Konya’nın Meram ilçesinde yaşayan Karslı Dedeoğulları ailesi 12 Mayıs’ta komşuları olan Keleş ve Çalık aileleri tarafından ırkçı saldırıya maruz bırakılmış, 30 Temmuz’da da Keleş ailesinin akrabası olan Mehmet Altun tarafından evlerinde katledilmişti. Katliama ve katliam öncesi yapılan saldırıya dair soruşturma kapsamında ayrı iddianame hazırlanarak mahkemeye sunuldu.

12 Mayıs’ta gerçekleşen ırkçı saldırı için hazırlanan iddianame Konya 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulurken, 30 Temmuz katliamına ilişkin tamamlanan iddianame ise Konya 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkemelerin 15 gün içerisinde iddianameyi ya kabul etmesi ya da eksik bularak savcılığa iade etmesi bekleniyor.

Hazırlanan iki iddianameye ilişkin dava avukatı Abdurrahman Karabulut Jinnews'ten Öznur Değer'in sorularını yanıtladı.

“Dosyanın tarafı olan avukatlar, istedikleri zaman dosyadaki bilgi, belge, iddianameye ulaşamazken, bizden önce ana akım medyaya servis edilmesi asla kabul edilemez.”

*Katledilen Dedeoğulları ailesi için iddianame tamamlanarak 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesine sunuldu. İddianame sizden önce AA’ya sızdırıldı. Yine soruşturma dosyasının tüm taleplerinize rağmen tarafınıza geç verilmiş olması, dosyanın adeta sizden kaçırılması ve ana akım medyaya servis edilmesiyle nasıl bir algı oluşturulmak istendi?

Talimatla hareket eden ve çirkin ilişkide bulunan yargı ve medya ilişkisinin farkına vardık. Katliamdan sonraki gün, cenazelerimizi defnetmeden birkaç saat önce meslektaşlarımızla birlikte başsavcıyla bir toplantı yapmıştık. Dosyada herhangi bir gizlilik kararı yoktu ve kamera kayıtlarının bize verilmesini talep ettik. Başsavcı bize incelemede olduğunu ve pazartesi günü itibariyle vereceklerini söylemesine rağmen, cenazeye gittikten sonra katliam anını gösteren bir buçuk dakikalık kamera kayıtlarının A Haber’e servis edildiğini gördük. Bunlarla yargı ve medyanın çirkin bir ilişki içinde olduğunun farkına vardık. Ertesi gün bunu başsavcıya söylediğimizde ise ‘Biz vermedik, bunlarla ilgili suç duyurusunda bulunduk’ şeklinde konuştu. Kendilerinin vermediğini ve emniyetteki kişilerin verdiğini ima etti. Dosyada tarafların haricinde dosyanın medyaya sızdırılması suç teşkil eden bir durumdu.

İddianame hazırlandığı gün saat 16.00’da müvekkilimin başsavcıyla bir görüşmesi vardı ve o sırada 3 kişinin tahliye edildiğini öğrendik. Saat 17.00’ye doğru UYAP’tan dosyaya giren yeni evrakları alma talebinde bulunduk. Hemen ardından çeşitli medya organlarından beni aradılar ve basına iddianamenin düştüğünü söylediler. Dosyayı sulandırıp bizden önce ana akım medyaya servis etmekle, dosyayı basite indirgemeye, olayı basit bir olay gibi, bizim iddialarımızın aksine bir durum varmış gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Dosyanın tarafı olan avukatlar, istedikleri zaman dosyadaki bilgi, belge, iddianameye ulaşamazken, bizden önce ana akım medyaya servis edilmesi asla kabul edilemez. Bu durum bizi ciddiye almamak demektir. Biz bu davanın peşini bırakmıyoruz.

“İddianame bizi doyurmayan bir iddianame. Tetikçinin olaydan 3 ay önce 25 bin TL’ye kiralamış olduğu bir araç var. Bununla Bursa, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’a gitmiş. Orada kimlerle görüşmüş, hangi otellerde kalmış, bu otellerde kimlerle görüşmüş? Bunlara dair dosya kapsamında hiçbir araştırma söz konusu değil.”

*Hazırlanan iddianameyi nasıl yorumluyorsunuz? İddianamede gördüğünüz temel eksiklikler neler? Yeterince araştırma, inceleme yapıldığını düşünüyor musunuz?

