Van Gölü Havzası'nda onlarca taş ocağı ve beton santrali bulunuyor. Kuraklık ve kirlilikle mücadele deden Van Gölü taş ocaklarının yarattığı tahribata da maruz kalıyor. Gevaş ilçesinde Akdamar Adası’nın karşısında kıyıya 300 metre mesafede taş ocağı açılmasına izin verilirken, Van'ın Erciş ilçesi ile Bitlis’in Ahlat ilçesi arasında Van Gölü kıyısının neredeyse sıfır noktasında da başka bir taş ocağı faaliyet yürütüyor.

Van'da Sînemxan Kadın Yaşam ve Dayanışma Merkezi açıldı Van'da Sînemxan Kadın Yaşam ve Dayanışma Merkezi açıldı

TAŞ OCAKLARININ SAYISI HER GEÇEN ARTIYOR

Van Çevre Derneği’ni verilerine göre sadece Van kent merkezinde 70’ten fazla taş ocağı bulunuyor. Her geçen gün sayıları artan taş ocakları kapasitelerini de büyütüyor. Son olarak Tuşba ilçesi Esenpınar Mahallesi’nde faaliyet yürüten Silahtaroğlu İnşaat'a ait taş ocağının kapasite artırma talebi için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 'ÇED olumlu' kararı verdi. Kapasite artışı kapsamında yılda 150 bin ton kapasiteyle çalışan kalker ocağı 160 bin tona, kırma-eleme tesisinin kapasitesi ise 150 bin tondan 750 bin tona çıkacak.

'VAN GÖLÜ İÇİN EN BÜYÜK TEHDİTLERDEN BİRİ TAŞ OCAKLARI'

Artı Gerçek’ten Şenol Bali'ye konuşan Van Çevre Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kalçık, "Van şehir merkezinde Van Gölü, Erçek Gölü ve Sıhke Gölü’nün kesiştiği yerde beş, altı taş ocağı bulunuyor. Van’ın çok yakın çevresinde yani 15 kilometrelik alanda 70 dolayında taş ocağı var. Kapitalist bir sistemle hiçbir kurala uymadan imalat yapılıyor. Taşların patlatılması, öğütülmesi ve taşınması kapalı sistemle yapılmıyor. Çoğu yerde üretim yapılırken kapasiteyi düşürüyor diye sulama yapılmıyor. Çıkan tozlar gökyüzünde bulutlar oluşturuyor. Bu tozlar, birçok bitkiye ve o bitkileri tüketen hayvan veya insanlara devasa zararlar veriyor. Bu nedenle tarım alanları da büyük oranda kullanılamaz bir hale gelmiş. Taş ocakları, Van Gölü üzerindeki en büyük tehditlerden biri" dedi.

'SAZLIKLAR 232 KUŞ TÜRÜNE EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR'

Van Gölü Havzasındaki sazlıklarda yaşayan onlarca kuş türünün taş ocakları faaliyetlerinden doğrudan etkilendiğini vurgulayan Kalçık, “Van Gölü Havzasında onlarca sazlık var ve buralar ülkedeki 316 kuş türünden 232’sine ev sahipliği yapıyor. Yılın belli dönemlerinde göç eden yüzlerce kuş da var. Yaşam alanları tahrip ediliyor, patlamalar sonucu yaşamsal tehlike yaşıyorlar. Yine endemik bir tür olan inci kefali de suyun kirlenmesiyle benzeri bir tehdit altında. Kirlenen dere ve göletlerde balık ölümleri yaşanabiliyor. Tarımdan turizme, canlı hayatından hava kirliliğine bu kadar bariz zararları varken taş ocaklarının bu kadar vahşice işletilmesi ve her geçen gün bu faaliyetlerinin arttırılması kabul edilebilir bir şey değil" diye konuştu.

'DENETİMLER YETERSİZ'

"Van’da içler acısı bir durum var" diyen Kalçık, şöyle devam etti:

"Taşların olduğu yere ulaşmak için metrelerce toprak alanı kazılmış. Bu yüzden kentin çevresindeki küçük dağlar ve tepeler kemirilmiş gibi görünüyor. Denetimler yetersiz. Çoğunun ruhsatı var ama hepimiz Türkiye’de ÇED raporunun çevreyi değil kazancı esas alacak şekilde verildiğini biliyoruz. Her geçen gün yeni kararlar veriliyor. Silahtaroğlu isimli firmanın kapasite artışına dönük verilen kararın derhal iptal edilmesi lazım. Doğaya böylesi bir düşmanca tavır kabul edilemez."

'SEL VE HEYELAN RİSKİ ARTIYOR'

Van Barosu Çevre ve Ekoloji Komisyonu üyesi Avukat Gülbahar Doğan da "ÇED raporları verilirken ekolojik dengenin gözetilmesi ve hukukun uygulanması gerekiyor. Denetim süreçlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi lazım. Taş ocakları, kurulduğu birçok bölgede önemli tahribatlar yaratıyor ama kentimizde göle çok yakın olması belki de en önemli sorunlardan. Hem bitki örtüsü hem de toprak tıraşlanıyor. Sel ve heyelan riskini artırıyor, kalıcı zararlar bırakabiliyor. Sazlıkların oldukça fazla olduğu havzada dinamitlerle patlatma yapılması canlı yaşamını ve ekosistemini de oldukça olumsuz etkiliyor. Bu sazlıklar onlarca kuş türünün beslenme, barınma ve üreme alanları. Dinamit patlamaları ve su kaynaklarının kirlenmesi gibi konularda doğrudan zarar görüyor. Havza aynı zamanda sulak alanların ve su kaynaklarının yoğun olduğu bir yer. Taş ocakları ile beraber yeraltı ve yer üstü suları da kirleniyor" dedi.

‘İNSAN SAĞLIĞINI DA TEHDİT EDİYOR’

Taş ocaklarının insan sağlığına da zarar verdiğini belirten Doğan, "Yerleşim yerlerine yakın olan ocaklar insan sağlığını da tehdit ediyor. Çıkarılan tozun yaşam alanlarını ve içme suyunu kirlettiğini biliyoruz. Havzada yarattığı tüm bu olumsuz koşulları düşündüğümüzde ocakların su üretim yerleri ve yerleşim alanlarının dışına yapılması ve bunların da sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekiyor" diye konuştu.(Artı Gerçek)