Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, seçim sonuçlarından çözüm sürecine, yeni anayasa değişikliği tartışmalarından olası erken seçim tartışmalarına, İstanbul’da DEM Parti seçmeninin uyguladığı seçim stratejisinden kayyım uygulamalarına kadar pek çok soruya yanıt verdi.

Kent uzlaşısının büyük başarı sağladığını belirten Hatimoğulları, önümüzdeki süreçte ittifak politikalarını büyüteceklerini aktardı. Hatimoğulları, önümüzdeki dört yıl içinde iktidar ve muhalefet açısından Kürt sorununa dair nasıl bir tutum alacaklarına ilişkin soruya ise, Kürt halkının bir kez daha seçim sonuçlarıyla Kürt sorununda savaş ve çatışmaların bitmesi gereken bir dönem olduğu mesajını verdiğini aktardı.

Hatimoğulları Artı Gerçek / Artı TV Seda Taşkın'ın sorularını yanıtladı.

- İlk sorum yerel seçim sonuçları olacak. Yerel seçimlerden istediğiniz sonucu aldınız mı?

“Bahçeli ‘olur’u verdi, DEM Parti ile yeni bir barış süreci başlatılabilir” “Bahçeli ‘olur’u verdi, DEM Parti ile yeni bir barış süreci başlatılabilir”

Yerel seçimlerde en temel hedeflerimiz üç başlık altında toplanmıştı; kayyımları göndermek, az farkla kaybettiğimiz belediyeleri kazanmak ve Batı’da yerel yönetimlerde partimizi, halkımızı ve seçmenimizin temsil edilmesini sağlamak. Bu üç hedefimize önemli oranda ulaştığımızı görüyoruz. DEM Parti başarılı bir seçim süreci yaşadı. Sahada yürüttüğümüz seçim kampanyasından da sonuç aldığımızı düşünüyoruz.

‘TÜRKİYE SİYASETİNİ BELİRLEYEN PARTİ KONUMUNDAYDIK’

14 Mayıs seçimlerinden sonra partimiz ciddi anlamda bir özeleştiri ve bir yeniden yapılanma sürecine adım attı. Kayyımları bölgeden gönderdik ve birçok kentte oylarımızı arttırdığımızı görebiliyoruz. Bu çok moral vericiydi. İkincisi, az farkla kaybettiğimiz belediyelerin bir bölümünü kazanabildik. Batı’da da temsil edilme düzeyimiz sağlanmış oldu. Batı’daki seçmenimizin de belediyelerde, yerel yönetimlerde temsil edilmesini sağlamış olduk. Hedeflerimiz arasında Türkiye'de yeni bir siyasal sürecin başlaması, 1 Nisan sonrasında siyasette DEM Parti'nin aktör rolünün daha iyi kavranması ve anlaşılması vardı. Bu konuda da önemli başarılara imza attığımızı düşünüyoruz. Bölgede kazandık, Batı'da Türkiye siyasetini belirleyen denklemin en önemli belirleyen partisi konumundaydık.

- Kent uzlaşışı formülasyonunun sonuçları neler oldu?

Kent uzlaşısı sağlanan yerlerde olumlu neticeler alındı. Bugün Türkiye haritasına baktığımız zaman özellikle DEM Parti'nin güçlü olduğu yerlerde haritanın mora boyandığını görebildik. Diğer bölgeler açısından baktığımızda da AKP-MHP ittifakının çok ciddi bir gerileme yaşadığını görüyoruz. Özellikle otoriter rejiminin geriletilmesi bakımından Batı'da atılan adımların önemli olduğu kanaatindeyiz. Seçim sonuçlarına baktığımız zaman kent uzlaşısının özellikle Batı açısından Türkiye’nin yeni dönem siyasi denkleminde varlığını güçlü bir şekilde hissettirdiğini ve gösterdiğini görüyoruz.

-İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere, DEM Parti’nin adaylarının aldıkları oy oranlarını nasıl değerlendirirsiniz? Özellikle İstanbul’da Kürt seçmenin tercihini nasıl okumalıyız?

