş olduğunu ısrarla dile getirse de ikna olmamıştır. Hükümet bununla ilgili delil sunamamıştır Büyük Daireye. Büyük Daire diyor: DTK yasal bir örgüttür, örgütlenme özgürlüğünden hareketle haklarını kullanmıştır. DTK, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11’inci maddeyle örgütlenme özgürlüğünü kullanarak faaliyet alanı belirlemiştir diyor. Şimdi buradaki belirleme bizim açımızdan da aslında bağlayıcıdır. Çünkü yarın öbür gün Leyla Güven’in de davası AİHM’in önüne gittiğinde emsal bir dava var, Büyük Daire kararıdır ve bağlayıcıdır. Yani bizde de aynı ihlali verecektir. Bunun aksi yönünde bir ihlal vermeyecektir. Dolayısıyla bu kararın kendisi esas olarak birçok yönüyle siyasetçiler, DTK ile yapılan değerlendirmelerin aksine bütün yargılamalarının tamamının dayanaksız, asılsız, yönlendirme ve keyfilik üzerine yapılan yargılanmaların da olduğunun kanıtıdır ve hukuki belgesidir diyebiliriz” diye konuştu. 

‘UYGULANMASI GEREKEN BİR KARARDIR’

Kürt siyasetine yönelik yargılamaların politik yargılamalar olduğunu vurgulayan Balsak, “Dolayısıyla Türkiye yargılamalar açısından bunun (Büyük Daire kararı) etkilerini yakın zamanda görebileceğimizi ben şahsen beklemiyorum. Ama eninde sonunda uygulanması gereken bir karardır, çünkü Türkiye imzacısı olduğu bir Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Bu yükümlülükler hem imzacısı olduğu Sözleşmenin kendisinde belirtmiş hem de aynı zamanda kendi Anayasası’nda da zaten bunu deklere etmiştir. Anayasanın 90’inci maddesi çok açıktır. Tarafı olduğu Sözleşmenin her türlü taahhüdünü ve yükümlülüğünü yerine getirmekle yükümlüdür, devletler. Dolayısıyla bu Türkiye açısından büyük bir sınav olduğunu söyleyebiliriz” diye belirtti. 

‘BUNUN DEVAMI GELECEKTİR’

AİHM Büyük Daire kararının bir bütün olarak Kürt siyasal hareketinin başarısı olduğunu söyleyen Balsak, şöyle devam etti: “Kürt siyasal hareketinin temsiliyetinin de ne kadar meşru talepler üzerinden siyaset yaptığının da uluslararası bir mekanizmadaki hukuki belgesidir. O açıdan Kürt ulusal mücadelesinin, Kürt muhalefetinin daha doğrusu bir başarısıdır. Bugün Kürt sorunu belki bir iç hukukta bir sorunmuş gibi algılanabilir, bir Türkiye sorunuymuş gibi düşünülebilir. Ama bu hukuki belge, Kürtlerin varlığını, statüsünün, haklılığının aslında dünya mecrasında da görünür kılınmasını da sağladı. Yani artık bir dünya sorunu hale geldi. Bu şekilde de algılamak ve tanımlamak da gerekiyor. Tabiî ki şu an verilen karar emsal nitelikteki bir karardır. Daha bunun devamı da gelecektir. Ama Türkiye bununla ilgili bir adım atmaması durumunda peyderpey Selma Irmak, İdris Baluken ve diğer siyasetçiler ile ilgili kararlarında verilmesi bekliyoruz.” 

‘PSİKOLOJİK MOTİVASYON’

Avukatların savunma yapmasına süre tanımadan Güven’e alelacele ceza verilmesinin AİHM’in kararının bilinmesinden kaynaklandığını vurgulayan Balsak, şunları söyledi: “Bu karar aylar öncesinden hükümet tarafından bilinen bir karar olduğunu biliyoruz. 21 Aralık günkü mahkeme heyetinden anladığımız şu ki, hakikaten bir an önce karar verme arayışı vardı. Mahkeme tarafından önce savunma yapmaya zorlanmaya çalışıyorduk, biz de bu haliyle kararın çıkmasının mümkün olmadığını, usul ve esas açısından da bazı yetersizlikler olduğunu ısrarla söylüyorduk. Israrla savunma yapmasak dahi karar verileceği bize söylendi. Biz de itirazlarımızı yaptık ve karar verildi. Özellikle karardan bir gün sonrasını düşündüğümüzde. Çünkü, bu karar esasında Selahattin Demirtaş lehine verilecek kararın yaratacağı psikolojik motivasyon ve üstünlük esasında bir yerde Leyla Güven ile tersine alındırılmaya çalışıldı. Çünkü bu kadar tesadüfi olması mümkün değil. Yani bir gün arayla olup tesadüfle açıklanabilecek bir durum değildir.”

Mezopotamya Ajansı/ Mehmet Şah Oruç