Geride bırakılmak üzere olunan 2019 yılı, Van’da yapılan gözaltı ve tutuklamalar, yaşam hakkı ihlalleri, cezasızlık politikaları ve halen süren yasaklar ile insan hakları konusunda en kötü tablonun yaşandığı yıllarından biri oldu. Yüzlerce insanın farklı gerekçelerle gözaltına alınarak tutuklandığı kentte, Valiliğin 15 günde bir ilan ettiği yasaklarla 3 yılı aşkın süredir hiçbir hak arama faaliyetine izin verilmiyor.

Yasaklara rağmen demokratik bir hak arama talebi olarak gelişen protestolara dönük pek çok müdahale sırasında “işkence” doğrudan sokağa taşındı. Karşılaşılan işkence ve kötü muameleye karşı yapılan suç duyurularında ise adalet talebi yerine getirilmedi.

AÇLIK GREVİ EYLEMLERİNE DÖNÜK YÖNELİM

2019 yılı içerisinde yaşanan hak ihlallerinin başlangıcını cezaevlerinde yaşanan açlık grevi nedeniyle “Beyaz Tülbentli” annelerin öncülük ettiği eylemlere dönük yönelim oluşturdu.

Yapılan bu eylemlerde neredeyse hemen her gün onlarca kişi gözaltına alındı, birçok kişi tutuklandı. Anneler başta olmak üzere birçok kişiye bu eylemler nedeniyle davalar açıldı. Kentteki bazı sivil toplum örgütleri de yine yaptıkları açıklamalar nedeniyle bu şiddetten nasibini aldı. 

KAYYUM ATANMALARI 

Kentte yaşanan insan hak ihlallerinin bir diğeri ise kayyum atamalarına karşı yapılan açıklamalara yönelik müdahaleler oldu. Van Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere birçok belediyeye kayyum atanması sonrası başlatılan “Demokrasi Nöbetleri” de yine neredeyse her gün polis müdahalesine sahne oldu. Her iki eylemde yine yüzlerce kişi gözaltına alınıp, birçoğu tutuklandı. 

SOKAK ORTASINDA LİNÇ

Başvurulan polis şiddetinin kamuoyuna yansıyan en önemli örneği ise, kayyum protestoları sırasında bir kahvehanede adeta linç edilen Fırat Koç'un görüntüleri oldu. Psikotik bozukluğu olan gencin polislerin kask, cop ve tekmeleriyle maruz kaldığı şiddet kamuoyunda uzunca bir süre tartışılmıştı. 

Kentte yaşanan bir diğer çarpıcı olay ise merkez İpekyolu ilçesine bağlı Hacıbekir Mahallesi'nde 15 Şubat günü gözaltına alınan Ö.S. (14), Ş.Y. (16) ve O.D. (17) adlı 3 çocuğun hem gözaltı hem de götürüldükleri Asayiş Şube Müdürlüğü’nde işkenceye maruz kalmasıydı. 

Benzer şekilde 5 Nisan günü Van Gölü kıyısında fotoğraf çeken Recep Önal, Mekan Beder ve Akan Bozdağ isimli gençlerin “Özel Harekat’ın alanında fotoğraf çektiniz” denilerek gözaltına alınması ve işkenceye maruz kalması da hafızalara kazına bir diğer olay oldu. 

UÇAR: HUKUK KEYFİ MÜDAHALELERE AÇIK HALDE

Kentte son bir yılda yaşanan hak ihlalleri ile ilgili konuşan Van Baro Başkanı Zülküf Uçar, kentin ve ülkenin insan hakları karnesinin en kötü olduğu bir yılı geride bıraktıklarını ifade etti.

Yıl içerisinde onlarca hak ihlalinin yaşandığı kentte, hala bu ihlallerin yaşanmaya devam ettiğini söyleyen Baro Başkanı Uçar, "Vatandaşların gerek Anayasa gerekse de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile teminat altına alınan neredeyse tüm hakları ihlal edildi. Yine toplantı ve gösteri yürüyüşleri yaklaşık bin 115 gündür Valilik tarafından alınan kararlarla yasaklı. Üstelik her 15 günde bir çıkartılan yasak kararına karşı dava açan Baromuz 'tekçi-sadist' ilan edildi. Vatandaşların seçme ve seçilme hakları seçimi kazananlara mazbataları verilmeyerek, kayyum atanarak ihlal edildi ve paralelinde belediye eşbaşkanları tutuklandı. Yine sınırdan kaçak yollardan kente gelen onlarca mülteci ve göçmen hayatını kaybetti. Başkaca sayabileceğimiz onlarca vaka söz konusu. 

Bu vakaların sayısının sürekli artıyor olmasının sebebi genel olarak hukuka olan bakış açısı, hukukun keyfi müdahalelere açık hale getirilmesi ve yapılan yanlış politikalarla ilgilidir. Cezasızlık politikası da bu bakış açısının ve uygulamaların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Vatandaşların hak ve hürriyetlerinin teminatı olan evrensel hukuk kurallarının hakim olduğu bir dönem Türkiye için artık kaçınılmazdır. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde son sıralarda olması da, Türkiye’nin insan hakları karnesinin kötü bir durumda olduğunu yeterince açık bir şekilde ortaya koymaktadır" dedi. 