Mahkeme henüz iddianameyi kabul etmedi, şu an değerlendirme aşamasında. Savcılık iddianameyi hazırlayıp mahkemeye gönderdikten sonra 15 gün içinde mahkeme bunu ya kabul eder ya da eksikliklerin olduğunu söyleyerek iade eder. Konya 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanıyla görüştüm ve bu hafta içerisinde iddianameye ilişkin değerlendirmelerini yapacaklarını söylediler. İddianamede çok ciddi eksiklikler var, biz bunları talepler halinde yazdık. Öncelikle tahliye edilenlerin tekrar tutuklanmaları yönünde talepte bulunduk. Tetikçinin olaydan 3 ay önce 25 bin TL’ye kiralamış olduğu bir araç var. Bununla Bursa, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’a gitmiş. Orada kimlerle görüşmüş, hangi otellerde kalmış, bu otellerde kimlerle görüşmüş? Bunlara dair dosya kapsamında hiçbir araştırma söz konusu değil. Bu ve benzeri hususlarda yeterince araştırma yapılmadığı kanaatindeyiz.

Özellikle TCK 38’inci madde yani “azmettirme” anlamında iddianamede somut delillendirme yapılmadığı kanaatindeyiz. İddianame bizi doyurmayan bir iddianame. Whatsapp yazışmalarında, özellikle grubu kuran, talimat veren, grupta herkese bilgi veren kişinin 21 Haziran’da ‘bir aracı devreye koyalım, umarım korkmuşlardır, şansımızı deneyelim, eğer sulh olmazsa şikayetten vazgeçmezlerse bunun sonu çok kötü olacaktır” şeklindeki mesajları azmettirmenin en önemli delillerindendir. Bu delil iddianameye konulmamış. Ve whatsapp grubunda bu tehdide karşılık zımnen bir kabul söz konusu, grupta bunun aksini söyleyen kimse yok. Whatsapp grubunda şikayetten vazgeçirilmesi için talimatlar veriliyor, müvekkillerime karşı yoğun bir baskı var, araya korkutma aracı koymuşlar ve bunu dile getiriyorlar. Bu azmettirme değil de nedir? 37’nci maddede iştirak anlamında işlenen suçlarda fikir ve eylem birliğinden söz etmektedir. Saldırgan aile ile tetikçi Mehmet Altun’un kendi ifadesinde de belirttiği, ‘amacım korkutmaktı, şikayetinden vazgeçirmek istiyordum’ sözlerini yan yana koyduğumuzda ifadelerin bir fikir birliği içinde olduğu, TCK 37'inci madde anlamında da iştirak hükümleri açısından bir delil olduğu açık ve nettir. Dolayısıyla bu delilleri iddianameye konu etmemişler. Çok hafif delillerle ‘alın bunları tahliye edin’ demişler. Ciddiye almadığımız bir iddianamedir ve ciddi anlamda eksiklikleri vardır. Tetikçinin saldırgan aileyle birlikte hareket ettiğine ve onlar tarafından azmettirildiğine dair somut bir delil ortaya konulmamıştır. Ayrıca tetikçinin önceki aylarda ve yıllarda ilişki ağları net bir şekilde ortaya çıkarılmamıştır. Bunların arkasında başkaca kimler var? Bunlarla ilgili etkin bir soruşturma yapılmadığı kanaatindeyiz.   

“Savcılık bu olaya da ciddi yaklaşmayıp belgeleri bankadan almadan, bankanın verdiği yanıtı iddianameye konu etmiştir. Hiçbir banka kolay kolay asgari ücretle çalıştığı görünen bir kişiye kefilsiz kredi vermez.”

*Fail katliamdan birkaç ay önce 1 ay arayla bankadan biri 47 diğeri 60 bin olmak üzere toplam 107 bin TL kredi çekti. Çalışmadığını söyleyen birinin yüklü miktarda kefilsiz kredi çekmesi neye işaret ediyor?

İddianamede kredinin kefilsiz bir şekilde çekildiğinin belirtilmesi belgeye dayalı bir durum değildir. Dosya kapsamında kredi sözleşmesi yok. Kredi sözleşmesi geldiği zaman ne kadar para çektiği, ne kadar arayla çektiği ve kefilinin kim olduğu noktasında detaylı bilgiler olacaktır. Savcılık bu olaya da ciddi yaklaşmayıp belgeleri bankadan almadan, bankanın verdiği yanıtı iddianameye konu etmiştir. Hiçbir banka kolay kolay asgari ücretle çalıştığı görünen bir kişiye kefilsiz kredi vermez. Bunları da taleplerimizle açığa kavuşturacağız.