DEM Parti seçmeni, İstanbul’da önemli ve anlamlı bir tavır ortaya koydu. Elbette Meral hanım ve Murat bey çok güçlü iki isim. DEM Parti’nin İstanbul’da genel seçimle kıyasladığımızda düşük oy almasının nedeni DEM Parti’yi tercih etmemesi değildir. Eğer böyle okunursa yanlış olur. Bunun anlamı DEM Parti seçmeni AKP’yi İstanbul’da istemedi. Seçmen bu konuda bir duyarlılık gösterdi ve bunun çok sayıda nedeni var. Mesela seçim çalışmaları boyunca AKP iktidarın Kürt halkı üzerinden savaş ve şiddet politikaları ile sahneye çıkması, sürekli sınır ötesi operasyonlarını gündemde tutması ile milliyetçi kanadı konsolide edeceğini zannediyordu ancak bunu yaparken çok sayıda kesimi de kaybetti. Kürt seçmen, iktidarın savaş stratejisine, savaş politikasına, tecrit politikasına, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinden uzaklaşılmasına bir yanıt vermiştir.

'TOPLUM RAHAT NEFES ALMAK İSTİYOR'

Türkiye'de mevcut iktidar toplumu baskı altına aldı ve toplum artık rahat bir nefes almak istiyor. Ekonomi başta olmak üzere çoklu bir krizin içinden geçiyoruz ve toplum bundan usandı. Burada Kürt seçmen ve DEM Parti’nin Kürt olmayan seçmeni, hatta AKP’ye oy vermiş seçmen de aynı refleksi gösterdi. Bizim de seçmenimiz bundan azade değil. Seçmenimiz İstanbul’da stratejik bir oy kullandı.

- Kayyım girişimi yine İl ve İlçe Seçim Kurullarına yapılan sürekli itirazlara baktığımızda, DEM Parti’nin bölgedeki başarısı ve İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na Kürt seçmeninin destek vermesinin iktidar açısından bir cezalandırma hamlesi olarak görülebilir mi?

AKP’nin uyguladığı kayyım politikası bölgede iflas etmiş durumda. Başından beri kayyımların gayrimeşru, hukuksuz ve Kürt seçmenin seçme ve seçilme hakkını elinden alan anti demokratik bir uygulama olduğunu söyledik. AKP’nin bu stratejisi seçimleri etkisiz kılacaktı. Tıpkı padişahlık dönemi gibi bölgeyi emirliklere ayıracak ve Emirleri kendileri atayacaklardı. AKP'nin yaşadığı bu hezimetin en önemli nedenlerinden birisi budur. Beğenmedikleri bir yönetim olunca kayyım atandı. Kayyım rejimi, sadece DEM Parti'nin belediyelerinde uygulanmadı, Batı’da (üniversitelerde, şirketlerde vs.) yandaş olmayan her yerde uygulandı. Bu rejime başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye toplumu dur dedi. Evet bu durum bir cezalandırmaydı, iktidar böyle okumalı.

‘BELEDİYELERİ EN BORÇLU HALLERİYLE DEVRALIYORUZ’

Eş başkanımız, MYK üyelerimiz ve PM üyelerimizle bölgeyi karış karşı gezdik ve gördük ki AKP’ye oy veren seçmen bile onlara verilen zararın farkında. Çünkü kayyımlar sadece irade gaspı yapmadı, belediyeleri çalıp çırpmışlar. Bugün belediyeleri en borçlu halleriyle devralıyoruz. Kürdistan’a yollar çamur deryası, kaldırım yok, altyapı yok, kanalizasyon yok, temiz içme suyuna erişimde ciddi sıkıntılar var. Yerel yönetimlere düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmeyi bırakın, adeta bölgeyi fakirleştirmek üzerine politika uygulamışlar. Dolasıyla bu bir cezalandırmadır.

‘HERKESİN SİYASETTE KENDİ OLMAYI BAŞARMASI GEREKİYOR’

Yerel seçimlerde CHP ve Yeniden Refah Partisi’nin yükselişini, diğer muhalefet partilerinin ciddi oy kaybını nasıl yorumlarsınız?

