Aralarında sanatçı, yazar ve siyasetçilerin de olduğu, “Ortak Yaşam Ağı” ve “Yanyanayız-Biraradayız” gruplarından 451 kişinin Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yazdığı mektubu götüren 17 kişilik heyette yer alan avukat Hülya Gülbahar, Demirtaş’la yaptığı görüşmeden izlenimlerini yazdı.
Gülbahar, Demirtaş’ın iktidarın kendi rejimini kuramadığını belirterek, “Kendi rejimlerini kurumsal olarak inşa edemediler. Biz kazandık. Kötü olan duygusal, kültürel yenilme. Biz yenilmedik. Biz direndik ve onlar kaybettiler” dediğini aktardı.
Avukat Gülbahar, Demirtaş’ın konuşmasına ilişkin devamında şu mesajını da paylaştı: “Bu iktidar bitti. Uzatmaları oynuyorlar. Kendileri de farkında. Bu tür dönemler, sıçrama yapma dönemleridir. Muhalefetin bu sıçramayı hazırlaması, örgütlemesi gerekiyor. Arsayı, tarlayı boş bırakmamak gerek. Tohumları her yere saçmalı, her yeri ekmeliyiz. Kadınlar direniyor; Boğaziçi öğrencileri, hocaları direniyor; Şenyaşar ailesi direniyor, Berkin’in ailesi direniyor, cumartesi anneleri direniyor, doğaya sahip çıkan köylü kadınlar direniyor… Direniş her yerde. Tarlaları ekinle, çiçeklerle doldurmalıyız.”
Gülbahar, şunları yazdı:
“YENİ REJİMİN İNŞASINI KADINLAR SAYESİNDE BAŞARAMADILAR”
“Demirtaş konuşmasına doğrudan doğruya Türkiye kadın hareketine takdirlerini, saygılarını dile getirerek başladı:
‘Kurulmaya çalışılan yeni rejime en güçlü direnişi kadınlar örgütledi, lafını her yerde söyledi. Hem kendi taleplerini hem sisteme karşı eleştirilerini dile getirdi. Şimdi toplumda bir öfke ama biraz da korku var ama kadınlar direnişlerini sürdürmeye devam ediyor.
Aslında bu biraz da işin ekonomi politiğinde var. İlk egemenlik altına alınan kadınlar ve kadınlar yüzyıllardır dayatılan bu esarete direniyor. Türkiye’de yeni rejimin kültürel inşasını asıl olarak kadınların bu mücadelesi sayesinde başaramadılar. Kadınlar, iktidarın İslam’ı da kullanan muhafazakar ideolojisinin egemen kültür haline dönüşmesini engellediler. Bu da ekonomi politiğin bir emri aslında.
Asıl olarak kadınların bu mücadelesi sayesinde kendi kafalarındaki İslami kültürü inşa edemediler. Kültür inşa etmek kolay bir şey değil. Aynı coğrafyada, aynı köyde, aynı malzemelerle, aynı yemeği yapıyor kadınlar, her biri ayrı bir lezzet oluyor. Bayramlarda, özel günlerde komşu kadınlar birbirlerine yemek gönderirler.
Tadarsınız ve hemen ‘Anne bu senin dolman değil’ dersiniz ve yanılmazsınız. Çünkü mutfak kültürü nesiller gerektiriyor. Nesilden nesile aktarılıyor. Bu aktarım sırasında hem toplumsal bir ortak kültür oluşuyor, hem kimi bireysel izler de sürüp gidiyor.
“İKTİDAR KENDİ KÜLTÜRÜNÜ YARATAMADI, BİTTİ, YARATAMAYACAK”
Türkiye’de Kemalizm kendine göre bir kültür yarattı. Okullarıyla, sanatıyla… Batının evrensel değerlerine yaslanmanın da bunda bir payı vardı. Ama bu iktidar kültürünü yaratamadı. Bitti. Yaratamayacak da. Erdoğan’ın bir tane şairi yok. Hakkında yazılmış, bir tane tarihe kalacak şiir yok. Sinema yönetmeni, romancısı, oyun yazarı yok. Olamaz.
