Toplumsal bir sorun olan kadına yönelik psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet her geçen gün daha da derinleşiyor. Buna rağmen, şiddete karşı çıkarılan yasalar ile imzalanan sözleşmeler uygulanmıyor ve faillere "cezasızlık politikası" uygulanıyor. Söz konusu durum birçok kadının korku ve çaresizlik içerisinde yaşamasına neden olurken, medyada kullanılan eril dil de kimi zaman şiddetin artmasına neden oluyor. 

Van Star Kadın Derneği üyesi psikolog Fahriye Cengiz, birçok zaman kadınların yaşamlarına mal olan şiddetin altında yatan nedenleri, medyanın kullandığı dili ve buna karşı neler yapılması gerektiğini anlattı.  

ERK İKTİDAR 

Kadına yönelik şiddetin geniş boyutta ele alınması gerektiğine dikkati çeken Cengiz, şiddetin temelinde erk sisteminin olduğunu vurguladı. Bu sistemin yürütücüsünün de erkekler olduğunu vurgulayan Cengiz, "Kadına, doğaya, hayvanlara kim zarar veriyor? Erkekler. Erkekler kim? İktidarın temsilcileri. Ezen sınıfın aile içindeki temsilcileri. Erkek, bir öğreti ile ‘zayıf ve güçsüz’ nitelendirilen kesime şiddet uygulamayı kendine hak gören bir noktada zaten. Bunun gündelik yaşamın her alanında görüyoruz. İş yerinde patronunun mobingine maruz kalan erkek, evine gidip kadına ya da çocuklara o şiddeti uyguluyor. Kendi iktidar yanını buradan tatmin edebiliyor” diye konuştu. 

MEDYADAKİ DİLİN ETKİSİ

Şiddeti çözüm olarak öğrenmiş bir toplumsal yapı ile karşı karşıya olduklarını dile getiren Cengiz, bu şiddetin artmasında medyada kullanılan eril dilin de etkili olduğunu söyledi. Cengiz, "Özellikle medyada kadına yönelik şiddet ve cinayet haberleri verilirken daha çok erkeğin psikolojisine odaklanmış şekilde haberleri görüyoruz. ‘Cinnet geçirdi. Ruhsal bunalımdaydı, işsizlikten dolayı şu sıkıntıyı yaşadı' gibi söylemler ile psikolojik kısma odaklanarak erkek şiddeti meşrulaştırılıyor. Bu dil toplumda da yaygın oluyor. Mağdur edilen taraf yerine, failin duygu durumu, ekonomik sorunları ve diğer problemlerine odaklanarak aklama çabası var” diye kaydetti. 

MEKANİZMALAR YARGILANMALI

Koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde bu şiddetin arttığına dikkati çeken Cengiz, artan şiddete karşı kadınların sosyal ve güvenlik mekanizmalarına ulaşmakta da sıkıntılar yaşadığını söyledi. Cengiz, "Herhangi bir önleme mekanizması olmadığı için kadınlara dışarıdaki yaşam güvenli gelmiyor. Bundan kaynaklı bu şiddet ile yaşamını devam ettirmek zorunda kalıyor. Şiddetin farkında olduğu halde orada yaşamını devam ettirmek zorunda kalan kadınlar yargılanmamalı. Yargılanması gereken kadını buna mecbur eden sosyal, toplumsal, hukuksal ve sistemsel tüm mekanizmalardır” dedi. 

ERKEKLER NEDEN SESSİZ?  

Şiddete karşı olan erkeklerin de bu sorun karşısında sessiz kalmaması ve ses çıkarması gerektiğini vurgulayan Cengiz, "şiddet, taciz ve tecavüz" ile anılan erkeklerin de artık bu durumlardan rahatsızlık duyması gerektiğini ifade etti. Toplumun birçok kesiminin şiddeti "normal" bir şekilde karşıladığı ve bunu alışılmış bir durum olarak gördüğünü dile getiren Cengiz, "Maalesef toplumun bütün hücrelerine kadar bunlar kodlanmış. Evliliğin 'tuzu-biberi' olarak nitelendirilen tartışma ve baskının dozu cinayetleri beraberinde getiriyor. Çok münferit olaylarmış gibi, ‘aile içi sorunlar oraya girilmez, orası özel alan’ gibi öğretilerle insanlar şiddete göz yumuyor" ifadelerini kullandı.  

ŞİDDETE KARŞI ÖNLEMLER

Şiddetin topyekun bir mücadele ile ortadan kalkacağını vurgulayan Cengiz, bir süre önce feshedilen İstanbul Sözleşmesi gibi sözleşmelerin hayata geçirilmesi ve iç hukuktaki yasaların yerine getirilmesi gerektiğini belirtti. Cengiz, şunları söyledi: "Hukuksal alanda bunun mücadelesini yürütmek birincil önceliktir. Eğitim materyalleri tamamıyla toplumsal cinsiyet odaklı düzenlenmeli. Bu konuda çocuk, kadın ve erkeklerde farkındalık yaratmak ve bilinçlendirme çalışmaları yürütülmeli. Medyanın da bu konuda çocuk hakları, toplumsal cinsiyet odaklı haber dilini yaygınlaştırması gerekir."

MA / Özlem Yayan