Genel tabloya baktığımızda kimi muhalefet partilerinin yaşadığı oy kayıpları var. DEM Parti, CHP'nin ve YRP’nin bu seçimde belediye sayılarının arttırdığını görüyoruz. Bu üç parti dışındaki muhalefette bir gerileme görüyoruz. Bunun nedenlerini elbette çok daha derin analiz etmeye ihtiyacımız var. Bugün muhalefetin içinde oluşan özellikle Millet İttifakı bileşenlerine baktığımız zaman, oradaki kimi gerilimlerin ve gerginliklerin, oradaki mantığını sürdürülememesinin bir payı olduğu kanaatindeyim. Toplumun ihtiyacı olan çözüm ve projelerini sunamadılar. Belli başlı siyasi partiler iktidarı ve milliyetçi partileri taklit ederek oy kazanacaklarını zannettiler. Ancak tam tersi kayıp yaşadılar. Herkesin siyasette kendi olmayı başarması gerekiyor. Elbette ki siyasetin esneklikleri olur ama oy devşirme hedefiyle başka partileri ideolojik olarak taklit etmeye kalkmanın kazandıran bir şey olmadığını her seçimde gördük. Bu yüzden her parti hem ideolojik duruşu itibariyle hem kendi seçim taktikleriyle kendi olmayı başarmalıdır. Toplumu, demokrasiyi, adaleti esas almalıdır. Sadece kendileri için değil, bunu herkes için düşünmelidir.

- Birçok kentte seçmen kaydırma yaşandı ve bunu defalarca kez gündeme getirdiniz. Kimi illerde seçimin kaderini değiştiren bu yönteme karşı girişimleriniz ne durumda, neler söylemek istersiniz?

Seçmen kaydırma konusunda tespit ettiğimiz 32 merkezde 80 bine yakın oy kaydırma işlemi yapıldı. Kimi yerlerde bin oy kaydırsanız bile seçimin dengesini değiştirebiliyorsunuz. AKP’de genellikle seçmen sayısı az olan yerlerde bu yöntemi uyguladı. Şırnak merkez, bununla da yetinilmedi Beytüşebap ve Uludere’yi de böyle aldılar. Kars, Bitlis’e çok ciddi asker, polis kaydırıldığını görüyoruz. Şırnak’taydım ve orada sadece bir okulda 6 bine yakın asker oy kullanmış. Bu akıl tutulmasıdır. Askerlerin orada yaşamadığını belgelemiş durumdayız ve hepsi sistemde mevcut. Bu dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir demokratik seçim ortamında asla görmeyeceğiniz bir tablo. Bu resmen hırsızlıktır, bu resmen irade çalmaktır. Bu resmen kayyımın başka bir versiyonudur. Kars’ı Şırnak’ı, Bitlis’i bu şekilde bizden aldılar. Bitlis’te oy kaydırılmasına rağmen aslında alamadılar. 198 oy farkı bulunduğu ve alamadıkları için itirazımız YSK tarafından reddedildi. Yeniden sayım yapılsa Bitlis’i biz alacağız.

‘HALKIN İRADESİNİ ÇALAN HIRSIZLAR OLARAK TARİHE GEÇECEKLER’

Bizim itirazlarımızın önemli bir bölümünü reddettiler. Sadece reddedilmesi hukuk skandalı olacak Van gibi, Siirt gibi yerler kabul edildi ki buna kılıf bulamayacakları kadar hukuksuzdu. Oy kaydırılarak kazanmış oldukları 32 merkezin önemli bir kısmını biz yeniden kazandık. Bu yapılanlar kayyımın başka bir versiyonudur, Kürt’ün iradesinin çalınmasının bir başka versiyonudur. Kolluk kuvvetini AKP lehine kullanmışlardır. Halk sözde seçilen bu belediye başkanları meşru görmeyecektir. Zorla kayyım mantığıyla gelen belediye başkanlarını kabul etmeyeceğimizi ve hırsız olduğunu ilan ettik. O belediye başkanları halkın iradesini çalan hırsızlar olarak tarihe geçecektir.

