Van Barosu bünyesinde yer alan ve kurulduğu ilk günden bu yana kadına yönelik her türlü şiddete karşı hukuki mücadele veren “Kadın Hakları Komisyonu” geçtiğimiz günlerde “Kadın Hakları Merkezi” olarak devam edeceğini duyurdu. Avukat Mariye Bildirici Borazan, söz konusu karar sonrası yapılan değişikliklere, amaç ve çalışmalarına ilişkin Jinnews'e kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. 

‘Daha özerk çalışabilmek adına merkezileştik’

Söz konusu değişikliğin daha özerk çalışabilmek adına gerçekleştirildiğini söyleyen Mariye, “Birçok baro da merkez olarak faaliyet yürütüyor ve böylece tamamen kadınlar tarafından alınan kararlarla ve onların inisiyatifiyle yapılmış çalışmalar oluyor. Bundan dolayı tamamen kendi kararlarımız, kendi ilkelerimiz; kadın hakları olayına bakış açımızı yansıtacak bir şekilde tüzüğümüzü hazırladık. Baro yönetimi tarafından herhangi bir engelleme ya da değişimle karşılaşmadan tüzüğümüzü geçirdik ve birkaç ay önce Van Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak çalışmalarımıza başladık” dedi.

Şiddet gördüğü eşini öldüren kadına 15 yıl 10 ay hapis Şiddet gördüğü eşini öldüren kadına 15 yıl 10 ay hapis

Kadın Hakları Merkezi Odası açıldı 

Çalışmaları açısından belirgin bir farklılığın olmadığı vurgusu yapan Mariye, daha önce de davalar takip edip, başvurular aldıklarını, 25 Kasım ve 8 Mart kapsamında etkinlikler gerçekleştirdiklerini belirtti. Kadınların kendilerine ulaşabilmeleri adına “Telefon hattı” uygulamasına devam ettiklerini paylaşan Mariye, Van Barosu içerisinde “Aile Mahkemeleri’nin” olduğu yere yakın “Kadın Hakları Merkezi Odası” açtıklarını duyurdu. Oda’ya şiddetin herhangi bir türüne maruz kalan kadınların telefon veya dijital medya hesapları üzerinden başvurabileceklerini ifade eden Mariye, “ Daha sonra tarafların talebine bağlı olarak bir hak mücadelesi yürütüyoruz. Burada bizim için asıl önemli olan şey, Van sınırları içerisinde ilçeler de dâhil olmak üzere kadınların şiddete maruz bırakıldığı zaman ‘çaresiz’ olduklarını ya da ‘kimsesiz’ olduklarını hissetmemeleri. Dava süreçlerinde ise hukuki bilgi yoksunluğundan dolayı herhangi bir hak kaybına uğramamalarıdır” dedi.

Şiddetin türlerine ilişkin eğitimlerle farkındalık oluşturuluyor

Ulaştıkları kadınlardan önemli geri dönüşler aldıklarını ve kadınların şiddete karşı farkındalığının geliştiğini dile getiren Mariye,  dijital medya hesaplarından bununla ilgili çalışmalar yürüttüklerini ve çeşitli derneklerle iş birliklerinin olduğunu aktardı. Aile Destek Merkezleri’nde düzenli olarak eğitim verildiğini de aktaran Mariye, “ Şiddet tek türlü değildir ve yalnızca fiziksel bir durum değildir. Bunun için başvurabileceğiniz yerler çeşitlidir diyoruz. Kendi iletişim kanallarımızı iletiyoruz. Şiddetin çeşitliliği ile ilgili kavramlar literatürde var ama duyulmuyor bunun duyurulması için çaba sarf ediyoruz ve bunun gerçekten çok önemli olduğunu düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. 

‘Kadınların çoğu şiddete maruz kaldıklarının farkında değil’

Kadınların çoğunluğunun “şiddet türlerinin” farkında olmadığını vurgulayan Mariye, bu bilinçlenmeye dair kadın hareketleri, dernek ve platformların yürüttükleri mücadelenin yetersiz kaldığını ifade etti.  Yürütülen mücadelenin çok önemli olduğunun altını çizen Mariye, şöyle devam etti:  “Kadınlar eşleri tarafından cinsel tacize, tecavüze uğrayabileceğinin farkında değil. Ya da ekonomik bağımsızlığı olmayan bir kadının bugünün koşullarında günlük 10 lira ‘harçlık’ almasının ekonomik şiddet olduğunun farkında olmadığı gibi. Bunlar bizim için çok önemli.  Çünkü cinayet ya da fiziksel şiddet bir anda gerçekleşen şeyler değil. Biz bunların temelinin olduğunu düşünüyoruz. Bir eksik bir fazla olabilir ama süreç genelde önce psikolojik şiddetle başlar, ekonomik şiddete dönüşür, cinsel şiddete dönüşür bir yerde fiziksel şiddete dönüşür daha sonra bir kadın cinayetine dönüşür ve maalesef artık engellenemeyecek boyuta gelmiş olur.”