“Tetikçinin arkasında başka güçlerin olduğunu düşünüyoruz. Buna dair ciddi şüphelerimiz var ve bunun açığa kavuşması lazım.”

*Çekilen bu kredi ile katliamın hazırlığının yapıldığı söylenebilir mi?

Kuvvetle muhtemeldir. 107 bin TL kredi çekildiği şu anda sabit. Tetikçi bu parayla Ankara, İstanbul, Bursa ve Eskişehir’e gittiğini söylüyor. Kimlerle görüştüğü göz ardı edilmemesi gereken bir konu. Tetikçinin arkasında başka güçlerin olduğunu düşünüyoruz. Buna dair ciddi şüphelerimiz var ve bunun açığa kavuşması lazım. Azmettirme ve iştirak anlamında Keleş ve Çalık ailesinin müvekkillerimi darp ettikten sonra mallarına el koymaya çalıştığını biliyoruz ama tetikçiye güç veren sadece bu aile değil, daha güçlü güçlerdir. Bunun etkin bir şekilde araştırılması gerekir ve bunun için de taleplerde bulunacağız.

“Aile dışındaki ilişkilerinin tespiti bizler açısından çok önemlidir. Olayın arkasında kirli güçlerin olduğuna inanıyoruz.”

*Failin başka şehirlerde kimlerle ilişkide olduğuna dair iddianamede bir bilginin yer almaması hakkında neler söylemek istersiniz? Talepleriniz oldu mu, olduysa herhangi bir yanıt geldi mi?

Araştırılmayan bir husus iddianameye konu edilemez. Savcılık ve Emniyetle yaptığımız görüşmelerde bize failin geçen sene sevgilisiyle görüştüğü bilgisi verildi. Bunların savcılığa sunulacağının söylenmesine rağmen dosyada herhangi bir bilgiye yer verilmedi. Konuya dair bir araştırma yapılmamış. Aile dışındaki ilişkilerinin tespiti bizler açısından çok önemlidir. Olayın arkasında kirli güçlerin olduğuna inanıyoruz. Taleplerimizi ileteceğiz.

“Bir saat boyunca elindeki telefonla birileriyle yazışıyor. SADAT ve onun gibi güçlerin failin arkasında olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bunun araştırılması için uğraşıyoruz.”

*Katliamı ailesi dışında farklı insanlarla organize etmiş veya birilerinden emir almış olabilir mi? Deniz Poyraz ve daha birçok katliam faillerinin SADAT ile ilişkide olduğu iddia edilmişti. Mehmet Altun için aynı şeyi söylemek mümkün mü?

Evet, bir bağının olması kuvvetle muhtemeldir. Zira Konya şehri 4’te bir oranında Kürt nüfusuna sahip bir şehir. Bir iç karışıklığa sebep olmak için özellikle seçilmiş olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bundan önce de yine bu aileye saldırı olmuştu. 12 Mayıs saldırısının ardından Dal ailesine bir saldırı olmuştu. Sonra da bu katliam meydana geldi. Kamera kayıtlarına göre Mehmet Altun katliamdan bir gün önce araç kiralıyor. HTS ve MBS kayıtlarında yeterince araştırma yapılmamış. Bununla ilgili yine taleplerimiz var. Aracı kendi evinin uzağında bir yere bırakıyor. Sabah saat 09.00 gibi evinden çıkarak bir alışveriş merkezine gidiyor. Burada bir saatlik bir görüntü kaydı var. Bu saat içinde hiç kimseyle bir araya gelmiyor. Oturuyor ve bir saat boyunca elindeki telefonla birileriyle yazışıyor. Mehmet Altun hakkında 2 telefon hattı söz konusu. Bunlardan sadece bir tanesinden imaj kaydı alınmış ancak diğerinden alınmamış. Saat 12.00 ile 13.00 arasındaki bir saatlik süre boyunca sürekli telefonla meşgul oluyor. Kimlerle yazışıyor, kimlerden talimat alıyor, bir hazırlığın olduğu çok açık ve net. Burası da çok önemli. SADAT ve onun gibi güçlerin failin arkasında olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bunun araştırılması için uğraşıyoruz.  