‘VAN’DA YAŞANANLARDAN ADALET BAKANLIĞI’NIN HABERİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ’

- Van’da Abdullah Zeydan’ın “seçilme yeterliliği” yok gerekçesiyle mazbatanın AKP adayına verilmesiyle kent ve bölgede protestolar yaşandı. Van’da yaşanan mazbata krizini nasıl değerlendiriyorsunuz, bu krizin devlet içindeki bir hesaplaşma olarak değerlendirilebilir mi?

Van’da yaşananlardan Adalet Bakanlığı’nın haberi olduğunu düşünüyoruz. Karar İl Seçim Kurulu’nda 2-1 alınan bir karar ve oy birliği ile alınan bir karar değil. Tam bir hukuk garabetidir. Bugün Türkiye'nin, Avrupa'nın bütün hukukçuları, siyasi temsilcileri bu konuda neredeyse görüş bildirdi. Türkiye’de son yıllarda sağ, sol, her cenahtan insanın, vicdanının ortaklaştığı nadir konulardan biriydi. Bu bakımdan Türkiye ve Avrupa'dan gelen destekler çok kıymetli. Türkiye'deki sol sosyalistlere, DEM Parti'nin bileşenlerine, müttefiklerimize ve çok farklı kesimlerden yükselen vicdanın sesine çok teşekkür ediyoruz. Hep birlikte önemli bir başarıya imza attık. Hukuksuzluk o kadar ayan beyan ayyuka çıkmış ki resmen tezgah, kumpas kurulmuş.

‘1 NİSAN SONRASI ÜÇÜNCÜ YOL İNŞASI İÇİN ADIMLARIMIZI ÇOK DAHA GÜÇLÜ ATACAĞIZ’

- 1 Nisan sonrasında DEM Parti’nin hedefleri neler olacak?

1 Nisan sonrasında en temel hedefimiz olan ve DEM Parti'nin ana paradigmasını oluşturan üçüncü yolun inşası konusunda adımlarımızı çok daha güçlü bir şekilde atacağımız bir dönemin kapılarının açıldığını düşünüyoruz bu siyasi atmosferde. Üçüncü yol ne yazık ki bizim dışımızda yanlış anlaşılıyor ve yanlış tartışılıyor. Üçüncü yol seçimlerde aday çıkarmak gibi bir darlıkla değerlendirildi ancak öyle değil. Üçüncü yol Türkiye'deki egemen iki bloka karşı üçüncü yolu inşa etmektir. Üçüncü yolun inşası demek Türkiye'deki bütün ezilen ve sömürülenlerin kurtuluş paradigmasını hayata geçirmek demektir. Burada emekçilerin, yoksulların, işçilerin hakkının ve hukukunun daha demokratik bir zeminde daha güçlü bir şekilde savunulduğu ve hakların kazanılabildiği bir evreden ve demokratik bir Türkiye’nin inşasından bahsediyoruz. Kadınların erkekler tarafından katledilmediği, etek boyuna, başörtüsüne karışılmadığı ; gençlerin göç etmediği, gelecek kaygısı yaşamadığı, mutlu olduğu ; doğanın ve insanın hakkının sonuna kadar garanti altına alındığı ; bütün halkların ve inançların eşit yurttaşlık hakkı temelinde dilini konuşması/eğitim görmesi, inancını özgürce yaşamasının garanti altına alındığı Demokratik Cumhuriyetin inşası için mücadele edeceğiz. Bu tablo eşit ve özgürlük kokan bir tablodur. Bizim bu tabloyu inşa etmek gibi bir görev ve sorumluluğumuz var.

