Muş'un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) Beldesi’nde, 3 Ekim 1993 tarihinde yaşanan ve aynı aileden 9 kişinin can verdiği katliamın üzerinden 27 yıl geçti. "Örgüte yardım etmek” iddiasıyla ateşe verilen evlerinde, yaşları 3 ila 12 arasında değişen 7 çocuklarıyla birlikte yaşamını yitiren Nasır ve Eşref çiftinin failleri, aradan geçen bunca zamana rağmen bulunmadı. Tarihe Vartinis Katliamı olarak geçen olaya ilişkin yargılanan askerlerin tümü daha sonra beraat etti. Aile fertlerinin can verdiği ev ise 2013 yılında müzeye çevrildi. 

  

NASIR HALA YANIYORDU

O dönem yaşananları anlatan katliamın tanıklarından Gule Yappaz, ev yakıldığı sırada dışarıya çıkarak, müdahale etmeye çalıştıklarını ancak engellendiklerini aktardı. “Ev ve ahırın içerisinde kalan insan ve hayvanların bağırışları geliyordu” diyen Yappaz, yanmakta olan çocukların evden çıkarılması için çabalarının da askerler tarafından engellendiğini söyledi. 

Yappaz, o gün yaşananları şu sözlerle anlattı: “Çocukları kurtarmaya çalışırken, beni döverek torunlarımın evine soktular. Yine küçük oğlum yardıma giderken askerler tarafından darp edildi. Bize engel olduklarında ise, ‘niye ağlıyorsunuz’ diyorlardı. Ben de ‘niye ağlamayayım içimiz yanıyor’ dedim. Olayı duyan yangının olduğu yere geldi. Kalabalık artıkça askerler yukarı tarafa çekilmek zorunda kaldı. İçerdekiler ise çoktan yanmıştı. Kalabalık içerde yanan cenazeleri çıkardı. Babaları Nasır’ı çıkardıklarında ise bedeni hala yanıyordu. Vücutları o kadar yanmıştı ki bedenini yıkamadık. O şekilde cenazeleri torbalara koyarak gömdük.” 

Yananlar arasında küçük çocukların da olduğunu anımsatan Yappaz, “Acılarımızı yaşamamızı bile izin vermediler. Ağlamamıza bile izin vermiyorlardı. Cenazeler o kadar içerde yanmıştı ki hepsi kömüre dönmüştü. Birisi daha annesinin karnındaydı. Doğmadan yanarak can verdi.”

KATLİAM ÖNCESİ ‘YAKMA’ TEHDİDİ

Yakılan Nasır’ın amcaoğlu Remzi Öğüt ise, olayın yaşandığı gün Gölyazı (Warnik) Karakol Komutanı’nın Vartinis’e geldiklerini ve kendilerini tehdit ettiğini söyledi. Komutanın sürekli Vartinis’i ateşe vereceği tehditlerinde bulunduğunu kaydeden Öğüt, yaşananlara dair şunları söyledi: “Komutanın ‘bu akşam köyü ateşe vereceğim’ tehdidi sonrası o gece birçok kişi köyü (Vartinis) terk etti. Akşam saatlerine doğru askerler tüm köyün etrafını sarmış ve kimsenin evden çıkmasına da izin vermiyorlardı. Silah sesleri yükselmeye başladı. Askerler ve korucular birlikteydiler ve o akşam evi ateşe verdiler. Nasır’ın evi ile bizim evimiz yan yanaydı. Ev ateşe verilirken yardım için gitmeye çalıştık ama izin vermediler. Nasır ve çocuklarının sesleri uzaktan geliyordu. Onlar yanan evden sağ çıksınlar diye dua ediyorduk. Dışarıya çıkmak istedim. Askerler beni tuttu ve burnumu kırdılar. Beni dövenler özel harekatçıydı ve bana ‘Sen Ermeni’sin’ dediler. Daha sonra beni ve köylüleri belediyenin önüne doğru götürdüler. Belediyeyi de yakmışlardı. Daha sonra gelerek cenazeleri çıkardık.”

‘YAŞANAN SOYKIRIMDI’

“Gövdelerine bakarak kimin küçük ve büyük olduğunu anlamaya çalışıyorduk” diyen Öğüt, beldede yaşanan çatışmanın olaya bahane edildiğini kaydetti. Öğüt, sonrasında yaşanan yargı sürecine de değinerek, “Hakkaniyetli bir karar verilmedi. O insanları yakanlar ceza almadı. Üstüne, davayı buradan alıp Kırıkkale’ye gönderdiler. Oraya da gittik ama bir şey çıkmadı. Yaşananlar bir soykırımdı” dedi. 

YILLARCA PKK’YE MAL EDİLDİ

O dönem yaşanan olaylarının günümüzde de sürdüğüne dikkati çeken Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ise, “Yaşananlar ‘muhalif olursanız, dilinizi, kültürünüzü ve varlığınızı savunursanız sizi böyle evinizde ve kendi coğrafyanızda diri diri yakarız’ denilmesinin en sembolik örneği Vartinis Katliamı’dır” dedi. Tanıklara rağmen yıllarca olayın PKK’ye mal edilmeye çalışıldığını hatırlatan Koçyiğit, “Katliamların temel kaynağı devletin cezasızlık politikasıdır. Devletin gözetimi altında olan resmi kolluk güçleri ve gayri resmi kolluk güçleri tarafından bu işkenceler ve hak ihlalleri yapılıyordu” dedi. 

