Türkiye’de devlet destekli yapılar eliyle 1990 yıllarda gazeteci, siyasetçiler ve aydınlar başta olmak üzere yüzlerce kişi katledildi. 90’lı yıllarda işlenen cinayetlerin büyük bir bölümü itirafçılar tarafından anlatıldığı halde failler yargılanmazken, bu derin yapı içerisinde yer alan devlet destekli suç örgütü lideri Sedat Peker’in anlatımlarıyla bir kez daha faili meçhul cinayetler gündeme geldi. Bu cinayetlerden bir de Özgür Gündem gazetesinin dağıtımcılığını yaptığı sırada Van’da, 19 Ocak 1993'te sokak ortasında öldürülen Orhan Karaağar. Karaağar, 28 yıl önce evine gittiği sırada sivil ve silahlı kişilerce 2 Nisan Caddesi üzerinde bulunan bir inşaatta öldürüldü.  Gazete dağıtımı sırasında birçok kez ölüm tehditleri alan ve buna her seferinde, “Var olduğum sürece gazeteyi dağıtacağım" sözleriyle karşılık veren Karaağar, katledildiği güne kadar gazeteyi halka ulaştırdı.

SALDIRILARIN HEDEFİNDEYDİ

Orhan Karaağar ile birlikte Özgür Gündem gazetesinde çalışan Hayrettin Çelik, 1990 yıllarda birçok özgür basın çalışanının katledildiğini anımsatarak, Kürtler üzerinde çok büyük bir baskı politikasının uygulandığını ve bu politikanın halen devam ettiğini söyledi. Baskıların en yoğunlaştığı dönemde Van’a giderek o dönem dergi dağıtımcılığı yapan Orhan’la tanıştığını söyleyen Çelik, “Orhan gazeteye gelmeden önce Özgür Halk dergisini bütün bölgeye dağıtıyordu. Biz Orhan’dan gazeteyi dağıtmasını rica ettik o da kabul etti. Orhan, en içten yurtseverlik bağlılığı ile bir örnekti. İşini yaparken ortaya koyduğu performans da buna örnektir. Van’da yarım saat içerisinde 150 gazete dağıtıp diğer bölge kentlerinin gazetelerini organize ediyordu. Bundan dolayı çoğu zaman saldırıların hedefi oluyordu. Derin devlet ve çeteler sadece insanları kaçırıp öldürmekle yetinmeyip aynı zamanda insanlar hakkında toplum içerisinde farklı algılar da yaratıyorlardı” dedi. 

VAN GÖLÜ'NDE İŞKENCE 

Orhan’ın her hafta Cuma günleri polisler tarafından kaçırılarak tehdit edildiğini belirten Çelik, polislerin Orhan’ın kışın soğuğunda Van gölüne sokarak işkence dahi uyguladığını ifade etti. Tüm bunlara rağmen Orhan’ın sırf çalışmalarının engellenmemesi için şikayetçi dahi olmadığını söyleyen Çelik, Orhan’ın saldırılar altında çalışmaya devam ettiğini anlattı. Polislerin Orhan’ı takip etmesine rağmen çok hızlı olduğundan dolayı çoğu zaman yakalanmadığını belirten Demir, “Biz bir haber yaptığımızda etkisi çok büyük oluyordu. Biri kaçırıldığında aileleri ilk olarak bahsetmekten bilgi vermekten çekiniyordu. Biz sonra şunu fark ettik ki ismi haberlerde yayınlamayanların çoğu katlediliyor ya da kaybettiriliyordu. Yapılan haberlerde ismini geçtiğimiz çoğu kişinin hayatını kurtardık. Bu gerçekliği Orhan da çok iyi biliyordu. Devlet de bu gerçekliği çok iyi bildiği için arkadaşımızı hedef edip katletti” diye konuştu. 

JİTEM İTİRAFLARI

Orhan’ın ölüm haberi ardından binlerce kişinin hastane önüne gelerek cenazeye sahip çıktığını hatırlatan Çelik, derin devlet eli ile işlenen cinayet ve suçların halkın geri adım atmaması nedeniyle boşa çıkarıldığını ifade etti. JİTEM elemanları Murat Demir ve Murat İpek, 1997 yılında Nokta Dergisi’ne verdikleri demeçte, "Orhan Karaağar’ı biz vuracaktık ama hazırlık yaparken sabah saatlerinde bize bilgi geldi. İşi JİTEM elamanı Kadir Karataş ve ekibi bitirmişti” itiraflarında bulunmasını da hatırlatan Demir, bu kişilerin birçok olay hakkında daha itiraflarda bulunduğunu ancak hiçbiri hakkında devletin yargı mercilerinin harekete geçmediğini söyledi. 

HERŞEY DURUYOR

Demokrasi ve insan haklarının yok sayıldığı bir ülkede hiçbir devletin işlediği suçları kabul etmeyeceğini ve kendini yargılayamayacağını söyleyen Çelik, “1990 yıllardan bugüne kadar Türkiye devleti de çok büyük bir sancı içerisinde. 2000 yıllarda bu sancı artık patlama noktasındaydı ve AKP tam da bu noktada bir umut olarak iktidara geldi. AKP şuan ise Osmanlı’dan bu güne kadar Kürtlere karşı geliştirilen tüm konseptlerin toplamı ile Kürtlere saldırıyor. Türkiye’de konu Kürtler olunca her şey duruyor. Ne hak, ne hukuk ne de yargılama olur. İşte tam da bu nedenle bu itirafçılar, sadece Orhan’a yönelik değil yaşanan birçok cinayete ilişkin itiraflarda bulundular ancak devlet hiçbiri için parmağını dahi oynatmadı. Binlerce kişi bu saldırılarda öldürüldü halen çoğunun cenazesine dahi ulaşılmış değil. Şimdi Sedat Peker çıkmış tek tek isim veriyor. Venezüella’dan tonlarca getirilen uyuşturucu maddenin nasıl geldiğini Sedat Peker açıklıyor, isim veriyor ancak Binali Yıldırım tüm bu iddialar karşısında çıkıp şunu söylüyor; ‘Benim oğlum yardım için orada’. İşte böyle bir devlette insan hak hukuktan bahsedemez ve bunun için tek yol mücadele etmektir” ifadelerinde bulundu. 

HALKIN DİRENİŞİ 

Bu kirli mafya sisteminin varlığını Kürtlerin yokluğu üzerinden inşa ettiğini ifade eden Çelik, “Bunun için bu itirafçıların ve çetelerin konuşmaları devlet için çok önemli değil. Devlet bekasına bakıyor. Hele de harcında talan ve hırsızlık olan bu iktidar! Ancak biz bunlardan elimizi çekmeyeceğiz ve zamanı geldiğinde tek tek hesap soracağız. Murat İpek, Murat Demir ya da Sedat Peker yargılanacak diye bir umudum yok ancak umudum halkta var. Sonucu belirleyecek olan halkın direnişidir” dedi. 

MA / Dindar Karataş