“Kuyumcu Ali’nin göndermiş olduğu yazışmalar sürekli tek taraflı yazışmalardır ve bir kısmı da silinmiş. Ancak emniyet tarafından mı silindi yoksa kendisi mi sildi bilmiyoruz.”

*Katliamdan önce şüphelilerden kuyumcu Ali Keleş tarafından “mahkeme” isimli bir whatsapp grubu kurulduğu ve bu grupta sıklıkla Dedeoğulları hakkında konuşulduğu açığa çıktı. Elde edilen veriler dışında bu gruptaki kimi yazışmaların yok edildiğini düşünüyor musunuz?

Dosyada şüpheli durumunda olup “mahkeme” isimli whatsapp grubunu kuran ve etkin bir biçimde whatsappta yazışmaları olan Ali Keleş hakkında tutuklama talebinde bulunduk. Talebimiz Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Buna dair bir üst mahkemeye başvuracağız. Müvekkillerim için araya aracı koyan ve korkutmaya çalıştığını söyleyen, ‘umarım korkarlar’ şeklinde yazışmayı yapan kişi bu kişidir. Saldırının ardından cezaevine giren saldırganların hesabına her hafta kişi başı 500 TL yatıran kişi de bu kişidir. Ve tutuksuz yargılanıyor. Kuyumcu Ali’nin göndermiş olduğu yazışmalar sürekli tek taraflı yazışmalardır ve bir kısmı da silinmiş. Ancak emniyet tarafından mı silindi yoksa kendisi mi sildi bilmiyoruz. Eğer kendisi silmişse ele geçen telefonla bir şekilde çıkarılabilirdi.

*İddianamede failin anne, baba ve eşi olmak üzere toplam 11 kişi hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu kararı nasıl okumak gerekiyor? Buna dair bir girişiminiz olacak mı?

Etkin bir soruşturma yapılmadan çok erken verilmiş bir karar. Takipsizlik kararıyla ilgili Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuruda bulunduk. Bununla ilgili cevapları bekliyoruz.  

“Amaçları bunu örtbas etmek ama edemeyecekler bütün deliller, belgeler elimize geçti. Bunları kamuoyuyla da paylaştık ayrıca konu hakkında suç duyurusunda da bulunacağız.”

*Katliama ilişkin hazırlanan iddianameden hemen sonra Dedeoğulları’nın katledilmeden önce 12 Mayıs’ta maruz kaldıkları ırkçı saldırıya ilişkin de iddianame hazırlandı. İddianamede en dikkat çeken nokta ise “ırkçılık” ibaresinin yer almamasıydı. Dedeoğulları’nın savcılık ifadelerinde yer alan “ırkçılık” vurgusuna rağmen iddianamenin “husumet” şeklinde yansıtılmasındaki amaç nedir?

12 Mayıs saldırısının ardından 7 müvekkilimden 5’i verdiği ifadelerde saldırının ırkçı duygularla işlendiğini ifade ettiler. Bu, ifade tutanaklarında da sabittir. Savcılık ve emniyette verdikleri ifadelerde ‘Biz ülkücüyüz, sizi buradan kaldıracağız’ şeklinde sözler söyleyerek saldırdıklarını belirttiler. Katliamdan sonra yaptığımız ilk açıklamalarda katliamın ve bir önceki saldırının ırkçı saiklerle işlendiğini, müvekkillerimin iddiası çerçevesinde belirtiyorduk. Ancak geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğimiz basın toplantısıyla bunları delilleriyle, ses kayıtları ve whatsapp yazışmalarıyla ortaya koyduk. Dolayısıyla bu konuda tartışmaya mahal vermeyecek bir biçimde saldırının ırkçı saiklerle yapıldığı ortaya çıkarılmış oldu. İddia makamı başından beri bu iddialarımızı örtbas etmeye, görmezden gelmeye, inkar etmeye çalışıyor. Sizin bunu inkar edebilmeniz için karşı tarafın avukatlığını yapmanız gerekiyor. Onların adına inkar ediyorsunuz. Bu bir iddia, iddiayı yalanlarcasına beyanda bulunuyorsunuz. Müvekkilim Kürt olduğu için saldırıya uğradığını söylüyor. Bununla ilgili şüphelilere en ufak bir soru sormuyorsunuz. ‘Sizin bunlara saldırmanızdaki amaç bu muydu?’ şeklinde soru sorma zahmetinde dahi bulunmuyor. Bu örtbas etme çabasıdır. TCK’da işlenen suçlarla ilgili ırkçı, dini, siyasi saiklerle işlendiği zaman cezası şu kadar artırılır şeklinde bir fıkra da yok. Bu olmasa dahi 122’nci madde kapsamında suç teşkil edip etmediğinin değerlendirilmesi için şüphelilere sorulması ya da iddianameye konu edilmesi gerekir. Amaçları bunu örtbas etmek ama edemeyecekler bütün deliller, belgeler elimize geçti. Bunları kamuoyuyla da paylaştık ayrıca konu hakkında suç duyurusunda da bulunacağız.

