İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” şiarıyla 790'ıncı kez bir araya geldi. Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde yapılan eylemde kaybedilen ve katledilenlerin fotoğraflarının yer aldığı pankart açan aileler, yine ellerinde yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. 

Bu haftaki eylemde 1996 yılında Çewlîg'de gözaltında zorla kaybedilen Orhan Yakar'ın akıbeti soruldu. Yakar'ın kaybedilme öyküsünü İHD Şube Kayıp Komisyonu Üyesi Berfin Elçi anlattı. 

Elçi, şu bilgileri paylaştı: “Agiri’nin Bazîd (Doğubayazıt) ilçesinde 1981’de doğan Orhan Yakar, ekonomik sıkıntılar nedeniyle 1996 yılında İstanbul’a gider. İş bulup çalıştıktan sonra ailesini sık sık telefonla arar. Son telefonun üzerinden iki ay geçer. Aile Orhan’dan haber alamaz. Babası Mehmet Yakar İstanbul’a gider. İHD İstanbul Şubesi’ne başvurur. Savcılık ve Emniyet Müdürlüğü’ne yazılı başvuruda bulunulur. Ayrıca gazeteye ilan verilir. Baba, resmi sonuçları beklemek üzere köyüne döner. Birkaç gün sonra Doğubayazıt İlçe Jandarma Komutanlığı’na çağrılır. Askerler 'Bingöl Jandarma Alay Komutanlığı haber verdi, oğlun orada git al' der.

‘ÖLDÜ’ DENİLDİ, CENAZESİ VERİLMEDİ

Baba Çewlîg'e gider. Alay Komutanlığı yetkilileri, 'Oğlun dağa çıkmıştı, 16 Kasım günü teslim oldu. 17 Kasım günü operasyonda arazide bize yer gösterirken, daha önceden PKK militanları tarafından araziye döşenen mayına bastı parçalandı, öldü' der. Babaya yakalanma tutanağı gösterilir. Ancak tutanakta Orhan’ın imzası yoktur. Baba parçalanmış olsa da çocuğunun cenazesini ister. Yetkililer, 'Ceset paramparça oldu, o bölgede güvenlik sorunu var. Ceset orada kaldı' diyerek geçiştirmeye çalışır. Aile olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşır. AHİM 26 Kasım 2002 tarihinde ihlal kararı verir. Ancak tüm arama ve çabalara rağmen Orhan Yakar’ın cenazesine ulaşılamaz ve kendisinden bir daha haber alınamaz."

Açıklamanın ardından bir dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.

ÊLIH 

Êlih’te de İHD Şubesi ve kayıp yakınları “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” talebiyle 626’ncı kez Gülistan Caddesi’ndeydi. Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları bu haftaki eylemlerinde 1 Nisan 1994 yılında Şirnex’in Cizîr ilçesinde gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Ahmet Bulmuş’un akıbetini sordu. 

Bulmuş’un kaybedilme öyküsünü İHD Şube Yöneticisi Reşit Çetinkaya paylaştı. Cizîr’e bağlı Gunde Hebler’de (Hisar köyü) evleri yakılması nedeniyle ilçe merkezine göç etmek zorunda kalan Bulmuş’un kaybedilme hikayesi şöyle: “Köyde bakkallık yapan Ahmet, Cizîr’e gelince yeni bir iş kuramaz, işçi olarak günlük işlerde çalışmaya başlar.

1994 yılının Nisan ayında bozulan radyosunu tamir ettirmek üzere Beşir adlı arkadaşının Mardin Caddesi’ndeki dükkânına gider. Dükkâna gelen beyaz toros marka bir araçtan inen eli telsizli ve silahlı üç kişi, kimlik kontrolü yaptıktan sonra Ahmet Bulmuş’a ‘Sen bizimle geleceksin’ der. Ahmet’i arabaya bindirip götürürler. Radyo tamircisi arkadaşı olaya tanık olur.