‘SEÇİMLER DEMOKRASİ MÜCADELESİ AÇISINDAN ELVERİŞLİ BİR DÖNEME KAPI AÇTI’

Uzunca zamandır AKP eliyle yaratılan, AKP'nin kendi müttefikleriyle birlikte Türkiye'yi bir otoriter rejimin pençesine bırakılmıştır. Oluşturulan blokajlarla demokratik mücadele adeta boğulmuş, demokratik mücadelenin üzerine ölü toprak serpilmişti. Şimdi ise özellikle son dönemlerde, demokratik mücadelenin kımıldayışının çok daha yüksek olduğunu görebiliyoruz. 31 Mart seçimlerinden sonra siyasi atmosferin demokrasi mücadelesi açısından çok daha elverişli bir döneme kapı açtığını düşünüyorum. DEM Parti olarak biz bu kapıdan 1 Nisan sonrası güçlü bir şekilde, bütün demokrasi güçleriyle birlikte girebileceğimizi ve demokratik bir cumhuriyeti inşa edebilecek bir güce erişebileceğimizi, bunu örgütleyebileceğimizin zemininin güçlendiğini düşünüyorum.

‘İTTİFAK POLİTİKAMIZI BÜYÜTMEYİ HEDEFLİYORUZ’

Bizler bugüne kadar mücadele ittifakından çok bahsettik. Ama mücadele ittifakı girişimleri ne yazık ki bir seçim ittifakıymış gibi algılandı. Bu bir eksiklikti. Biz bu eksikliği de bu dönemde gidermeyi hedefliyoruz ve bu dönemde DEM Parti olarak ittifak politikalarımızı, çok daha güçlü bir biçimde ve zeminde büyütmeyi hedefliyoruz. Türkiye’de demokratik zeminde mücadele eden bütün siyasal ve toplumsal dinamiklerle en geniş yelpazedeki demokrasi ittifakını kurmak gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. Zaten DEM Parti kongresinde bu kararını güncellemiştir. Bu kararımız geçmiş dönemde de vardı. Bu seçimlerden sonra oluşan yeni Türkiye tablosunda bu konuda daha güçlü ve emin adımlarla ilerleyebileceğimizi düşünüyoruz. Buraya yoğunlaşıp yoğun emek vereceğiz.

‘BARIŞ VE KARDEŞLİK KÖPRÜSÜ İNŞA ETMEK ÜZERE ELLERİMİZİ UZATMALIYIZ’

- Yeni oluşan siyasi denge atmosferinde önümüzdeki dört yıl içerisinde iktidar ve muhalefetin Kürt sorununa dair nasıl bir tutum alacağını ve politika belirleyeceğini ön görüyorsunuz?

Hem iktidar açısından hem muhalefet açısından bunu pratikte göreceğiz. Bugün Kürt halkının bu seçimlerde güçlü iradesinin yeniden açığa çıktığını gördük. Bu irade 8 Mart'ta açığa çıkmıştı. Son 10 yılın en katılımlı, en güçlü Newrozları'nı yaşanarak Kürt halkı alanlarda bunu bir kere daha göstermiş oldu. 31 Mart seçimlerinde de aldığımız belediyelerin sayısı, oy oranımız, seçim kampanyamız boyunca yürüyen çok moralli ve motivesi yüksek bir çalışmanın oluşu, bütün bunları birleştirdiğimizde Kürt halkı bir kez daha Kürt sorununda savaş ve çatışmaların bitmesi gereken bir dönem olduğu mesajını verdi. Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir dedi. Kürt halkı, kayyımcı rejime karşı, otoriterleşmeye karşı, baskı ve savaşa karşı iradesinden bir şey kaybetmedi. Kürt halkı sınır ötesi operasyonları yapma diyor, çözümün kapılarını açalım, İmralı kapılarını açalım, diyalog süreci başlasın, görüşmeler başlasın mesajını net verdi. Bu mesaj ilk olarak iktidara, iki muhalefete, üçüncü olarak devlete ve dördüncü olarak da Türkiye toplumun tamamına verildi. Kürt halkı bir kez daha eşit, adil ve özgürlük temelinde, eşit yurttaşlık temelinde ortak yaşam talep ettiğini söyledi. Başta Türk halkı olmak üzere Araplar, Lazlar, Çerkesler ve burada sayamadığım çok sayıda asimilasyon politikasına maruz kalmış halkların tamamı bu talebe kulak vermeli ve Türkiye'den doğru barış ve kardeşlik köprüsünü inşa etmek üzere ellerimizi uzatmalıyız.

