Erciş'te Trafik Kazası: Araç Sürücüsü Ağır Yaralandı Erciş'te Trafik Kazası: Araç Sürücüsü Ağır Yaralandı

HABER: İDRİS YILMAZ-HASAN YOLDAŞ

Van'da 23 Ekim 2011 yılında meydana gelen 7.2 şiddetindeki deprem ikinci yılını doldururken, depremzedelerin yaraları ise devlet kurumları ile hükümetin duyarsızlığı nedeniyle hala sarılmadı. Deprem döneminde yaptıkları yardımlar nedeniyle BDP'li belediyeler, valilik ve hükümet tarafından dışlanırken, Van Belediyesi öncülüğünde bölge belediyeleri ile TMMOB tarafından kurulan koordinasyon merkeziyle kent 5 bölgeye ayrılarak, depremzedelerin yaraları sarılmaya çalışıldı. Belediyenin yardım seferberliğine dahil olan grupların başında ise genç ve kadınlar geldi. Kentte kurulan "Gönüllüler Çadırı" gelen yardımları sabaha kadar paketleyerek, yurttaşlara ulaştırdı. Birçok ilden gelen gencin gösterdiği dayanışma örneği taktir toplarken, gönüllü gençlerin yardımları kentte yaşam normale dönünceye kadar sürdü. Meydana gelen depremlerde başta hastaneler olmak üzere birçok alanda yurttaşlar hizmet alamadı. Yaşanan depremi yakından takip eden ve yaşanan trajediye bire bir tanık olan gazeteci ile sağlıkçılar yaşananları anlattı. Depremin üzerinden 2 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen sorunların yaşanmaya devam ettiğini dile getiren depremin yakın tanıklarından SES Van Şube Başkanı Yılmaz Berki, halen devam eden sorunların bir "insanlık ayıbı" olduğunu belirterek, depremin üzerinden geçen süreye rağmen insanların mağdur edilmeye devam edildiğini söyledi.

'Depremle ilgili resmi verileler gerçeği yansıtmıyor'

Deprem döneminde dışarıdan yardım için araç ve onlarca sağlıkçının geldiğini, kullanılacak bir alan yaratılmadığından dolayı gelenlerin atıl durumda kaldığını dile getiren Berki, depremin ardından sahra hastanesi kurulmadığından dolayı yaralılara dahi müdahale etmede yetersiz bir çalışma yürütüldüğünü belirtti. Berki, ayakta tedavi yapılamayan hastaların bölge illerine sevk edildiğini ifade ederek, insanların bu durumdan kaynaklı da mağdur olduğunu söyledi. Depremde yaşamını yitirenlere ilişkin resmi verilerin gerçeği yansıtmadığının altını çizen Berki, "644 yurttaşın yaşamını yitirdiği söylendi. Ancak yaşamını yitiren yurttaş sayısı bunun çok üzerindeydi. Çünkü birçok kişi ölen yakınlarını kendi imkanlarıyla defnetmek zorunda kaldı ve bunların hiç biri kayıtlara geçilmedi. Defnedilen yurttaşlar için ölüm raporları alınmadan defnedildikleri için bunlar 3-4 ay sonra bizlere gelerek ölüm raporlarını nasıl alabileceklerini söyledi. Bize göre depremde yaşamını yitiren yurttaş sayısı binin üzerindeydi. Resmi rakamlar bunu yansıtmıyor" dedi.

'Depremzedelerin sorunlarının çözülmemesinin nedeni Kürt oluşlarıdır'

Mevzu Kürtler olunca Türkiye'de her şeyin sona erdiğini ifade eden Berki, bunun yaşanan depremle bir kez daha gözler önüne serildiğini belirtti. Sosyal devlet ilkesinin Van'da depremle beraber bir tarafa bırakıldığını söyleyen Berki, şunları aktardı: "Konteyner kentte yaşamaya mahkum edilen insanlar hiçbir imkanı olmayan insanlar. Van'da deprem olmadan önce meydana gelen deprem ve doğal afetlerde bedava ücretsiz ve zor durumda olan vatandaşlara konutlar yapan devlet, Van'da yaşanan depremle birlikte sosyal devlet ilkesini bir tarafa bıraktı. Aradan geçen 2 yıla rağmen mağdur depremzedelerin sorunlarının hala çözülmemesinin tek sebebi depremzedelerin Kürt olmasıdır. Deprem döneminde devlet ve hükümetin en çok övündüğü alan sağlık alanıydı. Bununda çok reklamını yaptılar. Ancak sağlık alanı başta olmak üzere hemen hemen bütün alanlarda eksikti ve bunları tamamlamak içinde hiçbir şey yapmadı. Depremle birçok hastane yıkıldı ve bunların yerine şimdiye kadar yeni hastaneler yapılmış değil. Hastanelerimizde yeterli fiziki koşullar mevcut değil."

