Türkiye’nin 1 Şubat’ta Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde bulunan Mahmur Mülteci Kampı, Şengal ile Kuzey ve Doğu Suriye’nin Dêrik ve Şehba’nın köylerini savaş uçaklarıyla bombaladı. Şengal’de 21 noktaya yapılan bombardıman, saatlerce sürdü. Saldırılar sonucu Mahmur’da 2, Şengal’de 3, Dêrik’te 4 kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı. 

Gazeteci Beritan Sarya, DAİŞ’in Hesekê yenilgisinden sonra yapılan Mahmur, Şengal ve Dêrik saldırıları, saldırılarda uluslararası güçleri ve Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) rolü, Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Nêçirvan Barzani ile AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesi, DAİŞ lideri Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi’nin ABD tarafından Türkiye sınırına yakın bir yerde öldürülmesi gibi konularda Mezopotamya Ajansı'na konuştu.

DAİŞ’İN PLANI QSD’NİN DİRENİŞİ 

Hesekê’de DAİŞ’in 20 Ocak’ta Sinaa Cezaevi’ne yönelik başlayan ve QSD’nin zaferiyle sonuçlanmasının hemen ardından Türkiye’nin Şengal, Mahmur ve Dêrik’e yönelik eş zamanlı saldırılarının, bir noktada DAİŞ’in intikamını almak için yapıldığını belirten Sarya, “DAİŞ’la, QSD ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetime büyük bir darbe vurulmak istendi. İki plandan söz edildi. Birincisi, DAİŞ bölgede hakimiyet kuracak. Hesekê’den Deyra Zor ve Raqa’ya kadarki alanı almak istiyordu. Ama DAİŞ başarısızlığa uğradı. Irak, Serêkaniyê ve Grê Spi’den DAİŞ’lilerin geldiği ve bunun bir Türkiye planının olduğu biliniyor. İkinci plan ise DAİŞ’in Hesekê ele geçirmesiyle Türkiye, ‘DAİŞ ile mücadele ediyorum’ adı altında Hesekê’ye girişimi olabilirdi. Ama bu planlar QSD’nin direnişi sonucu başarısızlığa uğratıldı. Bir hafta boyunca verilen direnişin sonucunda DAİŞ ve Türkiye amacına ulaşamadı” diye belirtti. 

TÜRKİYE DEVREYE GİRDİ 

Hesekê saldırısı ile Türkiye’nin Şengal, Mahmur ve Dêrik’e yönelik yaptığı saldırılar arasında kesinlikle bağlantıların olduğunu anlatan Sarya, şöyle konuştu: “20 Ocak’ta DAİŞ saldırılarının başladığı tarih Efrin işgalinin yıl dönümüydü. 20-21 Ocak 2014’te Özerk Yönetim kuruluşunu ilan etmişti. Aynı zamanda geçen yılda 20-21 Ocak tarihinde daha önce Hasekê’nin güneyindeki Deşişa’da özerk yönetim çalışmalarında yer alan 2 Arap kadın yine DAİŞ tarafından kaçırılıp, katledildi. 20 Ocak’ta bu saldırılar başlarken, Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı ve beraberindeki üst düzey askerlerle Şırnak’taydı. Tüm bunlar DAİŞ saldırısının Türkiye’nin planlaması olduğu ve aslında planların çok daha geniş olduğunu gösteriyor. Bir hafta süren saldırılar QSD tarafından kırılıp DAİŞ yenilince bu kez Türkiye 1 Şubat’ta devreye girdi. Şengal, Mahmur ve Dêrik’e yönelik yapılan saldırılar çok kapsamlı saldırılardı. 2017’den beri Şengal’e yönelik yapılan saldırıların en geniş olanıydı.”

ÖZERK YÖNETİM ZAYIFLATMAK İSTENİYOR 

Türkiye’nin Grê Spi ve Serêkaniyê işgalinden sonra bölgede bir kez daha işgal icazetini ABD ve Rusya’dan alamadığını kaydeden Sarya, günlük olarak bölgenin bombalanması ve SİHA saldırılarını izin verildiğini söyledi. Sarya, “Devrimin ruhu yurtseverler, kadınlar, gençler hedef alınıp, katledildi ama kimse buna ‘dur’ demiyor. Saldırılarla bölgede milliyetçilik ve dinciliğin panzehri olan demokratik ulus paradigması doğrultusunda oluşturulan özerk yönetim ve kadın sistemi hedef alınıyor. Stratejik Arap Kürt ittifakı, Kürt kimliği hedef alınıyor. 

