“Ulus devlet” politikalarının yarattığı tahribatlar Ortadoğu’da yaşanan sorunları körüklerken, Suriye’de de “çözüm” yerine krizi derinleştiriyor. Kürtlerin DAİŞ’e karşı mücadelesi, Rojava devrimiyle birlikte günümüze ışık tutuyor. Ortadoğu’da kangrenleşen sorunlara karşı demokratik özerklik projesiyle çözüm formülü sunan Rojava modeli, bölgeye model, halklara da umut oldu. 

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan “çekilme” kararından sonra Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın “ademi merkeziyet” çıkışı, ABD-Rusya’nın bölgeye dair yeni bir pozisyon belirlemesi, Kürt ulusal birliği konusundaki çabaları gibi birçok konu sıcaklığını koruyor. Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim  bölgedeki son gelişmeleri Mezopotamya Ajansına değerlendirdi.

Beşar Esad’ın “ademi merkeziyet” yönündeki açıklamalarını nasıl karşıladınız? 

Esad, ‘Ademi merkeziyetçi yönetim’ anlayışını savunuyorsa, o zaman gereğini yapmalıdır. Tek taraflı değil, tüm tarafları muhatap almalı, konuşmalıdır. Tüm tarafların oturup, bir masa etrafında Suriye’nin sorunları çözebilir.

Esad’ın açıklamaları bir öyle bir böyledir. Esad yönetiminden birileri, birkaç gün önce de bizi kast ederek, ‘Bunlar teröristler’ diyor. Sonra ülkenin Cumhurbaşkanı Esad çıkıyor, merkezi olmayan sistemi savunuyor, Suriye’nin 2011 öncesine dönmeyeceğini söylüyor. Bizim açımızdan söylemlerin ötesine geçmiyor. Bu söylemler ve kararlar Esad’ın ya da yönetimin elinde olan bir şey değil. Dışarıdan kendilerine dikta edilmiş kararlar, açıklamalardır. Kendi çıkarları doğrusunda politikalar yapmak istiyorlar. Devrimden bu yana bu sistemin böyle gitmeyeceğini söylüyoruz. Suriye’nin 2011 öncesine gidemeyeceğini, ‘ademi merkeziyetçi’, Demokratik Özerklik modelinin olması gerektiğini belirtiyoruz. Aynı zamanda projelerimiz var, yıllardır ortaya koyduğunuz bir yönetim biçimimiz var. Yıllardır çözüm için kapılarını çaldıysak da Esad ve yönetimi kapılarını açmadı. Sorunların çözümü konusunda net bir adım atılmadı. Diyaloğun gelişmesini istemediler. Tüm bunlara rağmen Suriye’yi yöneten bir Cumhurbaşkanı çıkıp, bunları söylüyorsa da bizim için önemli, olumludur. Ama hiçbir zaman yeterli değildir. Esad, ‘ademi merkeziyetçi yönetim’ anlayışını savunuyorsa, o zaman gereğini yapmalıdır. Tek taraflı değil, tüm tarafları muhatap almalı, konuşmalıdır. Bir söylemle ya da bir partinin, bir cumhurbaşkanın sözüyle yapılacak, çözülecek değil, tüm tarafların oturup, bir masa etrafında Suriye’nin sorunları çözülebilir. 

Esad böyle bir şey istiyorsa, halk var, halkın temsilcileri var onlarla diyalog içinde olmalıdır. Özgürlükçü bir anayasayı önlerine koymalıdır. Ayrıca çözüm için 3’üncü bir taraf da olmalıdır. BM ya da uluslararası bir gözlemci olmalıdır. Tek taraflı bir çözümün olması zordur. 3’üncü taraf olursa, sorunların çözüm için daha iyi olur. Yılladır Kuzey Doğu Suriye’de yönetimimizi kurmuşuz. Tecrübelerimiz var. Ortaya koyduğumuz proje bütün Suriye için de geçerli olabilir. Suriye’de başka halkların talepleri var ise onları da konuşmak, dinlemek gerekiyor. Halklar, partiler hazır, ciddi bir niyet de varsa, yapılacak bellidir. 

