Kobanê eylemleri ardından 30 Ekim 2014’te gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında karara bağlanan “Çöktürme Planı” üzerinden 7 yıl geçti. Mısır’da yayın yapan TeN TV programcısı Dr. Neşet Dihile’nin, 1 Şubat 2019 tarihinde “gizli” ibareli belgelerle yayımladığı 43 sayfalık planı, Türkiye’nin gündemine Halkların Demokratik Partisi (HDP) Örgütlemeden Sorumlu Eş Genel Başkanı Alican Önlü getirdi. ““15 bin insan ölebileceği, 8 bin insanın yaralanabileceği, 5-7 bin kişinin tutuklanacağı, 300 bin insanın tehcir edileceği” gibi detayların yer aldığı plana dair 24 Aralık 2015’te Meclis’e verilen önerge oy çokluğuyla reddedildi.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Alican Önlü, “Çöktürme Planı”nın bugüne yansımalarını ve Türkiye halkı için sonuçlarını değerlendirdi. Bugünkü Türkiye’nin durumu ile saray iktidarının “Çöktürme Planı”nda tam tersi duruma uğradığını söyleyen Önlü, “Yani çöktüreyim derken kendi çöktü” dedi. Planın sadece bir döneme ve bir bölgeye dair olmadığını vurgulayan Önlü, “Bugüne kadar başta Kürt halkı olmak üzere bütün muhaliflere karşı, tasfiye etme, yok etme planlarının teki de değildir. Bu planın karakterini aldığı bir geçmişi var ve şimdi pratik olarak da uygulaması devrede. Sadece 2014’ten ve o dönemdeki iktidarla alakalı bir durum da değil” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet’in kuruluşundan beri başta Kürt halkı olmak üzere, tüm farklılıklara ilişkin sık sık kimi planlar, harekatlar yürütüldüğünü hatırlatan Önlü, “Bunun en barizi Koçgiri hareketi, Şeyh Said katliamı, Ağrı İsyanı, Dersim Soykırımı’na ilişkin hazırlanan planlamalar ve raporlardır. Bu katliamların tümü gayri resmi kurumlarla yürütülmüştür. Ama bunlara bir kılıf uydurmak için seçilmiş, meclis veya iktidarlar eliyle resmileşmiştir. Mesela bir Tunceli Kanunu tümüyle hiçbir yasal dayanağı olmayan yerlerle hazırlanmıştır. Ama 1935’te Meclis’te bir kanuna çevrilmiştir. Yine Dersim Soykırımı birçok şeyle planlanmıştır ama buna yasal kılıf olarak 1937’de Bakanlar Kurulu kararıyla yapılmıştır” dedi.

AMAÇ YOK ETMEK

Katliamlardan sonra devletin planlarını darbeler ile hayata geçirdiğine işaret eden Önlü, “Darbe dönemleri daha ağır bedellerin ödendiği, tahribatın daha zor kaldırılacağı dönemler oldu. Her 10 yılda bir bu darbeler yapılsa da 1990’lardan sonra darbe dışında planlama başka bir şeyle seyir kazanmıştır. 1990’lardan sonra köy yakmalar, faili meçhul cinayetler, siyasi partilerin kapatılması, demokratik siyasi alanın tümüyle ortadan kaldırılması, Kürt halkı başta olmak üzere yerel seçilmiş iradelerin gasp edilmesi, sadece Türkiye’de değil Kürdistan’ın dört parçasında bütün kazanımların mücadelesine yönelik dönem dönem planlamalar yapılmıştır” diye belirtti. Önlü, Federe Kürdistan’a ilişkin defalarca operasyonlar ve işgal harekatları başlatıldığını hatırlatarak, “Tüm bunların hepsi aslında 2014’te gerçekleşecek planın parçasıydı. Hepsinin amacı Kürt halkının iradesini ortadan kaldırmak, asimile ve yok etmek, yok edemiyorsa da biat ettirmektir” ifadelerini kullandı.