Uluslararası güçler kendi çıkarları için Türkiye’ye izin veriyor. Yine Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin, bu sistemin tüm bölgeye yaymasını kendi çıkarlarına uygun görmüyorlar. Ne tümden reddedebiliyorlar ne de kabul ediyorlar. Zayıflatmak istiyorlar ve bunun için de Türkiye’ye icazet veriyorlar” şeklinde konuştu.

SALDIRILAR HEP SÜRDÜ

Türkiye’nin bölgeye yönelik saldırılarının ilk olmadığını dile getiren Sarya, “YPJ-YPG güçleri Raqa’da DAİŞ’e karşı hamledeyken, 25 Nisan 2017’de Qereçox savaş uçaklarıyla vuruldu, 19 YPG-YPJ savaşçısı yaşamını yitirdi. QSD güçleri, Deyra Zor’da DAİŞ’e karşı hamledeyken, 20 Ocak 2018’de Türkiye, Efrin’e yönelik işgal saldırıları başlattı. 23 Mart 2019’da DAİŞ’in bölgede toprak hakimiyeti bitirildi, ardından hemen 9 Ekim 2019’da ABD’nin önünü açmasıyla Grê Spi ve Serêkaniyê işgal saldırıları başladı. Türkiye’nin hedefi Özerk Yönetimi boğmak, Kürtlerin hiçbir kazanım elde etmemesini sağlamak ve Kürt soykırımını tamamlamaktır. ABD, Rusya’nın hedefleri tümüyle Türkiye gibi olmasa da onlardan bağımsız siyaset yürüten özgürlükçü Kürdün ve bölge haklarının güç olmasını istemiyorlar. Türkiye ve kendi aralarında çıkar çatışmaları olsa da sistemsel olarak bir birlikleri var ve yine çıkar uzlaşıları oluyor. ABD de, Rusya da, Türk tehdidi sopasını bölgeye karşı hep kullanıyor. 

PAZARLIKLAR

Dikkat edersek ABD QSD ile ilişkileri hep askeri boyutta tutuyor. Bazı üst düzey diplomatik ziyaretleri olsa da şimdiye kadar özerk yönetimi tanıma yönünde adım atmadılar. Kuzey ve Doğu Suriye’de hava sahası ABD ve Rusya’da ama Türkiye’nin İHA-SİHA’larla saldırılarını engellemiyorlar. 2017’de de Karaçox’ta YPG, YPJ karargâhlarına, 1 Şubat’ta Dêrîk Taqil Baqil köylerine Türk savaş uçaklarıyla geliştirilen saldırılara çeşitli pazarlıklar karşılığında izin verdiler” dedi. 

HTŞ DETAYI

Bölgede bunlar yaşanırken bir de Taliban’ın durumunun olduğunu belirten Sarya, “DAİŞ gibi olmazsa da Taliban da karanlık bir güçtür. ABD, Afganistan’dan çekildi, Taliban’ın önünü açtı. ABD, Avrupa, Taliban’ı resmi bir güç olarak tanımaya hazırlanıyor. Taliban Oslo’ya davet edildi. Bir yandan İdlib’de Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri Muhammed el Colani’ye yaklaşım var. Batı da Colani’yi meşrulaştırma çabası var. İngilizler ve Almanlar kendisiyle röportajlar yaptılar, belgeselini yaptılar. Taliban da, Colani de, Colani liderliğindeki HTŞ de, kapitalist sistemin güçleridir. Bu durum uluslararası güçlerin amacının Suriye ve bölgede bir çözüm ya da demokratik sistemin gelişimini desteklemek olmadığını gösteriyor” diye ifade etti. 

