Özgür Gündem Gazetesi dağıtımcısı Orhan Karaağar’ın, 19 Ocak 1993'te Van’da sokak ortasında katledilmesinin üzerinden 29 yıl geçti. Evine giderken silahlı kişilerce 2 Nisan Caddesi üzerinde bulunan bir inşaatın yanında katledilen Karaağar’ın failleri, aradan geçen 29 yıla rağmen hala açığa çıkarılmadı. 12 Eylül askeri darbesi döneminde tutuklanan ve 2 buçuk yıl Diyarbakır Cezaevi'nde kalan Karaağar, Van'da İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) kuruluşunda yer aldı. 1991'de Özgür Gündem Gazetesi’nde çalışmaya başlayan Karaağar, gazete dağıtımı sırasında birçok kez ölüm tehditleri aldı. Baskı ve tehditlere “Var olduğum sürece gazeteyi dağıtacağım" diyerek karşılık veren Karaağar, katledildiği güne kadar gazeteyi halka ulaştırmaya devam etti. 

AMED ZİNDANI YILLARI

Orhan Karaağar’ın kardeşi Eşref Karaağar, ağabeyinin devrimci olarak tanımlayarak, “Orhan, bu haliyle insan olmanın gerekliliğini yerine getiriyordu. 1970’lerdeki insanca yaşam hareketleri onu da etkilemişti. Orhan, bu etkiyi tüm yaşamına uyarlamıştı. Biz, onu hep öyle devrimci ve insan olarak hatırlıyoruz. 1980 darbesinden sonra bir baktık ki biz de bu ateş çemberinin içerisindeyiz. 1982’de gözaltına alınarak, Amed zindanına konuldu. Çıktıktan sonra kaldığı yerden mücadelesine devam etti. Sonrası ateşten gömlek ve ağırdı” diye anlattı. 

DİRENİŞ DE BEDEL DE AĞIRLAŞTI

1980’in sonlarında mücadele ile birlikte bedellerin de ağırlaştığını söyleyen Karaağar, “Mücadele büyüdüğünde elbet bunun hem direniş alanı hem de bedeli ağır olur. Orhan ağabeyim gazetede çalışmaya başladıktan sonra ateşten gömleği de üzerine giydi. Ki, bu durum tüm çalışanlar için de geçerliydi. Artık aklımızda ‘Kim ne kadar yaşayacak’ ifadesi vardı. Herkes diken üzerinde yaşıyordu. Bölgede faili meçhul cinayetler, kaybedilmeler, öldürmeler başlamıştı. Tam da bu dönem meşhur 90’lar başlamıştı. Annem, eşi, biz, hepimiz, Orhan ile ilgili kaygılanmaya başladık. Ama Orhan’ın yaşam alanının gazete olduğunu çok iyi biliyorduk. Orhan da herkes gibi ölümünü göre göre orada çalışmaya devam etti, tıpkı diğer arkadaşları gibi” diye konuştu. 

SON KARŞILAŞMA

Orhan Karaağar’ın katledildiği günü anlatan Karaağar, “Orhan ağabeyimi en son ben gördüm. Her gün, her ay, her yıl bunu unutmak, bunu bilmeden yaşamak imkansız. Akşam işten çıkarak çarşıya gittim. Malum, kış erken çöküyor. Karanlık bir yolda karşılaştık. Elinde ekmek poşeti vardı. Ben ona ‘Nereye gidiyorsun’ dedim. Bana; ‘Eve gidiyorum, sen gelmiyor musun?’ cevabını verdi. Bu an hayatım boyunca unutamayacağım, geçemediğim bir eşik oldu. Daha sonra abim eve gitti, ben de çarşıya doğru geldim. Zaten ağabeyim birkaç gün önce gözaltına alınmış ve gazeteden ayrılması için tehdit edilmişti. Çarşıda işim bittikten sonra eve döndüm ve içeri girer girmez annem ‘ağabeyin nerede?’ diye sorunca içimden bir şeyler koptu. Ben ağabeyimin benden önce eve geldiğini söyledim. Ve tam o sırada sivil polisler tarafından kapımız çalındı. Sonra beni alıp karakola götürdüler. Annem bu duruma itiraz ettiyse de başarılı olamadı. Beni direk cenazenin üzerine götürdüler” dedi.  

FAİLİ ‘MEÇHUL’ KALDI

Daha sonra ailenin adalet ve failin bulunması için yaptığı girişimleri ve mücadelesini anlatan Karaağar, “Her zamanki gibi bu dava da faili meçhule gitti. Yıllar sonra itirafçılar Murat İpek ve Murat Demir olayı anlatmaya başladılar. Onların ekibinin yapacağı bir suikastmış, fakat onlar gelmeden Kadir Karataş ekibinin bu suikastı yaptığını söylemişti. Biz bu itirafları görünce belki devlet bir şey yapar diye düşündük. Bu arada hiç tanımadığımız bazı Hizbullah elemanlarını fail diye mahkemeye getirmişler. Ama hiç kimse bu davadan mahkum olmadı, yani meçhul kaldı. Bir gün savcılık bizi aradı, bu itirafçıların verdiği röportajı istedi. Biz de hepsini isim isim ne varsa verdik ama hiçbir netice alamadık” şeklinde konuştu.  

MÜCADELEİZ DEVAM EDİYOR

Bugünlerin 90’lı yıllardan bir farkının olmadığını, hatta daha da kötüye gittiğini ifade eden Karaağar, “Hala gazeteciler, aydınlar içerde. Ama ne olursa olsun, umudumuz hiç sönmedi ve bu umudu daha da büyüterek mücadeleye devam ediyoruz” dedi. 

MA / Adnan Bilen