Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan “Kobanê soruşturması” iddianamesi, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 3530 sayfa olarak hazırlanan iddianamede, 108 kişi için “devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ve 37 kez “Kişiyi öldürme” başta olmak üzere çeşitli suçlardan cezalar talep edildi. Davanın ilk duruşması 26 Nisan Sincan Cezaevi Kampüsünde görülecek.

İddianamede siyasetçiler, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak’ta suçlanıyor. Tutukluluğunun 5’inci yılını geride bırakan Kocaeli Kandıra 1 Nolu F tipi Cezaevi’nde tutsak olan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, iddianamenin karşılığını ve Kobane davasının ne anlama geldiğini Jinnews Haber Ajansı'na değerlendirdi.

* 6 yıl bekletildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş’a yönelik  “derhal tahliye edilmesi” yönünde verilen karar sonrası yaklaşık 3500 sayfalık bir iddianame hazırlandı. Söz konusu iddianameyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kobane davasının, siyasi iktidar tarafından ısmarlama bir dava olduğu çok nettir. 6 yıl önce gerçekleşen olayların birdenbire dosya haline getirilmesi, sizin de ifade ettiğiniz gibi Selahattin Başkanın başvurusunu değerlendiren AİHM Büyük Dairesi’nin ‘derhal tahliye edilmeli’ kararının hemen ardından alelacele hazırlanması da bunu göstermektedir. Bugüne kadar Kürt siyasetçilerinin, belediye başkanı, milletvekilleri, HDP’nin yönetici ve üyelerinin gözaltına alınıp tutuklanmaları; görevden uzaklaştırma vb. uygulamalarının hepsi AKP iktidarının 2014 MGK toplantısında gündemine aldığı ‘çöktürme planının’ bir parçasıdır. Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar, inkar, imha ve asimilasyon politikaları güncellenerek yeniden devreye konmasından kaynaklıdır. İddianamenin binlerce sayfadan oluşması dosyanın ağırlığından değil, içerik olarak boş olmasından kaynaklıdır. O süreçte yaşanan gerçeklik, Kobane halkının, insanlık suçu işleyen IŞID çetelerine karşı tüm insanlığı savunurken Türkiye’nin IŞID ile işbirliği içinde olmasıdır. Ki o süreçte bunu destekler birçok bilgi ve belgenin olduğu da biliniyor. Her ne kadar AKP-MHP faşist iktidarı söylemde ‘IŞID’ı terör örgütü olarak görüyoruz.’ ‘IŞID’e karşı biz mücadele ettik’ dese de aslında bu dava ile birlikte IŞID çetelerine karşı direnen Kobane halkı ile dayanışma içinde olan Kürt halkı ve Kürtlerin dostları yargılanmaktadır. Bu iddianame de dayanışmaya karşı açılmıştır. O süreçte yaşanan tüm şiddet olayları insanların yaşamını yitirmesi ve yurttaşların maddi zararının sorumlusu HDP değil siyasi iktidarın kendisidir. Bu dava dosyası ile bu gerçeklikler gizlenmek istenmektedir.

“İstiklal Mahkemelerinden, Devlet Güvenlik Mahkemelerine (DGM) kadar. Ancak hiçbir dönem bugünkü gibi sadece siyasi bir partinin hukuk komisyonu gibi çalışmamıştır. Hukuk mekanizması iktidarın siyaseti dizayn etme, iktidarı koruma aracına dönüşmüş durumda.”

*Kobanê davası açık ve gizli tanık ifadelerine dayandırılırken neredeyse siyasetçilerin yaptığı her şey iddianamede suçlama konusu olarak yer almış. Bu iddianamenin hazırlanışı ve politik olarak verdiği mesaj ne taşıyor?

