Van’da Türkiye’de anayasal bir hak olan eylem, etkinlik, toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek, Van’da valiliğin iznine bağlandı. Yasak, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL kapsamında tüm ülkede uygulanıyordu ancak diğer şehirde kaldırıldı. Van’da ise 21 Kasım 2016’dan beri devam ediyor. Her 15 günde bir devam eden yasak ne zaman sonlanacak, kimse bilmiyor. Bununla beraber Van Valiliği’nin altı yıldan beri 15’er günlük süreler halinde uzattığı eylem ve etkinlik yasağı, mahkemece “hukuka uygun” bulundu.

Belediyesine kayyım atanan, sürekli uzatılan OHAL koşulları Van’ı hem siyasal hem de ekonomik olarak etkiliyor. Sık sık gündeme gelen belediyeler hakkındaki ‘yolsuzluk’ iddiaları da güncel. Van Büyük Şehir Belediyesi’nin seçilen ve yerine kayyım atanan Belediye Başkanı Mustafa Avcı OHAL’i, kayyım politikaları ve Van’ın sorunlarını anlattı.

Serhat News'in sorularını yanıtlayan Avcı, “Önümüzdeki seçim sürecinde büyük bir oy farkı ile biz bu belediye yönetimini alacağız. Bir saatliğine de olsa bu halk bu iradesini gene açığa çıkaracak ve güçlü bir mesaj niteliğinde ilgililere iletecektir” diyor.

2016’dan bu yana Van’da OHAL koşulları uygulanıyor. Van bu süre zarfında nasıl değişimlere uğradı sizce?

Van stratejik açıdan sistem tarafından önemli bir kent olarak görülüyor. Bu artık açığa çıktı, yani bizim cephemizden doğru farkına varılmasa bile ilk etapta sistemin bunu stratejik olarak ele aldığını kanıtıdır bu. 2016’dan bu yana kesintisiz olarak 15 günde bir sokağa çıkma, her türlü demokratik tepkinin açığa vurulmasın yasaklanması aslında bu konuda bizde de bazı şeyler uyandırdı. Bizde dediğim toplumda, halkta, demokratik kitle örgütlerinde, sivil toplum örgütlerinde ciddi bir tepkiye neden oldu, hala devam ediyor. Van’a özgü uygulamış olduğu antidemokratik uygulamaların, hatta yasadışı diyeceğimiz uygulamaların, OHAL kanunlarına dayanarak yapılan uygulamaların, teşhir oldu ve  halk nezdinde mahkum edildi. Son bir yılda halk bu uygulamaların amacının farkına vardı. Korku duyguları biraz torpillendi artık. Bu tür baskınların çok da bir anlam ifade etmediğini mesajları çok net olarak verildi.

Halkın bu baskıyı yorumlamasında parti olarak nasıl çalışmalarda bulundunuz?

Evet, doğru kayyum atandı ama alanı terk etmedik. Aşağı yukarı günde 3 4 plan çerçevesinde halkın içindeyiz, esnafın içindeyiz.  

Seçilmiş belediye başkanıydınız ancak yerinize kayyım atandı. Yeniden bir seçim olsa sizce sonuç ne olacak?

Şunu rahatlıkla görebilirim ve söyleyebilirim aslında 1’inci kayyumda da tespitimiz biraz öyleydi. 2. Kayyum zamanında da çok somutlaştı kayyum rejimi. Kendi sahibine de yaramadı yaramayacaktır da. İlk kayyım atandığındaki zamanı az çok hatırlayanlar mevcut durumu kabul etmiyor. Birinci kayyum döneminde yaratılmak istenen toplumsal algının yanılgılı olduğu özellikle 29 martta AKP’ye oy veren seçmen tarafından açık net şekilde dinlendiriliyor. Yüzümüze söylüyorlar ‘biz yanılmışız’ diye.  Bekir Başkan döneminde de bir algı oluşturuldu, belki bir çoğumuz o algıya inandık ama şimdi görülüyor ki Bekir Başkan’a hakaret edilmiş. Dolayısıyla yanılgılı bir toplumsal algı yaratılmış bu da ikinci Kayyum atama gerekçesi şahsında açığa çıktı. Şunu net olarak söyleyebilirim biz %54 le 29 Mart’ta seçimi aldık.  Şu anda sandık kurulursa bunu 10 puan üzerinde yeniden belediye başkanlıklarını elde edebiliriz.

