Türkiye’de antidemokratik uygulamaların uygulayıcısı olan AKP’nin yürüttüğü politikalar sonucu toplumdaki kutuplaştırma daha da derinleşiyor. Darbelerden beslenen AKP’nin kendi iktidarının geleceğini sürdürmek ve toplumu kendi çıkarları doğrultusunda konsolide etmek için her defasında darbe söylemlerine sarılma geleneğini sürdürüyor. AKP, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden çıkılmasına karşı uyarılarda bulunan amiralleri darbe yapmakla suçlayarak, toplumu yeniden çıkarları doğrultusunda dizayn etmeye çalıştı. Toplumu antidemokratik uygulamalar ile dizayn edemeyen AKP’nin kadına dönük düşmanca politikalarını da sürdürüyor.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek bir imzasıyla kadın mücadelesi sonucu kazanılan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi durumunda kazanılan hakların çoğu kaybedilmesi söz konusu.

Böylesi bir süreçte muhalefet rolünü yerine getirmeyen ve iktidar alternatifi oluşturamayan partilere dönük yöneltilen eleştiriler de sürüyor. Muhalefete dönük eleştirilerin başında ise Türkiye’deki sorunların çözümünde kilit rol oynayan Kürt sorununun çözümü konusundaki gerekli somut politikalarının olmaması. Çukurova’da Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ile Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) “Faşizme karşı örgütleniyoruz” şiarıyla 9 gün boyunca temaslar gerçekleştiren heyetin içerisinde yer alan DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Çukurova’daki temaslarına, AKP’nin sıkıştığı dönemlerde neden darbe söylemlerine sarıldığını, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine, muhalefetin neden iktidar alternatif oluşturmadığına ilişkin Mezopotamya Ajansı'na değerlendirmelerde bulundu.

HALKLARIN TALEBİ 

AKP-MHP ittifağını “faşist ittifak” olarak değerlendiren Aydeniz, bu ittifağın başta Kürtler olmak üzere toplumu baskılamak ve sindirmek için yürütmüş olduğu politikaları teşhir etmek amacıyla halkla bir araya geldiklerini söyledi. Kurulmak istenen “faşist sisteminin" kurumsallaşmaması için sürekli mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizen Aydeniz, toplumun “terörist” ilan edilme politikalarına karşı halkla bir araya gelerek mücadele hattını oluşturmayı amaçladıklarını ifade etti. 90’lı yıllarda bölgede köyleri yakılıp zorla göçe maruz kalan Kürtlerin mecburiyetten Çukurova’ya geldiğini anımsatan Aydeniz, temaslarındaki izlenimlerini ise şöyle anlattı: “Buradaki halkımız, baskılara asla boyun eğmediğini gördük. Dili, kültürü ve yaşaması bile yasaklanan bir halk ve buna rağmen burada dilini, kültürünü koruyarak yaşayan bir halk gerçekliği gördük. Yürütülen baskı politikalarının hedefine ulaşmadığını gördük. Halkın özgürlük mücadelesinden vazgeçmediğine tanıklık ettik. Toplantılarda, Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesi konusunda Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talep edildi ve muhatabının da Sayın Öcalan’ın olduğu söylendi.”

‘DARBECİ İKTİDARDIR’

AKP’nin sık sık toplumu kendi çıkarları doğrultusunda dinlendirdiği darbe söylemleri üzerinde de duran Aydeniz, “Türkiye tarihi darbeler tarihidir. AKP-MHP ortaklaşarak, son 6 yıldır aralıksız siyasi darbe yapan bir iktidardır. Asıl sürekli kendileri darbe yapan bir iktidarken, AKP’ye politikalarını eleştiren ve buna karşı her söz söyleyenlere ise darbeci deniliyor. Yani 2015’teki darbeyi Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirdiler. O günden bugüne bu darbe üzerinden bir süreç götürdüler. Kayyum politikaları, KHK’ler, basın-yayın organların kapatılması aslında bunlar birer darbedir. Dolayısıyla darbeci olan bu iktidarın sürekli bir darbe söylemini dile getirmesinin nedeni kendi iktidarlarını ayakta tutmak içindir” dedi.

‘İTTİFAKLAR KUCAKLAMIYOR’

AKP’nin darbe söylemleriyle sunni gündemler yarattığını ifade eden Aydeniz, “Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesinden kaynaklı sürekli sunni gündemler oluşturuluyor. Kendileri son 6 yıldır aralıksız siyasi darbeler yürütüyorlar” diye konuştu. Türkiye’de muhalefetin iktidar alternatifi oluşturamaması konusunu da değinen Aydeniz, “Türkiye’de toplumun tamamını kucaklayabilecek bir iktidar yok maalesef. Öncelikle muhalefet partilerinin iktidar olabilmesi için cesarete ihtiyacı var. Türkiye’de hem Cumhur hem de Millet ittifakı var. Aslında bu iki ittifak da Türkiye’yi kucaklamıyor. Tam da burada 3’üncü yolun inşa edilmesi gerekir. Demokratik ittifağın inşa edilmesi gerekiyor. Bu da toplumun bütün kesimlerinin içinde direk yer alacağı bir ittifaktır” şeklinde konuştu.

MUHALEFET NE DİYOR?