- Olası bir erken seçim ve anayasa değişikliği girişimlerinde partiniz nasıl bir tutum alacak?

Demokratik bir anayasa bizim her daim talebimizdi. Çünkü şu anda Türkiye'deki mevcut olan yasa 82 Askeri Cunta Anayasası'nın ürünüdür. İktidar, bu mevcut Askeri Cunta Anayasası’nı dahi hayata geçirmedi, bunun da gerisine düşmüş durumdadır. Kayyım atamak ve Kobane Kumpas Davası, 82 Anayasası’nın da gerisine düşmektir. Bu iki örnek iktidarın anayasa anlayışını ortaya koymak bakımından da çok önemli. Yaşanan bu seçimden sonra açığa çıkan tablodan sonra bu iktidar bir anayasa süreci tartışmasını nasıl yürütecek bilmiyoruz. Onların yapacağı açıklamalar çerçevesinde göreceğiz. DEM Parti olarak Türkiye'nin 82 Askeri Cunta Anayasasından kurtulması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla demokratik bir anayasa yapım sürecinin başlaması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak iktidarın kendi kendine oturup bir taslak hazırlamasıyla bu iş olmaz. Mecliste temsiliyeti bulunan bütün siyasi partilerden oluşacak bir ortak çalışma grubunun acil oluşması gerekiyor. Herkesin temsil edilmesi gerekiyor. Bu çalışma gruplarının yerellerde oluşması gerekiyor. Bu grupların; Türkiye'nin her kesiminde, yerellerde demokrasi güçleriyle, emek meslek örgütleriyle, kadın hareketi, ekoloji, insan hakları mücadelesi veren hareket ve yapılarla, gençlikle, esnafla, işçiyle, çiftçiyle, her kesimle buluşmalar gerçekleştirmesi gerekiyor.

‘DEMOKRATİK ANAYASANIN YAPIM SÜRECİNE HAZIRIZ’

Anayasa yapım süreci bir süreç işidir. Ben yazdım, hadi oldu bitti ile olacak bir şey değil. Bunu toplumla birlikte yazmak ve toplumla tartışarak hazırlamak gerektiğini düşünüyoruz. Böyle bir anayasa yapım sürecine Türkiye'nin ihtiyacı var. Bu anayasada Kürt’ün hakkı, Alevi'nin hakkı, kadınların hakları, yoksulların hakları, işçilerin, emekçilerin hakları, bu ülkede ezilen ve sömürülen her kesimin hakkının garanti altına alındığı eşit, özgürlükçü, demokratik bir anayasanın yapım sürecine girmeliyiz. DEM Parti olarak bu zeminde üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları yapmaya da hazırız.

'31 MART SEÇİMLERİ ERKEN SEÇİM İŞARETİ OLARAK OKUNABİLİR'

Olası erken seçim sürecine ilişkin de, normal şartlarda başka bir ülkede bu sonuçlar çıkmış olsaydı zaten bu iktidarın istifa etmesi gerekirdi. Ancak iktidarın ne yapacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. Bu iktidar iki şey yapabilir; birincisi gerçekten bu seçim sonuçlarında kendi meşrebince sonuçlar çıkartır ve uyguladığı bu politikalardan vazgeçer. İkincisi ise ki savaş sinyali çok veriyorlar. Burada Kürt halkı üzerinde daha yoğun bir savaş ve çatışmayla gitme ihtimali de var. buradan gerilimi arttırabilir. Biz burada rücu etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu seçim sonuçlarını doğru okuyacaksa ne sınır ötesi operasyon yapmalıdır ne de Türkiye için de Kürt sorunundaki gerginliği, çatışmaları sürdürmelidir. Bu politikalarından dönmelidir. Erken seçim konusunu henüz partimizde değerlendirmedik, bir MYK ya da PM kararı ortaya çıkmış değil. Bayramdan sonra çok detaylı oturup değerlendireceğiz. Ama 31 Mart seçimlerinden çıkan tabloyu toplumun erken seçim talebi olarak okuyabiliriz.