 Daha önce KCK adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonları 2015’te başlatılarak sürdürülen kayyım siyaseti, Kürt halkının tüm kazanımlarını gasp ederek, siyasi temsilcilerini hapsetme siyaseti ve bugünde Kobane yargılamaları devletin Kürt karşıtı, Kürt düşmanı politikasının sonucudur. Kürt halkının dil, kimlik, kültür taleplerini ve kendi geleceğini kendisinin belirleme talebini bastırmak ve siyasi kültürel olarak Kürt varlığını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda her türlü yol ve yöntem denenmektedir. Kürt halkının iradesini kırmak, kendi politikalarına biat ettirmek için devletin tüm çıplak zor araçları Kürtler üzerinden uygulanmaktadır. Bu zor ve zulüm politikası sadece Kürtlerle sınırlı kalmamakta, demokrasi, eşitlik, özgürlük talep eden herkes devletin bu zor politikasından nasibini almaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne hukuk mekanizması siyasi kararlara imza atmıştır. İstiklal Mahkemelerinden, Devlet Güvenlik Mahkemelerine (DGM) kadar. Ancak hiçbir dönem bugünkü gibi sadece siyasi bir partinin hukuk komisyonu gibi çalışmamıştır. Hukuk mekanizması iktidarın siyaseti dizayn etme, iktidarı koruma aracına dönüşmüş durumda. O nedenle Türkiye’deki mahkemelerden adil bir yargılama ve adil bir sonuç beklenmemektedir. Kürtler ve muhalifler söz konusu olduğunda mahkemeler bir tiyatro gösterisinden öteye gitmemektedir. Öyle ki adil bir yargılama için gerekli olan şekli kurallar bile yerine getirilmemektedir. Bizlerin bugüne kadar yargılandığı tüm davalarda hukuksuz bir şekilde delil toplamak, gizli tanık ifadeleri, yaptığımız tüm çalışmaların, konuşmaların kriminalize edilmesi yöntemi esas alınmıştır. Mevcut anayasa ve yasalar uygulanırken bile ‘Kürtler hariç’ uygulanmaktadır. Hem uluslararası yasalarca hem de Türkiye’nin anayasa ve yasalarınca güvence altına alınmış olan, düşünce ifade özgürlüğü, eylem ve örgütlenme özgürlüğü, siyaset yapma hakkı Kürtler söz konusu olduğunda askıya alınmaktadır. Kürt halkının siyaset yapma hakkı, örgütlenme hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, kadın özgürlük mücadelesi ve halkların eşit özgürlük birlik ilkesi bu iddianame ile yargılanmaktadır.

Aslında bu yargılama bize Kürt halkının mevcut yasal ve anayasal güvencenin dışına çıkartıldığı, yurttaşlıktan çıkartıldığı anlamına gelir. Kürtlere, Kürt siyasetçilere karşı ‘istisna hali’  devrededir. Yani Kürtler söz konusu olduğunda tüm yasalar askıya alınmaktadır. Bugün iktidarın ‘yeni anayasa yapacağız’ çıkışı aslında yaşanan fiili durumu yasal hale getirmekten başka bir anlam içermemektedir. Demokratik siyasete yönelik saldırılar sürerken, toplumsal muhalefetin, toplumun, gençlerin, kadınların hak ve özgürlük talepleri zor ile bastırılırken, Kürt halkının dil, kimlik, kültür, ekonomik vb. hakları yok sayılırken Kürt sorununda devlet, fabrika ayarlarına dönerek, inkar, imha ve asimilasyoncu politikaları güncellerken, demokratik ve sivil bir anayasa yapılması mümkün değildir. Olsa olsa ‘tek adam rejiminin’, faşizmin anayasasını yapabilirler mevcut koşullarda. Sivil anayasa söylemi gerçeği gizlemenin söylemidir. Ama artık toplumun çok önemli bir kısmı buna inanmamaktadır. Ancak burada cumhur ittifakının gerçek niyetinin teşhir edilmesi konusunda demokratik muhalefete önemli sorumluluk düşmektedir.

 “HDP’lilerin şiddet çağrısı bulunmamakta, o dönem hükümetin politikaları eleştirilmektedir. Yaşanan olayları partimizle bağlantılandırmak için savcının zorlama bir yorumu vardır. Bu konuda asıl sorumlu olan iktidardır oysaki… Yargılanması gereken birileri varsa o bizler değiliz. O dönemin iktidarıdır.”

*Kobanê davasında çok sayıda HDP’li siyasetçi yargılanıyor. Hükümetin tabir yerindeyse  bu davayı “HDP Ana Davası’na dönüştürme” çabası içinde olduğu söylenebilir mi?