Birkaç gün sonra İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz, Ahmet’in evinde arama yaptırır, bir şey bulmazlar. Eşi Fatım’a, ‘eşini götürdük, misafirimiz oldu, üç dört güne bırakacağız, sen bize evde ne sakladığını göster’ der. Fatım, hiçbir şey saklamadıklarını söyleyince de tartaklanarak, fiziksel şiddete maruz kalır. Jandarma ve polisler tarafından ev birkaç kere daha baskına uğrar. Gündüz vakti evin avlusuna el bombası atılarak, ev tahrip edilir. Bunun üzerine ev sahibi Bulmuş ailesini evden çıkartır.

Fatım bu olaydan 3 gün sonra dilekçeyle ilgili mercilere başvurur ancak yanıtsız kalır. A. adlı bir kişi, ‘Ahmet Bulmuş'la birlikte gözaltındaydık, gözlerimiz bağlıydı ama sesimizden birbirimizi tanıdık’ diyerek aileye haber verir. (Bu tanık üç-dört yıl sonra tanıklık yapamadan kalp krizi geçirerek vefat eder.) 

Kürt Dil Platformu Sözcüsü: Dil meselesi, kimlik meselesine dönüşmeli Kürt Dil Platformu Sözcüsü: Dil meselesi, kimlik meselesine dönüşmeli

KIYAFETLERİNDEN TANIDI AMA BİRŞEY DİYEMEDİ…

1996 yılında Silopiya’da bir kuyuda 6-7 kişinin cesedine ulaşılır. Eşi Fatım, çuvalın içinden çıkan kafası kesilmiş bir cesedin üzerindeki sağlam kalan kıyafetlerden eşini teşhis eder ancak korkar, şikâyette bulunmaz. Silopiya Belediyesi, cesetleri toplu olarak kimsesizler mezarlığına defneder. Ahmet’in oğlu Vedat, BOTAŞ kuyularında yapılan kazılarda bir kafatası bulunması üzerine Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na yeniden başvuruda bulunur. 2009 yılında soruşturma açılır ve Vedat’a üç ay içinde DNA testi için kan örneği vermek üzere çağrılacağı söylenir. Aradan yıllar geçer çağrı yapılmaz. Sadece kendisinin ve 2 tanığın ifadesi alınır.” 

Kayıp yakınları kısa süreli oturma eylemi yapmalarının ardından eylemlerini noktaladı.

COLEMÊRG 

İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 116’ncı haftasında Gever (Yüksekova) ilçesinin Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Eyleme, DEM Parti Gever ilçe örgütü yöneticileri, Barış Anneleri ve kayıp yakınları katıldı. Eylemde, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” yazılı pankart ile faili meçhul şekilde katledilen ve kaybedilenlerin fotoğrafları açıldı. Bu haftaki eylemde, Gever’de 27 Ekim 1995 günü Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerler tarafından işkence edilerek katledilen Münir Sarıtaş’ın faili soruldu. 

Türkiye’de hukuka aykırı eylem ve işlemlerini engelleyecek, yurttaşın haklarını koruyacak, hak ihlaline uğrayanların adalet beklentisini karşılayacak bir yargının olmadığına dikkati çeken İHD Şube üyesi Pınar Zengin, “Sahip olduğu siyasal gücü, adaleti tesis etmek için kullanacak bir iktidar yok. Olamayan gerçekliklerin tam karşısında ise Cumartesi Anneleri var” dedi. 

Sarıtaş dosyasında adaletin sağlanması için adli ve siyasi makamlara sorumluluk çağrısında bulunan Zengin, “Kaç yıl geçerse geçsin  Münir Sarıtaş için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. 

‘DEVLET SORUMLU’

Ardından Münir Sarıtaş’ın aile bireylerinden Welat Sarıtaş, faillerin gizlenerek korunduğuna dikkati çekerek, faillerin arkasındaki gücün yargılanması talebinde bulundu. Yaşananları “toplumsal facia” olarak nitelendiren Sarıtaş, “Biz insanları öldürürüz ve kimseye de hesap vermeyiz” fikriyatının devletin aklına ve ahlakına uygun bir tutum olmaması gerektiğini vurguladı. Katliamlarda devletin sorumluluğu olduğunu hatırlatan Sarıtaş, “Failler de bellidir. Failleri mahkeme serbest bırakıyorsa tüm bu olayın sorumlusu devlettir” diye belirtti. 

Açıklama, oturma eyleminin ardından son buldu.