“Sürekli bir ‘Kürtlük’ vurgusu yapılıyor. Saldırgan ailenin kendi aralarındaki diyaloğunun ırkçı bir saik olmadığını söylemek insanın aklıyla dalga geçmektir adeta.”

*Katliamın gerçekleştiği andan itibaren İçişleri Bakanlığı, Konya Valiliği, Konya Kaymakamlığı konuyu ‘iki aile arasındaki husumet’ olarak açıkladı. Hazırlanan iddianamede ırkçılığa dair tek bir ibarenin bulunmaması bakanlığın yargıya talimatı olarak değerlendirilebilir mi?

Sadece Bakanlığın değil. Devlet refleksini başından beri izah etmeye çalıştım. ‘Kürtler uslandı mı?’ şeklindeki bir soruya ‘Kürtler uslandı’ şeklinde bir cevap veriliyor. ‘Koca Kürdün kolu kırıldı’ şeklindeki telefon kayıtları, whatsapp yazışmaları var. Burada sürekli bir ‘Kürtlük’ vurgusu yapılıyor. Saldırgan ailenin kendi aralarındaki diyaloğunun ırkçı bir saik olmadığını söylemek insanın aklıyla dalga geçmektir adeta. Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve savcılığa sesleniyorum; saldırının ilk saatlerinde açıklama yapan kurum ve kuruluşlar, bu ses kayıtları ve whatsapp yazışmaları karşısında hala ‘ırkçı bir saldırı değildir’ diyebilecek misiniz? Demeleri mümkün değildir. Bu mızrak artık bu çuvala sığmıyor. Belki de ilk defa kanıtlanmış ırkçı bir saldırı söz konusu. Daha önce Sakarya ve birçok şehirde ırkçı saldırı gerçekleşti ancak beyan dışına çıkmadı. Yazışmalar ve ses kayıtlarıyla sabit. Kendilerinin yapmış olduğu araştırma ve inceleme sonucunda bu belgeler elimize geçti kaldı ki bu belgelerin eksik olduğu kanaatindeyim. Ötesi de vardır. Alnımız ak, başımız dik, iddialarımız somut bir şekilde delillendirilmiştir. Kamuoyu ve aile olmak üzere hepimizden özür dilemeleri gerekir ama bunu yaparlar mı, yapmazlar.   

“İhmalin sonucunun ne olduğunu hepimiz gördük. Hem koruma vermediler, hem saldırganları kısa sürede tek tek tahliye ettiler. Tahliye olanlar tutuklu kalmanın vermiş olduğu kin duygusuyla daha çok saldırganlaştı ve böyle bir katliamın yaşanmasına sebep oldu.”

*12 Mayıs saldırısının ardından svap incelemesinde atış artığı tespit edilen Ramazan Çalık ve Ali Çalık hakkında takipsizlik kararı kaldırılmasına rağmen bir işlemin yapılmaması katliamın göz göre göre yapıldığı anlamına gelir mi? Buna dair itirazınız oldu mu?

Daha önce de defalarca ifade ettik. 2 defa koruma talebimiz sonuçsuz kaldı. İşlem dahi yapmadılar. İlk saldırıda tutuklanıp sonrasında atış artığı tespit edildiği halde tahliye olan kişilerin tekrar tutuklanmasını talep ettik. Talebimiz ciddiye alınıp bir işlem yapılmadı. Nasıl olsa ‘Kürdün canı kıymetsizdir. Onlar kim ki biz onlara koruma vereceğiz.’ Whatsapp yazışmalarında suçu üstlenme ve 2 kişiye yıkma durumu var. Aile, whatsapp grup yazışmasında savcının da bunu söylediğini ifade ediyor. Yargı ve saldırganlar el birliğiyle müvekkillerimizin canına düşmüş değillerdi. ‘Nasıl olsa Kürdün canı ucuzdur’ mantığıyla hareket edip ‘saldırganları nasıl çıkartabiliriz’ derdindelerdi. İhmalin sonucunun ne olduğunu hepimiz gördük. Hem koruma vermediler, hem saldırganları kısa sürede tek tek tahliye ettiler. Tahliye olanlar tutuklu kalmanın vermiş olduğu kin duygusuyla daha çok saldırganlaştı ve böyle bir katliamın yaşanmasına sebep oldu.    

