Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması istemiyle açılan davada “siyasi yasak” talep edilen Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) 20 Ocak’ta yazılı savunma verdi.

Tuncel’in avukatı Cemile Turhallı Balsak, tarafından sunulan savunmada, Tuncel’in siyaset hayatında görev aldığı parti ve kurumlar hatırlatıldı. Tuncel’in 2016 yılından bu yana tutuklu olduğu hatırlatılan savunmada, “HDP’li milletvekilleri, belediye eş başkanları, yöneticileri hakkında 2016 yılından itibaren başlayan yargı tacizi müvekkil için de geçerli olmuş; sadece anayasal siyasi faaliyet hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamındaki demokratik etkinlikleri ve basın açıklamaları sebebiyle onlarca soruşturma başlatılmış, bu soruşturmalardan onlarca dava açılmıştır” denildi.

HDP HEDEF GÖSTERİLDİ

Üst düzey devlet görevlileri tarafından Tuncel ve üyesi olduğu HDP’nin hedef gösterildiği ve HDP aleyhine açıklamalar yapıldığı ifade edilen savunmada, “Yargılamaya dönük müdahale niteliğindeki açıklama ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire tarafından verilen Selahattin Demirtaş kararının hemen akabinde ve ikinci tutuklama kararından bir gün sonra, 21 Eylül 2019 tarihinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılmıştır. Erdoğan müvekkilin de dahil olduğu HDP’li vekilleri kastederek: ‘Sokağa insanları çağırıp ondan sonra Diyarbakır'da 53 evladımızı öldürenleri bu millet unutmuyor ve unutmayacaktır da. Sonuna kadar bu işin takipçisiyiz, takipçisi olacağız. Bunları bırakamayız. Eğer biz bırakırsak ebedi alemde şehitlerimiz bize bunun hesabını sorar’ şeklinde açıklamada bulunmuştur” ifadeleri yer aldı. Savunmada iktidar yetkilileri tarafından HDP’yi hedef alan ve yargıya talimat veren diğer açıklamalara da yer verildi.

DENİZ POYRAZ’IN KATLEDİLMESİ

Hedef göstermelerin ardından Tuncel ve üyesi olduğu HDP’ye yönelik baskıların arttığının altı çizilen savunmada, “Hukuk tamamen yok sayılarak, siyasi süreçlerle bağlantı olarak yargılamalar devam etmiştir. Gelinen aşamada HDP’nin temelli kapatılması talebiyle iddianame düzenlenmiş bulunmaktadır” diye belirtildi. Siyasetçilere yönelik yargı tacizinin devam ederken, HDP’yi hedef gösteren söylemlerden sonra HDP İzmir İl Başkanlığı’na silahlı saldırı düzenlenerek parti çalışanı Deniz Poyraz’ın katledildiği anımsatıldı. Katil Onur Gencer’in parti binasında Deniz Poyraz’ı katlettikten sonra Sebahat Tuncel’in bulunduğu fotoğrafa birden fazla kez ateş ettiğinin de raporlara yansıdığı aktarılan savunmada, “Devlet görevlilerinin HDP’yi hedef göstermesi sonucu müvekkil, nefret suçuna maruz kalmış ve ölümle tehdit edilmiştir” denildi.

‘KADIN MÜCADELESİ YARGILANMAKTA’

Tuncel’in kadın aktivisti kimliğinin kriminalize edilerek kadın hakları mücadelesinin hedef alındığını dile getirilen savunmada, “Müvekkilin kadın hakları aktivisti olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü gibi eylem ve etkinliklerde konuşması ve bu eylemlere katılması, kadın haklarına dair çalışma yürüten dernek ve platformlara üye olması ve görüşlerini dile getirmesi yargılanmaktadır” notu düşüldü.

ÜYE OLMADIĞI DÖNEM DE DELİL OLARAK KONULDU

İddianamede, Tuncel'in milletvekili veya parti üyesi olmadığı dönemlere ait henüz yargılaması devam eden fillerden dolayı siyasi yasaklılığı ile HDP'nin temelli kapatılmasının talep edildiği kaydedilen savunmada, “İddianamede yer alan 04.05.2012 24-25/04/2012 tarihleri arasındaki fiil, müvekkilin parti üyesi olmadığı döneme aittir. Müvekkil, söz konusu fiilden dolayı birleşen dosya ile Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin 2021/6 esas numarasıyla halen yargılanmaktadır” şeklinde belirtildi.

