Tüm samimiyetimle belirteyim ki, Silvan’da insan kanını donduran gelişmeler yaşanıyor.

Silvan’da, koskocaman bir provakasyon kokusu alıyoruz.

Silvan’da, Kürd’ün ve Türk’ün kanını akıtmaya yemin etmiş karanlık yapılar var.

Silvan’daki çatışmadan çıkar sağlayan havuz medyası var.

Yaşananları fazlasıyla abartan bir kesim var.

Gittik gördük…

İyi biline ki halkın anlatımlarıyla bu tespitleri aktarıyorum.

Ne gördüysem onu sizinle paylaşacağım.

Silvan’da çatışmaların yaşandığı, Tekel, Mescit ve Konak mahallelerine girmiş, Havuz medyası (ulusal medya) mensubu bir tek Allah’ın kulu yok.

Yayınladıkları bilgi ve fotoğrafların %1 dahi doğru değil.

Polisten, askerden aldıkları bilgileri servis yapıyorlar.

Ciddi bir bilgi kirliliği var.

Kimi çevreler ise, sanki orada çekilmiş gibi bazı görüntüleri yayınlıyorlar.

Bu da çok gayri ahlaki bir durum…

Çünkü bu cesur yürekli ve bir o kadarda yoksul insanların yaşadığı ilçede, çookkk büyük acılar yaşanıyor.

Bu acılar üzerinde paye çıkarmak gayri ahlakidir.

Ya peki biz Silvan’da ne gördük?

12 Kasım 2015 günü saat 12 sıralarında ilçeye vardık.

Tekel, Mescit ve Konak mahalleleri dışındaki tüm yerleşim alanlarında, işyerleri hemen hemen yarısı açıktı ve hayat olağan haliyle devam ediyordu.

İlçenin birçok yerinde elektrik kesikti ve genelinde telekomünikasyon hizmeti alınamıyordu.

Telefon yoktu, internet yoktu…

Çatışmanın olduğu üç mahalle dışındaki yerleşim alanlarında ise, hayat ikindi namazı sonrası duruyordu ve insanlar evlerine çekiliyordu.

Sokaklar ve caddeler, panzerlere, TOMA’lara kalıyordu.

Çatışmanın dışındaki yerleşim alanlarında, insanlar, endişeyle olayların seyrini takip ediyordu.

Yani anlayacağınız, Silvan’ın bir yanı hayata tutunmaya çalışırken bir yanı paramparçaydı.

Paramparça olan yanında ne gördük biliyor musunuz?

Tekel mahallesinde dumanlar yükseliyordu.

Mescit mahallesi enkaza dönmüştü.

Konak mahallesi karanlıktaydı.

İlçeye hâkim tepeden Üç mahalleye birden havan atışları yapılıyordu.

Mahallelerden silah sesleri yükseliyor ve misilleme yapılıyordu.

İlçede duyulan tek ses, silah ve top sesleriydi.

Yaşlı bir amca anlatıyordu “Söz konusu üç mahallede yaşayan nüfusun %80-90’ı göç etti ve yanlarına bir tek battaniye dahi almadan… Sadece hastalar ve yaşlılar kaldı”.

Silvan’da halk çok tedirgin…

Çatışmayı fırsat bilip, ilçeye dadanan karanlık güçlere dikkat çekiyorlardı.

Vali, kaymakam, belediye başkanları ve milletvekillerinin söz geçiremediği kişilerin olduğunu söylüyorlardı.

“Her şey kontrolden çıkmış” diyorlardı.

Ama detayları konuşmaya ve daha fazlasını anlatmaya cesaret edemiyorlardı.

Çünkü korkuyorlardı.

Kimseye güvenmiyorlardı.

Onların konuşamaya cesaret edemediği bazı detayları, kulak misafir olduğumuz kulislerden duyduk.

Kürtçe anlamadığımızı sanan birkaç Silvanlı kendi aralarında sohbet ediyorlardı.

