Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu, Van Gölü'nde 61 mültecinin hayatını kaybettiği teknenin batmadan önceki son görüntülerini paylaştı. Görüntülerin tekne batmadan 15 dakika öncesine ait olduğu belirtildi. Paylaşılan videoda mültecilerin teknenin alt kısmında oldukları ve sıkışık halde yolculuk ettikleri görülüyor.

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu, 27 Haziran’da Van Gölü’nde yaşanan ve 61 mültecinin cansız bedenine ulaşılan tekne faciasına ilişkin hazırladığı raporunu açıkladı. Van Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda düzenlenen basın toplantısında raporu, Göç ve İltica Komisyonu adına Avukat Mahmut Kaçan açıkladı. Komisyonun toplantısına, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede,  Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık ve Van Tabip Odası yönetim kurulu üyeleri de katıldı.

SON GÖRÜNTÜLER 

Komisyon raporu açıklarken, Van Gölü'nde 61 mültecinin hayatını kaybettiği teknenin batmadan önceki son görüntülerini de paylaştı. Görüntülerin tekne batmadan 15 dakika öncesine ait olduğu belirtildi. Paylaşılan videoda, mültecilerin teknenin alt kısmında oldukları ve sıkışık halde yolculuk ettikleri görülüyor.

TESPİTLER

Komisyon raporunda şu tespitlere yer verdi: 

"* 27.06.2020 tarihinde meydana gelen ve bizce katliam niteliğindeki olay, 26.12.2019 tarihinde Adilcevaz kıyısında meydana gelen olay ile gerek oluş şekli gerek failler arasındaki bağlantı itibariyle birbirinin devamı niteliğindedir.

* Van Gölü’nde raporumuzun yazım tarihi itibariyle cenazesi bulunan 61 insan bir kaza sonucu hayatlarını kaybetmiş değildir. Olay tamamıyla olası kastla insan öldürme suçudur. Olayı kaza olarak nitelendirmek, olayın maddi oluş şartları incelendiğinde failleri aklama anlamına gelecektir. Rapor ile birlikte Komisyonumuz twitter hesabında paylaşılan ve kurbanların son anlarına ait tekne ambarındaki görüntülerden anlaşılacağı üzere balıkçı teknesine kapasitesinin çok üzerinde insanın 17 alındığı ve tekne içindeki koşulların insanlık dışı olduğu bir kez daha görülecektir.

* Benzer nitelikteki olaylarda yargı makamlarının neredeyse hareketsiz kalan tutumları ile devamında uygulanan cezasızlık politikası/kültürü bu katliama giden yolun taşlarını döşemiştir. Nitekim bu olaydan sadece 6 ay önce meydana gelen ve 7 sığınmacı/göçmenin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan olay sonucunda yürütülen soruşturmanın etkisizliği bu organizasyonda yer alan göçmen kaçakçılarına cesaret vermiştir. Adilcevaz’da hayatını kaybeden insanlara yönelik suç nitelemesi, alelade bir trafik kazasında görülebilecek şekilde “taksirle birden çok insanın ölümüne sebep olma” şeklinde yapılmıştır. Aradan geçen 7 ayı aşan sürede halen bu ölümlerden sorumlu olan kişiler hakkında atılı suçla dahi iddianame düzenlenmiş değildir.

* Van Gölü üzerinde sığınmacı/göçmenlerin uzun yıllardır balıkçı tekneleri ile taşındıkları bilgisi bölgede yaşayan vatandaşlarca yaygın olarak bilinmekte iken bugüne kadar kolluğun ve diğer yetkili makamların bu trafikten haberdar olmaması dikkat çekicidir.