DEVAM EDEN DOSYADAN CEZA ALDIĞI İDDİA EDİLDİ

Savunmada, iddianamede Tuncel’in henüz ceza almadığı ve Kobanê Davası’yla birleştirilen Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyasının delil olarak gösterilerek cezalandırıldığının iddia edildiği belirtildi. Savunmada, “Henüz müvekkil aleyhine verilmiş bir karar bulunmamaktadır. Henüz kesinleşmemiş kararlardan dolayı kişilerin suçlu olarak ilan edilmesi, kamu otoritelerinin gerekli incelemeleri yapmaktan imtina ederek müvekkile suçlu olarak yaklaşması masumiyet karinesinin ihlalidir” denildi. Savunmada ayrıca, henüz kovuşturma aşamasına dahi geçilmemiş, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmanın da Tuncel’in siyasi yasaklılığına gerekçe olarak ileri sürüldüğü aktarıldı.

‘KONUŞMALARIN SADECE BİR KISMI VAR’

İddianamede savcılık makamının lehe delil toplama görevini yerine getirmediği vurgulanan savunmada, pek çok eksikliğin bulunduğu söylendi. Savunmada, “İddianame incelendiğinde CMK 160. Maddesine aykırı olarak müvekkilin ifade özgürlüğü kapsamında olan konuşmaların yalnızca belli kısımlarına yer verildiği; onlarca evrak ve yüzlerce sayfaya rağmen, en basit açık kaynak araştırmasıyla dahi kolaylıkla ulaşılabilecek şiddetsizlik ve barış içerikli konuşmalarının yer almadığı görülecektir” denildi.

TUNCEL'İN SAVAŞ POLİTİKASINI ELEŞTİREN KONUŞMALARI

Savunmanın esasa ilişkin itirazların yer aldığı bölümde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Tuncel’in siyasi yasaklılığına delil olarak sunduğu konuşmalarının tamamına yer verildi. Bu kısımda Tuncel’in konuşmalarına dair şu not düşüldü: “Bir bütün olarak incelendiğinde müvekkilin mevcut iktidarın savaş politikalarını eleştirdiği Türkiye halkına seslenerek Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözümü için halkı savaşa karşı direnişe çağırdığı görülmektedir.” Söz konusu iddianamede müvekkil Tuncel ile konuşmalarının HDP ile olan ilişkisinin ortaya konulmadığı da vurgulandı. Savunmada, “Siyasetçilerin miting, eylem alanı, TV programları vb. alanlarda yapmış olduğu siyasi içerikli konuşmalar AİHS'in ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinin en geniş korumasına sahip ifadelerdir” denildi.

HDP’NİN ROLÜ

HDP’nin kuruluşundan itibaren, Kürt sorununun güvenlikçi politikalar yerine müzakere zemininde, onurlu ve kalıcı bir biçimde çözülmesini hedeflediği kaydedilen savunmada şunlar yer aldı: “Çözüm sürecinde de bu bilinçle rol almıştır. Belirtmek gerekir ki, çözüm sürecinin akamete uğramasıyla beraber HDP iktidar tarafından hedef alınmaya başlamıştır. Milletvekillerinin tutuklanmasının yanı sıra, belediye başkanlarının yerine hukuk dışı kayyum atamaları, tutuklanmaları, HDP'li yönetici ve üyelerin tutuklanmaları, sürekli gözaltı ve baskınlarla karşı karşıya bırakılmaları bunun açık göstergesidir. Bu dışlama gerek siyasi söylemden gerekse hukuk düzleminde iddianamelerden ve mahkeme kararlarından anlaşıldığı üzere tek argümana dayanmaktadır. HDP ile KCK/PKK'nin özdeşleştirilmesi. Bu nedenle Yargıtay CBS’nın iddianamesinde atfedilen iddianamelerde müvekkillerin eylemleriyle herhangi bir bağlantı kurulmadan, sayfalarca PKK tarihi anlatılmakta, Türkiye'de gerçekleşen çeşitli şiddet olayları, illiyet bağı aranmaksızın HDP'ye yüklenmeye çalışılmaktadır. Belirtmek gerekir ki HDP'nin çoğulcu ve heterojen yapısı bu özdeşliği imkansız kılar.”