Polisin, askerin içine sızmış, savaşta ısrar eden ve kural tanımayan, emir dinlemeyen güçlerin varlığından söz ediyorlardı.

Mahallelerde, PKK-YDG-H gibi silahlı güçlerin olduğu ve bu güçlerin arasına da sızmalar olduğuna vurgu yapıyorlardı.

Duydukları kaygıyı dile getiriyorlardı.

Bu karanlık güçlerin bertaraf edilmemesi durumunda, çatışmaların daha da derinleşeceği ve can kayıplarının daha da artacağına dikkat çekiyorlardı.

Bu tespitler, yapılan kulislerden edindiğimiz kısa notlar.

Haa… bir de öne çıkan farklı bir talep vardı.

Kürt silahlı grupların bir an önce sivil yerleşim alanlarında çekilmeleri yönünde beklentileri vardı.

Yani anlayacağınız, Silvan’da gerçek durum bildiğimiz, duyduğumuz türden değil.

90’lı yılların faili meçhuller ilçesi Silvan yani Farqin’de durum vahim.

İlçenin her karış toprağında bir belirsizlik var.

Provakatörler cirit atıyor.

Çatışmanın olmadığı alanlarda bile, polis zaman zaman orantısız güç kullanıyor.

Buna gözlerimle, kulaklarımla tanık oldum.

Aralarında HDP eş genel başkanı Figen Yüksekdağ,DTK eş genel başkanı Hatip Dicle’nin de bulunduğu HDP ve DTK heyeti, olayları incelemek için ilçeye gelmişti.

Topluca, Gazi caddesine doğru yürüyüşe geçtiler.

O sıralarda yanımda geçen, sivil giyimli şahısın telsizinde ‘silah sesi duyduk’ diye bir anons geçti ve ne olduysa o anda oldu.

Polis gaz bombalarıyla kitleye saldırdı.

Karşı taraftan polise taş atıldı.

Gazi caddesi, gaz dumanı altında kaldı.

Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu birçok kişi hafif şekilde yaralandı.

Kısa süreli yaşanan çatışma sonrası aklıma gelen ilk şey “bu da çok ciddi bir provokasyondu ve halkın dikkat çektiği provokatörler iş başındaydı”

Evet.. evet…

Aynen böyle…

Silvan diken üstünde…

Ama yaşanan tüm acılara rağmen, normal yaşama dönülmesi anlamında tüm umutlar tükenmiş değil.

Hala bir ışık var.

Bu ışığın olduğuna, Baro heyetinin yaptığı temaslarda kanaat getirdim.

Saat 14 sıralarında, bölge barolarında gelen heyeti kabul eden kaymakam, çatışmaların biteceğine dair iyimser mesajlar veriyordu.

Baro heyeti, kaymakamlık makamından umutları artmış şekilde ayrılıyordu.

Fakat, kısa sürede hayata geçecek bir umut değildi, çünkü, akşam saatlerinde silah sesleri bir kez daha çoğalıyordu.

Saat 17 sıralarında, çatışmada hayatını kaybeden Süleyman Güleç adlı gencin tabutu, kadınların omuzlarında Silvan ilçe mezarlığına götürülüyordu.

Cenazeye katılan binler, inadına inad ‘barış’ diyordu.

İlçe halkının % 95’i barış derken, savaşta ısrar eden karanlık güçler yeni entrikaların peşindeydi.

Gün kararmaya başladığında Silvan’da, sokaklar ölüm sessizliğine bürünüyordu.

Ölüm sessizliğini, ara ara duyulan silah sesleri bölüyordu.

Van’a geri dönmek üzere Silvan’dan çıktığımızda, 11 gündür süren, sokağa çıkma yasağının kaldırılacağına dair, bir kez daha iyi haberler alıyorduk.

Kısacası Silvan’da durum çok vahimdi vahim olmasına da, bu vahamete rağmen tarafların istemesi durumunda, silahların susması an meselesiydi.

Umarım Silvan halkının bu feryadını duyarlarda, parmaklarını tetikte çeker, namluların ağzına zeytin dalı sararlar…