* Raporumuzda ayrıntılı açıklandığı üzere özellikle uzun yıllara yayılan bölgemizdeki çatışmalı ortamdan kaynaklı olarak İran ülkesi ile olan sınır hattında üst düzey güvenlik önlemleri (kalekollar, insanlı/insansız hava araçları, termal kameralar, devriye faaliyetleri vd.) alınmış iken sınırın herkesçe bilinen rotalarından göçmen kaçakçıları tarafından kalabalık gruplar halinde hiçbir engele maruz kalınmaksızın geçişin sağlanıyor olması ve bu grupların Van il merkezine kadar sorunsuz erişimi dikkat çekici bulunmuştur. Komisyon üyelerimizden bazılarının takip ettiği bir kısım ceza dosyalarından alınan somut kanıtlardan sınır hattında görev yapan birtakım asker görevlilerin yozlaştığı, göçmen kaçakçısı suç şebekeleriyle çıkar ilişkisine girdikleri ve bu kişilerin faaliyetlerini rüşvet karşılığında kolaylaştırıldığı bilgisi edinilmiştir.

* Van şehir merkezinden diğer illere olan bağlantıyı sağlayan karayolları üzerinde 24 saat esasına dayalı süreklilik arz edecek şekilde kollukça kurulan arama/kontrol noktaları, sığınmacı/göçmenlerin yaşamlarını riske ederek ölümcül rotalara yönelmelerine neden olmaktadır. Belirtilen arama/kontrol noktalarında yakalanan hiçbir sığınmacı/göçmenin sığınma taleplerinin alınmadığı, birbirine benzer kopyala yapıştır yöntemle alınan ifadelerin ardından sınır dışı edilmek üzere Geri Gönderme Merkezi'ne gönderildikleri, Geri Gönderme Merkezlerinde de uzun süreler idari gözetim altında tutulduktan sonra sınır dışı edildikleri tespit edilmiştir. 

* Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK-UNHCR) 1997 yılında Van kent merkezinde saha ofisi açmıştır. Bu saha ofisi kanalı ile Türkiye’ye yeni giren ve sığınma arayan birçok sığınmacı kayıt altına alınmış, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile paralel olarak mülteci statüsü belirleme misyonunu yıllar boyunca devam ettirmiştir. İran ülkesi üzerinden düzensiz yollardan Türkiye’ye gelen birçok sığınmacı Van kent merkezinde BMMYK Van Saha Ofisi’nin olması nedeniyle Avrupa ülkeleri yahut Türkiye’nin batı illerine ulaşma çabası sergilememiştir. BMMYK 2018 yılı Eylül ayı itibariyle Türkiye Cumhuriyeti ile paralel olarak yürüttüğü sığınmacı kayıt ve mülteci statüsü belirleme faaliyetlerini bütünüyle Türk Devletine devrederek Van saha ofisini de kapatmış bulunmaktadır. Belirtilen tarih itibariyle yani Eylül 2018 tarihinden günümüze Van ilinde toplu sığınmacı/göçmen ölümleri yaşanmış ve süreç içerisinde bu durum dramatik bir biçimde katlanarak artmıştır. Komisyonumuzca değişik tarihlerde düzensiz yollardan Türkiye’ye giriş yaparak Van kent merkezine ulaşabilmiş sığınmacı ve göçmenlerle yapılan görüşmelerde; BMMYK’nın sahadan çekilmiş olması ve Türk sığınma sistemindeki belirsizliklerden kaynaklı olarak Türkiye’de sığınma başvurusunda bulunmak istemediklerini, çoğunlukla Türkiye’ye geliş amaçlarının transit geçiş amaçlı olduğunu, Türkiye’de arafta kalacak şekilde zaman kaybetmektense bir şekilde haklarının korunduğu bir Avrupa ülkesine ulaşarak orada sığınma başvurusunda bulunmak istediklerini belirtmişlerdir. Gerek sığınmacı/göçmen anlatımları gerekse BMMYK’nın sahadan 18 çekildiği tarih itibariyle meydana gelen toplu trajik sığınmacı/göçmen ölümlerinde uluslararası kurumların belirtilen tutumlarının da etkili olduğunu söyleyebiliriz. Meydana gelen bu toplu ölüm vakalarına ilişkin BMMYK ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’nün derin sessizliği ise dikkat çekicidir.

