Türkiye’de, son zamanlarda aralarında "Kırmızı Bülten" ile aranan yabancı suç örgütü yöneticilerinin de olduğu binlerce suç örgütü üyesinin gözaltına alındığı, onlarca çete yapılanmasının çökertildiğine yönelik her gün açıklamalar yapılıyor. Ancak iktidar yanlısı isimlere dokunulmuyor. Söz konusu kişiler, özellikle muhalif ve demokrat çevrelere saldırı ve tehditte bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda özellikle Kürt ve Alevi yurttaşların yaşadığı mahallelerde bu tarz saldırılar öne çıktı. İstanbul Maltepe'de bulunan Gülsuyu Mahallesi'nde yapılan uyuşturucu karşıtı yürüyüşte Hasan Ferit Gedik öldürüldü. Yine dün İstanbul Gazi Mahallesi'nde gerçekleşen silahlı saldırıda Partizan sempatizanı Asker Akkoç yaralandı.

Mahallelerdeki küçük yapılanmalar devrimcilere ve Kürtlere yönelik saldırılar gerçekleştirirken, bunun fitilini ise Barış Akademisyenlerini kanını akıtmakla tehdit eden Sedat Peker, Kürt siyasetçilere yönelik tehditler savuran Alaattin Çakıcı gibi devlet bağlantılı suç örgütü liderleri ateşledi. 1990'lı yıllarda da yine Kürt iş insanlarına yönelik faili meçhul cinayetlerin yanı sıra aydınlara yönelik saldırılarda sıkça kullanılan bu çete yapılanmalarını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir İl Eşbaşkanı Mehmet Kuruş ile konuştuk.

'ÇETELER İKTİDARLARDAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR'

Çetelerin var oluşunu, örgütlenmesini, toplumların demokratik kültürü ve iktisadi varoluşlarından bağımsız değerlendirmenin mümkün olmadığını belirten Kuruş, demokratikleşmemiş, şeffaflaşmamış, halkın yönetime katılmadığı, hazinenin eşit bölüşülmediği ülkelerde toplumu kontrol etmenin bir aracı olarak çetelerin kullanıldığını kaydetti. Bu yönüyle çetelerin politik örgütlemeler olduğuna dikkati çeken Kuruş, "Bunları sadece hukuksal boşluklardan yararlanarak rant devşiren, hukukun olmadığı yerde siyasal iktidarlardan bağımsız bir biçimde onlara karşı bir isyan geliştiren örgütlenmeler olarak görmek doğru olmaz. Bunlar üretilen sosyal, siyasal politikaların ürünü, iktidarlara yaslanarak, onlar adına suç işleyen örgütlenmelerdir. Diğer taraftan şeffaf olmayan, kendi problemlerini iç dinamikleriyle çözme yöntemi belirlemeyen iktidarların toplumu baskı altına almak ve gençleri suç üreten aygıtlarla bütünleştirerek, siyasal sürece katılmalarını engelleyen siyasal oluşumlar olarak değerlendirmek mümkün. Dolayısıyla çetelerin hakim olmak istediği ekonomik, sosyal alanları iktidarlardan bağımsız olarak değerlendiremeyiz" dedi.

'DEVLET GELENEĞİ'

Türkiye'de de çetelerin bu kadar yaygın biçimde gelişmesinin ülkenin siyasal konjonktüründen, demokrasiye bakış açısından ve sahip olduğu geçmişinden bağımsız olmadığını vurgulayan Kuruş, çetelerin çok fazla görünür olduğu, özendirildiği, topluma siyasal mesajların verildiği ve devleti yöneten iktidarın önemli öznelerinin çetelerle bol bol fotoğraf verdiği bir süreç yaşandığını dile getirdi. Bu gruplara tarihsel bir misyon yüklendiğinin altını çizen Kuruş, "Gençlere toz pembe bir üst sınıf hayali yaratarak, onların demokratik olmayan yöntemlerle toplumda saygınlık kazanabilecekleri, rahat yaşayabilecekleri izlenimi verilmesi de siyasal bir durumdur. Oluşturulan bu kültürle itaatin toplumsal bir kültür olarak şekillendirildiğini söyleyebiliriz. Bu açıdan bakınca, bu grupların devletin güvenliği sağlayamadığı, itirazların geliştiği, toplumsal meselelerin demokrasi ile çözülmesinde ısrarcı olan ve yönetime katılmak isteyen kesimleri bertaraf etmek için kullanılabileceğini hesaplamak gerekiyor. Belli toplumsal duyarlılıkları, yine belli toplumsal duyarlılıklarla terbiye etme yöntemi devlet geleneğidir. Milli Talebe Birliği, Ülkü Ocağı'nın bu konudaki misyonlarını görmezden gelemeyiz" diye belirtti.