Van, Serhat bölgesi için ne ifade ediyor? Bunu yapılan baskıların fazlalığından ötürü soruyorum. Göçmen kaçakçılığı, hak ihlalleri, HDPlilerin tutuklanması, gazetecilere yönelik baskılar da bu saldırıların bir parçası bildiğiniz gibi.

Van sınır hattı boyunca Hakkâri, Iğdır, Ağrı’nın bir kesimi, Kars, Ardahan şehirlerine komşu durumunda. Çok doğal olarak sistem buraya önem veriyor ama bölge için düşünüldüğünde Van serhat bölgesinin kalbi. Sistem bu kalbe yüklenmiş, çalıştıramaz bir hale getirmiş. Bir taraftan demokratik toplum örgütleri, sivil toplum örgütlerini, demokrasi ve barış güçlerini devlet zorunu kullanarak baskılamaya çalışırken bir tarafta da toplumu çürütme, düşürtme iş birliği haline ve bitirme yoluna gidiliyor. Mesela göçmen kaçakçılığıdır gibi şeyler gündemimizde. Hatta madde bağımlılığı özellikle mahallerde gençler üzerinde oynanan oyunlar var. Kadın cinayetleri de bununla birlikte. Bunlar bilinçli olarak uygulanan uygulamalar. Kitle örgütleri OHAL kanunlarıyla etkisiz duruma getirme çabası sürerken diğer taraftan da düşürme, çürütme ve bitirme politikaları uygulamaya çalışıyor ve eğer başarabilirse bölgeyi de bu temelde zapturapt altına alabileceğini biliyor. O yüzden Van’a yüklenmesinin nedeni budur.

Biraz da çok yakın tarihe giderek bir soru sormak istiyorum. ‘Haddini bilecek herkes’ dediniz kongre konuşmanızda AKPli vekile karşı.

Kürt olarak düşünceniz ne olursa olsun, hangi partide görev alıyorsanız bu sorun değil. Ama bir Kürdün kalkıp ‘Kürt sorunu yoktur’ demesi kabul edilemez. Böyle bir inkâr politikasını gölgesinde kalmasını ya bilinçli yada bilinçsiz ki bunu bilinçli olduğunu düşünüyoruz, mevcut nabzı özetliyor. Vanlılar federasyonu kongresiydi, doğal olarak Vanlılar ordaydı. Şimdi Vanlıların bu konuya karşı hassasiyetini bile bile kürsüye çıkıp yüzümüze hem de il ve ilçe başkanlarımız ordaydı biz ordaydık başka kurum ve kuruluşların temsilcileri de ordaydı.  Protokolde, hepimizin yüzüne baka baka bir inkâr politikasının sözcüsü gibi o kürsüyü kullanmak kabul edilebilir bir durum değildi. Tepkimizi de her yerde belirteceğiz, bir Kürdün inkarcının dilini kullanmasına karşı özellikle.

Bu soruya ek olarak özellikle Kürtçe yanıt vermenizi nasıl okumalıyız? Konuyu dağıtmadan bu soruyu da sormak istiyorum.