* Van ili özelinde sığınma sisteminin bütünüyle düzensiz göç ile mücadeleye evrildiği dolaysıyla iltica prosedürlerine erişemeden sınırda veya kontrol noktalarında yakalanan kişilerin sığınma taleplerinin sistematik olarak alınmadığı, görmezden gelindiği ve 6458 sayılı yasanın ön gördüğü hızlandırılmış yöntemle sığınma taleplerinin değerlendirilmesi müessesinin işletilmediği gözlemlenmektedir. Sığınma sisteminin sınır dışı etme üzerine kurgulandığı bu yapıda Mülteci Kabul Merkezi (Reception Center) olarak AB fonu ile inşaa edilen Van Kurubaş Mülteci Kabul Merkezinin inşaa ediliş amacının dışında Geri Gönderme Merkezine dönüştürülmesi bu yaklaşımı en iyi biçimde özetlemektedir. Geri göndermeye odaklı bir iltica sisteminde sığınmacıların etkin olarak sığınma prosedürlerine erişimi mümkün gözükmemektedir.”

ÖNERİLER

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu  raporunda çözüm için de şunları sıraladı: 

“* Van Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Van Gölü’nde 27.06.2020 tarihinde meydana gelen olaya ait maddi gerçeğin Adilcevaz Cumhuriyet Başsavcılığı’nda devam eden soruşturma ile bağlantılı olarak bütün yönleri ile araştırılması ve adil bir yargılama yapılabilmesi için soruşturmanın AİHS’in 2. maddesinde düzenlenen “yaşam hakkı” ışığında ve Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesi uyarınca “kasten insan öldürme suçu” temelinde etkin, eksiksiz, süratli ve düzenli bir şekilde yürütülmelidir. 

* Olayla ilgili soruşturma bağımsız ve tarafsız bir soruşturmanın gereği olarak bizzat savcılık eli ile yerine getirilmelidir. 3-Katliamda hayatını kaybeden insanların sayısı, kimlikleri ve uyrukları tam olarak tespit edilip arama kurtarma faaliyetlerine duraksamaksızın devam edilmesi, bulunan cenazelerden kimlikleri tespit edilenlerin derhal ülkelerine ve ailelerine ulaştırılması insancıl hukukun bir parçasıdır. Komisyonumuza ve Baromuza çeşitli ülkelerden yapılan başvurularda ailelerin ekonomik koşullar ve pandemi sebebiyle Türkiye’ye gelemedikleri tespit olunmakla yakınlarını arayan ailelere Türkiye’ye erişimlerinde yardımcı olunması gerekmektedir. 

* Endrüstriye dönüşen, organize ve örgütlü olarak işlendiği açık olan göçmen kaçaklığı suçu ile mücadelede, yargının cezasızlık politikasına son vererek bu suç kapsamında yürütülen soruşturma ve kovuşturmaları etkin ve süratli yürütülmesi gerekmektedir. Bu noktada yasanın da ağırlaştırıcı neden olarak öngördüğü “örgüt halinde işlenme” hususunun göz önünde bulundurulmasının caydırıcı olacağı tartışmasızdır.

* Türkiye Cumhuriyeti devletinin 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu ve günümüzde artık anlamını yitirmiş olan coğrafi çekincesi derhal kaldırılmalıdır. Zira Türkiye günümüzde dünyada en fazla mülteci ve göçmen nüfusu barındıran ülke konumundadır. Coğrafi çekincenin konulmasına gerekçe yapılan şartların hiçbiri geçerliliğini korumamaktadır. Coğrafi çekince nedeniyle Türkiye’de sığınma prosedürü birçok belirsizlik içeren bir alan haline dönüşmüş; statü itibariyle arafta kalmak istemeyen sığınmacı/göçmenlerin yaşamlarını tehdit eden bir sistem haline gelmiştir. Bu nedenle önceki açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere Türkiye’de daha çok sınır dışı etme üzerine kurulan sığınma sistemi terk edilerek güvenlikçi politika ve yaklaşımlardan arındırılmalı ve sığınma prosedürü şeffaf ve erişilebilir hale getirilmelidir. 