'Van halkı aslında doğal değil devlettin yaşattığı depremi yaşadı'

Deprem döneminde sağlık çalışmalarında yer alan ve şuanda devlet hastanesinde hemşire olan Leyla Yılmaz da, halkın ne yapabileceğini bilmediği bir zamanda devreye girmesi gereken devletin afet ve koordinasyon bölümünün bir türlü devreye girmediğini dile getirdi. Farklı ülkelerde bu gibi durumlarda devletlerin afet ve koordinasyon kısımlarının devreye girdiğini ancak Van'da bu sıkıntının en üst düzeyde yaşandığını ifade eden Yılmaz, "Van halkı aslında doğal depremi değil devletin yaşattığı depremi yaşadı. Van'ın kış koşulları belli olduğu halde depremzedelerin barınabileceği kış koşullarına uygun çadırlar bile tahsis edilmedi. Daha sonra dağıtılan çadırlar ise yazlık çadırlardı. Yine de Van'ın nüfusu 300 binin üzerindeyken yaklaşık 10 bin çadır dağıtıldı ve kış koşullarında dağıtılan yazlık çadırlarda 5 ile 10 aile kaldı. Yaşanan afet koşullarında dahi ırkçı yaklaşımlar yaşandı. Kürt illerinden gelen yardımlarda devlet tarından yolda durdurularak el konuldu. Ulaşım noktasında halka problemler yaşatıldı. Devlet o zamanlarda halkın zayiatını gidermek için değil sanki resmen daha çok mağdur etmek için çalışıyordu" diye belirtti.

'Yadım kolilerinde iç çamaşırı, Türk bayrağı ve taş çıktı'

Depremzeden en fazla etkilenen yerlerden biri olan Erciş ilçesine gittiğini söyleyen Yılmaz, burada hiç kimsenin birbirini tanımadığı 25 kişilik gönüllü grubu oluşturduklarını ve bu grup ile depremzedelere yardımcı olmaya çalıştıklarını kaydetti. Türkiye'nin her yerinden yardımlar geldiğini ancak mağdur olan halka dağıtılmadığını belirten Yılmaz, "Koordinasyon ve dağıtım konusunda devletin ciddi eksiklikleri vardı. Bir sistematik oluşturarak kısmen de olsa gönüllüler olarak bunu gidermeye çalıştık. Her yerden yardım malzemesi geliyordu ve bizde bunları paketleyerek depremzedelere ulaştırmaya çalıştık. Yalnız gelen yardım kolilerine de ırkçılık yansımıştı. Van'ın koşullarını bilen insanların hiç göndermeyecekleri malzemeler vardı. Fantazi iç çamaşırları, Türk bayrağı ve taşların içerisinde olduğu ırkçı ve alay edici yardım adı altında gönderilen paketlerdi bunlar. Depremzedelerin naylon çadırlarda dondurucu soğuklarda yaşama tutunmaya çalıştığı bir yerde insan olanlar bunu göndermezdi" diye tepkisini dile getirdi.

'Depremdeki ırkçı yaklaşımları asla unutamam'

Depremin ardından yaşanan sorunların hala devam ettiğine değinen Yılmaz, konteyner kentlerde yaşayan depremzedelerin olduğunu hatırlatarak şöyle devam etti: "Bunların hepsi tamamen duyarsızlık eksenli gelişen sorunlar. İnsanların sorunlarına çözüm bulunması için illaki canlarına zarar mı vermeleri lazım? Maalesef yaşadığımız ülkede insan hayatı çok ucuz. Depremden sonra yaşananlara sadece makyaj yapıldı. Hiçbir şey değişmedi. Değişim yaşanılan alanlarda ise sadece yurttaşların kendi imkanlarıyla yaptıkları vardı. Hepimizin temennisi bu sorunların biran önce çözümlenmesidir. Ama ben depremde gönderilen yardım kolilerindeki alay edici ve ırkçı yaklaşımları asla unutamam. Bizim halkımızın ısınacağı bir mont ve ayakkabıya ihtiyacı varken iç çamaşırları, Türk bayrağı ile taşlar gönderildi."