Olamayacak. Onca devlet olanağına rağmen, çok istemelerine rağmen bunu başaramadılar. Çünkü sanat özgürlük işidir. Özgürlüğün değerini anlamayanlar, zihinsel tutsaklıklarını fark edemeyenler sanat yaratamazlar. Solun ürettiği sanattan özlü sözleri, sloganları bile çalmaya çalışan hırsız tayfa ne yazacak, ne üretecek? Oysa (heykel, resim gibi alanları bir yana bırakırsak) tarihlen gelen dev bir İslam sanatı birikimi var. Bunlar onun da cahili. Bilmiyorlar.
İşte kadınların direnişini bu noktada da başarılı buluyorum. Sadece bir şeyleri durdurmak, engellemek için mücadele etmiyorlar. Aynı zamanda yeniyi inşa ediyorlar.’
“YENİYİ İNŞA”
‘Yeniyi inşa’ Demirtaş’ın güncel olarak yoğunlaştığı en önemli konulardan biri belli ki. Hangi konu açılsa, dönüp dolaşıp yeniyi inşa konusuna geliyoruz.
‘An-hatıra-mazi-tarih’ süreci üzerinde duruyor. ‘Anda yaşıyoruz, yaşadıklarımız bir süre sonra hatıra, hatıralar daha sonra mazi ve tüm bunlar zamanla tarih oluyor’ diyor. Ekliyor: ‘Anı yaşarken, anı biçimlendirirken onun tarihe kalıp kalmayacağını, nasıl kalacağını kestirebilmek ve hatta etkileyebilmek mümkün ve önemli. Anda sınırlı kalmamak, tarihe kalacağı görmek kültür oluşumunda kritik önemde.’
“GEZİ VE KOBANE DAVALARI YENİ REJİMLERİNİN İNŞASIYDI”
Demirtaş, rejimin otoriter niteliğinin 2013’deki Gezi direnişi sırasında dışa vurduğunu; 2019’da resmi geçiş yapıldığını söylüyor:
‘Gezi ve Kobane davaları kendi yeni rejimlerinin inşası davaları idi. Ama ne bu davalarla, ne diğer politikaları ile kendi rejimlerini kurumsal olarak inşa edemediler. Biz kazandık. Kadınların mücadelesine bakın, ülkenin her yerinden bahardaki papatyalar gibi açıyorlar. Berfinler gibi, kardelenler gibi karı yarıp karaltından altından çıkıyorlar, daha da çıkacaklar. Tüm ülke çiçek tarlası olacak.
Kötü olan duygusal, kültürel yenilme. Biz yenilmedik. Biz direndik ve onlar kaybettiler.
Elbette bedeller ödeniyor, ödenecek. Beni güney illerinden birinden gelen, stajını yeni bitirmiş genç bir avukat arkadaşım ziyaret etti. Babası 12 Eylül askeri darbesinin mağdurlarından imiş.
“BOYUN EĞENLERDEN OLACAĞIMA İÇERİDE OLMAYI TERCİH EDERİM”
Bedeller ödemiş. Ülkenin bugünkü haline bakıp neye yaradı diye sorguluyordu. Oysa bu genç meslektaşımın babası ve tüm diğerleri, o gün 12 Eylül’de o bedelleri ödememiş olsaydı, bizler bugün devralacak bir direniş mirası bulamayacaktık. İnsanlık tarihinin en sağlam zinciridir bu, kuşaklar boyunca aktarılan direniş zinciri… Beni ziyaret edenlere de söylüyorum. Dışarıda boyun eğenlerden olacağıma, iktidar kırıntılarına tamah edeceğime, içerde olmayı tercih ederim…’
‘… Bu iktidar bitti. Uzatmaları oynuyorlar. Kendileri de farkında. Bu tür dönemler, sıçrama yapma dönemleridir. Muhalefetin bu sıçramayı hazırlaması, örgütlemesi gerekiyor. Arsayı, tarlayı boş bırakmamak gerek. Tohumları her yere saçmalı, her yeri ekmeliyiz. Kadınlar direniyor; Boğaziçi öğrencileri, hocaları direniyor; Şenyaşar ailesi direniyor, Berkin’in ailesi direniyor, cumartesi anneleri direniyor, doğaya sahip çıkan köylü kadınlar direniyor… Direniş her yerde. Tarlaları ekinle, çiçeklerle doldurmalıyız.”