Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Milletvekilleri, Meclis’te görüşülen Aile ve Soyal Politikalar Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçesine dair konuştu.
Söz alan Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, siyasi tutsakları selamlayarak konuşmasına başladı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride de tepki gösteren Sayyiğit, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için tüm cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine dikkat çekti.
YIKIM TABLOSU
Milli Eğitim Bakanlığı’na işaret ederek sözlerini sürdüren Sayyiğit, ortada bir yıkım tablosu olduğunu ifade etti. Eğitimde bölgesel eşitsizlik olduğunu dile getiren Sayyiğit, “Tablo hiç de parlak değilken gençler geleceksizlik kıskacında. TÜİK'in hazırladığı çocuk yoksulluk ve yaşam verilerine göre Türkiye'de 0-17 yaş arası 9,4 milyon çocuk yani neredeyse her 2 çocuktan 1’i, yoksulluk koşulları içinde yetersiz beslenmekte ve sosyal dışlanma riski altında. Yine AKP Türkiye'si, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ikinci sırada yer alıyor. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın 2022 yılı açlık haritasında 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7'sinin akut, yetersiz beslenme; yüzde 6'sının ise kronik yetersiz beslenme yaşadığını ortaya koyuyor. Ortada acı bir tablo var, ortada bir çözüm ihtiyacı var” diye konuştu.
İHBARDA BULUNDU
Türkiye’de 19 milyon öğrencinin olduğunu ancak 1 milyon 700 bin öğrenciye besleneme desteği verildiğini paylaşan Sayyiğit, “Çocukların dengeli ve yeterli beslenme için 3 ana ve en az 2 ara öğün olacak şekilde beslenmesi gerektiğini belirtmiş. Hadi, bizleri dinlemiyorsunuz, bari kendi Bakanınızı dinleyin, ona göre hareket edin çünkü önemli bir kısmının kahvaltı dahi yapamadan okula gittiği ve okulda yemek yiyemeden bir günü bitirdiği çocukların ülkesiyiz maalesef. Derinleşen bu yoksulluk şartlarında, eğitimin tüm aşamalarında ücretsiz okul yemeği verilmesi için önerge verdik. Halklarımıza tekrar ihbar ediyorum: Çünkü bu önergemiz de AKP ve küçük ortağının oylarıyla reddedildi. Yirmi bir yılda AKP'nin eğitimin niteliği ve öğrencilerin performansı konusunda başarısız olduğu apaçık bir şekilde ortada çünkü 2002 yılıyla, sayı, rakam, oran kıyaslaması yaparak bir başarı hikâyesi yazılamaz. Bunun en önemli nedeni, AKP'nin eğitimin temel değerlerini aşındırıp dindar ve kindar nesil yetiştirme gayesi taşımasıdır. Bugün okullar, öğrenciler, öğretmenler ve velileri de kapsayacak şekilde dinî dernek, cemaat ve vakıflarla birçok protokol imzalanıyor” diye konuştu.
UZAY ÇAĞINDA DAHİ TEK DİL
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen 132 kamu emekçisinin 32 bininin MEB personeli olduğu bilgisini paylaşan Sayyiğit, “Öyle bir örgütlü kötülük düzeni kurdunuz ki aileleri parçaladınız, insanları sivil ölüme terk ettiniz” dedi. Sayyiğit, Türkiye’de konuşulan dillere de işaret etti. Sayyiğit, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadolu ve Mezopotamya birçok uygarlığın gelip geçtiği bir diller bahçesi dolayısıyla rengârenk bir mozaiği içerisinde barındırıyor. Buna karşın, uzay çağında dahi hâlen tek dil, tek millet, tek mezhep anlayışının sürdüğünü açık bir şekilde görüp ve yaşıyoruz. Cumhuriyetin ilk yüzyılında diller yasaklandı, kimi diller yok edildi, kimi diller de bugün maalesef ölüm döşeğinde. Kürtçenin Kurmanci ve Zazaki lehçeleri de asimilasyon ve inkâr politikalarından fazlasıyla etkilenen diller arasında.