'Başbakan gazetecileri tehdit eden söylemlerde bulundu'

Depremin diğer tanıklarından olan gazeteci-yazar Adil Harmancı, depremin Erciş ilçesi başta olmak üzere Van'ı çok ciddi bir şekilde etkilediğini ifade etti. Büyük bir tahribatın yaşandığı depreme dair tanıklığını dile getiren Harmancı, başta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Van için dış devletler tarafından yapılmak istenen yardımlar konusundaki tutumunun dahi farklı olduğunu söyledi. Depremin ardından Başbakan Erdoğan'ın Van'a gelerek basını tehdit edercesine söylemlerde bulunduğunu vurgulayan Harmancı, Erdoğan'ın gazetecilere "Büyük yakınmaları vermeyiniz" diyerek depremzedelerin sıkıntılarını fazla gündemleşmemesi yönünde talimatlarda bulunduğunu dile getirdi. Başbakan'ın sergilediği tutumun Van Valisi'ne de yansıdığını belirten Harmancı, valinin BDP'li Van Belediyesi ile arasına adeta bir set çektiğini ve valinin kendi tutumunu çok net bir şekilde ortaya koyarak tek başına hareket ettiğini söyledi. Halkın can derdinde olduğu bir zamanda polislerin halka yaklaşımlarının da dikkat çekici olduğunu söyleyen Harmancı şunları aktardı: "Yardımların dağıtılması sırasında gazeteciler olarak depremzedelerin biber gazı ve tazyikli su kullanan polisler tarafından edildiğine şahit olduk. Deprem döneminde yaşanan eksikliklerin haddi hesabı yoktu. Aradan geçen zaman içerisinde depremzedelerin sorunlarına hala kalıcı bir çözüm bulunmuş değil. İnsanların zorlu yaşam koşullarında kaldıkları konteynerlerin bile elektrikleri kesildi. Şu anda yaşananlar depremin ilk günlerinde devletin Vanlı depremzedelere yaklaşımının bir kopyası bir tekrarı. Türkiye'de her konuda nasıl bir bölgesel eşitsizlik varsa deprem ve depremzedeler konusunda aynısı yaşanıyor."

'Hükümet Van'ı afet bölgesi yapmadı ama afeti yaşattı'

Şu anda açlık grevinde olan depremzedelerin yaşadığı sıkıntıların 2011 yılından beri devam ettiğini belirten Harmancı, "Van'a gelen yardımların büyük bir kısmının dahi dağıtılmadığı sonradan ortaya çıktı. Vanlı depremzedeler küçük şeyler ile tatmin edilmeye çalışıldı. Bu konuda depremzedeler yüzüstü bırakıldı. Van, depremi kısmen atlattı. Ama bana göre devlet bütün olanakları ile buraya yüklense bile depremin yaralarını saramadı. O kadar mağduriyete rağmen Van afet bölgesi olarak ilan edilmedi. Van afet bölgesi olarak kabul edilmediyse bence hiçbir yer afet bölgesi olarak kabul edilemez. Hükümet Van'ı afet bölgesi yapmadı ama afeti yaşattı. İleriki zamanlarda depremzedelere yardım adı altında TOKİ konutları yapıldı. Ancak yapılan TOKİ'lerin hepsi ticari amaç kaidesiyle yapıldı. Buda herkes tarafından bilenen bir gerçek" dedi.

Sorunları çözülmediği gibi konteynerlerden de zorla çıkarılmaya çalışılıyor

9 nüfuslu ailesiyle zorlu kış şartlarına karşı yaşama kalbine takılan pil ile tutunmaya çalışan Abdurahman Altıntaş (58) isimli depremzede, depremin hemen ardından İstanbul'a göç etse de sahip çıkılmadığından tekrar Van'a döndü ve konteyner kente yerleştirildi. Valilik elektriklerini karanlığa mahkum edilen Altıntaş ailesi, konteynerin içine kurdukları soba üzerinde yemeklerini pişirerek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Çalışanın olmadığı ve yüzde 70 engelli olmasından dolayı 3 ayda bir aldığı engelli maaşıyla geçimlerini sağlamaya çalışan Alıntaş, konteynerden çıkınca gidecek yerlerinin olmadığını dile getirdi. Yaşamlarını çok zor ve kıt imkanlar ile geçirmeye çalıştıklarını söyleyen Altıntaş, çaresizlikten dolayı çocuklarına bakamamanın üzüntüsüyle kahrolduğunu belirtti. Çocuklarının isteklerini karşılayamadığından dolayı çocuklarının kendisine karşı nefret söylemleri ile karşılık verdiğini söyleyen Altıntaş, "Çocuklarıma bile bakamıyorum. Ama vali bizi konteynerden çıkarmak istiyor. Ben çocuklarıma bile bakamaz haldeyken, konteynerden de çıkarak nereye yerleşeceğim. Nasıl kira ödeyebilirim" diyerek, sorunlarına çözüm bulunmasını istedi.

Kalıcı çözüm çağrısı

Altıntaş, ailesinden durumu farklı olmayan yaklaşık 150 aile konteynerlerde kalıyor. Yaşanan büyük acılara rağmen depremin yaraları sarılmazken, sağlıkçılar, gazeteciler ve yoksullukla beraber zorlu yaşam koşulları içerisinde yaşam mücadelesi veren depremzedeler, hükümete artık göstermelik söylemleri terk ederek, sorunun çözümüne yönelik kalıcı adımlar atması çağrısında bulundu.