DERDEST DAVALAR KAPATMA GEREKÇESİ

Tuncel'in AYM önünde olan ve ileride başvuruda bulunulacağı pek çok dosyasının da bulunduğu belirtilen savunmada, “HDP kapatma davası, Anayasa’nın 148. Maddesinde yapılan değişikle bireysel başvuru hakkının tanınmasından sonra açılan ilk siyasi kapatma davasıdır. İddianamede, yapılan bu değişiklik göz ardı edilmiş ve müvekkilin derdest 3 dosyası kapatmaya gerekçe olarak sunulmuştur. Bu davalarla ilgili Anayasa Mahkemesi hakimleri, hem bireysel başvuru hem de parti kapatma talebi ile inceleme yaparak karar vermek durumundadır. Bu durumun tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkını ihlal edeceğine kuşku yoktur” denildi. Savunmada, bireysel başvuruları inceleme ve kapatma davalarına bakma görevinin AYM’nin aynı üyelerince karara bağlandığı hatırlatılarak, biri yönünden verilecek kararın diğeri yönünden “ihsas-ı rey” niteliğinde olacağı vurgulandı.

30 SAYFA İKTİDARIN HEDEF ALAN SÖYLEMLERİ

Savunmanın devamında “Devlet yöneticilerinin sözleriyle bir yandan saldırılar artarken diğer taraftan yargıya talimat niteliğinde açıklamalar yapılarak HDP ve yöneticilerine dönük yargı tacizi sonucu milletvekilleri, üye ve yöneticileri onlarca yıl hapis cezası almıştır” denilerek 30 sayfa boyunca iktidar yetkililerinin hedef gösteren ve yargıya talimat veren açıklamaları tek tek sıralandı.

AİHM’İN DTP KARARI

AİHM’in Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılmasına ilişkin verdiği kararında, “DTP’nin, Kürt sorununa barışçıl bir çözüm getirilmesini savunan ve yasaya uygun olarak kurulan, Türkiye’deki en önemli siyasi parti olduğunu ifade etmiş ve bu bağlamda, DTP davasını Herri Batasuna ve Batasuna davasından ayrı tutmak gerektiğini ifade etmiştir. Mahkeme, Kürt sorununa siyasi çözüm bulmak ve Kürt kimliğini tanımak gibi DTP’nin organları tarafından dile getirilen ilkelerin, tek başına, demokrasinin temel ilkelerine aykırı olmadığını belirtmiştir” denildi.  

YASALARA AYKIRI

İddianamede yer alan ve kapatma gerekçesi olarak sunulan hususların neredeyse tamamının AYM ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) incelemesinden geçtiği ve Türkiye aleyhine kararların çıktığı dile getirilen savunmada, Tuncel için siyaset yasağının istenmesinin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) açıkça aykırı olduğu vurgulandı.

‘SPK DEMOKRATİK NİTELENDİRMELERDEN UZAK’

Usule ilişkin itirazların da yer aldığı savunmada, iddianameye dayanak olarak gösterilen Siyasi Partiler Kanunu’nun (SPK) düzenlemelerinin Anayasa ve AİHS’e aykırı olduğu aktarıldı. Savunmada, “Anayasa’da mevcut düzenlemelerin varlığına karşın, SPK’nın Siyasi Partiler ile İlgili Yasaklar başlıklı dördüncü bölümünde bu çerçevenin başta demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı şekilde genişletilmesi ve kısıtlayıcı unsurların arttırılması, kapatılma rejiminde siyasi partilerin anayasal güvencelerini ortadan kaldırmaktadır. Kaldı ki darbe dönemi anayasasının çok sayıda değişiklik sonrası mevcut ilgili düzenlemeleri dahi çoğulcu demokratik toplum düzenine aykırı olup devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumayı amaçladığı ifade edilen SPK 81. madde, AYM’ye, davalı partinin bu amaca aykırı amaçlar taşıyıp taşımadığını takdir ederek karar verme olanağı tanımamaktadır. Siyasi parti kapatmaya ilişkin SPK düzenlemelerinin de neredeyse tamamı çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik nitelendirmelerden çok uzaktır” ifadeleri yer aldı.