KÜRTLER KİMLİĞİNE SARILDI

Önlü, devlet zihniyetinin geçmişte yapılan darbeler ve katliamlardan sonuç alamadığını, 2014’de ise bu planların hepsinin aynı anda bir bütün olarak hayata geçirildiğini kaydetti. Önlü, “Bu vahşetler sürerken Kürt halkının kendi mücadelesi devam etti. Kürt halkı kendi kimliğine ve benliğine daha fazla sarıldı. Tasfiye edeyim, yok edeyim derken her alandaki örgütsel gücü daha giderek büyüdü. Sadece Kürt halkının bir alandaki mücadelesiyle sınırlı tutmak istendi ama Kürt halkının kendi mücadelesi, bir tarz ile değil birçok mücadele aracına dönüştü. Kültür, basın, kadın mücadelesi, demokratik siyasette, kendini yerelde yönetmesinde, her anlamıyla daha fazla mevzilerini açığa çıkarttı. Mücadele alanlarını toplumsallaştırdı ve genişletti” şeklinde konuştu.

SÜREÇ TESADÜF DEĞİLDİ 

“Çöktürme Planı” çözüm sürecinin devam ettiği döneme denk gelmesinin tesadüf olmadığına işaret eden Önlü, “Toplumda bir umut uyanırken, Kürt halkı da kendi yönünü buraya çevirirken, doğaldır ki hazırlıksız yakalanma durumuna düştü. Yani Kürt sorunu çözülüyormuş gibi algıyı oluşturdular ama onun arkasından daha büyük bir yok etme, ‘Çöktürme Planı’ hazırladılar. Toplum, bütün dikkatini buraya yoğunlaştırırken, arka taraftan AKP, devletin diğer akıllarıyla beraber böyle sinsi bir ‘Çöktürme Planı’ hazırladı. Ve sonra bütün alanlarda uygulama pratiği hayata geçirildi. ‘Çöktürme Planı’ nedir dendiğinde, bugüne kadar yaşananlardır aslında” diye konuştu.

TEKRAR GÖREVE GETİRİLDİLER

“Çöktürme Planı”nın hayata geçirilmesi için birtakım güçlere de ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Önlü, “1990’larda birçok vahşete sebep olmuş insanlar, affedildi, tekrar göreve getirildi ve dokunulmazlık kanunu çıkartıldı.  Ondan sonra kent yıkımları başladı. Bu kadar aşağılık, ahlak dışı, hiçbir insanlığa sığmayacak yöntemlerle yapıldı bunlar” diye konuştu. 

UMUDU YARATANA TECRİT

Özyönetim direnişlerinde taleplerin başında, Kürt halkının yerelde kendini yönetmesinin geldiğini hatırlatan Önlü, “Çöktürme Planı”nda bu talebin önüne geçilmesinin planlanarak hayata geçirildiğini söyledi. Önlü, “Çözüm sürecinin oluşmasında, Türkiye toplumunun önünde bir umut haline gelmesinde ve buna artık bir çözüm sürecinin denmesinin baş mimarıydı Sayın Öcalan. O zaman öncelikle burayı tecrit etmek gerekiyordu. Zaten tecrit ilk olarak oradan başladı. Çünkü bu sürecin önündeki en büyük engel toplumda oluşmuş umuttu. Bu umudu terse çevirmek gerekiyordu ve umudu yaratanın tecrit edilmesi gerekiyordu” dedi.

ALANLAR ORTADAN KALDIRILDI

"Çöktürme Planı"nda Doğubeyazıt hariç bütün ilçelerin ortadan kaldırılmasının da planlandığını belirten Önlü, şunları söyledi: “Cizre, Diyarbakır… Buralar Kürt halkının toplumsal mücadele ve dinamikleriydi. Bu dinamikleri ortadan kaldıracaklardı. Katliamdan geçirdiği, yıkıma uğrattığı yerler, Kürt halkının ulusal, demokratik alanı, kültürel ve sosyal olarak da mücadele yürüttüğü yerlerdi. Kürt halkının yarattığı diğer alanları, kültür, basın, kadın, toplumsal alan ortadan kaldırıldı.”