“Olay yerinde bir kişi dahi öldürmeye teşebbüste bulunsa, bir kişinin yanında bulunan diğer bütün kişiler 37’nci madde anlamında, öldürmeye teşebbüsten yargılanmak zorunda. Yargıtay bu kararı koyarken, fiil üzerinde hakimiyet ilkesine dayanıyor. Yargılama sürecinde buna yönelik savunmalarımızı yapacağız.”

*İddianamenin tamamlanmasının ardından ulaştığınız yeni bir delil oldu mu?

Her iki dosya açısından da etkin bir soruşturmanın yapılmadığı kanaatindeyiz. 12 Mayıs saldırısında saldırıda bulunanlar 9-10 kişi -ki müvekkillerim 50-60 kişi olduklarını söylemişlerdi.- o gece kimleri aramış, baz istasyonlarındaki kayıtlarla beraber oraya kimler gelmiş, bunların tespitine yönelik ciddi bir çalışma yapılmamış. Biz bunların araştırılmasını istedik. 12 Mayıs saldırısıyla ilgili, 6 kişi için ‘öldürmeye teşebbüs’, 3 kişi için ‘nitelikli yaralama’dan iddianame hazırlanmış. Tabi ayrıca ‘nitelikli konut dokunulmazlığı ihlal’, ‘nitelikli tehdit’ suçları da var. Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi’nin kararları, içtihatları bu anlamda yerleşmiş durumda o yüzden iddianamenin bu şekilde hazırlanması doğru değildir. Olay yerinde bir kişi dahi öldürmeye teşebbüste bulunsa, bir kişinin yanında bulunan diğer bütün kişiler 37’nci madde anlamında, öldürmeye teşebbüsten yargılanmak zorunda. Yargıtay bu kararı koyarken, fiil üzerinde hakimiyet ilkesine dayanıyor. Yargılama sürecinde buna yönelik savunmalarımızı yapacağız.

“Sürekli irtibat halinde olduğumuz, Türkiye’nin en nitelikli avukatlarından oluşan 30 kişilik bir savunma grubumuz var. Irkçılık duygusuyla hareket eden herkesin karşısında hep birlikte durulması gerekiyor.”

*Savunma grubu olarak nasıl bir savunma hazırlığı içerisindesiniz?

İddianamenin iade edilmesi gerekiyor ve bu şekilde kabul edilmemesi için elimizden geleni yapacağız. Türkiye çapında birçok meslektaşımız duruşma günü salonda olacaktır. Ancak sürekli irtibat halinde olduğumuz, Türkiye’nin en nitelikli avukatlarından oluşan 30 kişilik bir savunma grubumuz var. Birçoğu daha önce Demirtaş, Kobanê gibi önemli davalarda yer almış avukatlar olup AYM ve AİHM’de çok güzel kararlar çıkardılar. Savunmayı ne tarzda yürüteceğimiz konusundaki tartışmalarımız devam ediyor. Azmettirme anlamında saldırgan ailenin hepsine ceza verilmesi, 122 madde olan nefret suçları maddesinden ayrı ceza verilmesini, bir önceki saldırıdaki saldırganların hepsine ‘öldürmeye teşebbüs’, ‘nitelikli konut dokunulmazlığı ihlal’ ve ‘nitelikli tehdit’ suçlarından ayrıca ceza verilmesini sağlamak için savunmalarımıza hazırlanıyoruz. Ayrıca idarenin kusurlu davranması, devletin kusurlu davranmasından dolayı davalar var, bunlarla ilgili suç duyurularında bulunduk. Hakim ve savcılar için HSYK’ya suç duyurusunda bulunduk. Görevini ihmal eden emniyet görevlileri, kaymakam, ilçe emniyet müdürü hakkında suç duyurularında bulunduk. Tam yargı davası ve tazminatlar konusunda Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına dava açma hazırlığındayız. Davaya katkı sunmak isteyen herkese de kapımız her zaman açıktır. Irkçılık duygusuyla hareket eden herkesin karşısında hep birlikte durulması gerekiyor.