Evet. Belirttiğiniz gibi Kobane Davası ile birlikte HDP siyaseti, HDP’nin ilkeleri yargılama konusu yapılıyor. Bunu ana dava yapma hedefi aynı zamanda partiyi kriminalize etmek, HDP’yi şiddetle ilişkilendirerek kapatmaya zemin oluşturmaktır. Zaten Bahçeli’de bu davayı gerekçe yaparak yargıya ‘HDP’yi kapatın’ talimatı verdi. Mahkeme de Kürt siyasetçilerin diğer mahkemelerde yargılandığı dosyaları da istedi. Bu durum bir yandan zorlama bir şekilde açılan dosya için delil yaratmayı amaçlıyor, diğer yandan da demokratik siyasetin bir bütününün yargılanmasını hedefliyor. Hazırlanan Kobane iddianamesinde tüm zorlamalara rağmen HDP’nin yaşanmış şiddet olayları ile ilgili hiçbir maddi delil sunmamıştır. O dönem yaşanan şiddet olaylarını HDP’lilerin yaptığı tüm çalışmalar, paneller, toplantılar, mitingler ve basın açıklamaları, sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterse de çalışmaların hiç birinde HDP’lilerin şiddet çağrısı bulunmamakta, o dönem hükümetin politikaları eleştirilmektedir. Yaşanan olayları partimizle bağlantılandırmak için savcının zorlama bir yorumu vardır. Bu konuda asıl sorumlu olan iktidardır oysaki… Yargılanması gereken birileri varsa o bizler değiliz. O dönemin iktidarıdır. Arşimet ‘bana bir dayanak noktası verin tüm dünyayı kaldırayım’ demiş. Bu davanın hiçbir dayanak noktası yoktur, maddi delil yoktur. Dava dosyasını okuyan hukukçular bunu hemen görecektir. Tabi tüm bu gerçekliğe rağmen 26 Nisan’da yargılama başlayacak. Biz duruşmalar sırasında o dönem yaşanan gerçeklikleri ifade etmeye devam edeceğiz.

*Bu dava Kürt sorunun nereye geldiğine dair nasıl bir ipucu veriyor?

İktidarın talebi ile 6 yıl sonra açılan Kobane davası aslında faşist cumhur ittifakının Kürt sorununa yaklaşımını ve Ortadoğu'da dengeler yeniden kurulurken Kürt halkının kendi kaderini belirlemesini engellemek, Kürt siyasetçiler şahsında nüfusu Türkiye devleti sınırları içerisinde 20 ila 25 milyonu bulan Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı haklarının kullanımının engellendiği, engelleneceği, kazanılmış haklarına el konulduğu; konulacağı ve Kürt halkının geleceksiz bırakılacağına dair mesaj verilmek istenmektedir. Dikkat ederseniz, Türkiye’nin hem iç hem dış siyasetinin merkezinde Kürt halkının siyasi bir statü kazanmasını engellemek var. Kürtlerin Türkiye ve Ortadoğu halkları ile eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşama iradesi varken ve bunu her fırsatta dile getirirken Türkiye’yi yönetenler, Kürtlerin tüm hak ve özgürlük taleplerini ‘bölücülük faaliyeti’ olarak değerlendirmekte ve tüm demokratik kurumlar, siyasi parti, kadın örgütleri, gençlik örgütleri kriminalize edilmektedir. İktidar tüm söylemlerini bunun üzerinde kurmakta toplumu kutuplaştırmakta. Kürtleri potansiyel düşman olarak topluma lanse etmektedir. İktidarın halkları karşı karşıya getiren bu tehlikeli politikasına karşı yine de HDP; halkların eşitliği ve kardeşliğinde ısrar ederek, halkların bir arada yaşam iradesini savunmaktadır. Türkiye halklarının, Türkiye’deki aydınların, demokrasi ve özgürlük güçlerinin bunu görmesi ve HDP’nin çalışmalarına daha güçlü destek vermesi gerekir.

“Tabi ki HDP sadece bir siyasi parti değildir. Kendisini Halkların Demokratik Kongresi zemininde geliştiren, siyasal, sosyal bir harekettir. Bu hareket tüm baskı ve zorlamalara karşı direnerek, mücadele ederek kendisine bir yol bulacaktır; bundan kuşkum yok. Ama yine de önemli olan HDP’yi kapattırmamaktır.”