ŞEKİL DEĞİŞTİREREK SÜRÜYOR 

“Çöktürme Planı” sürerken, Kürtlerin ciddi bir güç elde ettiğinin altını çizen Önlü, “Hem uluslararasında hem Ortadoğu’da Kürtler yeni mevziler, yeni mücadele alanları oluşturdu. Sadece Kürdistan’da değil, dünyada meşru hale geldi. Rojava devrimi ile IŞID barbarlığına karşı, dünyaya ve insanlığa umut haline geldi. O yüzden mutlaka bir yeni arayış içine gireceklerdi. Şu anda da Kobane kumpas davası, kapatma davası, tecridi giderek derinleştirme, kayyımlarla devam ettiriyorlar. Parti kapatma algısında, kapanırsa çöker diye bir şey var. Tüm kazanımlarıyla, etkisiyle ortadan kalkar diye düşünülüyor. Tam tersine HDP dört duvardan bir tabeladan ibaret değil. Siyasi etkisi, fikriyatı ve paradigması olan bir partidir. Paradigma ve fikriyatta elle tutulmuyor, öldürülmüyor. Bunun için parti kapatma ile ‘Çöktürme Planı’ imkansızdır” şeklinde konuştu. 

‘HAYIR DESELERDİ SONUÇ FARKLI OLURDU’

“Çöktürme Planı” ile iktidarın Türkiye’yi nasıl yönetmek istediğine dair zemin oluşturduğunu belirten Önlü, plana bugüne kadar toplumsal muhalefetin bir kısmı tarafından kayıtsız kalındığına işaret ederek, “Sadece Kürt ve Kürdistan ile sınırlı kalacak sanıldı. O kentler yakılıp yıkılırken, sadece orayla sınırlı kalacak sanıldı. ‘Bir direniş, bir başkaldırış var, o yüzden devlet oraları yakıp yıkıyor. Devlet hiçbir zaman sivilleri katletmemiştir’ dendi. Ama ne zaman ki Suruç Katliamı, Gar Katliamı oldu, o zaman ‘Çöktürme Planı’ kendisini batıda da gösterdi. Türkiye toplumunun diğer halkları, diğer örgütleri ve demokrasi güçleri, Cizre’de yaşanan vahşetlere ‘hayır’ deseydi, sonuç farklı olurdu” dedi.

TÜM TOPLUMA YAYILDI

Geçmişten bugüne planlanan bütün katliam ve darbelerin ilk olarak Kürt halkı üzerinde denendiğine dikkati çeken Önlü, “Bugün geldiğimiz noktada en görünürde Türkiye’nin bütün doğası katledildi. Önceden sanılıyordu ki ‘operasyonlar yüzünden ağaçlar yakılıyor, yıkılıyor’. Zannettiler ki sadece yerel yönetimlere kayyımlar atılıyor ama şimdi baktığımızda Türkiye’nin bütünü kayyımlarla yönetiliyor. Yargısı, akademik alanı, bürokrasisi, basını kayyımlarla yönetiliyor. Belediyelerimize kayyım atandığında bu anlaşılmadı. Tecrit sadece sayın Öcalan üzerinde, orayla sınırlı kalacak sanıldı. Sayın Öcalan ‘Benim üzerimdeki tecridi boş verin, Türkiye halklarının hepsi tecrit altında. Bana sahip çıkmayın üzerinizdeki tecridi kırın’ dedi. Bütün toplumsal muhalefet, toplum susturuldu ve tecrit altına alındı. Sadece gayri resmi çetevari örgütlenmenin Kürt sınırlarında olacağı zannedildi. Şimdi bütün çeteleşme batıda. Güya HDP’yi itibarsızlaştırma, Kürtleri yalnızlaştırma planları vardı. Şimdi batıda herkes yalnızlaştırıldı, terörize edildi ve kutuplaştırıldı” diye konuştu.

‘BÜYÜK AVANTAJLARIMIZ VAR’

Önlü, “Çöktürme Planı”nın bir bütün olarak Türkiye’ye yansıdığını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: “Şimdi demokrasi ittifakının tam zamanıdır. Herkes gördü bunu. Bunun herkes tarafından anlaşılması başta bizim görevimizdir. Biz avantajlıyız, saray ittifakının mağduriyetinin olduğu bütün toplumsal kesimler bizim ortak mücadele alanlarımızdır. Bizim için gelinen aşamada, saray iktidarının tanımı, tespiti, teşhiri değil, bunun artık ortadan kaldırılmasıdır. Buna karşı bugüne kadar bize yapılan bütün haksız hukuksuzlukların hesabı sorulacaktır ama bunun yanında yalnız değiliz artık. Ciddi bir güç birikimi ve umudumuz var. Bunları doğru bir şekilde devreye sokarak demokratik bir ülke yönetimi oluşturmak ve belirleyici bir güç oluşturmak gereklidir.”

MA / Berna Kişin