CEZASIZLIK HELİKOPTERDEN ATMAYLA SONUÇLANDI

Koçyiğit, “Katliam hedefinde Öğüt ailesinin olmadığını, hedefin bütün Kürdistan halkı ve Kürt toplumu olduğunu anlayabiliyoruz” dedi. Koçyiğit, davanın cezasızlıkla sonuçlanmasına da işaret ederek, “Bu cezasızlık politikaları sonucu bugün Van’da iki köylünün işkence edilmesi ve diri diri helikopterden atılması ile sonuçlandı. Bugün Kürdistan’da Gülistan Doku, Ceylan Önkol, Taybet Ana gibi birçok ölümlerin cezasızlıkla sonuçlandığını görebiliyoruz. Bazı dönemlerde bu dozun arttığını, bazı dönemlerde kitlesel katliamlara dönüştüğünü ve hiçbir zaman azalmadığını görebiliyoruz. Aslında devletin Kürde bakış açısının hiç değişmediğini, temel bir bakış açısı olduğunu görebiliyoruz. Bu Vartinis olayında da böyledir” şeklinde konuştu. 

NE OLMUŞTU?

Muş'un Korkut ilçesine bağlı Vartinis Beldesi’nde 3 Ekim 1993 tarihinde, "örgüte yardım ettikleri" iddiasıyla evlerinin ateşe verilmesi sonucu Nasır ve Eşref Öğüt çifti, en büyüğü 12, en küçüğü ise henüz 3 yaşında olan 7 çocukları ile birlikte can vermişti. Evden sağ kurtulan tek kişi olan Aysel Öğüt, daha sonra olaya ilişkin suç duyurunda bulunmuştu. 

Bunun üzerine dönemin Hasköy Jandarma Karakol Komutanı Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üst Teğmen Hanifi Akyıldız, Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan ve Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Us hakkında “kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan dava açıldı.

YARGITAY İTİRAZI KABUL ETTİ

“Güvenlik” gerekçesiyle Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde alınan davanın 1 Mart 2016 tarihindeki karar duruşmasında, dönemin Hasköy İlçe Jandarma Komutanı Bülent Karaoğlu ile diğer 3 sanık hakkında “delil yetersizliğinden” beraat kararı verildi. Ailele avukatı Kadir Karaçelik, “yargılamanın eksik yürütüldüğü” gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na itirazda bulundu.

Yapılan itirazı değerlendiren Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Fehmi Tosun, 2 Nisan 2018 tarihinde hazırladığı tebliğname ile dosyanın bozulmasını istedi. Geçen hafta taraflara ulaşan tebliğnamede, yangının nasıl çıktığına dair güvenlik güçlerinin beyanları ve köylülerin anlatımları arasındaki tezatlıklara dikkat çekildi. 

Güvenlik güçleri beyanlarında, “Köye gece PKK'lıların geleceği yönünde ihbarın ulaşması üzerine operasyon yapıldığı, çatışmanın uzun sürdüğü, evi örgüt üyelerinin yaktığı” belirtti. Ancak, köylüler ise, “Astsubay Uçar'ın yaşamını yitirmesi üzerine köye baskın yapılıp evlerinin yakıldığını, Bülent Karaoğlu'nun yanan evin çevresinde görüldüğünü” anlattı.

'ANLATIMLAR MANTIĞA UYGUN DEĞİL'

Tebliğnamade yapılan değerlendirmede, "Gündüz bir astsubayın şehit olduğu bir köye gece teröristlerin baskın vermelerinin alışık bir terör eylemi olmadığı, yüzlerce askerin ve teröristin iki saat çatıştığı kabul edilirse, hiçbir askerin yaralanıp şehit olmaması ve hiçbir teröristin ölmemesinin mantığa pek uymadığı, operasyonun yöneticisinin tespit edilememesi ve operasyona ilişkin hiçbir belgenin arşive konmamasının pek inandırıcı olmadığı, suçu sabit olmayan hiç kimsenin sırf kamuoyu istiyor diye cezalandırılmasının mümkün olmadığı, bazı tanık askerlerin köyün askerlerce yakıldığına yönelik kuşku doğuracak beyanlar verdiği, olayda dosyanın bir kısmının araştırılması gereken hususların henüz araştırılmadığının tespit edildiği..." ifadelerine yer verildi. 

EKSİKLİKLERİN GİDERİLMESİ İSTENDİ

Dosyadaki eksikliklere dikkat çekilen tebliğnamade, “Evlerin teröristlerce yakıldığı yönünde tutanaklara atılan imzaların kime ait olduğu, olay yerine gelen savcı, kaymakam, zabıt katibi ve araç sürücüsünün ifadeleri alınmadan bir karar verildiği için bu kişilerin ifadeleri alınması, Komutan Karaoğlu'na operasyona katılıp katılmaması konusunda izin verip vermediğinin sorulmasına, operasyonun nasıl planlandığı, rütbeli kimlerin katıldığı ve kimlerce yönetildiğinin saptanması, MİT'e yazı yazılarak, 3 Ekim 1993'te PKK'lıların baskın yapacağına dair ellerinde istihbarat kaydının olup olmadığının sorulması, evdeki yangına askerlerin sebep oldukları yönünde kuşku uyandıracak nitelikte, köyde çatışmanın yaşanmadığı ve terörist görmedikleri yönünde ifade veren beş tanığın askerlerle yüzleştirilmesi" istendi. 

MA / Barış Dönmez