Rize’nin İkizdere ilçesinde bulunan İşkencedere Vadisi'nde hükümete yakınlığıyla bilinen Cengiz İnşaat tarafından yapılan taş ocağına karşı bölge sakinlerinin başlattığı mücadele 1 ayını geride bıraktı. 21 Nisan'da askerler eşliğinde vadide iş makineleriyle çalışma başlatılması bölge sakinlerinin tepkisine neden oldu. İş makinalarının çalışmasına karşı direnişe geçen bölge sakinleri, sokağa çıkma kısıtlamalarına da aldırış etmeyerek vadideki nöbet eylemlerini sürdürdü. Şirket ekipleri, "tam kapanma" kararıyla birlikte ilan edilen 17 günlük sokağa çıkma yasağını fırsat bilerek, çalışmalarına hız verdi. Şirket ekipleri, taş ocağına gidecek olan yolun büyük kısmını bu dönemde bitirdi.  

ASKER ABLUKASI 

Bir aylık süreçte taş ocağına karşı direnen bölge sakinlerine yönelik baskı da devam etti. İlk başlarda çevre il ve ilçelerden gelen desteğin önü kesildi ve "tam kapanma" süreci sonrası İkizdere ilçesindeki her türlü eylem ve etkinliğe 15 günlük yasak getirildi. Askerler, köylülere ait çadırları sökerek, tüm bölgeyi abluka altına aldı. Askerler, bununla da yetinmeyerek, İkizdereliler dışında kimseyi bölgeye almamaya başladı. Son dönemlerde "turkuz kartı" olmayan gazetecilerin de bölgeye girişleri yasaklandı. Bölgedeki köylere giriş yapmak için ise, "ikametgah" ya da "misafir" şartları getirildi.  

Tüm baskılara rağmen hem hukuki hem de fiili mücadelelerinden vazgeçmeyen bölge sakinleri, aradan geçen 1 aylık süreci Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.  

ORMAN YASAKLARI

“Bir aydır bize çok zulüm yapıyorlar” diyen köylülerden Ayşe Albayrak, sularının kesildiğini, tüm arazilerinin işgal edildiğine dikkati çekti. Tapulu arazilerine giremediklerini aktaran Albayrak, “Ormana giden yolumuza demir kapı koydular. Oraya gitmek için pasaport çıkaracağız. Hayvanlarımızın yiyeceğini oradan alıyorduk, artık alamıyoruz. Ambarlarımız var, yazın çalışıp orayı doldurur, kışın 6 ay oradan yeriz. Orman dediğin öyle bir ambardır. Ormanın her şeyinden faydalanırız. Ormanda arıcılık yapıyorduk. Tüm bunlar bitti" dedi.  

VEKİLLERİN YETERSİZLİĞİ

Kesilen ağaçlar ve tahrip edilen doğa için her gün gözyaşı akıttıklarını söyleyen Albayrak, bu süreçte dertlerini dinleyen milletvekilinin de çözümde yetersiz kaldıklarını vurguladı. Albayrak, “Jandarma evimizin önünü kesmiş, dışarı çıkamıyoruz. Ahıra ineklerin yanına bile inemiyoruz. Taş için ormanlarımızı mahvettiler. Orman diye geçmeyin her bir ağacın bir canı var. Gidip bakın kesilen ağaçlar nasıl ağlıyor. Bize yaşama alanı bırakmadılar. Çocuklarımız İstanbul’dan nefes almak için buraya geliyor. Şimdi buraları da yok edecekler. Bir avuç toprağımız var onu almaya çalışıyorlar. Bunu da alsınlar belki doyarlar” diye kaydetti. 

TAŞ OCAĞI ISRARI 

Bir taş ocağı için bu kadar ısrar edilmemesi gerektiğini ifade eden Albayrak, “Burada başka bir şey var. Bize söylemiyorlar. Aşağıda taş ocağı var. Neden oradan almıyorlar? Fakirin yanında kim durur? Cüzdanımız dolu olsaydı, sahip çıkarlardı. Bu kadar bağırıyoruz, cumhurbaşkanı kulaklarını öyle kapatmış ki bunların hiçbirini işitmiyor. Buraya döktüğümüz gözyaşlarını onun annesi dökseydi dayanabilir miydi?” ifadelerini kullandı. 

KİMLİK KONTROLÜ  

Taş ocaklarına karşı çığlıklarının duyulmasını isteyen Ayla Baş, yeşilin her tonunu barındıran köylerindeki ağaçların sökülmesini istemediklerini belirtti. Baş, şunları söyledi: “Köklerimizden koparılmak istemiyoruz. Burada oturuyoruz ama çöp konteynırına çöp atmaya giderken, ‘Nereye gidiyorsunuz. Kimsiniz?’ diye soruyorlar. Sosyal alanımız bile çok kısıtlandı. Dün sabah yengem ahıra ineklerine bakmaya gitti. Jandarma ahırın içerisinde kontrol etti. Yana aradılar. O kadar kontrol ediyorlar.” 

‘BERABER SAVUNALIM’ 

Köy meydanındaki alanın tapulu arazi olduğuna dikkati çeken Baş, tapulu arazilerinde dahi kimlik kontrolünden geçirildiklerini aktardı. Baş, “Gelen misafirlerimiz orada duruyordu. Dışarıdan gelen misafirler, gazeteciler buraya alınmıyor. Bize bile kimlik soruluyor. Kimsenin sesimizi duymasını istemiyorlar. Gece uykumuz, gündüz huzurumuz yok. Hiç yılmadık ama herkes çok yorgun. Sadece vücutları değil, gönülleri yorgun. Bu sesi kimse duymuyor mu? Kalpleri sızlamıyor mu? Bu köy sadece bizim değil, sizindir de. Bizim köyümüz gelin sizin de köyünüz olsun. Hep beraber yan yana türkü söyleyelim, horon çekelim. Köyümüzü hep beraber savunalım” çağrısı yaptı. 

ÇAY TOPLAMAYA BAŞLAMADILAR  

Köylülerden Necla Tozkoparan ise, büyüdüğü köyün ve su içtiği derenin yok edilmek istendiğini söyledi. Bir aydır "savaş" yaşadıklarını kaydeden Tozkoparan, “Yemek, içmek yok. Dağlara nöbete gidiyoruz. Hepimiz perişan olduk. Çay hasadı başladı ama kimse çayın derdinde değil. Herkes suyunun derdine düştü. Burada taş ocağını istemiyoruz. Hiçbir yerde taş ocağı olmasın. Benim evimin tam karşısında da bir tane taş ocağı var. Evim çatladı gitti onun yüzünden. Aşağıdaki taş ocağı buraya bile zarar veriyor. Burası da yok olacak. Gidecek bir yerimiz yok" diye konuştu. 

MA / Tolga Güney