Siyaset

Kılıçdaroğlu: Her birimizin ortak bir hedefi var

Abone Ol

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimin tırmanması ile ilgili, “Tarafları sağduyuya davet etmek, bir savaşı önlemek, sadece insan olarak bizim değil aslında bütün dünyanın ortak talebi olarak ortaya çıkmak zorundadır. Eğer böyle bir savaş çıkarsa, en büyük zararı görecek olan ülkelerden birisi Türkiye’dir” dedi. Kılıçdaroğlu, “Montrö Sözleşmesi, Türkiye’nin güvenliği açısından bölgenin güvenliği açısından, dünyanın güvenliği açısından son derece değerli bir anlaşma. Ama tarihi bilmeyen birileri, dünyayı iyi okumayan birileri, Montrö Anlaşması’nı tartışmaya açarsa; bunun doğuracağı vahameti 84 milyonun iyi bilmesi lazım” diye konuştu.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“‘SORUNLARI ÇÖZECEĞİZ’ DİYE İKTİDAR OLANLAR, YENİ SORUNLAR EKLEDİLER

Türkiye’nin sorunlarını biliyoruz ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Türkiye’nin çözülmeyecek hiçbir sorunu yok. Yeter ki sorunu bilen, çözümünü üreten insanlar iktidar olsunlar. Yıllar yılı hep sorunlar birikti. ‘Sorunları çözeceğiz’ diye iktidar olanlar, bırakın sorunları çözmeyi, yeni sorunlar eklediler. Türkiye, sorunlarını çözmüş bir ülke olmaktan çıktı, sorunlar yumağı içinde çırpınan bir ülke haline döndü. Bunun sorumlusu devleti yönetenlerdir. Yani iktidar sahipleridir. İktidar sahipleri sorunu çözemiyorsa yapacakları tek bir iş var, sandığı milletin önüne getirmek ve milletin takdirini kazanmak. Sorunları her seferinde; ‘bahar gelince çözeceğiz’, ‘sorunların çözümü eli kulağında’ vaatlerini dinleye dinleye bu millet perişan oldu. Yeter artık, yeter. Çözüyorsanız çıkın milletin önüne ‘şu sorunu şöyle çözeceğiz’ diye anlatın. Biz de bilelim millet de bilsin. Sadece ‘baharı bekleyin’, ‘yazı bekleyin’, ‘sonbaharı bekleyin.’ Ya bekleye bekleye millet perişan oldu. Demokrasilerde yapılacak güzel bir iş vardır. Sandığı getirirsiniz milletin önüne, millet oy verirse yine görevine devam edersin. Eğer oy vermezse yeter artık sorunları çözemiyorsun, bir de iddialı olan ittifak var, bir de yetkiyi onlara verelim bakalım çözecekler mi çözmeyecekler mi?’ O zaman Türkiye’de gerçek anlamda demokrasi kökleşmiş olur. Vatandaş gider tercihini yapar. Vatandaşın tercihinden korkmamak lazım.

NE DEMEK GİTMEZ! ONLARI TIPIŞ TIPIŞ MİLLETİN İRADESİYLE GÖNDERECEĞİZ

Genelde şöyle söyleniyor: ‘Efendim bunlar asla gitmez.’ Ne demek asla gitmez? Onları tıpış tıpış milletin iradesiyle göndereceğiz. Diyorlar ya ‘efendim gitmez.’ Kim diyor gitmez? ‘Gitmezler’ lafını kullanmak kadar yanlış bir şey yok. Niye gitmesinler. Dünya kime baki kaldı? Hangi iktidar, kimlere baki kaldı. Gelirler yönetirler, milletin oyunu alır ya da almazlar ya devam ederler veya giderler. Sorunları çözüyorlar mı? Çözemiyorlar. Çözme kapasiteleri var mı? Çözme kapasiteleri de yok. Ne olması lazım? Sandık gelecek milletin iradesine başvuracaklar. Biz bunları göndereceğiz. Allah’ın izniyle Millet İttifakı, halkın desteğiyle bunları gönderecek ve demokrasiyi büyüteceğiz. Demokrasiyi büyüteceğiz.