BİR YÜZYIL DAHA YOKSUN BIRAKILAMAZ
Bir halka kendi öz toprağında ana dilinin seçmeli olarak okutulmasının bir utanç olması bir yana seçmeli Kürtçe dersler bile işlevsizleştirildiği için yedi yılda dersi seçen öğrenci sayısı 80 binden 23 bine kadar düştü, burada da sizin yaptığınız bilinçli politikalar var. Yine, AKP TRT Kurdî’den bahsediyor, bunu da sadece Kürtçe kendi propagandasını yapmak için kullanıyor, bu çok net bir şekilde ortada. Bu kanal, dört parçaya bölünmüş birçok sorunla boğuşan Kürtlerin hangi derdini verdi ya da hangi derdini verecek. Elbette Kürt halkının ve mücadelesinin politik ve kültürel kazanımları bizler açısından çok önemli, bunları da her şekilde sahipleniyoruz ama Kurmanci ve Zaza Kürtlerinin temel talebi Kürtçe ana dilinde eğitimdir. Ana dilinde eğitime tahammülsüzlük Kürtlere yönelik ontolojik bir düşmanlıktır çünkü yapılan saha araştırmaları da Kürtlerin amasız, fakatsız kendi dilinde eğitim istediklerini net bir şekilde ortaya koyuyor. Burada sadece AKP iktidarı değil muhalefet de yüz yıllık paranoyalarından sıyrılmak zorunda. Eğer Anayasa’ya ‘12 Eylül darbesi eseri’ diyerek karşı çıkıyorsanız Kürtçeyi de bu zihniyetin tamamıyla yasakladığını unutmamalısınız, Kürt halkı bir yüz yıl daha ana dilinde eğitimden yoksun bırakılamaz. Bunun adı bir dilin katledilmesi olur.”
‘KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR’
Sayyiğit’in kürsüdeki son sözlerini ise Kürtçe yaptı. Kürtçenin lehçelerine işaret eden ve bu lehçeleri konuşan herkesin Kürt olduğunu belirten Sayyiğit, “Dilimiz de Kürtçedir. Kürtçe de bizim kırmızı çizgimizdir” dedi. AKP-MHP ve İYİ Parti sıralarından itirazların yükselmesi üzerine Sayyiğit, “Tercüman kadrosu getir” şeklinde tepki gösterdi.
Meclis Başkanvekili ise Anayasa’nın 3’üncü maddesini anımsattı ve Türkçenin resmi dil olduğunu başkaca bir dili le konuşmaların yapılmamasını istedi.
İHTİYAÇLARINI DAHİ KARŞILAYAMIYOR
Söz alan Bêdlîs Milletvekili Semra Çağlar da, öğrenmen açığına rağmen öğretmenlerin atanmadığını ifade etti. Çağlar, “Eğitime bütçeden aslan payı ayrıldığı iddia edilse de kayıt dışı ve açlık sınırının altında ücretlerle özel sektörde çalışan öğretmenler, öğretmen açığını kapatmak için sefalet ücretleriyle çalıştırılan ücretli öğretmenler ve kadrolu eğitim emekçileri gelinen noktada bırakın sosyal ihtiyaçlarını karşılamayı, yüksek enflasyon yüzünden barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma getirilmiştir” dedi.
‘KÜLTÜREL HEGEMONYA KURMAK İSTİYOR’
AKP-MHP iktidarının eğitimin her alanını kültürel hegemonya kurma ve ideolojik propaganda alanı olarak dizayn etmeye çalıştığını belirten Çağlar, “Bu amaçla emekçiye, öğrenciye harcanması gereken kaynakları vakıf ve tarikatlara proje adı altında aktarmakta hiçbir beis görmemektedir. Ataması yapılmadığı için Urfa’da intihar eden 28 yaşındaki Mustafa Kaya gibi binlerce PDR mezunu genç varken iktidar Diyanet İşleri Başkanlığından okullara eski dostları olan cemaatin yöntemlerine benzer şekilde ‘Manevi danışman’ adıyla pedagojik formasyonu olmayan görevlileri atamaktadır. Bu, biat eden, düşünmeyen, sorgulamayan Türk ve Sünni tekçi hegemonyasını özümseyen bir nesil yetiştirme çabasıdır. Diğer taraftan da iktidar her alanda olduğu gibi eğitim alanında da korkunç bir kadrolaşmaya gitmekte, mülakat sistemini, ideolojik hegemonyasını yerleşik hâle getirmenin aracı hâline getirmektedir. Tüm bu haksız uygulamalar yüzünden son on yılda ataması yapılmayan 300'den fazla öğretmen intihar etti” diye belirtti.