İstanbul Tabip Odası, koronavirüs tedbirleri kapsamında alınan 29 Nisan-17 Mayıs tarihleri arasındaki tam kapanma kararında ekonomik ve sosyal destek olmamasına ilişkin açıklama yaptı. Tabip Odasının Cağaloğlu’nda bulunan merkez binalarında gerçekleştirilen açıklamada, “Ekonomik sosyal desteksiz kapanma olmaz” pankartı asıldı.

DESTEKSİZ KAPANMA

İktidarın salgınla mücadele politikalarını eleştiren İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, bilimsellikten uzak aç-kapa yöntemleriyle salgının önlenemeyeceğini söyledi. Ekonomik ve sosyal destekten yoksun kapanmanın önlemlerin etkisini azaltacağını söyleyen Saip, çalışmak zorunda olan milyonlarca kişinin kapalı ortamlardaki hareketliğinin salgının yayılımını devam ettireceğine işaret etti. 

Saip, aşı politikasında da tutarsızlık olduğunu belirterek, aşılamanın hızla gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi. 

SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKTÜ

Yönetim Kurulu üyesi Dr. Osman Öztürk, iktidarın politikalarının tutarsız olduğunu ve bu yüzden salgının kontrol altına alınamadığını ifade etti. Pandemi sürecinde nüfusa oranla en fazla vaka sayısının Türkiye’de görüldüğüne dikkat çeken Öztürk, “Alınmayan tedbirlerin, lebaleb parti kongrelerinin, insanlar en yakınlarına veda edemezken siyasetçilerin katıldığı kalabalık cenaze törenlerinin bedelini başta sağlık çalışanları olmak üzere bütün yurttaşlarımız ödüyor. Türkiye sağlık sistemi çöktü. Her gün çaresizlik içinde yeni ölümlere tanıklık etmekten tükeniyoruz. Her şey başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere herkesin gözü önünde oldu” dedi.

SORUMLULUK YÖNETENLERİN

Salgında gelinen aşamanın sorumlusunun ülkeyi yönetenler olduğuna dikkati çeken Öztürk, yöneticilerin uyarılarına rağmen gerekli önlemlerinin alınmaması nedeniyle yaşamını yitiren yurttaşların vebalini de taşıdıklarını ifade etti. 

ELEŞTİRİ VE ÖNERİLER

Öztürk, kapanma kararına ilişkin eleştiri ve önerileri şöyle sıraladı:

“* Üretim, imalat, tedarik ve lojistik zincirlerinin aksamaması için çarkların dönmeye, işçilerin çalışmaya devam ettiği önlemler dizisine ‘tam kapanma’ denemez. Bu kararı alanlar işçilerin hayatına değer vermediklerini açık olarak göstermişlerdir. Yapılması gereken ekonomik ve sosyal desteklerin sağlanması; temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde çalışmanın durdurulması, çalışmanın sürdüğü sektörlerde mesai saatlerinin kısaltılması ve mümkün olan işlerde evden çalışmaya geçilmesidir. Temel olarak açık havada, kalabalık olmayan ortamlarda bulunmanın kısıtlanması yerine tüm kapalı ortamlarda belli sayının üzerinde bir arada bulunmayı önleyen bir strateji benimsenmelidir.

* Ekonomik, sosyal desteksiz kapanma olmaz. İnsanların yaşayabilmeleri için gerekli desteği vermeden evlerine kapatmak açıkça açlığa, yoksulluğa ve ölüme mahkum etmektir. Türkiye’nin, halkının ihtiyaçlarını iki hafta değil, aylarca karşılayabilecek kaynakları vardır. Bütün sorun bu kaynakların toplum için değil, başta yandaş müteahhitler olmak üzere patronlar için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. ‘Kapanma’ süresince bütün çalışanlar ücretli izinli sayılmalı; işsizlere, yoksullara, küçük esnafa, köylülere ekonomik destek sağlanmalıdır. Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları faiz işletilmeden ertelenmelidir.