GÜLİSTAN DOKU AİLESİ BURADA. FAİLİ MEÇHULLER İSTEMİYORUZ

5 Ocak 2020’de, Tunceli’de kaybolan Gülistan Doku. Ailesi burada. Evet Gülistan Doku’nun eğer kaybolma süreci aydınlatamamışsa, o zaman iktidar sahiplerinin çıkıp bunun hesabını vermeleri lazım. Hangi gerekçeyle? Hangi çerçevede olay izlendi, sorgulandı, araştırıldı? Aileye gidilir, anlatılır bütün bu ayrıntılar. Hangi noktada ‘biz bunu çözemiyoruz nedir neyin nesidir?’ Bunun bir şekilde anlatılması lazım. Sadece aileye değil topluma da anlatılması lazım. Biz faili meçhuller istemiyoruz. 21. yüzyılın Türkiye’sinde faili meçhuller istemiyoruz. Bu kadar uzun bir zaman geçiyor. Anne perişan, baba perişan ve hala Gülistan Doku bulunamıyorsa; o zaman bir sorunumuz var demektir. Sadece demokrasi açısından değil. İnsan hakları açısından da bir sorunumuz var demektir. Aile bizim temel taşımızdır. Bir aile bir evladını kaybetmiş ve aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına karşın hala bulunamıyorsa; ailenin devlete olan güveni sarsılır, iktidara olan güveni sarsılır, demokrasiye olan güveni sarsılır. Dolayısıyla üzerimize düşen Gülistan Doku’nun ne olduğunu bulmak ve aileyi bilgilendirmektir.

ÜLKEDE ADALET OLMADIĞI İÇİN SEDEF KABAŞ İÇERİDE TUTULUYOR

Demokrasinin olmadığını hepiniz biliyorsunuz. Demokrasinin askıya alındığını hepimiz biliyoruz. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmaz. Anayasa’nın öngördüğü temel insan hakları kararları, kuralları ya da ilkeleri uygulanmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmaz. Üst mahkemenin verdiği kararı alt mahkeme, uyması gerekirken uymaz. Uymayanlar terfi ettirilir. Bütün bu süreci biliyoruz ama süreç şöyle çalışıyor. Süreç hukuk içinde değil intikam duygusuyla çalışılıyor. Eğer birisi iktidar sahiplerinden birisini eleştiriyorsa ve bu eleştiri dozu biraz yüksekse; yakalanması, gözaltına alınması, tutuklanması ve aylarca hapiste tutulması tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz. Sedef Kabaş bunlardan birisidir. Bir gazetecidir. Eleştiri hakkını kullanmıştır. Şimdi 12 yıl 10 ay hapisle yargılanıyor. Bir ayını doldurdu. Aslında tutuklanmaması lazım ama ülkede hukuk olmadığı için Sedef Kabaş içeride tutuluyor. Sadece o mu? Hayır. Osman Kavala da öyle Selahattin Demirtaş da öyle, askeri öğrenciler de öyle. Bütün bunları biliyoruz ama şunu söyleyeyim. Devleti adalet içerisinde yönetirseniz, bütün taşlar yerine oturur. Devleti adalet içinde değil de intikam duygusuyla, öç alma duygusuyla yönetirseniz; bütün taşlar yerinden oynar. Biz taşları oturtmaya geliyoruz, devlette adaleti sağlamaya geliyoruz. Devlette adaleti sağlayacağız ki bu ülkede herkes huzur içinde yaşayabilsin.

BÖYLE BİR SAVAŞ ÇIKARSA, EN BÜYÜK ZARARI GÖRECEK OLAN ÜLKELERDEN BİRİSİ TÜRKİYE

Bütün dünyanın dikkatle izlediği bir Ukrayna krizi var. Dolayısıyla sizler de milletvekili ya da sade yurttaşlar olarak dikkatle izliyorsunuz. Bölgemizde bir savaş istemiyoruz. Savaşın acımazlığını en iyi bizim tarihimiz anlatır. Ulusal bağımsızlık savaşını hangi koşullarda verdiğimiz, hepimizin belleklerinde kazılıdır. Dolayısıyla bölgedeki bir savaşın Türkiye’ye büyük zararlar vereceğini hepimiz biliyoruz. Tarafları sağduyuya davet etmek, bir savaşı önlemek, sadece insan olarak bizim değil aslında bütün dünyanın ortak talebi olarak ortaya çıkmak zorundadır. Eğer böyle bir savaş çıkarsa, en büyük zararı görecek olan ülkelerden birisi Türkiye’dir. Tabii Rusya bu süreç içinde 2014’e göre, daha güçlü bir şekilde sahneye çıkmış durumda. 2014’te döviz rezervi 531 milyar dolarken şu anda 630 milyar dolar. Doğal gaz fiyatları, petrol fiyatları artıyor. Bunlar da Rusya’nın işini kolaylaştırıyor. Toplam buğday ithalatımızın yüzde 87’sini Rusya ve Ukrayna’dan yapıyoruz. Çıkacak savaşın bize maliyetini göstermek açısından; doğal gaz ithalatımızın yüzde 40’ı, petrol ithalatımızın yüzde 25’i Rusya’dan yapılıyor. Ülkemize gelen turistlerin yüzde 25’i Rusya’dan ve Ukrayna’dan.