SPK’NİN 80 VE 81’İNCİ MADDELERİNİN İPTALİ TALEBİ

SPK’nin uluslararası sözleşmelere uygun olmadığı yönünden AYM tespitlerinin de mevcut olduğu anımsatılan savunmada, AYM’nin Demokratik Barış Hareketi Partisi’nin kapatılması talebiyle açılan davada üye hakimlerden Anayasa değişikliğiyle oldukça daraltılan siyasi parti kapatılma nedenlerinin 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nda geniş biçimde yer almaya devam ettiği ve Anayasa'ya uygun değişiklik yapılmadığı ifade ettikleri belirtildi. Savunmada, “Bu sebeplerle, öncelikli olarak 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 80, ve 81. Maddelerinin Anayasa Aykırılığı talebimizin ciddi olduğunun kabulü ile Anayasanın 2.,5.,10.,11.,13., 14., 26. ve 28. Maddelerine aykırılıkları nedeniyle iptallerine karar verilmesini talep ederiz” denildi.  

İRFAN FİDAN’IN ÇEKİLMESİ TALEBİ

HDP’li vekillerin yargılandığı dönemde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yürüten İrfan Fidan’ın AYM üyeliği görevi yürütmenin hakimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine aykırı olduğuna dikkat çekilen savunmada, “Görülmekte olan davada yargıç olarak görev alması uluslararası sözleşmelere, ulusal mevzuata ve yüksek mahkeme kararlarına aykırılık teşkil etmektedir” denilerek Fidan’ın çekilmesi talep edildi.

AİHM KARARI

AİHM Büyük Dairesi’nin HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için verdiği kararında HDP'li milletvekilleri, belediye başkanları ve siyasetçilere yönelik yargı baskısının münferit olmadığını, sistemli bir hal aldığını ve belirli bir örüntü izlediğini tespit ettiği belirtilen savunmada, “Tuncel, tüm faaliyetlerinin siyasi faaliyet ve ifade özgürlüğü kapsamındaki basın açıklamaları, eş başkanı bulunduğu partinin il/ilçe etkinlikleri ve basına verdiği röportajlar olmasına rağmen; örgüt üyeliği, propagandası, halkı tahrik, kasten öldürmeye azmettirme, çocuk düşürme, bayrak yakma gibi son derece absürt suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Yargılaması devam eden bu dosyaların siyasi parti kapatma ve 5 yıl süreyle siyasetten yasaklanma yaptırımlarının uygulanmasında herhangi bir hukuki dayanak yoktur” ifadeleri yer aldı.

KAPATMA KARARI AİHS’E AYKIRI OLACAK

Savunmanın devamında şunlar yer aldı: “HDP kapatma davası ve Kobanê dosyası arasındaki paralellik, iktidar ve ittifak partisi mensuplarının söylemleri ile değerlendirildiğinde dosyaların hukuki bir zeminden ziyade siyasi bir talep sonucu başlatıldığına işaret etmektedir. Nitekim, birçok AİHM kararında da atıf yapıldığı üzere Venedik Komisyonu, Türkiye’deki parti yasaklama veya kapatma davalarını başlatma sürecinin Avrupa ülkelerine nazaran daha keyfi ve daha az demokratik kontrole tabi bir süreç olduğunu doğrulamaktadır. HDP hakkında kapatma kararı verilmesi ve milletvekili iken tutuklanan müvekkilin siyasetten yasaklanması halinde karar, AİHS madde. 11’e ve bu maddenin dayandığı demokratik ilkelere aykırı olacaktır.”

REDDİ HAKİM TALEBİ

Savunmanın sonuç ve istem kısmında ise, tebliğ edilmeyen iddianamenin eklerinin de tebliğ edilmesi, İrfan Fidan’ın çekilmesi aksi halde taleplerinin reddi hakim olarak kabul edilmesi istendi. Savunmada, “Müvekkilin Anayasa Mahkemesi önünde derdest bireysel başvurularının sonuçlanmasının iş bu dava açısından bekletici mesele yapılmasına, Anayasa Mahkemesi ile AİHM’nin yerleşik içtihatları doğrultusunda adil yargılanma hakkını, ifade özgürlüğünü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü, serbest seçim hakkını ve bu haklarla bağlantılı olarak hakların siyasi sebeplerle sınırlandırılması yasağını ihlal edecek HDP’nin kapatılması ve başvurucunun beş yıl süreyle bir siyasi partinin kurucusu, yöneticisi, denetçisi ve üyesi olmaktan yasaklanması talebinin reddedilmesine karar verilmesini talep ederiz” talepleri yer aldı.

MA / Zemo Ağgöz