TOPLUMSAL KABUL

İçişleri Bakanı’ndan dikkat çeken açıklama İçişleri Bakanı’ndan dikkat çeken açıklama

Bu misyonun günümüzde siyasallaşan çete gruplarına devredildiğini ifade eden Kuruş, şöyle devam etti: "Belli bir siyasal hareketin işaretini yaparak, yine iktidarın İçişleri Bakanı ile resimler çekerek devlet ideolojisine sahip oldukları, devleti korumak maksadıyla siyaset ürettikleri, tampon görevi gördükleri izlenimi yaratıyorlar. Şu an da yurtdışında yaşayan bir çete liderinin bu ülkenin aydınlarının 'oluk oluk kanını akıtacağız' demesinin medyada ne kadar popülerlik kazandığını, toplumda kabul gördüğünü, siyasal hareketlerin bu tarz çıkışları bastırmaktan ziyade nasıl yararlandıklarını gördük. Dolayısıyla bu tür çeteleri iktidarını sürdürmek isteyen siyasal yapılardan bağımsız düşünemeyiz."

'KAPİTALİST SİSTEMİN SONUCU'

Bu tarz grupların özellikle yoksul ve dezavantajlı yurttaşların yaşadığı mahallelerde özendirilmesine de değinen Kuruş, yoksulluğun sadece mağduriyet yaratan sosyal bir yara olmadığını, aynı zamanda suç üreten bir sosyal yara olduğunu vurguladı. Bir şekilde mağdur edilen, siyasal sürecin dışında bırakılmış, ekonomik kaynaklardan yararlanması engellenmiş dezavantajlı grupların bu tür yöntemlere başvurabileceğini hesaplamak gerektiğini kaydeden Kuruş, "Netice itibariyle uyuşturucu satan gençler, bunu çok sevdikleri için yapmıyor. Çeteler gibi otoriter, canice eylemler yapmaktan kaçınmayan organizasyonlar da gençlerin çok istekli bulunduklarını söylemek psikolojinin de doğasına aykırı olacaktır. Gençlerin bu tür yapılarda yer alması iktidarların ürettiği politikalardan bağımsız değildir. Bu çeteler eşitsizlik üreterek toplumun belli bir kesimini zenginleştiren fakat yoksul çoğunluğu görmeyen kapitalist sistemin ürünüdür. İnsanların toplumsal sürece demokratik yöntemlerle katılamaması, gayri meşru olarak geliştirilen diğer yöntemleri geliştirmesi anlamına da geliyor. Varoşlarda yaşayan gençlerin bir kısmının kendisini ifade etme, hayatını sürdürebilmek için gerekli kaynakları yaratma, kimliğine, kültürüne karşı baskı altında olduğunu hissetmesi durumunda çözüm noktasında bu tür yapıları seçmesinin tarihsel nedenlerini iyi görmek gerekiyor" ifadelerini kullandı.

'ÇÖZÜM DEMOKRATİK YÖNTEMLERDE'

Bunun çözümünün ise operasyonlardan geçmediğini söyleyen Kuruş, "Ülke demokratikleşmezse, halkın yönetime katılımı sağlanmazsa, Kürt meselesi gibi tarihsel sorunları uzlaşı temelinde çözülmezse, herkesin kendisini eşit ve özgür hissettiği toplumsal bir zemin yaratılmazsa, toplum ırkçılıktan arınmazsa, sınıfsal çelişkiler ortadan kalkmazsa, devlet bir sosyal devlete dönüşmezse, bu tür çeteleşmeler olacak. Yine bu çeteleri kendi istikbali için kullanan sağ siyasal iktidarlar, onlardan beslenmeye devam edecek. Sürekli içeride düşman üreten, yine dış düşmanlarla toplumu kendi politikalarına angaje etmek isteyen siyasal yapılar, bu çeteleri de üreterek varlıklarını sürdürmek isteyecek. Bu toplumsal ve siyasal bir meseledir. Çeteler elbette çok önemli bir sorun. Ama bu ülkenin başka ciddi toplumsal sorunları da var. Herkesin çok duyarlı olması gerektiği, ülkede yaşayan herkesin kendisini mutlu hissedebileceği yeni bir politik zemin yaratmak için daha çok çabanın içinde olacağı bir süreç bizi bekliyor" diye konuştu.

MA / Tolga Güney