Türkiye’de 1990’lı yıllar, yükselen devrimci mücadeleyi baskılamak üzere sokak ortalarında işlenen faili meçhul cinayetlerin yanı sıra resmi gözaltı mekanlarında katledilme ve kaybedilmelerin yaşandığı bir dönem olarak hala hafızalarda. Bu yıllarda resmi kolluk birimleri veya para-militer örgütlenmelerce gözaltına alınan binlerce kişi işkencelere maruz kaldı, öldürüldü, kaybedilip bir daha kendisinden haber alınamadı. 

Hukuk dışına çıkılarak fütursuzca gerçekleştirilen bu fiiller, öldürülenler ve kaybedilenlerin aileleri ile insan hakları savunucularının mücadelesinde dönüm noktası oldu.  

İnsan Hakları Derneği (İHD) 1992 yılında "Kayıplar Bulunsun" sloganıyla gözaltında kaybedilen kişilere karşı bir kampanya başlattı. Bu kampanya, 1995 yılında bir kaç ailenin Galatasaray Meydanı’nda başlattığı oturma eylemiyle bütünleşerek, ülke çapında yankı uyandırdı. Her Cumartesi günü çocuklarının akıbetini sormaya başlayan anneler, “Cumartesi Anneleri”nin adını aldı.

PLAZA DE MAYO ANNELERİ'Nİ ÖRNEK OLDU 

Cumartesi Anneleri'nin eylem kaynağı ise, Arjantinli Mayıs Meydanı (Plaza de Mayo) Anneleri oldu. Arjantin'de 1976-1983 arasındaki diktatörlük rejimi sırasında sol görüşlü 30 binden fazla kişi kaybedildi. 3 kişinin yan yana gelmesinin bile yasak olduğu ülkede bir grup kadın 1977 yılında kayıp çocuklarının bulunması için hükümet binasına 100 metre mesafedeki Mayıs Meydanı'nda (Plaza de Mayo) toplanmaya başladı. Beyaz başörtüleriyle ikişer ikişer meydana giren kadınlar her perşembe saat 15.00'de meydanın ortasındaki piramidin etrafında tur atıyordu.

Cunta hükümeti, "Perşembe delileri" veya "terörist anneleri" olarak lanse ettiği Mayıs Meydanı Anneleri'nin her eylemlerinde daha da büyüyen adalet arayışlarını bastırmak için her türlü yolu denedi. Anneleri ile onlara destek veren avukatlar, insan hakları savunucuları işkenceye maruz kaldı, haklarında davalar açıldı. Öyle ki kaybedilenleri ararken kendileri de kaçırılıp kaybedilenler oldu. 

SİMGE HALİNE DÖNÜŞTÜLER

Tüm baskı ve şiddet politikalarına rağmen cunta rejimi her hafta başlarına beyaz örtü bağlamış daha çok annenin meydana gelmesinin önüne geçemedi. Mayıs Meydanı Annelerinin bu adalet arayışı, Cumartesi Anneleri gibi faili meçhul ve kayıp kişiler adına yürütülen adalet mücadelelerine örnek teşkil edip, simge haline geldi.

Arjantinli annelerin mücadelesi sonucu Birleşmiş Milletler, "Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'yi" (Zorla Kaybedilme Sözleşmesi) 2007'de kabul ederek, 2010 yılında yürürlüğe soktu. BM, sözleşmede zorla kaybedilmeyi “insanlığa karşı işlenmiş bir suç” olarak tanımladı.  

İLK EYLEM 27 MAYIS 1995’TE OLDU

Cumartesi Anneleri’nin ilk eylemi, 27 Mayıs 1995’te gözaltında işkenceyle katledilen Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Kenan Bilgin, Hasan Gülünay ve Hüseyin Toroman’ın ailelerinin Galatasaray Meydanı’nda yapılan oturma eylemiyle başladı. Eylem, gözaltından kaybedilen diğer kayıp yakınlarının katılımıyla her geçen gün büyüdü, Türkiye’nin en uzun süreli eylemi haline dönüştü.

Cumartesi Anneleri, tıpkı Plaza de Mayo anneleri gibi eylemlerine başladığı günden itibaren saldırıların hedefi oldu. 8 Temmuz 1995 günü yapılan polis müdahalesinde yerlerde sürüklenerek gözaltına alınsalar da aileler ertesi hafta yine gelip aynı meydana oturdu. Sonraki ay ve yıllarda devam eden baskı  ve şiddet politikaları ile toplam bin 903 kişi gözaltına alındı, işkence görenler oldu. Aileler ve onları destekleyen insan hakları savunucuları hakkında "polise mukavemet", "toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefet” gibi suçlamalarla davalar açıldı. Okuma yazma bilmeyenler, gözaltı hücrelerinin duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı.