‘Bu işi çözebilecek olanlar karar vericilerdir’

Kadın katliamlarında genellikle “kesici alet” veya “ateşli silah” kullanıldığını söyleyen Mariye, bireysel silahlanmada yaşanan artışa da değindi. Mariye, “Bizim bu süreçte toplumsal bir dönüşüm yapmamız gerekiyor. Ama bu daha çok karar vericilerin ve siyasilerin yapabileceği bir şey. Biz merkez olarak bir başvuru geldiği zaman ya da dışarıdan bir şeyle karşılaşıp haberdar olduğumuz zaman en fazla yapabildiğimiz; sürece dâhil olmak, hukuki destek sunmak, gerekirse bir eylemselliğe geçmek, basın açıklaması yapmak ve bu süreçte kadınlara ‘Yalnız değilsin, hep beraberiz, birlikteyiz’ duygusunu hissettirmek. Ancak temelinde bu işi çözebilecek olanlar karar vericiler ve siyasilerdir. Bu toplumun topyekûn değişmesi gibi bir şey bize çok ütopik geliyor; ama daha etkin cezaların olması, daha etkili yolların, mekanizmaların çalıştırılması bizi rahatlatabilir” şeklinde konuştu.

İktidarın dili

Şiddet artışındaki en büyük nedenlerden birinin siyasi iktidarın kullandığı dil diğerinin de medyanın cinsiyetçi bakış açısı olduğunu söyleyen Mariye, “Çünkü kadın cinayetini yalnızca o an bir erkeğin ‘canının istemesi’ kadını katletmesi olarak yorumlayamazsınız. Biz öyle yorumlamıyoruz. Bu durum ciddi bir altyapısı ve arka planı olan bir şey.   Televizyon kanallarında kadın cinayetleri ve kadına şiddet işlenirken RTÜK özendirecek yayınlar yapmasına müsaade ederse ya da sırf siyasi olduğu için, Kürdistan’da yaşanılan kadın katliamlarını daha geri planlara atıp hatta gündemleştirmezseniz bunu bir politika haline getirirsiniz” dedi.

Koruma kararları korumuyor 

“Koruma tedbiri kararı” olmasına rağmen katledilen kadınların oranında artış yaşandığını belirten Mariye, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Koruma ve tedbir kararı almak için; ilgili kuruma, mahkemeye, kolluk kuvvetlerine giden kadınların ‘Bir şey olmaz, hani bir bekle, o düzelir’ gibi tepkilerle karşılaştığına şahit oluyoruz. Bunlar şehir efsanesi değil. ‘Şiddete maruz bırakılıyorum ve yardıma ihtiyacım var’ diye koşarak kolluk kuvvetlerine gelen bir kadın geri çevrilebiliyor ya da 6 aylık verilebilecekken bu kararlar 1 aylık veriliyor. O süreç içerisinde de o kararın ne kadar uygulandığı muamma. Yani koruma kararı, tedbir kararı varken katledilen kadınların sayısı çok büyük bir oranda. Bu da şu anlama geliyor; iktidar bu işi ciddiye almıyor ve üzerine düşülmesi gereken ciddi bir mesele olarak görmüyor. Bu bizim için çok büyük bir problem. Biz etkili yollara başvuramıyoruz, mekanizmaları etkili kullanamıyoruz çünkü hiç kimse bu işin ciddiyetinin farkında değil. Bunu yapabilecek olan mahkemedeki tek bir hâkim değil, çünkü o hâkime başvuran kadın sayısı Türkiye çapında bir yardımdan ya da destekten faydalanmak zorunda kalan kadınların çok küçük bir oranını ifade ediyor.”

'‘İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etmek şiddete direk teşviktir’

Şiddet karşısında önemli bir kazanım olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadının Korunması başlıklı yasanın değiştirilmeye çalışıldığını da sözlerine ekleyen Mariye, “Yasa içerisinde bizim ciddi faydalanabileceğimiz hükümlerin doğru uygulanmıyor olması ya da İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmış olması direkt bir teşviktir, cesaretlendirme sebebidir” diye de ekledi. 

‘Yargı siyasi davalardaki tutumunu kadın davalarında göstermiyor’

Yargının cezasızlık politikalarına ilişkin de konuşan Mariye, “Yargı siyasi davalara yönelik tutumunu kadın katliamı faillerine yönelik uygulasaydı veya siyasi iktidar kadın katliamları davalarında da yargı üzerinde bir baskı kurmuş olsaydı kadın katliamlarında bu kadar artış yaşanmayacaktı. Yargının bağımsızlığı bizim için çok önemli ama yargı bağımsız değil. Bunun için kadın katliamlarının politik olduğunu düşünüyoruz. Politik davalarda yargının, baskı altında karar verdiğini düşünüyoruz. Siyasi davalarda insanlar çok rahat üst sınırdan cezalandırılabilirken, kadın cinayetleri davalarında bunu göremiyoruz. Ya çok açık bir şekilde sanığın ‘Evet öldürdüm, evet yaptım’ beyanı olacak. Ya da biz çabalarımızla olayı kamera görüntüleri, tanıklarla ve çok büyük bir emekle ortaya çıkarmış olacağız ki; bir indirim uygulanmasın ya da ceza verilsin. Bu anlamda yargı bağımsızlığının korunmasını ve yargı üzerindeki bu baskının kaldırılmasını çok önemli buluyoruz. Hakkımızı arayabileceğimiz tek yer yargı ve biz bundan gerektiği gibi faydalanamıyoruz” şeklinde konuştu.