“Kürt özgürlük hareketi öncülüğünde Kürdistan’ın her yerinde açığa çıkan güçlü bir Kürt potansiyeli ve siyaseti var” diyen Sarya, 2012’de başlayan Rojava Devrimi’nin tüm saldırılara rağmen yola devam ettiğini söyledi. 2014’te Özerk Yönetim’in kurulduğunu ve tüm saldırılara rağmen tasfiye edilemediğini anlatan Sarya, ABD de, Rusya da bu gücü kendi denetimlerine almak ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediğini belirtti.

TÜRKİYE SINIRINDA ÖLDÜRÜLDÜ 

3 Şubat’ta ABD özel operasyonuyla öldürülen DAİŞ başı El Selbi’nin Türkiye korumasında olduğuna dikkat çeken Sarya, şunları söyledi: “Bağdadi de 27 Ekim 2019’da İdlib’de Barisha köyünde öldürüldü. Bağdadi’nin Türkiye’ye girip, çıktığı belgelenmişti. Ailesinin bir kısmı da daha sonra Türkiye’de yakalanmıştı. O bölgeler Türkiye ve HTŞ kontrolündedir. Ebu Bekir el-Bağdadi'nin yerine geçen Muhammed Abdurrahman el-Mevla es-Selbi (Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi) de aynı bölge olan Atme kasabasında öldürüldü. Öldürüldüğü barınak, HTŞ karargâhının 100-150 metre uzağında, Türkiye’nin karakoluna 400-500 metre uzaklıktaydı. Selbi’ye yönelik yapılan operasyonda bazı HTŞ’liler de var. Demek ki Selbi’yi koruyorlardı. El Nusra’nın devamı olan HTŞ sözde DAİŞ ile düşmandır. Yine HTŞ, DAİŞ’e yönelik operasyonlar yaptığını söylüyor. Ama Selbi operasyonu durumun öyle olmadığını gösterdi. Sonuçta HTŞ’de, DAİŞ’te Türkiye koruması ve görevlendirmesiyle yan yana çıktı.

 TÜRKİYE DAİŞ’İ KULLANIYOR

QSD ve ABD uzun süredir DAİŞ başı El Selbi üzerinde çalışmalar yürütüyorlardı. Zaten bu durum kamuoyuna deklare ediliyordu. ABD Selbi üzerine 5 milyon dolar para ödülü koymuştu. Bende bölgede bir gazeteci olarak daha Bağdadi hayattayken, Ebu Ömer Türkmeni takma adıyla naibi olarak ilan edilen Selbi’yi araştırmaya başladım. Bu konuda tutuklu pek çok DAİŞ çete başıyla görüştüm. Aslında hepsi Hacı Abdullah ve Abdullah Kardaş kod ismini kullanan El Selbi’yi işaret ediyordu. Ve onun döneminde Türkiye-DAİŞ ilişkilerinin daha da güçleneceğini ifade ediyorlardı. Yaptığım araştırmalarda bazı kaynaklar Selbi’nin 2017 sürecinde İdlib’e, Türkiye’ye geçtiğini oradan da tekrar Derazor’a döndüğünü belirttiler. Özel kaynaklar ise Selbi’nin 2018’de tekrar İdlib, ardından Türkiye’ye geçtiğini ifade ettiler.

ANTEP’TE TOPLANTI ALDI 

2019’da Selbi Türkiye’de Antep’te MİT kontrolünde DAİŞ’in 13 emiriyle toplantı yaptı. Irak ve Suriye’de DAİŞ’e takviye etmek, yeniden güçlendirmek, alan hâkimiyeti geliştirmek için çalıştı. Özerk Yönetim alanlarında da hücreler oluşturma işini Türkiye ve İdlib’den koordine ettiler. Bunları haberlerimizde işledik. 2020 Nisan-Mayıs ayında Selbi’nin Türkiye’den İdlib’e oradan da tekrar Türkiye’ye dönmesi durumu oldu. DAİŞ en fazla bu alanlarda ve Türkiye tarafından örgütleniyor. Şimdi Selbi’nin öldürülmesi DAİŞ’i bitirmez. Belki yerine çoktan başka birisi hazırlanmıştır bile.” 

