Van'da 4 büyüklüğünde deprem Van'da 4 büyüklüğünde deprem

Dersim’in Hozat, Çemişgezek, Ovacık üçgeninde bulunan Aliboğazı Bölgesi, merkeze bağlı Geyiksuyu (Deşt) bölgesi, Hakkari Çukurca ilçesine bağlı Haskel Dağı, Muş’un Zengok Köyü, yine Mardin, Bingöl, Şırnak gibi illerde askeri operasyonlar sonucu çıkan orman yangınları devam ediyor. Binlerce hektar arazinin yandığı bölgelerde çok sayıda canlı da öldü. Yangınların söndürülmemesine tepki gösteren Vanlılar,  uygulamaların köy yakmaların devamı olduğunu ve bu politikanın miladını doldurduğunu söyledi. 

Orman yangınlarına tepki gösterenlerden biri de 1995 yılında Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesindeki Doğanyurt (Pirduda) köyleri askerler tarafından ateşe verilerek yakılan Nuri Gür. Orman yangınlarının bilinçli bir şekilde yapıldığını söyleyen ve amacın bölgenin insansızlaştırmak olduğunu ifade eden Gür, “Dersim ormanlarında yangın sürüyor, Allah bu zulmü kabul etmez. Bir ağaç bir yaşamdır. Bir insan gibi büyür, gelişir yaşlanır. Ormanlar yakılmamalıdır.  Biz para verip fidan dikiyoruz, devlet ise ormanları yakıyor” dedi.

ÖNCE EVLER, SONRA AĞAÇLAR YAKILDI

Dersim’deki yangınların 1995’te Feraşin’de köylerinin yakılmasını hatırlattığını söyleyen Gür şunları ifade etti: “Köyümüzün evleri yakıldıktan sonra köyümüzün bütün ağaçlarını da yaktılar. Bütün erzak ve ürünlerimizi ateşe verdiler. Yani ev, eşya yakılırken orada ağaçlar da yakıldı. Çünkü orayı insanın yaşamayacağı bir yere çevirmek istediler. Köyde altına sığınacağımız bir gölge bile bırakılmadı. Tek istediğimiz ve çağrımız ormanların yakılmamasıdır.  Ormanların yakılmasını lanetliyorum. Kim ormanların yakılmasını ister ki? Birçok canlı orada yaşıyor. Ormanları nasıl yakarlar? 90’larda olduğu gibi oradaki köyleri boşaltmak istiyorlar. Kimsenin kalmasını istemiyorlar. Devlet ormanı ne kendisi söndürüyor, ne de halkın söndürmesine izin veriyor. Halkımız bir olmalı ve bu yangınları söndürmelidir." 

'BİR AĞAÇ BİR YAŞAM DEMEKTİR'

Hakkari merkeze bağlı Ördekli (Kotranıs) köyleri ve ormanlık alanları 1992 yılında yakılan ve göçe zorlanan Mahmut İnan ise, yangınlara karşı mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Kürdistan’da devletin, Dersim, Geliyê Zîlan gibi yerlerde bu yöntemleri  denediğini söyleyen İnan, “Yalnızca Dersim değil birçok yerde orman yangınları var. Bu yangınların son bulmasını istiyoruz.  Partiler, sivil toplum örgütleri ve  devlet kurumları bu yangına müdahale etmelidirler. İnsanlar ormanların yakılmasına engel olmalılar. Bir ağaç; bir toplum, bir yaşam demektir. Derhal yangınlar söndürülsün ve yangınların önüne geçilsin” diye konuştu. 

YANGINLAR HALKA YAKLAŞIMIN YANSIMASI

Bölgede başlayan orman yangınlarına tepki gösteren Xecê Kiye, orman yangınlarının yeni bir durum olmadığını, sistemin Kürt halkına yönelik yaklaşımının coğrafyasına karşı da uygulandığını söyledi. Kiye, “Türkiye ve Kürdistan halkları arasına konulan ayrımcılık Kürdistan coğrafyasında da ağaçlara, hayvanlara, ormanlara aynı şekilde uygulanıyor.  Şimdi Bodrum, Marmaris ya da batıda herhangi bir yerde orman yangını çıktığında olağanüstü hal gibi yansıtılıyor, aktivistler, ekolojistler herkes ortaya çıkarak ses çıkarıyor. Fakat söz konusu Kürdistan coğrafyası olunca sistemin Kürt halkına yaklaşımı gibi bir yaklaşım ormanları için de söz konusudur. Sistem; 'Ben senin ormanını, yaşam alanını yakarak sizi oradan çıkaracağım. Seni köyünde yaşatmayacağım' diyor. Nasıl ki Türkiye coğrafyasında bir orman yangını gerçekleştiğinde tepkiler ortaya konuluyorsa, aynı tepkilerin Kürdistan coğrafyasına yönelikte gösterilmesi gerektiğini istiyoruz. Dersim coğrafyası günlerdir yanıyor, canlılar, doğa katlediliyor. Fakat kimseden bir ses çıkmadı ve herkes kayıtsız kaldı” dedi. 

'BİZDEN BİR PARÇA GİDİYOR'

Yaşanan orman yangınlarına  herkesin ses çıkartması gerektiğine dikkat çeken Kiye, “Geleceğine bir miras bırakmak istiyorsan doğanı savunman gerekiyor. Ormanların yanması bizden bir parçanın yok olması demektir. Dersim doğasıyla,  coğrafyasıyla Kürdistan için ayrı bir önemdedir. Bu yüzden Kürdistan halkı topyekun orman yangınlarına karşı çıkmalıdır."

Mezopotamya ajansı / Müjdat Can