BİRİLERİ, MONTRÖ ANLAŞMASI’NI TARTIŞMAYA AÇARSA, DOĞURACAĞI VAHAMETİ 84 MİLYONUN İYİ BİLMESİ LAZIM

Bu girişi yapmamın nedeni şu. Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açmanın nasıl bir ihanet olduğunu topluma anlatmak için… Montrö Sözleşmesi Türkiye’nin güvenliği açısından bölgenin güvenliği açından, dünyanın güvenliği açısından son derece değerli bir anlaşma. Ama birileri tarihi bilmeyen birileri, dünyayı iyi okumayan birileri, Montrö Anlaşması’nı tartışmaya açarsa; bunun doğuracağı vahameti 84 milyonun iyi bilmesi lazım. O nedenle hepimizin dış politikada sağduyu ile hareket etmesi lazım, dikkatli olması lazım, Türkiye’nin çıkarlarına odaklanması lazım.

HERKES HAYAT PAHALILIĞINDAN YAKINIYOR

Hayat pahalılığını hepiniz biliyorsunuz. Herkes hayat pahalılığından yakınıyor. Şubat ayı içinde malum, daha doğrusu asgari ücrette ciddi bir artış oldu ve bu artışın yansımaları oldu. Dolayısıyla önce büyük bir sevinç vardı, asgari ücret ciddi oranda arttı diye. Şubat ayında bir anket yapıldı, sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. ‘Yeni maaşınızla birlikte aralık ayına göre ekonomik durumunuz ne yönde değişmiştir’ diye bir soru soruluyor. ‘Daha rahat geçiniyorum’ diyenlerin oranı yüzde 9,2. ‘Geçimimde bir değişim olmadı’ diyenlerin oranı yüzde 33,6. ‘Daha zor geçiniyorum’ diyenlerin oranı yüzde 57,2. Asgari ücret artışı, hiçbir şey getirmemiş. Daha asgari ücret artışını almadan mutfağına yangın girmiş, alev sarmış mutfağını. Cebindeki para zaten erimiş. Yüzde 52,2’si ‘daha zor geçiniyorum’, o zamma rağmen ‘daha zor geçiniyorum’ noktasına gelmişse; iktidar sahiplerinin oturup düşünmesi lazım. 4 milyon 122 bin vatandaşımız bankalara borcunu ödeyemedi. İcradaki dosya sayısı 23 milyon 200 bini aştı. Bu da içinde bulunduğumuz tablonun iyi olmadığını gösteriyor. Bu tablo elbette ki evlerde yangın, mutfaklarda yangına yol açıyor ama biz büyükşehir belediye başkanlarımız başta olmak üzere bütün belediye başkanlarımıza söyledik. Bunlara dedik, ‘Kara Kış Fonu kurun, fakir fukaranın yanında olun; evlerde, mutfaklarda yangın var, en azından söndürebilecek çareler üretin’ dedik. Dinlemediler.

