Analistler, Suriye ve Fransa dışişleri bakanlarının, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi'nin ve Fransız dışişleri bakanının Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Komutanı ile gerçekleştirdiği ayrı görüşmelerin ciddi siyasi sonuçları olabileceğini belirtiyor. Bu görüşmeler, DSG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu konusundaki uzun süredir devam eden çıkmazın çözümü için bir yol sunabilir—tabii her iki tarafın da koşulları karşılanırsa.
Her ne kadar bazıları, Fransa’nın Suriye’de doğrudan bir etkisi olmadığını ve çatışmanın esasen ABD ile Rusya’nın etkisi altında şekillendiğini savunsa da, diğerleri Fransa’nın DSG ile güçlü bağlarını sürdürmeye yönelik stratejik çabalarına dikkat çekiyor. Bu çabaların, Fransa’nın DSG’yi terörle mücadelede kilit bir ortak olarak destekleyerek bölgedeki varlığını pekiştirmeyi amaçladığı ifade ediliyor.
Şam ve DSG’den Farklı Yaklaşımlar
Uluslararası hukuk profesörü Beşir Baddur, Fransa’nın arabuluculuğuyla DSG’nin Suriye ordusuna entegrasyonunun, Suriye’nin egemenliği ve küresel güç dengeleriyle ilgili derin yapısal sorunlara takıldığını belirtiyor.
North Press haber ajansına konuşan Baddur, “Fransa’nın Suriye’de doğrudan bir etkisi yok—bu dosyada Washington ve Moskova hâkim. Paris’in yaklaşımı daha çok yumuşak bir diplomatik yoklama gibi; somut bir müzakere stratejisi değil,” dedi.
Baddur, Suriye hükümetinin geçici liderliğinin, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin (KDSÖY) ve onun askeri yapılarının tamamen dağıtılmasını entegrasyon için ön koşul olarak gördüğünü belirtti—ki bu, DSG’nin talepleriyle doğrudan çelişiyor. Terörle mücadelede kendini meşru bir ortak olarak gören ve ABD desteğini arkasına alan DSG, kendi şartlarıyla tanınmak ve dâhil edilmek istiyor.
Şam’da bulunan Baddur’a göre, “DSG, net uluslararası garantiler olmadan geleneksel Suriye güvenlik yapısına katılmayı kabul etmeyecektir. Dengesiz bir birleşme mevcut etkisini kaybettirebilir.”
Neden Paris?
Baddur, görüşmelerin Paris’e taşınmasının siyasi açıdan güçlü bir mesaj verdiğini savunuyor: “Bu, süreci Suriye’nin iç güvenlik ortamından uzaklaştırıyor, Fransa’yı Avrupa garantörü olarak konumlandırıyor ve DSG’ye daha az baskı altında bir müzakere ortamı sunuyor.”
Ancak Baddur, Paris’teki görüşmelerin hâlen erken aşamada olduğunu ve somut güvenlik ya da askeri düzenlemelerden ziyade ön siyasi temaslar olarak görülmesi gerektiğini vurguladı.
Baddur, Süveyda’daki gelişmelerin bu diplomatik ivmeye katkı sağladığını ifade ederek, buradaki huzursuzluğun Suriye’de merkezi yönetimin sınırları konusunda uluslararası ve bölgesel bir uzlaşma yarattığını söyledi.
“Paris, Moskova ve Kahire gibi başkentler, doğu Suriye ve güneydeki bölgeler—ve belki gelecekte İdlib—için adem-i merkeziyetçi modelleri giderek daha fazla kabul ediyor,” dedi.
Baddur’a göre bu değişimler, DSG için daha esnek bir siyasi ortam yaratıyor ve Şam’ın resmî karşı duruşuna rağmen daha önce kabul edilmeyen fikirlerin gündeme gelmesine olanak tanıyor.
Bununla birlikte, geniş çaplı silahlı çatışma ihtimalini düşük gören Baddur, “sınır çatışmaları, zaman zaman gözaltılar, kışkırtıcı medya söylemleri gibi sınırlı gerilimler yaşanabilir—ama bunlar, tırmanmayı engellemeyi amaçlayan net uluslararası kırmızı çizgiler içinde kalır,” diye belirtti.
Şartlı Avrupa Yeniden Yakınlaşması
Kürt siyasi analist Şoreş Derviş ise, Fransa’nın DSG ile stratejik ilişkisini sürdürme kararlılığına dikkat çekti. Fransa’nın DSG’yi terörle mücadelede vazgeçilmez bir ortak ve Doğu Akdeniz’de etki aracı olarak gördüğünü belirtti.
North Press’e konuşan Derviş, “Fransa, DSG’yi yalnız bırakırsa bölgesel rolünü zayıflatacağını biliyor—özellikle DSG ile elde edilen güvenlik başarılarından sonra,” dedi.
Ayrıca, ABD Temsilcisi Thomas Barrack’ın etkisinin sınırlı olduğunun Fransa tarafından daha net şekilde fark edildiğini belirten Derviş, özellikle Kürtlerin Barrack’ı Şam yanlısı olmakla suçlaması sonrası, Fransa’nın kendini daha dengeli bir garantör olarak konumlandırmak istediğini ekledi.
Derviş, eski Suriye Devlet Başkan Yardımcısı Faruk el-Şara’ya Élysée Sarayı’ndan gelen davetin sembolik olduğunu ve Şam’ın Avrupa diplomatik çevrelerine yeniden entegre edilme olasılığını araştırma amacı taşıdığını belirtti. Ancak bu çabanın, Şam’ın kuzeydoğu Suriye ile ciddi müzakerelere girmesi ve DSG’nin askeri ve siyasi yapılar içinde yer almasını kabul etmesine bağlı olduğunu vurguladı.
Nüfuz Mücadelesi
Suriyeli siyasi analist Bessam Süleyman ise, görüşmelerin Fransa ile Ankara arasında Suriye üzerindeki etki alanları konusunda artan bir rekabeti yansıttığını ve bunun Şam’ın Fransa’nın sürece katılımına karşı duruşunu zorlaştırdığını ifade etti.
“Başlangıçta Suriye hükümeti, DSG konusunda herhangi bir Fransız arabuluculuğunu reddederek Paris’le temasa geçmeyi reddetti. Ayrıca, Süveyda meselesini DSG dosyasından ayırmak için çaba gösterdi,” dedi.
Süleyman, Şam’ın bu ayrımı korumayı başardığını ancak Paris görüşmelerine katılmayı da kabul ettiğini, bu görüşmelerde 10 Mart anlaşmasının koşullarının yeniden ele alındığını söyledi.
Sözlerini şöyle tamamladı: “Suriye hükümeti ile DSG arasında yaşanacak herhangi bir askeri çatışma son derece maliyetli olur. Bu nedenle Şam’ın böyle bir senaryodan kaçınacağı kuvvetle muhtemel.”