* Van ilindeki arama/kontrol noktaları sığınmacıların sığınma başvurusunda bulunabilecekleri noktalar haline getirilmeli, sığınmacılar sınır dışı edilme korkusu yaşamadan uluslararası koruma imkanlarından yararlanma olanaklarına kavuşmalıdır. 

* Sınır bölgesinde görev yapan kamu görevlilerinin yozlaşmasının önlenmesi için göreve başlamadan ve görevleri sona erdiğinde kendileri ve birinci derecede aile yakınlarının malvarlığı düzenli aralıklarla araştırılmalı ve sınır hattı ile arama/kontrol noktalarında görev yapan kolluk görevlileri insan hakları ve mülteci hukuku alanlarında sistematik olarak eğitim almaları sağlanmalıdır. 

* Van Gölü’nün bir iç deniz olduğu gerçeği gözetilerek benzer olayların bir daha yaşanmaması için göl üzerinde denetim faaliyetlerinin insanların sığınma haklarını zedelemeyecek şekilde arttırılması ve benzer ölümcül olaylara müdahale edebilecek donanımlı arama-kurtarma gemileri inşa edilerek ilgili kurumların hizmetine sunulmalıdır. 

* Göç ve mülteci alanında çalışan uzman uluslararası kurumlar olayları uzaktan sessizce izlemek yerine misyon ve yetkilerine uygun olarak sahada aktif rol almalı ve sığınmacı ve göçmen ölümlerini önlemeye yönelik yetkili otoritelerle işbirliği içinde çalışmalar yapmalıdır.”

VALİLİK GÖRÜNTÜLER BATAN TEKNEYE AİT DEĞİL

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu, Van Gölü'nde 61 mültecinin hayatını kaybettiği teknenin batmadan önceki son görüntülerini de paylaşmıştı. Komisyon, paylaştığı 3 görüntüden birinin teknenin batmadan 15 dakika öncesine ait olduğunu belirtmişti. Paylaşılan videoda, mültecilerin teknenin alt kısmında oldukları ve sıkışık halde yolculuk ettikleri görülüyordu.

‘AKBAŞ İSİMLİ TEKNE İLE HERHANGİ BİR BENZERLİK TAŞIMIYOR’

Paylaşılan görüntüye ilişkin Van Valiliği resmi twitter hesabından yaptığı açıklamayla görüntülerin batan tekneye ait olmadığını belirterek, “Görüntülere 18 Temmuz 2020 saat 10:00 sıralarında ulaşılmış olup, İstanbul’da yaşayan ve görüntülerin ilk kaynağı olan Afgan uyruklu şahısla aynı gün içerisinde iletişim kurulmuştur. Afgan uyruklu şahıs ile yapılan telefon görüşmesinde, başka biri tarafından videonun kendisine gönderildiğini, görüntülerdeki kişileri tanımadığını, görüntülerin hangi araca veya kime ait olduğunu bilmediğini belirtmiştir. Görüntüler analiz edildiğinde; videodaki teknenin batmış olan Akbaş isimli tekne ile herhangi bir benzerlik taşımadığı bu durumun tekne sahibi ile yapılan görüşmeler ile teyit edildiği, çıkan cesetler ile görüntülerdeki kişiler arasında yapılan karşılaştırmalarda eşkâllerin benzerlik göstermediği, kayıtta gün ışığının görüldüğü ancak olayın gece saatlerinde meydana geldiği tespit edilmiş olup, söz konusu görüntülerin meydana gelen tekne batma olayı ile bağlantısının bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” dedi.