Esad ile yaptığı açıklamalar sonrasında bir temasınız oldu mu?

Esad’ın konuşmaları sonrasında hiçbir görüşme yapılmadı. Özerk Yönetim, Demokratik Suriye Meclisi de var, onlarla bir temas olup olmadığını net bilmiyorum ama benim bildiğim kadarıyla bir görüşme yapılmadı. Sorunların çözümü konusunda görüşmeler yapılmalıdır. Esad samimi ise gerekeni yapmalıdır. Görüşme için, sorunların çözümü için halkın temsilcileri olarak her zaman hazırız.

Demokratik Özerk Yönetim diyorsunuz, merkez ile yerel arasındaki bağlantıyı nasıl sağlayacaksınız?

 Demokratik Özerk Yönetim anlayışını Suriye’nin geleceğini ve özgürlüğünü geliştirecek bir sistemdir. Suriye’de artık bir değişimin oluşması şarttır. Sorunların çözümüne katkı sağlayacak güçlü projelerimiz var.

Yönetimimiz 7 bölgeden oluşuyor, 7 bölgenin de temsilcileri vardır. Eşbaşkanlık sistemi var, kurumlarımız, meclislerimiz var. Bu sistemi daha da genişletmek ve geliştirmek istiyoruz. Dara, temasta olduğumuz Lazkiye’deki oluşumlar da yönetim biçimimizi istiyorlar. Güçlü bir irade ortaya çıkarsa, oturup, konuşabilir ve ortak bir formüle kavuşturabiliriz. Bölgelerimizde olan sistem başka yerlerde de olabilir. Demokratik Özerk Yönetim anlayışını Suriye’nin geleceğini ve özgürlüğünü geliştirecek bir sistemdir. Heyetlerimiz aracılığıyla bütün ilişkilerimizi geliştirebiliriz. Suriye’de artık bir değişimin oluşması şarttır. Gerekli adımlar atıldığında, sistem pratikte uygulanmaya başlandığında merkez ile yerel arasında da güçlü bir koordinasyon oluşabilir. Suriye’nin geleceğini belirleyecek, sorunların çözümüne katkı sağlayacak güçlü projelerimiz var. Yeter ki gerekli adımlar atılsın, irade ortaya konulabilsin.

Suriye’deki sorunların çözümü için bir yol haritanız var mı?

Suriye yönetimiyle, Ruslarla, ABD ile yaşanan sorunların çözümü konusunu uzun uzun oturup, konuştuk, anlattık. Sorunların çözümü demokrasidir, özgürlüktür, halkın kendini yönetmesidir. Demokratik, özgürlükçü bir sistemden yanayız. Halkın iradesini yansıtmak gerekiyor. Rejimde de parlamento var ama üsten seçilen, atanan bir sistemle varlığını koruyor. Ama gerçekte öyle olmamalı, parlamenterler seçilmeli, her bölgenin temsilcileri, meclisleri olmalıdır. Amerika’da nasıl bir senato varsa, bölgelerin de meclisleri olmalıdır. Bu öneriler üzerinde güçlü bir iradeyle anlaşılırsa sorunlara çözüm olur. Rejimin anayasasında halkın iradesi yansıtılmıyor ve bu tamamen bireycilik, tekçilik anlayışıdır, kabul da edilecek bir yanı yoktur. Her halk, her birey bu siyasi sistemin, kararların içinde olmalıdır. Kendisinin de payı olmalıdır. Halkın ortak olması, her kesimden olması gerekiyor. 

Uzun zamandır statüko mücadelesi veriyorsunuz, aynı çatı altında Kürtlerin yanı sıra diğer halklar da var ve yeni bir anayasa şart. Suriye için nasıl bir anayasa yapılmalıdır?