VİCDANSIZLIK. FAKİRE FUKARAYA VERİLECEK PARAYA EL KOYDULAR

Ama bizim belediye başkanlarımız, Türkiye genelinde; ellerinden gelen bütün çabası gösteriyorlar. Her ne kadar ciddi baskılar veya engeller çıkarılıyor ise de… Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne vatandaşların bağış olarak, fakire fukaraya ödenmesi için ya da yardım yapılması için bağış olarak verdikleri 6 milyon 200 bin liraya da el koydular. Bunun adı vicdansızlıktır. Fakire fukaraya verilecek paraya el koyuyorsunuz. Ona rağmen belediye başkanlarımız çalışmalarını sürdürüyorlar. 298 bin 315 aileye belediyelerimiz nakdi yardım yaptılar, güzel bir rakam. 1 milyon 97 bin 280 aileye gıda yardımı yaptılar, iyi bir rakam. 1 milyon 120 bin 348 aileye ısınma yardımı yaptılar. 674 bin 704 öğrenciye eğitim-kırtasiye-kitap yardımı yaptılar. 846 bin 380 kişiye ulaşımda yardım yaptılar. Yine belediyelerimiz tarafından 124 bin 755 ailenin 24 milyon 120 bin lira tutarındaki faturaları ödendi. Özetle 3 Kasım 2021’den bu yana 4 milyon 161 bin 778 aileye, 2 milyar 459 bin 885 bin liralık yardım yapıldı. Diyorlardı ya ‘sakın ha CHP’ye oy vermeyin sosyal yardımlar kesilir.’ Bu kadar desteksiz bu kadar büyük iftiralarla karşılaştık ama tam tersi oldu. Belediyelerimizin bulunduğu yerlerde hiçbir çocuk yatağa aç girmedi, herkese ulaşıldı, herkesin sorununa kulak kabartıldı, ellerinden gelen bütün çabayı gösterdiler belediye başkanlarımız. Onlar sağ olsunlar, var olsunlar.

BUNU BİR TARAFA YAZIN SEVGİLİ EYT’LİLER

EYT’li arkadaşlarımız aramızda. Uzun süre sizin sorunlarınıza karşı kulaklarını tıkadılar. ‘Ne demek EYT’li ne demek sorunlarını çözmek’ diye. Özür dileyerek ifade ediyorum, hatta en tepedeki zat, sizin için ‘türedi’ lafını kullandı. Bunu siz unutmuş olabilirsiniz. Ama bu kardeşiniz asla unutmayacak. Kendi ülkesinde, kendi vatandaşını, hak ararken, sorunu çözmesi gereken kişi; sorunu yaşayan kişiye ‘türedi’ diyorsa o makamda oturmamalıdır. O makam ona yakışmıyor demektir. Hiç meraklanmayın az kaldı, sizin sorunlarınızı çözeceğiz. Sadece sizin sorunlarınızı değil. Emeklinin en düşük aylığı asgari ücret seviyesine gelmeli, biz bunun da sözünü verdik. Hem ‘asgari ücret’ diyorsun hem emekliye gelince ‘1500 lira altında değil’ diyorsun. Emekli nasıl geçinecek? Hele dul yetimler var. Ayda 90 lira, 100 lira, 180 lira para alıyorlar. Onlar nasıl geçinecek? Çözeceğiz. Sosyal demokrat anlayışla, halktan yana emekten yana çalışandan yana çözeceğiz. Siz alın teri döktünüz, şimdi hak istiyorsunuz, ama haklarınız teslim edilmiyor. Çalışanlara milli gelir artışından da hak ettikleri payı vereceğiz. ‘Türkiye büyüdü.’ E ne oldu? Emekliye gelince Türkiye büyümeyecek. Bunların tamamını düzelteceğiz. Bir soru: EYT neden birden çok fazlalaştı? Bir, zaten normal işinden olmuştur. İki kendi özgür iradesiyle bırakıyor. Niçin? Daha fazla çalışır, prim öderse, emekli aylığı daha da düşecek. Böyle bir garip model dünyada yok. Biz bu garip modeli değiştireceğiz. Çalışan, üreten, daha fazla sosyal güvenlik primi ödeyenin aylığı daha yüksek olacak, milli gelir artışından pay alacak, hiçbir emeklinin aylığı asgari ücretin altında olmayacak. Bunu bir tarafa yazın sevgili EYT’liler.