ERDOĞAN İCAZET ALDI

Türkiye’nin tüm Kürtlere karşı büyük bir savaş yürüttüğünü dile getiren Sarya, “PKK Lideri Abdullah Öcalan mutlak bir tecritte tutuluyor. Ailesiyle, avukatlarıyla görüştürülmüyor, haber alınamıyor. PKK alanlarına yönelik saldırılar sürdürülüyor. Kürdistan Bölgesi’nde 2017’den beri saldırılar var. Kuzey ve Doğu Suriye alanlarına yönelik saldırılar var. Erdoğan, Ekim 2021’de ‘oradan gelen tehlikeleri bertaraf edeceğiz’ dedi. Hiçbir tehlike, saldırı yok. Ama ABD ve Rusya ile bunun üzerinden bir diplomasi yaptı. Erdoğan, yeni bir kara işgal operasyonuna icazet alamadı. 15 Ekim 2021’de de çıkıp, mücadelemiz farklı yöntemlerle sürecek dedi. Saldırılar da sürüyor. 

ULUSLARARASI GÜÇLER SALDIRILARA ORTAK

1 Şubat saldırıları sonrasında Türkiye Savunma Bakanlığı, ‘BM'nin 51. maddesine göre sınırlarından gelen tehdidi hedef aldık’ demişti. Şengal ve Mahmur’un Türkiye ile hiçbir sınırı yoktur. Dêrik sınır olsa da Türkiye için hiçbir tehdit oluşturmuyor. Durum böyle iken iki koalisyon içinde iki devletin sınırında onların korumasında iki DAİŞ çete başı biri 2019’da, biri de 2022’de ABD tarafından öldürüldü. Bu çelişkiyi net ortaya koyuyor. Tüm bu saldırılara ABD de, Rusya da, BM de Hewlêr de ve AB de ortaktır” şeklinde konuştu.

ŞENGAL SALDIRILARI 

Şengal üzerinde geliştirilen saldırıların önemli olduğunu anlatan Sarya, “DAİŞ Şengal’de soykırım uyguladı. Tarihlerinde ilk kez özsavunma güçlerini 2014’te YBŞ’yi, 2015’te YJŞ’yi kurdular. 2017’de Özerk Yönetimlerini ilan ettiler. 2017’den beri Şengal’e ciddi saldırılar yapıldı. Özerk Yönetim’den önemli isimler katledildi, YBŞ’liler ve sivillere yönelik saldırlar yapılıyor. 2020’de BM garantörlüğünde KDP ile Irak arasında ve Türkiye’nin ortaklığıyla 9 Ekim Anlaşması imzalandı.  Uluslararası komplonun yıldönümüne anlaşma denk getirildi. 9 Ekim anlaşmasıyla tamamen Şengal halkının ve Özerk Yönetimin iradesini tanımıyor, ortadan kaldırmak istiyor. 73 Ferman yaşamış bir halkın, ilk kez oluşturduğu savunma güçleri lağvedilmeye çalışılıyor. BM de bunun garantörlüğünü yapıyor. Türkiye’nin de saldırılarının önünü açıyor. Tüm baskı ve saldırılara rağmen 9 Ekim Anlaşması’na karşı Êzidi halkı direniyor, anlaşmayı kabul etmiyor. DAİŞ’in başaramadığını Türkiye başarmak istiyor. Ve kimse de çıkıp ses çıkarmıyor. Böyle bir gerçeklik var” dedi.

SALDIRILARIN ORTAĞI: KDP

Türkiye’nin saldırılarında KDP’nin rolüne dikkat çeken Sarya, şunları söyledi: “Çok net söyleyebilirim ki KDP Türkiye’nin birinci derece ortağıdır. Irak da bu konsepte dahil oldu. Daha önce bir süre Irak bu konsepte direndi. Ama ABD ve KDP bir şekilde Irak’ı biraz zorlayarak, biraz da bazı sözler ve vaatlerle bu konsepte dahil etti. KDP, Türkiye’nin temel ortağıdır. Türkiye’yi kendi topraklarına işgal için davet etmiştir. 2015’te DAİŞ saldırısıyla önce Irak, sonra KDP kaçtı. Şengal’de 9 gerilla yüzbinlerce Êzidî’yi katliamdan kurtardı. Yine de binlerce insan kaçırıldı, pazarda satıldı. Şengal Kasım 2015’te özgürleştirilir özgürleştirilmez KDP artık anti propagandaya başladı. Kara propagandayla Türkiye’nin saldırılarına davetiye çıkardı. PKK alanlarına da benzer şeyler yaptılar. PKK’nin ile DAİŞ’in aynı olduğunu bile söylediler. Avaşin, Metina, Zap’a yönelik saldırılar başladığında Federe Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani, ‘Türkiye’nin Kürtlerle sorunu yoktur, bizim de Türkiye ile sorunumuz yoktur’ dedi. KDP ve Barzani ailesi 100 yıllık Kürt sorununu bile inkar ettiler. Gerilla cenazeleri kaçırıldı. KDP saldırıların içindedir, ortağıdır.