* Bugün gelinen noktada kaçınılmaz olmakla birlikte ‘kapanma’, salgını tamamıyla durduracak sihirli bir formül değildir. ‘Kapanma’ ne kadar sıkı, düzgün uygulanırsa uygulansın, sonrasındaki açılma süreci doğru yönetilmezse, salgında başa dönülmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle ‘kapanma’ ile vaka sayılarında azalma sağlanması sonrasında ‘kademeli, kontrollü açılma’ uygulanmalıdır. Şehirlerarası seyahat yasaklanırken uluslararası seyahat için herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesi, varyant virüslerin ülkemizde yayılmasında en önemli kaynak olduğu düşünülen yurtdışından ülkeye giriş yapanların belirli süre izolasyonu ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmaması önemli bir eksikliktir.

* Salgın sürecini sadece ‘aç/kapa’ döngüsüyle sürdürmek mümkün değildir. Salgının başından bu yana söylediğimiz gibi hastaların ve temaslıların tespiti için testler yaygınlaştırılmalı; etkili ve sistematik filyasyon uygulanmalı; hasta kişilerin izolasyonu ve temaslıların karantina altına alınması için evlerinde uygun koşulların olmadığı durumlarda kamuya ait yurtlar, misafirhaneler ve benzeri yerler bu amaçla kullanılmalıdır. Salgına karşı mücadelede en önemli mücadele aracımız ise aşıdır. Türkiye, 18 yaş üzeri nüfusu bütünüyle aşılayabileceği miktarda aşıyı gecikmeksizin temin etmeli ve hızla aşılamalıdır.

* Türkiye’nin şimdiye kadar sürdürdüğü salgın politikasındaki en büyük hata salgını hastanelerde karşılamaya çalışması olmuştur. Oysa salgın mücadelesi hastanelerde değil sahada, birinci basamakta kazanılır. Ancak ne yazık ki AKP döneminde uygulanan ‘Sağlık Reformu’ sürecinde birinci basamak sağlık hizmetleri parçalanmış ve sadece kendisine kayıtlı listeye hizmet sunmakla yükümlü aile hekimliği sistemi bu mücadelede yeterince yer alamamıştır. Alınan tedbirlerle hasta ve ölüm sayıları düşürülse bile mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için birinci basamak sağlık hizmetleri yeniden organize edilmelidir. Bunun için hızla uygulanacak ‘Yeniden Sosyalizasyon’ programıyla koruyucu hekimliği önceleyen, nüfus tabanlı, ekip çalışmasına dayalı birinci basamak sağlık örgütlenmesi hayata geçirilmelidir.

* İstanbul Tabip Odası olarak hazırladığımız ‘Pandemi Döneminde Özel Hastanelerde Sağlığın Finansmanı Raporu’nu 20 Nisan 2021 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştık. Geçtiğimiz hafta gündeme taşıdığımız özel hastane patronlarının salgını fırsata çevirme uygulamalarının yöneticiler tarafından da görülmesi sevindiricidir. Ancak şikayet etmek yetmez. Vatandaşlar can derdindeyken kâr peşinde koşan, COVID-19 hastalarından her ne suretle olursa olsun ücret talep eden özel hastaneler sıkı bir şekilde takip edilmeli, Sosyal Güvenlik Kurumu bu hastanelerle sözleşmesini feshetmeli ve bu hastaneler kamulaştırılmalıdır.

* Alınan tedbirlerin 29 Nisan akşamından başlatılması, birçok ilde yapılması planlanan 1 Mayıs kutlamalarını ve İstanbul 1 Mayıs bileşenlerinin 30 Nisanda Kazancı Yokuşu, Şişhane ve Kadıköy’de yapacağı 1 Mayıslarda katledilenleri anma törenlerini engelleme amacı taşımaktadır. Salgınla mücadelenin bir ‘güvenlik meselesi’ haline getirilerek insan hakları ihlallerinin yaygınlaştırılması, muhalefetin bastırılması, demokratik hakların engellenmesi, toplumsal ve bireysel özgürlüklerin sınırlandırılması için kullanılmasından derhal vazgeçilmelidir. İhtiyacımız olan baskıcı, otoriter, anti demokratik uygulamalar değil insan hakları merkezli pandemi mücadelesidir.

* Kapanma tedbirleri sokağa çıkma yasaklaması şeklinde uygulanmamalı, 20 yaş altı ve 65 yaş üzeri de dahil olmak üzere yurttaşların açık havada, fiziksel aktivite yapabilmelerine imkan sağlanmalıdır.”