Anayasada ortak paylaşımda buluşmak gerekiyor. Yol haritası belirlenmelidir. Yılladır pratiğimizle bunu ortaya koymuşuz, deneyimlemişiz ve iyi de sonuçlar almışız. Sorunların çözümü için en iyi anayasa reçetesi demokrasiye dayalı, özgürlükçü, halkın içinde yer aldığı, halkın kendini ifade ettiği bir anayasadır. Halkların, kadınların, gençlerin, çocukların kendini bulduğu bir anayasa olmalıdır. Rejimin değil, halkların belirleyeceği olduğu bir sistem istiyoruz. Deneyimiz var, özerk bir yapı, özgürlükçü bir anlayışımız var. Rejimin tek yapacağı bir anayasa sorunları çözmeyeceği gibi sorunları daha da derinleştireceğini de bilmek gerekiyor.

Koalisyon içinde ABD aktif rol oynasa da Rojava’nın statüsü konusunda şu ana kadar bir politikası yok, Rus yetkililer ise özerkliğin bir parçası olarak “Kültürel Özerklik”ten bahsediyor. Bölgede iki güç olan ABD ve Rusya yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rusya çıkarlarını, kazanımlarını korumak ve bölgedeki sorunlar daha da fazlalaşmadan Kürtlere ya da yönetime de rejimin kontrolünde, denetiminde bir özerklik verilsin istiyor.

Ruslar da ABD’liler de ne söylüyorlarsa kendi çıkarlarını düşünerek söylüyor. Ancak burada bir halk, halkın iradesi vardır. Son sözü bu halk söyleyecek. Nasıl yaşayacaklarını, ne yapacaklarını halk karar verecek. Rusya ve ABD’lilerin gerçekten halka, halkın iradesine saygıları var ise çıkarlarını bir yana bırakmalılar. Halkın iradesinin geçerli olması için mücadele veriyoruz. Rusya’nın Suriye’nin iç işlerine müdahale etmelerinin temel nedenleri çıkarlarıdır. Çıkarları doğrultusunda rejimle ilişkiler kurdu. Rejimi korumaya yönelik bir politikası var. Rusya, çıkarlarını, kazanımlarını korumak ve bölgedeki sorunlar daha da fazlalaşmadan Kürtlere ya da yönetime de rejimin kontrolünde, denetiminde bir özerklik verilsin istiyor. Rusya’nın özerk yönetimi tanıma, halkı muhatap alma, diyalog amaçları yok. Başından beri politikalarını çıkar üzerine kurmuş durumda. Tanıma meselesi konusunda da bir şey yapmak istemiyor. Özerk Yönetim Suriye nezdinde resmi olarak tanınırsa bizim için çok büyük bir kazanç olacak. O zaman kendimizi uluslararası camiada çok daha iyi ifade edebilir, anlatabiliriz. Projelerimizi, yönetimimizi anlatabiliriz. Resmi olarak tanımadıkları için çoğu zaman kimse bizimle konuşmak, dinlemek bile istemiyor. Suriye muhalefeti tanınıyor ve büroları varsa bizim de tanınmamız gerekiyor. Tanınmamız da aslında ikiyüzlü politikalardır. 

Afganistan’ın Taliban’ın kontrolüne geçmesiyle dışa bağımlı ülkeler, devletler ve bölgeler tekrar gündeme geldi. Bu güne kadar özgücüne dayanan Rojava özelinde Kuzey ve Doğu Suriye için bir risk var mı?

Kendi öz savunmamızı kendimiz yapıyoruz. Başkalarına değil, kendimize dayanıyoruz. Oluşturduğumuz güçler var. Taliban ya da diğer güçler ise çıkarlar üzerinde kendilerini var ediyor. Amerikan’ın, Rusya’nın da muhakkak çıkarları da planları da olur. ABD ya da koalisyon güçler terörizmle savaşmak istiyorsa, savaşların merkezi olmuş Ortadoğu’da kalmalıdır. Ki kalacaklarına da inanıyoruz. Ortadoğu’da terörizme karşı gerçekten savaşan ve onu yenilgiye uğratan bizden başka bir güç bulamazlar. Çıkarları doğrultusunda bile olsa bizim de olmamız gerekiyor. Bizim için risk olsun ya da olmasın varlığımızı belirleyecek olan şey mücadelemizdir, direnişimizdir. Her şeyden önce öz gücümüze, kendimize güveniyoruz. Bizim bölgelerin dışında DAİŞ hareketliliği yaşanıyor ama bu kadar büyük güçlü devletler bitiremiyor. Kara güçleri olmadığı için, karada savaşan güçleri olmadığı için DAİŞ’e karşı bir başarı sağlayamıyorlar. Ama direnişimiz, gücümüz ortada ve ortaya koyduğumuz direniş bellidir. 

Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi sonrasında birçok ülkenin Taliban’ı tanımak istemesi yönündeki açıklamaları ile yıllardır bölgenin barışına büyük katkıları olan Özerk Yönetim’e yönelik yaklaşımları nasıl buluyorsunuz?

Halk olarak, direniş olarak, öz savunma gücü olarak kimse bizi yaratmadı, biz kendi kendimizi yarattık. Direnişimizle, mücadelemizle bugünlere geldik. Kimsenin himayesinde çıkmış değiliz. Suriye’nin içinde oluşturduğumuz sistemle tanınmak istiyor, öz gücümüzle, değerlerimizle var olmak istiyoruz. Ama diğer tarafta çok önemli bir nokta var. Taliban’ı kim niçin yarattı. Taliban’ın Afganistan içinde oluşmuş, çıkmış bir örgüttür. Bunu yaratanlar da egemen güçlerdir. El Kaide yanında Sovyet Rusya’ya karşı savaştırmak için yaratılmış bir örgüttür. Sonrasında çeşitli evrelerden geçmiştir. Halkın özündün, gücünden çıkmış ya da kendi mekanizmalarıyla var olan bir örgüt değildir. Taliban’ı yaratanları var, yaralananları var, kullanılanları var. Bizi ise kim yaratmadı, halkın dinamikleri çerçevesinde oluşan gelişerek kendimizi yarattık. 

Taliban, dünyayı kendi ülkelerini bin 400 yıl öncesine götürmek, kadını, toplumu, özgürlükleri yok saymak istiyor. Biz ise onların yapmak istedikleriyle mücadele ediyoruz. 

Kimi devletler çıkarları için bizimle görüşse de bizi yaratmadılar, biz öz gücümüze dayanan bir oluşum, halkız. Farkımız öyledir. Taliban, dünyayı kendi ülkelerini bin 400 yıl öncesine götürmek, kadını, toplumu, özgürlükleri yok saymak istiyor. Biz ise onların yapmak istedikleriyle mücadele ediyoruz. Savunduğumuz düşünceler ise ilerici dünyanın savunduğu değerlerdir. Demokrasi, kadınların hakları, sistemimizde eşbaşkanlığın bulunması, kadınların her yerde söz sahibi olması, laiklik, ilerici bir sistemden bahsediyoruz. Karşıda ise gereci bir sistem var. Taliban’ın durumu ise ayrı bir tezadı barındırıyor. Taliban’ı tanımak, olumlu bakmak, onu tanımak isteyen ülkelerin ikiyüzlü politikaları da ortadadır. Bu kadar gerici bir anlayışa sahip örgüttün, sistemin ülkeler tarafından tanınması da bölge için ayrı bir sorundur. Taliban’ı tanımak sorunlara çözüm değil, var olan sorunları daha da derinleştirecektir. 

Afganistan’da yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Taliban kendi ülkelerini ve dünyayı bin 400 yıl geriye götürmek istiyor. Kargaşa çıkaracak, tehdit edecek, demokrasiye, özgürlüğe darbe vuracaklar. Hatta fırsat bulurlarsa, bizim gibi ilerici düşüncede olan güçlere de düşman gözüyle bakacak. Ama insanlık bin 400 yıl önceki gericiliği kabul etmiyor. İnsanlık da Taliban’ın kadın, çocuk özgürlük, demokrasi konusundaki yaklaşımlarını kabul etmemelidir. Gerçekten baskı altında bir toplumu baskılamak isterse muhakkak bir direniş ortaya çıkacaktır.  

Rojava, Kobanê direnişi Afganistan’da direnecek kadınlara, topluma, halka ilham kaynağı olabilir mi?