LAFA GELİNCE BOL, AT İŞKEMBEDEN

Siyasette verilen sözlerin tutulması lazım. Tutulmuyorsa vatandaş tarafından sandıkta sorulması lazım. Bu sözüm de muhtarlara. Muhtarlarla en çok toplantıyı yapan bu kardeşiniz. Çünkü muhtarlar toplumun kanaat önderleridir. Bir açıklama yaptı Erdoğan. Dedi ki ‘muhtarların aylıklarını asgari ücret seviyesine çıkaracağız’ dedi. Güzel. Bekledik. Aralık geçti. Ocak geçti. Şubata geldik. Maaşlar yattı. Asgari ücret seviyesinde değil. Tanıdık muhtarlar diyor ki ‘Ne oldu?’ Koskoca Cumhurbaşkanı söz verdi, ne oldu da bu koskoca adam sözünde durmadı?’ Bugüne kadar hangi sözünde durdu ki bu sözünde de dursun? Lafa gelince bol. At işkembeden. Her şeyi söylersin. Bunun üzerine biz muhtarlarla ilgili bir kanun teklifi hazırlamıştık. Kanun teklifi 19 Ocak’ta Erdoğan bunu söylüyor, 15 Şubat’ta (TBMM) Genel Kurul salonuna indirdik. AK Parti milletvekillerine de MHP milletvekillerine de Erdoğan’ın söylediğini hatırlatarak, ‘evet deyin bütün muhtarlar izliyor’ dedik. İki partinin oyuyla reddedildi. Reddedildi. Muhtarlara asgari ücret tutarında ödenek ödenmedi. Şimdi önümüzdeki günlerde aynı teklifi grup başkanvekillerimiz indirecek. El mi yaman bey mi yaman göreceğiz. Bütün muhtar arkadaşlarıma söylüyorum. Sizi demokrasinin temel taşı haline getirecek partinin adı CHP’dir. Bizim kanun teklifi reddedilince ne oldu? Birleşik oy pusulası uygulaması reddedildi. ‘Sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılır’ hükmü reddedildi. Asgari ücretin üzerinde aylık alması gerekiyor muhtarların. Bu reddedildi. Muhtarların belediye meclis toplantılarına girmesi söz ve karar sahibi olmaları reddedildi.

AKBAŞOĞLU, MÜTHİŞ MATEMATİKÇİ GERÇEKTEN

AK Parti’den de bir şey beklemeyin. Zaten MHP toplumla hiç ilgilenmez. Siz hiç MHP’nin esnafın derdiyle ilgili sorunu gündeme getirdiğini duydunuz mu? Siz hiç işsizlerin derdini dile getirdiğini duydunuz mu? Duyamazsınız mümkün değil. Onların tek görevi var, saraydan aldıkları talimatın gereği olarak 19 Mayıs hareketleri yapmak, el kaldırıp indirmek, o kadar, başka bir şey yok. Kiminle yapıyorlar? AK Parti milletvekilleriyle. AK Parti milletvekillerinin televizyona çıkıp konuşmalarını çok isterim. Bunlardan birisi vardı, neydi Akbaşoğlu muydu, evet. Müthiş matematikçi gerçekten, olağanüstü matematikçi. Kendisini kutlamak lazım. Dünyayı ne kadar yakından izliyormuş. (Salondan gelen seslere karşılık) ‘Yakında Maliye Bakanı olabilir’ diyor, evet olabilir. İşin şakası bir tarafa bunlar hayatımızın birer gerçeği. Dünyadan kopuk, kendi ülkesinden kopuk. Sorunlardan kopuk. Vatandaşın dertlerinden kopuk. Aklını kiraya vermiş bir kişi milletvekili olamaz. Sadece talimatla görev yapan kişi milletin vekili olamaz. Milletin vekili milletin derdiyle uğraşır. Çözüm üretir. Buraya gelmişsiniz; el kaldır, indir. Siz milletvekili değilsiniz ki. Keşke dava açsalar. En azından milletvekili olmadıklarını mahkemede ispat ederiz. Vallahi billahi ispat ederiz.