Demokratik bir zemin için cesaretle, kararlılıkla ve umutla hareket edilmesi gerektiğinin altını çizen Aydeniz, “Türkiye’deki muhalefetin bugün Kürt sorunun demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesi için cesaretli olması gerekir. Muhalefetin Kürt halkının dilini, kültürünü ve taleplerinin farkında olması gerekiyor. Muhalefet Kürt sorununa ilişkin söz kuruyorlar ama Sayın Abdullah Öcalan için ne söylüyorlar. Kürt halkı Newroz alanlarında tecridi net bir şekilde kabul etmediklerini, statü ve dil taleplerini haykırdı. Dolayısıyla muhalefetin söylemleriyle artık Kürt halkını gözlerini boyamakla değil, somut adımlar atması gerekir. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit için ne düşünüyorlar? Kürt halkının resmi dil olması için anadil taleplerine ne diyor? Kürt halkının statüsünün ne olacağı ile ilgili bir projeleri var mı? Kürt halkı artık bunları çok net bir şekilde duymak istiyor. Artık Kürtler eski Kürtler değildir” diye konuştu.

CESARETLE YAKLAŞMAYANLAR...

Kürt sorununu güvenlikçi politikalar ile çözülemeyeceğine dikkati çeken Aydeniz, “Kürtler savaşla, baskıyla, sindirmeyle haklarından vazgeçmiyor. Artık bunun görülmesi gerekir. Dolayısıyla artık muhalefetin de buradan bakması gerekiyor. Türkiye’de siyaseti de iktidarı da belirleyen Kürt halkının duruşudur. 2019 seçimlerinde çok bir şekilde bu durumu gördük. Kürtler, Ortadoğu’da olduğu gibi Türkiye’de de siyasi aktördür. Eğer Türkiye’de muhalefet iktidar olmak istiyorsa Kürt halkının taleplerine net ve somut adımlarla cevap vermesi gerekiyor. Türkiye’de Kürt sorununa cesaretle yaklaşmayan bir muhalefetin iktidar olma şansı net bir şekilde yoktur” ifadelerini kullandı.

'KÜRT KADININA DÜŞMANLIK'

AKP’nin kadın kazanımlarına dönük yürüttüğü politikalara değinen Aydeniz, AKP-MHP iktidarının tekçilikten beslendiğine işaret ederek, “Bu iktidar tekçilik üzerinden kendisini var ediyor. Bundan kaynaklı da kolluğu kendine güç olarak kullanıyor ve yargıyı da sopa olarak kullanıyor. Buna karşı da sürekli isyanını yükselten bir kadın gerçekliği var. Özellikle Kürt kadınlarına dönük bir saldırısı söz konusudur. ‘Kobanê düştü düşecek’ diyenlerin Kobanê’yi özgürleştiren ve DAİŞ’i yenilgiye uğratan Kürt halkıydı. Bunun öncülüğünü yapan ise Kürt kadınlarıydı. Bundan kaynaklı da Kürt kadınına dönük bir düşmanlığı var” vurgusu yaptı.

‘TOPLUM NEFESSİZ BIRAKILIYOR'

Kürt kadınlarının Türkiyeli kadınlar ile bir birlikteliğinin olduğunun altını çizen Aydeniz, “Kürt kadın hareketinin hem Türk kadın hareketlerine hem de Türk kadın fenimist hareketleriyle birlikte mücadele eden ve öncülük yapma durumu söz konusudur. Kürt kadının dünyada benzeri olmayan eşbaşkanlık sistemini yürütüyor. Dolayısıyla kadınlar toplumun yarısını oluşturuyor. Mücadelenin her alanında mücadele yürütüyorlar. Bundan kaynaklı da toplumun öncülüğünü yapan kadınlara dönük saldırılarla toplum nefessiz bırakılmak isteniyor. İktidar böylece toplumu zapturapt altında tutmak için de öncelikle kadın kazanımlarına saldırıyor.  Bu iktidar nasıl halk ve demokrasi düşmanı ise aynı zamanda da kadın düşmanıdır” dedi.

‘VAZGEÇMEYECEĞİZ’

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle devletin kadın kazanımlarına dönük sorumluluğundan vazgeçilmesinin amaçlandığını kaydeden Aydeniz, “İstanbul Sözleşmesi’ni yeterince yerine getirilmeyen bir ortamda kadınlar üzerinden toplum dizayn edilmeye çalışılıyor. Bundan kaynaklı da kadın kazanımlarını bitirmek amaçlanıyor. Böylece tek adam rejimi inşa edilmek isteniyor. Kadınların mücadelesi politik olacaktır. Kadınların binbir emekle kazandığı hakları öyle bir şahsın yetkisiyle iptal edilmesini asla ama asla kabul etmeyeceğiz. Kazanımlarımızdan da asla vazgeçmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

‘TOPYEKÜN MÜCADELE'

Kadınları baskılamak için yürütülen politikalara karşı kadınların birlikte mücadele etmesi gerektiğinin altını çizen Aydeniz, “Dünyanın neresinde olursa olsun bir baskıyla karşı karşıya kalıyorsa, her birimizin bulunduğu yerden sesimizi yükseltmemiz gerekir. Kürt kadınları, erkek egemen devlet zihniyetine karşı nasıl mücadele ettiyse mücadelesini yine sürdürecektir. Kadın mücadelesi yürüten her bireyin ve kurumun erkek egemen zihniyetine karşı mücadele etmesi gerekir. Ayrı durmadan yan yana durarak mücadeleyi ortaklaşmalıdır. Kadına karşı da soykırım yapılıyor. Buna karşı da topyekün mücadele edilmelidir. Tüm kadınlar, birlikte mücadele etme zemini oluşturması gerekir” ifadelerini kullandı.  

MA / Mehmet Şah Oruç - Hamdullah Kesen