Elektrik, doğalgaz, akaryakıt ve gıdalara yapılan zamlar, Türkiye’de sadece yurttaşların ve muhalefetin gündeminde. Gün doğmadan evlerden işlerine giden yurttaşların zamlarla boğuşması gün geçtikçe de zorlaşıyor. Kimisi fırıncı, kimisi şoför, kimisi ise henüz atanamayan öğretmen. Hikayeleri farklı olsa da hepsinin ortak bir sorunu aynı; geçinememek.

Vanlıların gündelik hayatlarındaki ekonomik krizin etkilerini Serhat News'e anlattı.

‘Emeğin bu kadar ucuz olduğuna ilk kez tanık oluyorum’

Eşinin inşaatlarda çalıştığını söyleyen 8 çocuk annesi Filiz Cingöz, tek bir insanın kazancının eve yetmemesi üzerine çalışmaya karar vermiş. Ancak eşinin buna izin vermediğini söylüyor. Son günlerde eşinin iş bulmakta zorlanması üzerine çalışmak için yeninden eşini ikna etmeye çalışmış. Günlük 100 TL yevmiye ile bir ekmek fırınında iş bulmuş. Aldığı ücretin ihtiyaçlarının yarısını bile karlamadığını aktarıyor: “Eskiden eşimin işi iyiydi, tek başına da olsa bizi kimseye muhtaç etmezdi. Fakat son dönemde artan zamlar beraberinde işsizliği de getirdi. İş olsa da aldığı para artık ailemize yetmiyordu. Bugün üçüncü günüm, çalışıyorum. Kazandığım paranın da bir kıymeti kalmadı. Eskiden 10 TL ile bir poşet dolusu sebze alırdık. Artık kazandığım 100 TL ile küçük bir poşet sebze alamıyorum. Hayatım da ilk kez çalışıyorum ve emeğin bu kadar ucuz olduğuna da ilk kez tanık oluyorum. Yoksulluk bir kader, demek ki kaderimiz de böyleymiş. Canımızın istediğini değil koşulların el verdiği gibi yaşamak zorundayız.”

‘Avuç dolusu vergiler ödüyoruz’

Atanamayan öğretmenlerden Güler Temel ise iş bulamayınca borç harç ile kedi imkanlarıyla bir zücaciye dükkanı açarak iş imkanı yaratan kadınlardan biri. Günün erken saatlerinde iş yerini açtığını ve elde ettiği gelirin ne kirasını ne de giderlerini karşılamaya yettiğini söylüyor: “Bugün yaşamak artık lüks bir durumda. Avuç dolu vergiler ödememize rağmen, halen bizi yönetenler bize hesap numaralarını atarak bizden para isteme yolunu arıyorlar. Yoksulluk bir kader değildir, halklar devletlere onları daha iyi yönetsin diye vergiler ödüyor. Devletlerin görevi ise bu ödenen vergilerle halkı en iyi şekilde yönetmek ve olası krizlerde durumu yöneterek krizi asgariye indirmek. Bugün bir kilo domatesi 35 liraya alıyorsak bu devlet yetkililerin ülkeyi iyi yönetmediği anlamına geliyor. Ben bir esnafım, Avrupa ülkelerinde de benim gibi esnaflar var. Onlar emekleriyle hayal ettikleri geleceği inşa edebiliyor. Ben ise akşam evimde hayal edeceğim yemeği pişirecek mutfak malzemelerini alamıyorum. Bu bir kader mi sizce?”

‘Çocuklarıma bom boş bakışlardan başka bir şey götüremiyorum’

Erciş ilçesinde mahallelere yolcu taşıyan dolmuş şoförü Kenan Ultar de gün boyu zamanının direksiyon üzerinde geçtiğini söylüyor. Kullandığı dolmuşta bir gün içerisinde sayısız insan hikayelerini kulak misafiri olduğunu kaydediyor. Aktardığında göre de herkesin sorunu ekonomik kriz. Akaryakıt zamlarının işini çok etkilediğini ve altından kalkamadıklarını söylüyor devamında: “Petrole her girişim günlük haraç ödeme saatimdir. Düşünün Avrupa’nın kıskandığı bir ülkeyiz, ancak dünyanın en pahalı akar yakıtını alan ülkelerden biriyiz. En sefil hayatı da biz yaşıyoruz. Günlük en az 20-30 kişi yolcu taşıma ücretini ödeyemiyor. Bunların içinde KHK ile ihraç edilen öğretmenler, iş bulamayan işçiler var. Hangi birini anlatayım ki? Bundan ala dram mı olur? Ben belki en iyi yaşayan insanlardan biriyim. En azından bir işim var, kuru ekmek bile olsa alabiliyorum. Ama çocuklarıma bom boş bakışlardan başka bir şey götüremiyorum. Benim durumumdan da kötü çok sayıda baba var. Bize yoksulluğun kader olduğunu dayatanlar bence utanmalı, yoksulluk kader değil, emekçinin emeğini çalan hırsızların yönettiği bir düzen biçimidir.”

‘Yoksulluk kader değil, topluma dayatılan sömürge biçimidir’

Eşi cezaevinde olan Sariye İnci, 4 arkadaşıyla birlikte kiraladıkları bir tandır fırınını işletiyor. Elde ettiği gelirle hem cezaevindeki eşinin ihtiyaçlarını karşılıyor hem de ailesini geçindiriyor. Hikayesi aslında haberimize konuk olan diğer konukların hikayesinden çok da farklı değil: “Benim bir mesleğim yok, bu mesleği ise bölgemizde yaşayan her kız çocuğu bilir. Çünkü biz kadınlar henüz çocuk yaşta iken ev işlerini yapmasını öğreniriz. Bu şekil de de ekmek pişirmeyi öğrendim. İçinde bulunduğumuz yaşam koşulları bana çalışma zorunluluğu dayatınca birkaç arkadaşımla birlikte bu işyerini kiraladık ve ekmek pişirerek geçimimizi sağlıyoruz. Tabi kazancımız bize yetmiyor. Avuç dolu paralarla vergiler ödüyoruz. Ödediğimiz bunca vergilere rağmen yönetilmememizin gerekçesini ‘Yoksulluk kaderdir’ ifadeleriyle dayatılıyor. Hayır yoksulluk kader değil, yoksulluk topluma dayatılan ve oturtulmuş bir sömürge biçimidir.”

‘İzin almak istersem işten çıkarılma korkusu var’

En büyük korkusunun işsizlik olduğunu dile getiren 4 çocuk annesi Handan C. bir kahvaltı salonunda çalışıyor. Sabah saat 4 gibi evinden çıktığını, kimi zaman gün batımına kadar çalışmak zorunda kaldığını belirtiyor. “Kendimi bildim bileli çalışıyorum” diyor Handan C. İşe gitmek için evden çıktığında çocuklarının uykuda olduğunu döndüğünde ise yine onları uyurken bulduğunu aktarıyor. Çocuklarının yüzüne çalışmak zorunda olduğu için hasret kaldığını söylüyor: “İzin almak istersem işten çıkarılma korkusu var. Burası zaten yoğun çalışan bir yer, boş bırakmaya da gelmiyor. Yoksulluk benim için kaderdir. Çünkü ben işsiz ve yoksul bir babanın kızıyım. Başlık parası karşılığında istemediğim bir insanla evlendirildim. Benim için ne yalan diyeyim, yoksulluk bir kader”

Serhat News / İdris Yılmaz