PARALEL YAPI KURMAK BÖLÜCÜLÜKTÜR

Bu iktidarın en temel özelliklerinden bir tanesi de sık sık paralel yapı kurmalarıdır. Mesela Merkez Bankası fiyat istikrarından sorumlu ama bir de paralel Fiyat İstikrarı Komitesi kurdular. Arıcılar. 2013 yılında yetiştiriciler bir araya gelmişler. Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği’ni kurmuşlar. Ne kadar güzel. Türkiye’deki bütün bal üreticileri, arı yetiştiricileri bir araya gelmişler. Birlik kurmuşlar. Fakat dertleri var. Kendilerine şunu söyledim: ‘Nedir Allah aşkına derdiniz, bu aralar çok dertli olduğunuzu söylediler.’ Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği, 79 ilde örgütlenmiş, 50 bini aşan üyeleri var, Türkiye’de 8 milyon 100 bini aşan arı kovanı var, dolayısıyla Türkiye arı yetiştiriciliği ve kovanda dünya üçüncüsü. AK Parti bu başarıyı hazmedemiyor, yok etmesi lazım. Paralel yapılar kurması lazım. Kuruyorlar. Tarımsal Hayvancılık ve Arıcılık Platformu adı altında bir paralel yapı kuruyorlar. 1501 üyeleri var. Ama Tarım Bakanı ve bir Aydın Milletvekili bunları destekliyor. Diyorlar ki, ‘her sonbahar ve ilkbaharda arılara beslenme şekeri verilir ama maalesef Türk Şeker’den istediğin şekeri alman için Türkiye Arıcılar Birliği’nden istifa edeceksin, geleceksin bizim birliğe üye olacaksın, o zaman istediğiniz kadar size şeker veririz.’ Allah aşkına bir akıl tutulması yok mu? Devlet böyle yönetilir mi? Akıl alacak şey değil. Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği’ne kovan başına bir kg veriyor. AK Parti ve Tarım Bakanlığı’nın desteklediği Türkiye Tarım’a ise kovan başına 36 kilogram şeker veriyor. Adalete bakın. Bütün arı yetiştiricisi arkadaşlarıma sesleniyorum. Hangi partiden olursanız olun, bu kardeşinizin temel özelliği adaletsizliğe dur demesidir. Paralel yapılara izin vermeyeceğiz. Paralel yapı kurmak bölücülüktür. Bakın bir de bunu internette de yayınlıyorlar. ‘Arıcılar Birliği’nden istifa eden ve edecek olan herkese üyemiz olduktan sonra kovan sayısına göre şeker teslimatı alacaktır.’ Bunun adı bölücülük değil midir? Bölücülüktür.

KAÇAK ÇAYLARI RİZE MEYDANI’NDA YAKACAĞIM

Rize ve Artvin. Çay açısından stratejik bölge. 2021 yılında çay gübresinin tonu 2 bin 800 liraydı. Yaş çay alım fiyatı da tonu 3 bin 870 liraydı. 2 bin 800 liraya gübre atıyor, işçilik vs. derken 3 bin 870 liraya satıyor. Şimdi yeniden gübre atılacak. Gübrenin tonu 7 bin 500 liraya çıkmış vaziyette. 7 in 500 lira Tarım Kredi Kooperatifleri’nin sattığı gübre. Eğer Tarım Kredi dışından alacaksanız 8 bin 300 lira. Yani bu yıl gübre, geçen yıl yaş çay alımının iki katı olmuş. Bir şey daha. Çayda destekleme ödemeleri var. 2016’dan bu yana destekleme ödemeleri de hiç değişmemiş. Kilo başına 13 kuruş. Demek ki Saray diyor ki, Rize ve Artvin’de hiç enflasyon olmadı. ‘Herkes çok huzurlu, kuruş bile oynamadı, bunu tutuyoruz’ diyor. Çay üreticilerine sesleniyorum. Sizin hakkınızı hukukunuzu teslim edecek olan partinin adı CHP’dir. Rize’ye gittiğimde söyledim. Bütün bunların dışında bir de kaçak çay belası var. Rize’yle sınırlı kalmasın. Şimdi söylüyorum. Millet İttifakı iktidarında bütün kaçak çayları toplayıp Rize meydanında yakacağım.

ONLAR BU TOPLUMUN KÖLESİ Mİ?

Adalet dediğiniz kavram kutsal bir kavramdır. Emekliler arasında ayrım yapamazsınız. Ayrım yaptığınız anda toplumu bölersiniz. Bir kesimi dışlanmış olur. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na iki bayramda birer ikramiye veriliyor. Ama bu ülkede yıllar yılı çalışan banka emeklileri, sigorta emeklileri de var. Onlar hiç ikramiye almıyorlar. Onlar ikinci sınıf vatandaşı mı? Onlar bu toplumun kölesi mi? Onların hakkı hukuku niye teslim edilmiyor? Onlar alın teri döktüler mi? Evet alın teri döktüler.