700’ÜNCÜ HAFTADA YASAK GELDİ

Bu yönelimler sonucu 13 Mart 1999'da eylemlerine ara vermek zorunda kalan Cumartesi Anneleri, 31 Ocak 2009’da yeniden Galatasaray Meydanı’ndaki oturmaya başladı. O günden 25 Ağustos 2018 tarihine kadar aynı meydanda kesintisiz şekilde süren eylem, 700’ncü haftasında İçişleri Bakanlığı kararıyla yasaklandı. 

Yasağa rağmen meydanda toplanan yüzlerce kişi polis saldırısına uğradı, annelerin de aralarında bulunduğu 47 kişi darp edilerek gözaltına alınıp, serbest bırakıldı. 

Galatasaray Meydanı'nda her çıkmak istediklerinde benzer engellemelerle karşılaşan anneler, İHD İstanbul Şubesi önünde eylem yapmak istediklerinde de yine polis engeli ile karşılaştı. Her hafta yüzlerce polis tarafından ablukaya alınan anneler, her şeye rağmen yakınlarının akıbetini ve faillerini sormaya devam etti. Ancak pandemi sürecinin başlaması ile birlikte anneler, eylemlerini  sosyal medya hesapları üzerinden devam ettirme kararı aldı. 

16 DAVADAN 10 TANESİNE BERAAT

İHD Kayıplar Komisyonu’nun raporuna göre, 1990’lardan bugüne gözaltına alındıktan sonra kaybedilen kişi sayısı bin 388. Bunlardan sadece 16'sı ile ilgili dava açıldı. 14’ü sonuçlanırken, 2 dava devam ediyor. Sonuçlanan davaların 10'u beraatle, ikisi mahkumiyetle sonuçlandı. Bu davaların sanıklarından Nezir Tekçe, Cemal Temizöz, Mete Sayar, Musa Çitil, kaybedilen Naim Kurt, Abdullah Canan, Abdulkerim Yurtsever, Münir Sarıtaş, Mikdat Özeken, Kadir Kerimoğlu hakkında yapılan göstermelik yargılamalar sonucunda beraat kararları verildi.

Mahkumiyetle sonuçlanan davalar Mehmet Şerif Avşar, Şehmuz Yavuz kaybedilmeleri ile ilgili oldu. 

Mardin’in Dargeçit ilçesinde 29 Ekim 1995 ile 8 Mart 1996 tarihleri arasında 1’i uzman çavuş, 3’ü çocuk 8 kişinin  kaybedilmesiyle ilgili Adıyaman 1’nciAğır Ceza Mahkemesi’nde, Musa Anter ve JİTEM Ana Davası Ankara 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Devam eden iki davada emir komuta zinciri gözardı edildi.  Bir uzman çavuş, bir korucu ve  bir itirafçı ceza aldı. 11 kişi beraat edildi.

MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULDU

2011 yılına kadar Şubat ayında dönemin Başbakanı Erdoğan, Cumartesi Anneleri’ni davet etti. Davete, çoğu ileri yaştaki anneler olan 10 kayıp yakını ve İHD’den 2 isim katıldı. Erdoğan bu görüşmede ailelere “sorununuz kabinemin sorunudur” dedi. Kayıp yakınları Erdoğan’a eylemleri ve talepleri hakkında geniş bir dosya sundu. 

Bu görüşmenin hemen ardından Erdoğan’ın talimatı ile Cemil Kırbayır’ın akıbetinin araştırılması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon, Cemil’in tanıkları ile görüştü. Cemil’i işkenceyle sorgulayan emniyet ve MİT mensupları sorgulandı. Hatta 20 gün geçici olarak Kars Emniyeti’nde çaycı olarak görev yapan kişiye bile ulaştı. 350 sayfalık bir rapor hazırlandı. Raporda 31 yıl boyunca firar ettiği iddia edilen Cemil Kırbayır’ın işkence ile öldürüldüğü ve bedeninin yok edildiği yazıldı. Meclis Komisyonu rapor ile birlikte Kars Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Aradan 9 yıl geçti Meclis’in raporu hala Kars Cumhuriyet Savcılığı’nda bekliyor. Bu gelişmelerin ardından her hangi bir adım atılmadı. 

25 YILDIR SÜREN ADALET ARAYIŞI 

Cumartesi Anneleri adıyla 25 yıldır “Kayıplar bulunsun failler yargılansın”, "Kayıplar belli, failer nerede" sloganıyla süren eylem, 800’üncü haftasına hazırlanıyor. Cumartesi Anneleri'nin gözaltında kaybedilenlerin akıbeti ve faillerin cezalandırılması talebi noktasında ise herhangi bir aşama kat edilmedi. 

Cumartesi Anneleri'nin eylemindeki bir diğer talep de Türkiye'nin bu sözleşmeye imza atması. 

Mezopotamya Ajansı / Semra Turan