‘Van’da üniformalı şiddeti yaygın’

Şiddetin ülkenin her yerinde arttığını ancak, Kürdistan’da şiddetin farklı boyutlarının yaşandığına dikkat çeken Mariye, “Bizim burada ‘üniformalı şiddeti’ olarak nitelendirdiğimiz bir kavram var. Bu kavram bizim için ‘normal’ dediğimiz ve her gün gördüğümüz kadına yönelik şiddet, cinayet davalarından biraz daha zor bir şey. Bizim için bununla mücadele etmek biraz daha zor. Van merkezinde ve ilçelerinde ‘üniformalı şiddet’ vakasına çok fazla rastlıyoruz. Yaklaşık bir yıl önce Saray’da mülteci bir kadının askerler tarafından tacize ve tecavüze maruz bırakılması, Van merkezde buna ilişkin yapılan yürüyüşlerde ve eylemlerde yine kolluk kuvvetlerinin bir ‘üniformalı’ olarak yürüyen ve eylem yapan kadınlara saldırmış olması gibi durumlar. Yakın zamanda yine Van merkezde bir kadının askerler tarafından taciz edildiği iddiası üzerine ortalığın karışması ve bunun üzerine kadınların açıklama yapmak isterken tekrar şiddete maruz bırakılması bizim için bu olayın ciddi ve dikkate alınması gereken bir konu olduğunu gösteriyor” dedi.

‘Üniformalıların şiddete kılıf uydurabilecekleri birçok mevzuat var’

“Üniformalı şiddetine karşı mücadele etmek zor çünkü kolluk kuvvetlerinin ve diğer üniformalıların bu şiddete kılıf uydurabilecekleri birçok mevzuat var” sözlerini kullanan Mariye, “Bu durum bizim buna karşı mücadele etmemizi çok zorlaştırıyor. Bir eylem, bir gösteri yürüyüşü sırasında orantısız bir şiddete maruz bırakıldığımız sırada ‘eylemi bir kadın hakları için yaptığımızı ve mevcut yasaları hatırlatmamıza rağmen, üniformalı tarafından gördüğümüz şiddet asla ‘orantısız şiddet olarak değerlendirilmiyor. ‘Biz toplumun huzurunu bozmuş oluyoruz’, biz ‘izinsiz gösteri yapmış oluyoruz. Üstelik gösteri yürüyüşleri bir izne bile tabii değilken, bununla suçlanıyoruz ve o noktada tekrar bir üniformalı şiddetine maruz bırakılmış oluyoruz” dedi.

‘Yargının üniformalıyı koruma eğilimi var’

“Bu anlamda kolluk kuvvetlerinin ve diğer üniformalıların ciddi bir eğitime ya da bir yasal engellemeye tabii olmaları gerekiyor” diyen Mariye şöyle konuştu: “Ciddi bir yasal kısıtlama ve yargının bu konuda ciddi bir hassasiyeti olmadığı sürece bu şiddet devam edecek. Taciz ve tecavüz dosyalarında tüm yargı mensupları ve mahkemeler için geçerli olmasa da, yargının üniformaları korumaları eğilimi içinde olduğunu görüyoruz. Bu hak arayışımıza ket vuran bir durumdur. Biz üniformalı olmayan, herhangi bir kamu kimliği olmayan bir erkeğe karşı nispeten daha kolay mücadele verebiliyorken; bir askere, bir polise karşı bu mücadeleyi vermemiz hem iktidar, yasalar ve yargı yoluyla kısıtlanmış oluyor. Bu durum faillerin daha güçlenmesini ve cesaretlenmesini sağlıyor.”  

‘Kendimiz de bu şiddete maruz kalıyoruz’

Üniformalı şiddetine kendilerinin de maruz kaldığına değinen Mariye, “Yine yakın zamanda takip ettiğimiz dosyalar oldu, bizzat maruz kaldığımız durumlar oldu. Bu durum bizim için tehlike arz ediyor. Kürdistan’da yaşamayan insanlar içinde elbette ki bir tehdit unsurudur üniformalı şiddeti ancak bizim için çift taraflı bir baskıya dönüşüyor. İşin içine siyasi unsurlar görünce kadın kısmı geri planda kalıyor ve karar vericilerin, yargının direkt siyasi kanaat üzerinden değerlendirme yapıyor. Böyle durumlarda olay iyice çıkmaza giriyor ve hak mücadelemiz çok zarar görüyor. Gerek yargısal müdahalelerle gerek iktidarın politikalarıyla bunun son bulması gerekiyor ki; biz daha güven altında olalım, hak mücadelemizi daha özgür bir şekilde yürütebilelim” dedi.