KDP’NİN YAKLAŞIMI 

KDP’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük yaklaşımları da hiçbir zaman değişmedi. Devrimi hiçbir zaman tanımadılar. KDP baştan beri Dêrik, Rimeylan ve Qamişlo’ya kadarki alanı petrol için istiyordu. Hatta KDP, ‘bize söz verilen yerler’ diyordu. ABD’nin 2014’teki planında söz vermiş olabilir. Ama Rojava devrimi bu planlarını bozduğu için hep düşmanlık ettiler. ENKS ile devrimi ruhundan çıkarmaya çalışıyorlar.”

İKİ FOTOĞRAF

Şengal’de Türkiye’nin saldırıları sonrasında çekilen başı yukarıya doğru bakan tavus kuşu ile Barzani-Erdoğan fotoğraflarını değerlendiren Sarya, şunları ifade etti: “Melekê Tawus fotoğrafı önemliydi. Melekê Tawus Êzidîlerin sembolüdür. Başının dik olması tıpkı Şengal’de Êzidî halkının 9 Ekim Anlaşması’na karşı başı dik direnmesi gibidir. Tüm özel savaşa rağmen, 73 Ferman’a uğramış, bitirilmek istenmiş bir halk direndi ve direniyor. Kürtleri soykırımdan geçirmeye çalışan, daha yeni Mahmur’u Şengali, Rojava’yı vurmuş Türkiye’nin ayağına giden KDP, Nêçirvan Barzani. Bu iki fotoğraf iki çizgiyi temsil ediyor. Biri direniş çizgisi, biri de ihanet çizgisidir. Biri her şeye rağmen öz gücüyle direniyor, teslim olmuyor. Kayıplar veriyor, bedeller veriyor, acılar yaşıyor ama onurunu koruyor ve kazanmak istiyor. İhanet çizgisi ise faşist şefin ayağına giden bir Nêçirvan, NATO’nun en büyük ordularından biriyle beraber Kürtlere saldırıyor. Kendi halkının iradesine saldırıyor. Mahmur, Şengal ve Dêrik saldırıların hemen ardından Barzani var. Bu iki çizgi de daha karşı karşıya gelecek. İhanet çizgisi en üst seviyeye ulaşmış durumda. Bu saldırıların da süreceğini gösteriyor. Ama ne olursa olsun ihanet çizgisi kaybedecek.”

SONUN BAŞLANGICI 

Sarya, Türkiye’nin faşizmle yönetildiğinin herkes tarafından bilindiğini kaydederek, “Bunu sadece biz değil Türkiye ile ortaklık yapanlar bile söylüyor. Kürt özgürlük hareketinin yürüttüğü mücadele Erdoğan’ı çok sıkıştırdı. Türkiye bütün gücüyle her alanda saldırdı ama Kürtler karşısında hezimete uğradı. Bu yenilgi sonun başlangıcı oldu. Kürt halkı ağır bedeller veriyor ama bu direniş faşizmi daraltıyor, zorluyor ve sıkıştırıyor. Daraldıkça daha fazla saldırıyorlar. Her şeyi pazara koyuyorlar. Ama sonları geliyorlar. Direnişi daha da büyütmek lazım. Direniş etrafında kenetlenmek gerekiyor. Bu mücadeleyi desteklemek tüm halkalara ve Kürtler kazandıracak. Türk halkı da faşizmin mağdurudur. Türkiye halkları da Türk devletinin politikalarını sorgulamalı. Kürt halkının katliamı Türk halkının iyiliğine olmuyor. Türk halkını daha büyük bir cendereye sokuyor” dedi. 

MA / Aziz Oruç