Sürekli toplantılarımda Kürtçeyi kullanıyorum ama orada Kürtçeyi kullanmak biraz sorumluluk gereği oldu, bir görev gibi oldu. Yüzüne haykırmak zorundaydım, bu dil vardır, Kürt sorunu vardır. Demokrasiye, barışa, kardeşliğe ve bir hakikatin altını çizmek gibi değerlendiriyorum ve öyle de oldu. Konuşmam, kime yararsa yarasın, biz hakikatin altını çize çize bazı şeylerin dile getirmek zorundayız. Aslında bu bütün siyasetçilerin, yurtseverim diyen, bu halkın parçasıyım diyen, bütün siyasetçilerin sorumluluğudur. Arkadaşlar zaten dönem dönem altını çizerek bu hakikatin dile gelmesine vesile oluyorlar ama bu sefer bir başka oldu. O inkâr politikasını sözcülüğünü yapan AKP’li bir Kürt olmasaydı bu kadar tepki olmayacaktı. Kürt olarak başka bir konuda siyaset yapma kararı vermiş ama inkâr politikasının sözcülüğü ona düşmezdi. O yüzden ısrarla altını çizerek görev ve sorumluluk olarak Kürtçe konuşmayı uygun gördüm. Şahıs salonu da terk etmedi bütün çabamıza rağmen özellikle bizzat ben uğraştım salonu terk etsin ki tepkileri yatışsın, terk etmedi, inat etti, ısrar etti.

AKPli Cumhurbaşkanı Kürtlerin yaşadıklarını ‘sorun’ olarak görürken AKPli de olsa bir vekilin kendi ırkının sorunlarını görmemesi sömürgeciliğin hangi koluna denk gelir?

Sömürgecilik bu tür tarih sürecince üretilmiştir; işbirlikçiler, ihanetçiler. Ölçü tanımazlık ve sistemin sömürgecilik sözcülüğünü yapma çabasını tarih sürecince görülmüştür. Sonuçsuz kaldığını da biliyoruz. Bu halk öyle ya da böyle bu hesabı mutlaka soracaktır inancımız güçlüdür.  

Son olarak kayyıma karşı son süreçte Vanlı halkın reflekslerini nasıl yorumluyorsunuz?

Demokratik bir seçim sonucunda bir sorumluluk aldık, bir görev aldık. Halk irade beyan etti %54 oy ile biz seçildik, belediye yönetimine layık görüldük. Devlet zoruyla kenara konulduk ve yerimize kayyum atandı.  Kayyum talandır. Kayyum bütün Van’ı altınla döşese bile demokratım diyen, Vanlıyım diyen hiçbirinin kayyum rejimini kabul etmemesi gerekir. Siyasi görüşü ne olursa olsun Vanlı, Mardinli, Amedli, kayyum rejimi görmeli ve kabul edilmemeli. Sandık sonuçlarına saygı duyan herkesin kayyum rejimine karşı çıkması gerekir. Ben halkın içindeyim, ayrılmadım. Halkın kayyuma karşı tepkisi büyüktür. Tabi ‘ben kayyumun ata babaları’ diyorum, merkezi yönetim anlayışının itibari ile kayyum onlara yaramadı, yaramayacaktır.

Bu merkezi yönetim kısa sürede inanıyorum ki defolup gidecektir. Bununla beraber kayyum rejimi de tarihe karışacaktır, inancımız budur. Önümüzdeki seçim sürecinde büyük bir oy farkı ile biz bu belediye yönetimini alacağız. Bir saatliğine de olsa bu halk bu iradesini gene açığa çıkaracak ve güçlü bir mesaj niteliğinde ilgililere iletecektir.  Özetliyorum ve altını çizerek belirtiyorum, Vanlıysanız ve kayyum rejimin görmüyorsanız siz hiçbir şey Vanlı değilsiniz demektir. Kayyum rejimini eleştirmeden siz hiçbir şey değilsiniz demektir. O yüzden tekrar yeniden yolunu şaşırmış olanlara bir mesajım olarak belki algılanabilir bu söylediklerim. Doğru çizgiye gelsinler halkçı ise halkın yanında olması gerekiyor.

Serhat News-Rojda Oğuz / Dildar Güler