* Kobanê iddianamesinin ardından HDP’nin kapatılması çağrısı“ kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalı” diyen MHP Lideri Devlet Bahçeli’den geldi ve ardından birçok siyasetçi aynı minvalde söylemlerde bulundu.  HDP kapatılabilir mi, kapatılırsa ne olur? Tüm bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Kobane davası parti kapatma zemini yapılmak istendi, iktidar ortağı tarafından da dile getirilmektedir. Tüm bunların nedeni aslında Kürt siyasi hareketinin, Türkiye özgürlük ve demokrasi güçleri ile birlikte demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü, halkların eşitliğine ve özgürlüğüne dayalı bir demokratik cumhuriyet inşasının toplumun çok geniş kesiminden destek bulmasından kaynaklıdır. HDP’nin yeni yaşam siyaseti, Türkiye halklarının alternatifsiz olmadığını göstermiştir. Cumhur ittifakının tüm bileşenlerinin çabası bu alternatifi ortadan kaldırmaktır. Parti kapatma tartışmaları da bu gerçeklikten bağımsız ele alınamaz. Parti kapatmaları konusunda Türkiye’nin sicili pek temiz sayılmaz. Bugüne kadar HEP, DEP, ÖZDEP, HADEP ve DTP kapatıldı, kapatılan bu partilerin yerine kurulan partiler bir önceki partiye göre daha da kitleselleşti. HDP’yi de kapatmak Kürt halkının siyaset yapma iradesini ortadan kaldıramayacaktır. Kürt halkı çok uzun yıllardır demokratik siyaset alanında var olmak için mücadele ediyor ve direniyor. Bu alanda önemli başarılar da elde etti. Tüm baskı ve zor politikalarına rağmen bugün Kürt siyasi hareketinin en büyük bileşeni olduğu HDP, Türkiye’nin 3’üncü büyük partisidir. 2015’den bugüne sistematik olarak devlet şiddetine maruz kalan, on binlerce yöneticisinin gözaltına alınıp tutuklanmasına rağmen yapılan anketlerde HDP gücünü korumakla kalmayıp her geçen gün geliştirmektedir. HDP’yi kapatma amacı sadece bir siyasi partinin kapatılması meselesi değildir. Türkiye’nin tekçi, cinsiyetçi, milliyetçi, dinci bir rejimin kurumsallaşmasının önündeki neredeyse tek engel olarak HDP görülmektedir. Türkiye’de demokrasinin, özgürlüklerin güvencesi Kürt siyasi hareketi ile Türkiye demokrasi ve özgürlük güçlerinin birlikte kurduğu ve tüm baskılara devlet şiddetine rağmen toplumdan güçlü bir destek alan halkların, inançların birleşik mücadelesinin partisi HDP’dir. Tabi ki HDP sadece bir siyasi parti değildir. Kendisini Halkların Demokratik Kongresi zemininde geliştiren, siyasal, sosyal bir harekettir. Bu hareket tüm baskı ve zorlamalara karşı direnerek, mücadele ederek kendisine bir yol bulacaktır; bundan kuşkum yok. Ama yine de önemli olan HDP’yi kapattırmamaktır.

* Kobanê davasının altında yatan öfke ve kin nedir?

Kobane davası ile dayanışma yargılanıyor aslında. Hatırlarsanız, Kobane özgürleşmeden çok kısa bir süre önce R.T Erdoğan ‘Kobane, Kobane deyip duruyorlar Kobane düştü düşecek’ diyordu. Kobane’nin özgürleşmesi tüm dünya halklarının Kobane ile dayanışması, anlaşılan o ki mevcut iktidar tarafından hala sindirilmemektedir. Oysa Kobane direnişi insanlık tarihi açısından, kadınların özgür geleceği açısından, enternasyonel bir dayanışma açısından bir milat. İnsanları katleden, kadınlara tecavüz eden, kadınları köle pazarlarında satan bu insanlık dışı çetelerin yenilgiye uğraması tüm insanlık için çok büyük bir hizmettir. DAİŞ’in yenilgiye uğraması AKP ve onun ortaklarının plan ve stratejilerini boşa düşürmüştür. Asıl öfkenin kaynağı buradadır. Kobane halkı ile Kürt halkı ile dayanışmanın cezalandırılması için dava açılmasının asıl nedeni de budur. Dikkat ederseniz AKP sürekli 2023 yılına dikkat çekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında ikinci cumhuriyeti kurmak istemektedir. Ve cumhur ittifakının kurmak istediği ikinci cumhuriyette Kürtlerin olmaması için her türlü zor ve zulüm politikasına başvurulmaktadır. Hem iç siyasette hem de dış siyasette merkeze koyduğu mesele budur. Oysa şunu unutuyorlar: Kürtler olmasaydı birinci cumhuriyetin kuruluşu da mümkün olmayabilirdi. Bugünde Kürtler Türkiye’de siyasetin belirlenmesinden kritik bir konumdadır.

 *Son olarak 26 Nisan’da davanın ilk mahkemesi görülecek. Ne hissediyorsunuz, halklara bir çağrınız veya mesajınız var mı?

Bu dava sadece bizlerin değil, yukarıda da belirttiğim gibi demokratik siyasetin ve dayanışmanın yargılanmasıdır. Dayanışma ve demokratik siyasete inanan herkesin bu süreci sadece izlemesi değil, sürece aktif katılması gerekir. Eşit, özgür, demokratik, adil ve barış içinde ekolojik bir yaşam istiyorsak bunun için her yerde mücadele edeceğiz. Mahkeme süreci de bizim mücadelemizi, ilkelerimizi, demokratik siyaseti, kadın özgürlüğünü, halkların kardeşliğini savunduğumuz bir süreç olacaktır.