Direnişimiz bütün dünyaya örnek olmuştur. Rojava’daki kadınlar dünyaya büyük bir şans oldu. Direnişe öncülük ettikleri kadar, insanlığa büyük bir umut oldu. Kötünün karşısında direndi kazandı. Afganistan’da direnecek herkese öncülük edecek, yol gösterecek bir direniş var. O da Kobanê, Rojava direnişidir. Kadınların mücadelesi Afganistanlı kadınların mücadelesine öncülük edecek. 

Sizler de yönetiminiz de birçok Kürt partisi, oluşumu Kürt halkı ulusal birliğin önemine vurgu yapıyor. Ancak birlik konusunda bugüne kadar istenilen sonuç elde edilmiş değil. Birlik önündeki engeller nelerdir? Neden birlik sağlanamıyor?

Öyle bir durum var ki bazı partiler kendi fikirleri çabaları Kürt birliği sağlanmasın diye çabalıyor. Bu Kürt partiyle nasıl anlaşma olacak.

Halk nezdinde dört parça Kürdistan’da birlik sağlanmıştır. Bütün değerlere halk bağlıdır. Siyasi örgütler, partiler nezdinde çekişmeler, sorunlar oluyor. Dış güçler de Kürtler birlik olursa büyük güç olurlar olmaması için çabalıyorlar. Kobanê şehitliğinde Kürdistan’ın dört parçasında şehitler var. Qamişlo, Tirbêsiyê de de aynı şekildedir. Halk birliği konusunda bir sorun yok. Ama her siyasi partinin bir düşüncesi bir amacı vardır. Kimisinin ailenin etkisi altında olabilir, çıkarları olabilir, dış güçlerine bağlı olabiliyor. Bunlar da sorunun çözümünü sağlamıyor. Demokrasi olursa Kürt halkının birliği sağlanmış durumda. Siyasi partilerin durumu ise farklıdır. Çok çabalıyoruz. Öyle bir durum var ki bazı partiler kendi fikirleri çabaları Kürt birliği sağlanmasın diye çabalıyor. Bu Kürt partiyle nasıl anlaşma olacak. Kürt birliği olmasın diye Kürt düşmanları milyonlarca para harcıyor. Halkın gücünü ön plana daha fazla çıkarırsak belki o zaman daha iyi adımlar atarız birlik konusunda. Tüm bunlara rağmen birlik çabalarımızı sürdürüyoruz. Ne olursa olsun Kürt birliği olmalıdır. Kürt birliği olmadan sorunları çözmede yetersiz kalınır. 

Son dönemlerde Doğu ve Kuzey Suriye başta olmak üzere bölgenin birçok ülke diplomasi trafiğini yoğunlaştırdı. ABD, Rusya, İngiltere, Fransa gibi ülkeler diplomasi trafiğini bu kadar çok artırmasını neye bağlıyorsunuz?

Kuzey ve Doğu Suriye’den bahsediyorsak 6 milyon insandan bahsediyoruz. Suriye ile bir düşünceleri var. Bu çerçevede ilişkiler var. Kendimizi tanıtmak, halkımızın özgürlüğünü geliştirmek konusunda nerede bir fırsat bulursak biz de görüşmeler yapıyoruz. Fırsatlardan yararlanmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz. 70 bini aşkın DAİŞ’li, çocukları, kadınlar var. 12 bin tutuklu DAİŞ’li var. Uluslararası güçler ve kurumlar bunlarla da ilgileniyor. İlişkilerimiz oluyor, görüşmeler oluyor. Bu ilişkilerin gelişmesi için de çabamızı sürdürüyoruz. Fransa, İsviçre, Hollanda, Rusya, Almanya, Belçika, Amerika’da temsilciklerimiz var. Bölgenin geleceği, özgürlüğü için görüşmeler yapmak istiyorsak. Suriye ile ilgilenmek istiyorlarsa da bizi gözden çıkaramazlar. Tüm bu devletler kendi çıkarları için de bölgede bulunuyorlar, görüşmeler yapıyorlar. 

MA / Aziz Oruç