Van’ın Çatak ilçesinin kırsalında operasyona çıkan askerler tarafından 11 Eylül’de gözaltına alındıktan sonra işkenceye uğrayan Osman Şiban ve Servet Turgut’un helikopterden atıldıkları iddialarını belgeleyen Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur ile Jinnews muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala gözaltında tutuluyor. Süreci başından bu yana yerine takip eden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Murat Sarısaç, devletin bütün çabasıyla işkencenin üstünü örtmeye çalıştığını ifade etti.

GAZETECİLİĞİN GEREĞİ

Asker ve polisin bunun için her türlü hukuksuzluğa başvurduğunu belirten Sarısaç, “Bunu hem yargıyı etkilemek için hem de toplumun öğrenmesini engellemek için yaptılar. Mezopotamya Ajansı’nın muhabirleri bu haberi ortaya çıkarmışlardı ve kamuoyuna yayılmasında büyüt etkileri oldu. Gazeteciliğin gereği de zaten budur. AKP-MHP artık havuz medyasını tekeline aldığı için kimsenin bunun dışında hareket etmesini istemiyor. Bunun dışında hareket eden herkesi uydurma delillerle susturmaya çalışıyor” dedi.

MA HEDEFTEYDİ

Yaşamını yitiren Servet Turgut’un taziyesine yapılan polis baskınında da gazetecilerin hedef gösterildiğini hatırlatan Sarısaç, şöyle devam etti: “Servet Turgut yaşamını yitirdiği zaman milletvekillerimiz taziyeye gitti. Taziyede de aynı şekilde susturmak istediler. Naif Turgut misafirlere konuşma yapmak istediğinde, yine milletvekillerimiz konuşma yapmak istediğinde, emniyet müdür yardımcısı tarafından müdahale edilerek, susturulmak istendiler. Daha sonra yapılmak istenen açıklamaya da ‘Mezopotamya Ajansı burada çekim yapamaz’ dediler. Yani MA’nın olduğu bir yerde açıklama yapılmasına izin vermeyiz gibi hukuksuz, otoriter bir anlayış sergilediler. Biz o zaman MA muhabirlerinin hedefte olduklarını anladık. Kürdistan’da özgür basına yönelik bu yönlü girişimleri oluyor. Muhabirler tehdit ediliyor, taciz ediliyor.”

KAPSAMLI RAPOR HAZIRLANDI

Sarısaç, yaşamını yitiren Servet Turgut ile Osman Şiban’ın helikopterden atılmaları ve gördükleri işkenceye dair kapsamlı bir rapor hazırladıklarını söyledi. Hazırlanan raporu hem ulusal hem de yurt uluslararası kurumlara ileteceklerini kaydeden Sarısaç, olayın takipçisi olmaya devam edeceklerini ifade etti. Sarısaç, “AKP başka gündemler yaratarak bu olayı unutturmak istiyor ama biz takipçisi olacağız. Çünkü gelinen eşik Kürtlerin helikopterden atılmasının normalleştirildiği bir hal almış durumda. Türkiye’de yapılan katliamların, zulümlerin normal olmadığını, Kürt halkının ölümle anılır bir duruma gelmemesi için ne gerekiyorsa yapacağız” diye konuştu.

‘DEVLET ÖNÜNE BİR KÜRT KONSEPTİ KOYDU’

Sarısaç, yapılan hukuksuzlukları, işkenceleri ve halka yönelik baskıları görüntüleyen özgür basının susturulmak istendiğine dikkat çekti. Devletin önüne bir Kürt konseptini koyduğunu dile getiren Sarısaç, “Kürtleri işkencelerle, sınırda öldürerek, helikopterden atmaya varan bir konseptle şu an Kürt halkının ve öteki kesimlerin karşısına çıkıyor. Bunu da yaparken bir şekilde kamuoyuna ulaşılmasını da istemiyor. Bu yüzden gazetecileri hedef alıyor. AKP-MHP sadece muhalifleri bastırmaya dönük bir politika yürütmüyor, bir halkı yok etmeye dönük bir konsept içerisine girmiştir. Kürt düşmanlığını gizlemiyor. Yüz yıllık bu devletin Kürt düşmanlığını bugün en güncellenmiş haliyle çok daha zalimane bir şekilde uygulayacağını beyan etmiş bir AKP-MHP’yle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

‘SOYKIRIM YÜRÜTMEYE ÇALIŞIYORLAR’

HDP’ye yönelik saldırıların da bu kapsamda geliştiğine değinen Sarısaç, “HDP şu an Türkiye içinde bulunan bütün halkları temsil eden ve bu iktidarla mücadele eden bir parti. Bu durumda HDP halkı, halkları savunan bir noktadayken, AKP’nin otoriterliğini uygulaması zor bir hale giriyor. Bu zorluğu aşmanın yolu HDP’yi bir şekilde kriminalize edip dağıtmak ya da pasif bir hale getirmek. Kürdistan’ın doğasına, insanına, toplumsallığına saldırmak için HDP’yi kendine engel olarak görüyor. Servet Turgut ve Osman Şiban yaşanan hak ihlallerinin sadece bir tanesi. Yüzlerce olay yaşanıyor Kürdistan’da, bunların birçoğu yansımıyor. 90’larıda aşan bir soykırım yürütmeye çalışıyorlar” şeklinde konuştu.

İKTİDARIN ‘SAVAŞ’ TERCİHİ 

PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 23 Eylül’de getirilen avukat kısıtlılığı, HDP’ye yönelik “Kobanê soruşturması” ve devamında özgür basın emekçilerine yönelik operasyonların ardı ardına gerçekleşmesine dikkat çeken Sarısaç, şunları söyledi: “Devletin kendi pratiklerinden çok iyi biliyoruz. Kürtleri temsil eden ve bugünkü savaş koşullarında masaya oturulabilecek tek kişi Sayın Öcalan’dır. Devlet de bunu defalarca yaptı. Bütün Türkiye liderleri Sayın Öcalan’ı muhatap aldılar ve sorunun çözümünün o olduğunu herkesten daha iyi biliyorlar. Bu yüzden devletin Sayın Öcalan’a yaklaşımı aslında Kürtlere, Ortadoğu’daki barışa yaklaşım biçimidir. HDP yine hem Kürt hem de Türkiye’deki diğer halklarda büyük temsiliyet ve Türkiye’deki barışı ve çözümü de geliştirebilecek programa sahip tek parti. Basın artık yasama, yürütme ve yargının yanında dördüncü büyük güç. Türkiye’de veya dünyada hükümetleri sorgulayan, hükümetlerin demokratik yolda adım atmalarını sağlayan en büyük güçtür. Kendisine muhalif kalan özgür basının dışında bir güçte kalmış değil. Bu saldırılar AKP’nin nasıl kendisine savaş konseptini esas aldığını ve Türkiye ile Ortadoğu’daki halkların temsilcisi olan Sayın Öcalan’a nasıl davranılırsa, diğer halklara da öyle davranacağının işaretini veriyor. İktidar bugün savaşı tercih etmiştir. Ne zaman ki tecrit kalkmışsa, o kısa sürede Türkiye’nin de havası değişmiştir. Bugün anlıyoruz ki hem basına hem HDP’ye saldırı, özellikle Sayın Öcalan’a dönük saldırı demek, bir halkın katliamını programlanması ve bu programın da hayata geçirilme projesi olarak değerlendiriyoruz.”

MA / Diren Yurtsever