SEÇME VE SEÇİLME HAKKI AYAKLAR ALTINDA

Uçar, kentte 31 Mart seçimlerinde HDP'nin kazandığı tüm belediyelere kayyum atanması üzerinde de durdu. Halkın seçmiş oldukları eşbaşkanların yerine daha önce de kayyum atanıp, belediye eşbaşkanlarının tutuklandığını hatırlatan Uçar, “31 Mart seçimlerinden hemen sonra seçilmiş belediye başkanlarına mazbataları verilmeyerek hukuksuzluk süreç devam ettirildi. Son olarak HDP’nin Van’da seçilmiş tüm belediye başkanlıklarına kayyum atandı, belediye başkanları hakkında başlatılan soruşturmalar akabinde tutuklamalar gerçekleştirildi. Bu süreçte seçme ve seçilme hakkı ile birlikte kişi hürriyeti ve güvenliği hakları da ihlal edildi. Yine hukukun evrensel ilkelerinden olan masumiyet karinesi de ihlal edilerek vatandaşın hukuk güvenliğini yok edildi. Bu hukuksuz uygulamanın özellikle bölgede hayata geçirilmesi de Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün bir sonucu olduğu açık ve nettir" diye konuştu. 

YASAKLARLA EN TEMEL HAKLAR İHLAL EDİLİYOR

15 günde bir ilan edilen gösteri ve eylem yasağının ise, kentte çok büyük bir hak mağduriyeti ortaya çıkardığını ifade Uçar, bu uygulama ile yurttaşların en temel hakkı olan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini vurguladı. Bu uygulamanın artık süreklilik kazandığını belirten Uçar, şunları kaydetti: "Van’da sürekli hale getirilerek bin 115 gündür uygulanan ve rutin hale getirilen kanun dışı uygulamaya maalesef devam edilmektedir. Van Barosu Yönetim Kurulu olarak göreve geldikten sonra aldığımız kararla Valiliğin her 15 günde bir aldığı kararın iptali için yürütmeyi durdurma talepli davaları açmaktayız. Ancak maalesef ki açtığımız bu davalarda da henüz olumlu olarak verilmiş bir karar mevcut değil. Öte yandan Temmuz ayı içerisinde Van’da yapmış olduğumuz 30 Baro Başkanı ve baro temsilcilerinin katıldığı Adalet Nöbeti de yasaklanmaya çalışıldı, izin talebinde bulunmamış olmamıza rağmen Valilik tarafından izin verilmediği bildirildi. Ancak, bizler nöbetimizi müdahale edileceği söylenmesine rağmen Van Adliyesi önünde tuttuk. Bu ülkenin Baro Başkanlarının ve bir çok ilden meslektaşımızın katıldığı bir etkinliğe dahi izin verilmemeye çalışılması hukukun ülkedeki genel durumunu resmetmektedir."

'DERHAL HUKUKA DÖNÜLMELİ'

Uçar, hem Van hem de ülkede yaşanan bu kötü karnenin hukuka dönülerek, kişi hak ve hürriyetleri koşulsuz şartsız evrensel hukuk kurallarının uygulanmasıyla ancak düzelebileceğinin altını çizdi. "Bir ülkenin temeli adalet üzerine kuruludur. Adalet yıkıldığında, yok sayıldığında bu durumdan ekonomi de, sağlık da, eğitim de etkilenir. Nitekim ülke olarak şu an bu süreçleri de yaşamaktayız” diyen Uçar, Baro olarak bu süreçte kişi, mağdur ve taraf ayrımı yapmaksızın tüm hak ihlalleriyle ilgilendiklerini belirtti.

Yine toplumun genelini ilgilendiren hak ihlalleriyle ilgili de Baro olarak müdahil olduklarını ifade eden Uçar, “Bizler bu hukuk mücadelesini verirken faaliyetlerimiz terörize edilmeye çalışılmakta, ülke genelinde meslektaşlarımız aleyhine soruşturmalar açılmakta, barolar ve meslektaşlarımız hedef gösterilmeye çalışılmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bizleri, toplumları ve devletleri güçlendirir. Beyannamede yer verilen ilkeler halen güncelliğini koruyan evrensel ilkelerdir. Önemli olan bireylerin haklarına saygılı olabilmek, amasız fakatsız tüm insanlığın haklarını savunabilmektir. Bizler demokratik, adil ve eşit haklarla, sağlam temelleri atılmış bir hukuk devletini ebedi kılabilmek için daha fazla gecikmeden bizi birbirimize yakınlaştıran hakları savunarak ve birbirimizi teşvik ederek harekete geçmek zorundayız" diye konuştu.

MA / Adnan Bilen