AK PARTİ’NİN TEMEL KURALI AYRIMCILIK

AK Parti’nin temel bir kuralı vardır. Şehitler arası ayrımcılık. Gaziler arası ayrımcılık. Emekliler arası ayrımcılık. Arıcılar arası ayrımcılık. Her şeyi ikiye, üçe, dörde, beşe böldüler ve toplumu kutuplaştırdılar. Bunlara bayram ikramiyesi vermek de Allah’ın izniyle, bize nasip olacak. Toplumun sorunlarını dile getirince, toplumun her kesiminden talep geliyor, ‘Bizim de sorunumuzu dile getirin, iktidara duyuramıyoruz, onlar sizi dikkatle dinliyorlar, Kılıçdaroğlu daha fazla konuşmasın diye bizim sorunumuzu çözmeye başladılar’ diye. Bunlardan biri de tarım danışmanları. Ziraat teknisyeni, teknikeri, mühendis, veteriner hekimler, sağlık teknikleri. Birer tarım sertifikası alıyorlar. En az beş kişi olmak üzere ücretli çalışıyorlar. Ödenen para 2012’de yıllık 36 bin lira, aylık 3 bin lira. 2012’den 2015’e kadar değişmiyor. 2016 yılında aylık 3 bin lira fazla görülmüş ki 1666 liraya düşürüyorlar. 2017’de 2917 liraya çıkıyor, 2018’de 3167 liraya, 2019 yılından bu yana da 3 bin 833 lira para alıyorlar. İktidar sahiplerine sormak lazım. Bu insanlar çiftçiye, üreticiye destek veriyorlar. Neden bu kadar düşük para veriyorsun? Kendi yandaşına beş maaş veriyorsun. Gerçek üreticiye, destekçiye gelince ‘para yok’ diyorsun.

KENDİ YAPTIKLARI AÇMAZLARI BİZE MAL ETMEYE ÇALIŞIYORLAR

Ayın 28’inde bir toplantı yapacağız. Millet İttifakı olarak, artı altı siyasi partinin genel başkanı bir araya geleceğiz. Daha önce hazırladığımız, uzun süre çalıştığımız, güçlendirilmiş parlamenter sistemden neyi kastediyoruz, neyi hedefliyoruz, neyi amaçlıyoruz, bu kamuoyuyla paylaşılacak. Bütün çalışmalar yapıldı. Toplumun en duyarlı kesimleri, meslek kuruluşları, barolar, dernekler, sivil toplum kuruluşları davet edildi, onların huzurunda bu açıklanacak. Altı genel başkan orada olacağız. Güçlendirilmiş parlamenter sistem ne demektir, hedeflediği nokta şudur; devletin yapılanmasında adalet. Adaleti sağlamazsanız, zaten devleti yönetemezsiniz. Devletin temeli adaletse, adaleti sağlamanız lazım. Hakkı hukuku sağlamanız lazım. Arıcıların derdini anlattım, tarım danışmanlarının derdini anlattım, çay üreticilerinin derdini anlattım. Fiyatları görüyorsunuz. Bir devlet böyle sorumsuzca yönetilemez. Devletin, bilgiyle, birikimle, deneyimle yönetilmesi için hakkın, hukukun ve adaletin sağlanması lazım. 

BİZİM BİR ARAYA GELMEMİZ BİRİLERİNİN HOŞUNA GİTMİYOR, ONU GAYET İYİ BİLİYORUM

O nedenle 28 Şubat Pazartesi günü saat 13.30’da altı partinin genel başkanı bir araya geleceğiz. Bizim bir araya gelmemiz birilerinin hoşuna gitmiyor, ben onu gayet iyi biliyorum. Efendim bakanlık paylaşılıyor, bilmem ne falan filan. Kendi yaptıkları açmazları bize mal etmeye çalışıyorlar. Kendi yaşadıkları açmazları bize mal etmeye çalışıyorlar. Öyle bir şey yok. Her birimizin ortak bir hedefi var, yaşanabilir bir Türkiye. Demokrasisi gelişmiş, insan haklarına saygılı, kimsenin inancından, kimliğinden dolayı sorgulanmadığı, kimsenin ötekileştirilmediği bir Türkiye. Bu kadar değerli bir birlikteliği bu toplumun önüne koyacağız. Beraber çalıştığımız, birlikte çalıştığımız zaman, Türkiye’nin sorunlarına birlikte kenetlendiğimiz zaman, bütün sorunların akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle çözüldüğünü, bütün dünya görecek. Sadece bizim halkımız değil bütün dünya görecek. Türkiye’yi bölgesinde en itibarlı ülke haline getireceğiz. Türkiye’de hakkı, hukuku ve adaleti sağladığımızda bütün mazlum ülkeler geçmişte olduğu gibi yine bizi örnek alacak. Biz bunu sağlayacağız.”